Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLAHİYAT-ÖNLİSANS -AÇIK ÖĞRETİM FAKÜLTESİ.::. > 1.SINIF*Bahar Dönemi* > Tefsir Tarihi Ve Usulü

Konu Kimliği: Konu Sahibi nurşen35,Açılış Tarihi:  12 Nisan 2018 (19:41), Konuya Son Cevap : 20 Şubat 2019 (18:21). Konuya 10 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 12 Nisan 2018, 19:41   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB

Tefsir Tarihi ve Usulü Tüm Özetler/MEDİNEWEB

1.ÜNİTE ÖZET

İslâm Dini’nin en önemli kavramlarından olan vahyi tanımlayabilmek
Sözlükte, gizli ve süratli bir şekilde bildirmek, bir şeyi başkasına intikal
ettirmek, elçi göndermek gibi manalara gelen vahiy terim olarak, Yüce
Allah’ın insanlara ulaştırmak istediği mesajlarını peygamberlerine,
alışılmışın dışında gizli bir yolla süratli bir şekilde bildirmesidir. İnsanların keyfiyetini bilemediği vahiy olayı, Allah ile Resûlü arasında, çok kısa bir
sürede hızlıca gerçekleşen bir iletişim hâdisesidir.
Vahiy Resûlullah’a ilk önce, Hirâ dağında Alak sûresinin ilk beş âyetinin
inmesiyle başlamış, sonra bir müddet kesilmiştir (fetret devri). Daha sonra
Müddessir sûresinin baş tarafının inmesiyle vahyin gelişi devam etmiştir.
Metlüv ve gayr-i metlüv kısımlarına ayrılan vahiy, Resûlullah’a çeşitli
şekillerde gelmiştir.
Müşrikler ve özellikle de oryantalistler tarafından vahiy hakkında öne
sürülen asılsız iddiaların yanlış olduklarını kanıtlayabilmek
Resûlullah’a vahiy geldiği esnada onda bir takım sıra dışı haller meydana
gelmiştir. Bu nedenle müşrikler ona kâhin, şâir ve deli gibi menfî sıfatlar
isnat etmişlerdir. Bunun üzerine, onda bu tür olumsuz sıfatların olmadığına
dair âyetler inmiştir. Tıpkı müşrikler gibi müsteşrikler de vahiy esnasında
görülen bu olağan dışı hallerin, sara hastalığının belirtileri olduğunu iddia
etmişlerdir. Ancak bu iddianın da asılsız olduğu müspet ilimlerle ortaya
çıkmıştır.
Vahiy hâdisesi, ilham, keşf, mükâşefe, basîret, ferâset, ilm-i ledün, marifet,
tecellî ve sezgi gibi olaylardan tamamen farklıdır. Vahiy olgusu, sadece
peygamberlere mahsustur.
Kur’ân’ın, vahyedildiği gibi korunduğunun ispatını yapabilmek
Önce Levh-i Mahfûz’a, sonra toplu halde Beytu’l-İzze’ye, oradan da
Resûlullah’a, çeşitli hikmetlere binên yaklaşık 23 yılda peyderpey inen
Kur’ân’ın âyet ve sûreleri, başta kendisi olmak üzere ashâb tarafından hem
ezberlenerek ve hem de çeşitli yazı malzemelerine yazılarak titizlikle
korunmuştur. Böylece Kur’ân’ın, indiği gibi bize kadar ulaşması
sağlanmıştır.
Kur’ân’ın, nuzûlünden Hz. Osman döneminde çoğaltılmasına
kadar geçen sürecini özetleyebilmek
Satırlarda ve sadırlarda büyük bir hassasiyet ve itina ile muhafaza edilen
Kur’ân’a karşı bu ilgi, Resûlullah’ın vefatından sonra da devam etmiştir. İlk
halife Hz. Ebû Bekir döneminde Kur’ân, en küçük bir parçasının dahi
kaybolmaması için bir cilt halinde toplanmıştır.
Hz. Osman döneminde, Kur’ân’ın kırâatı konusunda meydana gelen bir
takım ihtilaflar neticesinde Kur’ân, Hz. Ebû Bekir döneminde toplanan
Mushaf esas alınıp çoğaltılarak belli başlı şehirlere gönderilmiştir. Böylece
Kur’ân’ın kırâatı üzerinde birliktelik sağlanmıştır.
İnsanların Kur’ân’ı doğru okuyabilmeleri için yapılan çalışmaları
açıklayabilmek
Sonra Kur’ân’ın doğru olarak okunmasına yönelik çalışmalar yapılmıştır.
Ona, önce hareke görevi yapacak, sonra, şekilleri birbirine benzeyen harfleri
birbirlerinden ayırmak için noktalar konmuştur. Üstelik, iltibası önlemek için,
hareke yerine konan noktalarla şekilleri birbirine benzeyen harfleri
birbirinden ayırmak için konan noktalar, farklı renklerde mürekkeple
konmuştur. Daha sonra ise bu günkü harekeler konarak bu konuya son şekil
verilmiştir. Bu şekilde onun yanlış okunmasının da önüne geçilmiştir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi nurşen35 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Gündem Korona Aşısı Gündem/ Manşetler Esma_Nur 6 1478 10 Aralık 2020 12:20
DHBT Muhteşem Özetler DHBT-Hazırlık/Notlar/Özetler nurşen35 4 2241 08 Aralık 2020 18:40
Kıssaları Hayatımıza Taşıyalım Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler nurşen35 1 958 08 Aralık 2020 17:46
TENKİD Serbest Kürsü nurşen35 0 847 08 Aralık 2020 12:44
Vitir Namazını Niye Kılıyoruz Biliyor musunuz... Namaz-Abdest-Teyemmüm nurşen35 0 974 04 Aralık 2020 13:56

Alt 12 Nisan 2018, 19:41   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

2.ÜNİTE ÖZET
-Kur’ân’ın Tanımı ve Unsurları
Kur’ân’ı terim olarak doğru bir şekilde tanımlayabilmek
Kur’ân lafzının kökü hakkında, İslâm âlimleri ve oryantalistlerin farklı
görüşleri vardır. İslâm âlimleri bu kelimenin hemzeli veya hemzesiz, türemiş
ya da türememiş olduğunu savunurlar. Bu görüşler arasında en doğru olan,
Kur’ân lafzının, okumak anlamındaki kara’eden türediğini savunan görüştür.
Kur’ân’ın terim anlamı ise şöyledir: Kur’ân, Hz. Muhammed’e vahiyle
indirilmiş, tevâtürle nakledilmiş, mushaflarda yazılmış, tilâvetiyle ibâdet
edilen, bir sûresinin –dahi olsa- meydana getirilmesi için meydan okuyan,
Fâtiha sûresiyle başlayıp Nâs sûresiyle sona eren, Allah’ın kelâmıdır.
Asıl hedefi, bütünüyle insanları hidâyete getirmek olan Kur’ân, insanları
doğru yola getirecek ve her iki dünyada da onları huzur ve mutluluğa
kavuşturacak tüm emir ve tavsiyeleri içermektedir.
Oryantalistlerin, Kur’ân lafzının etimolojisi hakkında ileri sürdükleri
maksatlı görüşlerin doğru olmadığını kanıtlayabilmek
Oryantalistler, Kur’ân lafzınınn kökünün, İbrânice veya Süryanice olan
keryani ya da kiryani’den türetmektedirler. Ancak bunun hiçbir tutarlı tarafı
yoktur. Çünkü Arapça, Süryânice ve İbrânice, Sâmi dilleri ailesindendir. Bu
dil ailesinin en eskisi, gelişmişi ve zengin olanı Arapça’dır. O halde, bu
dillerden Arapça’ya değil, Arapça’dan o dillere kelime geçmesi lazımdır.
İslâmiyet öncesi Araplar, ümmî bir toplum idi. Böyle bir toplumda diller
arasında kelime geçişlerinin tespiti sağlıklı olmaz. Ayrıca, ortaya çıkan yeni
eşyalara yeni isimler koyulur. Olmayan bir şey ise isimlendirilemez.
Câhiliyye devrinde Kur’ân yoktu. O halde oryantalistlerin iddiaları temelden
yanlıştır.
Kur’ân’ı, önceden nâzil olmuş ilâhî kitaplarla karşılaştırabilmek
Kur’ân, hem lafzı ve hem de manası Yüce Allah’tan olan mu’ciz bir kitaptır.
Ne önceki semâvî kitaplara ve ne de bütün çeşitleriyle hadislere
benzemektedir. Kur’ân’ın, -aralarında bazı benzerlikler olsa da- indirilişi,
hedefi, tertibi, korunması, muhtevâsı, olaylara bakışı, konuları anlatışı ve
işleyişi, içerdiği prensipler vb. bakımdan diğer ilâhî kitaplardan çok farklı ve
çok daha üstün vasıfları vardır.
Mekkî ve Medenî sûrelerin özelliklerini karşılaştırarak Kur’ân’ın, tedrîcî bir
metot uyguladığını farkedebilmek
Kur’ân, âyet ve sûrelerden meydana gelmektedir. Âyet, Kur’ân’ın sûreleri
içinde, bir veya birkaç kelime ya da cümleden meydana gelen ve başından ve
sonundan ayrılmış olan bölümlerdir. Âyetlerin tertîbi vahye dayanmaktadır.
Sayıları hakkında ihtilaf edilmiştir. İlk önce, Alak sûresinin ilk beş âyeti, en
son ise Bakara’nın 281. âyeti inmiştir.
Sûre, âyetlerden meydana gelen, başı ve sonu bulunan müstakil Kur’ân
parçasıdır. Sûrelerin tertibi konusu ihtilaflıdır. Fakat tevkîfî olduğu görüşü
daha ağırlıklıdır. Sûrelerin isimlendirilmesinin de tevkîfî olup olmadığı
tartışmalıdır. Bunun da tevkîfî olduğu görüşü ağırlıklıdır. Sûrelerin, Mekkî ve
Medenî şeklinde taksiminde en muteber görüş, hicretten önce inenlerin
Mekkî, sonra inenlerin de Medenî olduğu görüşüdür. Tam bir sûre olarak ilk
önce Fâtiha, en son da Nasr sûresi inmiştir.
Kur’ân’ı doğru ve anlamına uygun olarak okumanın metot ve kurallarını
uygulayabilmek
Kur’ân’ın kelimelerinin eda keyfiyetlerini ve ihtilaflarını nakledenlerine isnat
ederek bilmek şeklinde tanımlanan kırâatın mütevâtir, meşhur, âhâd ve şâz
gibi çeşitleri bulunmaktadır. Bunlar arasında sadece mütevâtir ve meşhur
kırâatla Kur’ân okunur. Bu gün sadece, Hafs rivâyetine göre Âsım, Verş
rivâyetine göre Nâfi ve Ebû Amr’ın kırâatı okunmaktadır.
Kelime üzerinde, kırâata tekrar başlamak niyetiyle nefes alacak kadar bir
zaman sesi kesmekten ibaret olan vakf ve ilk defa okumaya başlamaya veya
vakıftan sonra kırâata devam etmek için tekrar başlama anlamındaki ibtidânın
Kur’ân’ı, manasına göre okuma açısından büyük önemi vardır.
Kur’ân’ı okuyuş şekilleri şunlardır: Tahkîk, tecvîd kurallarını yerine
getirmede, okuyuş hassasiyetinin en son imkânını kullanarak okuma; tertîl,
acele etmeden, dura dura, anlaya anlaya okuma; hadr, tecvid kâidelerine
uymak suretiyle hızlı bir şekilde okuma; tedvîr ise, tahkîk ile hadr arasında
bir okuma tarzıdır.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:42   Mesaj No:3
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

3.ÜNİTE ÖZET
Tefsirin Tanımı ve Niteliği
Tefsîrle ilgili kavramları tanımlayabilmek
Kur’ân’ın anlaşılması için geliştirilen disiplinin adı tefsîrdir. Bu disiplin için
kullanılan bir başka kavram da te’vîl kavramıdır. Söz konusu iki kavram
anlam yakınlığından dolayı ilk dönemlerde birbirinin yerine kullanılmış olsa
da İmam Mâtüridî’nin tefsîr, Hz. Peygamber’in ve ashâbın sözlerine dayalı
olması sebebiyle hakikat, te’vîl ise bireysel tercihin bir sonucu olması
hasebiyle zan ifade eder, şeklindeki yaklaşımı nedeniyle söz konusu
kavramlar yeniden tanımlanmışlardır. İşte bu tanımlamanın ardından artık bu
kavramlar birbirinin yerine kullanılmamışlardır. Böylece tefsîr Kur’ân
öğretisini değişik zamanlara taşıyan aktiviteye isim olarak verilmiştir. Ancak
tefsîr bu alanda yeterli olamayınca devreye tercüme faaliyeti sokulmuştur.
Çünkü tercüme ile sonuca daha pratik yolla ulaşmak mümkündür. Halbuki bu
özellik tefsîrde yoktur. Tabii burada tercümesi söz konusu olan metin Kur’ân
olunca onun için de lafzî değil tefsîrî tercümeden söz etmek kaçınılmaz
olmuştur. Zira lafzî tercüme tarzı, beşerî sözler için bile çok sıkıntılar ortaya
çıkarırken, onun ilâhî kelam için uygun bir yöntem olduğunu söylemek
imkânsız görünmektedir. İşin bir başka boyutu da tefsîrî tercümenin bile
Kur’ân’ın bütün mana ve maksatlarını aktaramadığı yönündedir. Esasen
böyle olduğu içindir ki yapılan Kur’ân tercümelerine meâl denilmiştir.
Tefsîrin konusunu, gayesini ve önemini açıklayabilmek
Tefsîr ilimler içinde çok önemli bir yere sahiptir; çünkü onun konusu
Kur’ân’dır. Gayesi ise, Yüce Allah’ın insanlığa göndermiş olduğu ilâhî
kelâmın hakikatlerini ortaya çıkarıp, ona gönül verenlerin manevî
kurtuluşunu gerçekleştirmektir. Bu bakımdan tefsîr kaçınılmaz derecede
önemli bir faaliyettir. Çünkü ondaki nasslar sadece muhkem değildir, bilakis
onda antropomorfik (insan biçimci) ve sembolik ifadelere yer veren
müteşâbih âyetler de mevcuttur. Ayrıca mecazlar, kinâyeler teşbihler vb.
edebi sanatlar yanında, manaları henüz anlaşılan bir takım kozmolojik âyetler
de bulunmaktadır.
Kur’ân’ı farklı yorumlamanın nedenlerini farkedebilmek
Tefsîrde iki yönlü bir öznellik söz konusudur. Bunlardan biri Kur’ân’dan
diğeri de müfessirlerin bilgi birikimlerinden, donanımlarından ve âyetlere
farklı yaklaşmalarından kaynaklanmaktadır. Ancak bütün bunlara rağmen
tefsîr yine de ilâhî hakikatleri yansıtmaktadır. Ondaki ihtilaflar ise
Müslümanlar için bir zenginlikten ibarettir.
Müfessir için gerekli donanımın neler olduğunu listeleyebilmek
Bir müfessirin tefsîr yapabilmesi için şu ilimlerde bilgi ve birikimi olması
gerekir: Arap dili ve Edebiyatı, Kur’ân İlimleri, Fıkıh, Fıkıh Usûlü, Hadis,
Nüzül Sebepleri, Sosyo-Kültürel Tarih, Sosyal-Psikoloji, Astronomi.
Görüldüğü gibi bu sınıflandırmada temel iki özellik öne çıkmaktadır.
Birincisi, Arap dili diğeri de Kur’ân’ın nâzil olduğu tarihî arka plan bilgisidir.
Çünkü dil bakımından ortaya çıkan eksiklik, Kur’ân’ın lafzî yönden doğru
anlaşılmasına mâni olacak; tarihsel bağlam konusundaki eksiklik ya da
yetersizlik de Kur’ân mesajının doğru anlaşılmasını zorlaştıracak hatta yerine
göre imkânsızlaştıracaktır. Bu bakımdan tefsîrci öncelikle Arap dili ile ilgili
gerekli bilgi birikimi ve donanımına sahip olmalıdır. Zira Arap dili ile ilgili
bilgiler, lafızların anlamlarına ulaşmada önemli birer araçtır. Arap dili
konusunda kendisini yeterli duruma getirmiş olan tefsîrci, aynı zamanda
yeterli bir tarih bilgisi de edinmelidir.
Tefsîre neden ihtiyaç duyulduğunun sebeplerini tespit edebilmek
Kur’ân’da muhkemlerin yanında müteşâbih, mutlak, müşkil ve mücmel
âyetler yanında mecâz, kinâye, istiâre gibi çeşitli sanatların yer alması; ayrıca
kozmolojik nasslarda farklı bir üslubun kullanılmış olması, daha da önemlisi,
ibâdet, hukuk ve muâmelatla ilgili nassların tafsilatına ihtiyaç duyulması gibi
sebeplerden dolayı Kur’ân’ın tefsîri gereklidir.
Tefsîri diğer İslâmî ilimlerle karşılaştırabilmek
Tefsîr âyetlere yönelik açıklamalar getirirken diğer İslâmî ilimlerle bir ilişki
içerisine girmektedir. Bu ilişkide iki yön vardır. Birisi tefsîrin söz konusu
ilimlerden yardım alması, diğeri de onlara katkı sağlamasıdır. Yararlandığı
ilimler hadis ve tarih; katkı sağladıkları ise, fıkıh ve kelâmdır. Hadis ve tarih
ilminden Hz. Peygamber’in âyetlere getirdiği açıklamaları, âyetlerin indiği
nuzül ortamını yani iniş koşullarını, Kur’ân kıssalarının ayrıntılarını ve
Mekke-Medine tarihini öğrenmek için yararlanır. Fıkıh ve kelâm
disiplinlerine de, Kur’ân nasslarına doğru bir şekilde yaklaşmaları için katkı
sağlar. Böylece tefsîr bir taraftan hadis ve tarih gibi disiplinlerden yardım
görürken, diğer taraftan da fıkha ve kelâma yardım etmiş olur. Ancak
normatif bir ilim olmadığı için tefsîrin katkı anlamında ürettiği bilgilerin bir
yaptırımı söz konusu değildir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:43   Mesaj No:4
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

4.ÜNİTE ÖZET

Tefsirin Doğuşu ve Tedvîni
Hz. Peygamber döneminde tefsîrin nasıl başladığını açıklayabilmek
Kur’ân tefsîri Hz. Peygamber ile başlamıştır. Dolayısıyla Kur’ân’ın ilk hâfızı
ve ilk tebliğcisi olan Hz. Muhammed aynı zamanda onun ilk müfessiridir.
Hz. Peygamber’in tefsîri vahye dayalı olduğu için en doğru, en isabetli ve en
güvenilir bir tefsîrdir. Çünkü Peygamberimiz ya kendisine bildirilen
manalarla ya da kendi bilgi birikimiyle Kur’ân’ı tefsîr ediyordu. Cebrâil
tarafından kendisine nakledilen anlamlara dayalı olarak yapmış olduğu tefsîr
zaten vahiydir. Dolayısıyla güvenililirlik açısından burada herhangi bir
problem yoktur. İctihâdda bulunarak yaptığı tefsîre gelince, şayet bu noktada
bir isabetsizlik söz konusu olursa, o zaman yeni bir vahiyle bu husus da
tashih ediliyordu. Bu da esasen onun şahsi tecrübesine dayalı tefsîrinin
Allah’ın onayından geçmesi anlamına geliyordu. Yani bu çerçevedeki tefsîri
de vahye dayalı bir tefsîr demekti. Bu bakımdan en doğru ve en güvenilir
tefsîr Peygamber’in tefsîridir. Böyle olduğu içindir ki Peygamberimizin
tefsîri bağlayıcı kabul edilmiştir. Özellikle Kur’ân’da hükmü belirtilmeyen
konularda yaptığı ictihadlarda mutlak olarak bağlayıcıdır. Ancak Hz.
Peygamber sözlü olarak Kur’ân’ın tamamını tefsîr etmiş değildi. Çünkü
Kur’ân’ın önemli bir kısmı (muhkem âyetler) ilk muhataplar tarafından
anlaşılıyordu. Bu yüzden o, sadece mutlak, mücmel, müteşâbih ve mübhem
âyetleri zaman zaman ihtiyaç oranında tefsîr etmişti. Sözlü sünnetle (hadis)
tefsîr noktasında durum böyle olmakla beraber, Allah Resûlü yaşantı
itibariyle Kur’ân’ı esas aldığı için, fiilî sünnet anlamında Kur’ân’ın
tamamının Peygamber tarafından tefsîr edildiği de söylenebilir.
Sahâbenin tefsîre katkılarının neler olduğunu listeleyebilmek
Hz. Peygamber’den sonra Kur’ân tefsîri görevini üstlenen sahâbiler bu alanda
üzerlerine düşeni fazlasıyla yapmışlardır. Özellikle Kur’ân’ın müphem
âyetlerini açıklamışlar, gaybî konularda Hz. Peygamber’den öğrendiklerini
nakletmişler, vahiy döneminde yaşadıkları için âyetlerin nüzûl sebepleriyle
ilgili müşâhedelerini aktarmışlar ve Kur’ân âyetleri arasında gerçekleştiği
ifade edilen nesih konusunda aydınlatıcı bilgiler vermişlerdir. Esasen bu
hususlarda akıl yürütme ve yorum yapma imkânı olmadığı için onların bu
alandaki nakilleri, İslâm bilginlerinin ekserisi tarafından bağlayıcı olarak
görülmüştür. Söz konusu nitelikte olmayanlar ise –ki onlara mevkuf haber
denilmektedir- bağlayıcı değil etkileyicidir.
Tâbiiler zamanında tefsîrin hangi düzeyde olduğunu tespit edebilmek
Sözlü nakil döneminde Kur’ân tefsîrine önemli katkı sağlayan bir kuşak da
hiç kuşkusuz tâbiîlerdir. Bu kuşak Kur’ân tefsîrinde ya doğrudan ashaptan
nakilde bulunmuş ya da kendi öznel tecrübeleriyle âyetleri açıklamıştır. Her
iki durumda da tâbiûn âlimlerinin ittifak ettikleri hususlar kendilerinden
sonrakiler için güvenilir bilgi olarak kabul edilip nakledilmiş; ihtilaf ettikleri
ise tercihe konu olmuştur. Tâbiûnun ileri gelen müfessirleri, bazı sahâbiler
tarafından oluşturulan ekollerde/mekteplerde yetişerek tefsîre dair rivâyetleri,
sözlü nakil döneminin bir geleneği olarak nakletmişlerdir.
Tedvin döneminde tefsîrin geçirdiği merhaleleri özetleyebilmek
Yaklaşık bir buçuk asır süren sözlü nakil döneminin ardından Hz.
Peygamber’in hadislerini toplamak üzere değişik İslâm beldelerini dolaşan
bazı muhaddisler, hadislerle birlikte tefsîr rivâyetlerini de toplayıp yazıya
geçirmişler, böylece tefsîre ait birikim ilk olarak hadis ilmiyle birlikte tedvîn
edilmiştir. Bu döneme etbâu’t-tâbiîn dönemi adı verilmektedir. Buraya kadar
hadiscilerin nezâretinde meydana gelen tefsîr faaliyeti, bundan sonra gerçek
sahiplerinin eliyle istiklaline kavuşturulmuştur. Söz konusu merhale, filolojik
bir mahiyet arzetmiş olsa da Kur’ân tefsîrinin müstakil olarak yazıya
geçirildiği en önemli bir merhaledir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:44   Mesaj No:5
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

5.ÜNİTE ÖZET

Temel Tefsir Yöntemleri
Tefsîrde yöntemin gereklilik ve önemini saptayabilmek
Maksada ulaşmada yöntemin büyük önemi vardır. Kur’ân da dahil her kitabı
okuyup anlamanın ve yorumlamanın bir yöntemi bulunmaktadır. Yöntem
bireyi hata yapmaktan ve keyfi davranmaktan korur. Rivâyet ve dirâyet tefsîr
yöntemlerindeki temel esaslar ile Tefsîr Usulü türü eserlerde belirtilen diğer
ilkeler Kur’ân’ın sağlıklı olarak anlaşılıp tefsîr edilmesine yardımcı olurlar.
Tefsîr tarihindeki temel yöntemleri tanımlayabilmek
Tema itibariyle zengin bir muhtevaya sahip olan Kur’ân’ı tefsîr eden âlimler,
onun farklı yönlerini ön plana çıkaran tefsîr çalışmaları yapmışlardır. Genel
olarak tefsîrlerinde rivâyet ve dirâyet adıyla bilinen iki temel yöntemi
kullanmışlardır.
Rivâyet ve dirâyet tefsîrleri kavramlarını açıklayabilmek
Rivâyet tefsîr metodunda âyetler, Kur’ân, Hz. Peygamber’in hadisleri, sahabe
ve tâbiîn kavilleri ile tefsîr edilmektedir. Rivâyet tefsîri başlangıçta hadis
ilminin bir dalı olarak ortaya çıkmış, sonradan müstakil ilim haline gelerek
varlığını sürdürmüştür.
Dirâyet tefsîri ise müfessirin dil, edebiyat, tarih, mantık ve müsbet bilim gibi
alanlara kendi bilgi birikimini de katarak Kur’ân’ı tefsîr etmesi olarak
tanımlanabilir. Bu ekol, başlangıçta yoktur ve daha önceki dönemlerde
olmayan çeşitli meselelerin ortaya çıkmasıyla beraber başlamış, bir anlamda
ihtiyaçtan doğmuştur.
Rivâyet ve dirâyet tefsîrlerinin olumlu ve zaaf yönlerini tartışabilmek
Rivâyet tefsîr ekolüne, zayıf ve uydurma haberler ihtiva etmesi, isnatları
düşürmesi ve israiliyat haberlerine sıkça yer vermesi gibi yönlerden eleştiriler
yöneltilmiştir.
Sağlıklı bir dirâyet tefsîri ise rivâyet tefsîrinin malzemelerini de dikkate
almak durumundadır. Bu yüzden salt kişisel görüş veya keyfi yaklaşım ile
Kur’ân’ı tefsîr etmek hoş karşılanmamış, makbul sayılmamıştır.
Her iki yöntemin bazı önemli temsilcilerini ve bunların eserlerini birbirleriyle
karşılaştırabilmek
Rivâyet tefsîri alanına mensup en önemli tefsîr, Taberî’nin Câmiu’l-Beyân
adlı eseridir. Buna karşın Taberî tefsîrinde aklî muhakeme, tercihte bulunma,
değerlendirme yapma gibi bazı dirâyet nitelikleri de bulunmaktadır. Bu
yüzden Taberî tefsîri için “rivâyet alanında bir dirâyet” şeklindeki tespit
mümkün görünmektedir.
Dirâyet tefsîri alanının en önemli tefsîrleri arasında ise Fahreddîn Râzî’nin
Mefâtihu’l-Gayb ile Zemahşerî’nin Keşşâf adlı tefsirlerini saymak
mümkündür. Bu tefsirler de rivâyet tefsîrinin temel esaslarından yararlanmış,
bu esaslara karşı kayıtsız kalmamışlardır. Bu özelliklerinden dolayı da çok
değerli ve önemli görülmüşlerdir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:45   Mesaj No:6
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

6.ÜNİTE ÖZET

Tefsîr Ekolleri
Klasik ve çağdaş tefsîr ekollerini çeşitleriyle tanımlayabilmek
Klasik tefsîr ekolleri, 19. yüzyıl öncesi tefsîr ekollerdir. Üç çeşittir: İşari,
Mezhebî ve Fıkhî. Mezhebî ekoller de üç çeşittir: Mutezilî, Şîî ve Hâricî ekol.
Mutezile tefsîr ekolü, akla yoğun şekilde önem veren ve Kur’ân tefsîrinde
kendi mezhebî görüşleri doğrultusunda yorum yapan bir ekoldür. Şîa
(imâmiye) ekolü, imâmet doktrininden dolayı Şîî imâmların yaptığı tefsîrleri
sahih gören ekoldür. Hâricîye ekolü ise sadece Kur’ân metninin lafız
düzeyini önemseyen ve âyetleri kendi mezhebi doğrultusunda tefsîr eden
ekoldür. İşârî tefsîr ekolü ise, keşf ve ilham yoluyla elde ettikleri ledünni
ilimle Kur’ân âyetlerinin bâtınî yönünü tefsîr eden sufi bir ekoldür. Fıkhî
tefsîr ekolü ise, sadece Kur’ân’daki ahkâm âyetlerini tefsîr eden ekoldür.
Çağdaş tefsîr ekolleri, 19. yüzyıl sonrası sistemleşen tefsîr ekolleridir. Üç
çeşittir: Konulu, İctimâî ve Bilimsel. Konulu tefsîr ekolü, Kur’ândaki bir
konuyu gayesine uygun bir şekilde bütüncül olarak ortaya koymayı
hedefleyen bir ekoldür. İctimâî tefsîr ekolü, Kur’ân’ın mesajını doğrudan
anlatmayı ve ictimâî hayatta meydana gelen problemlere Kur’ân çerçevesinde
çözmeyi amaçlayan bir ekoldür. Bilimsel tefsîr ekolü ise Kur’ân’daki kevnî
âyetleri pozitif ilimlerin verileriyle tefsîr eden bir ekoldür.
Her bir ekolü, tarihçe, yöntem, örnekleme, temsilci ve literatür düzeyinde
açıklayabilmek
Temelde kelam ekolü olan Mutezili tefsîr ekolünün konusu, itikad âyetleridir.
Beş prensibe uygun bir tefsîr yöntemi geliştirmiş, akla nihai bir özgürlük
vermiştir. Âyetleri mezhepleri doğrultusunda tefsîr etmiş, zahirî anlam
veremedikleri âyetlere mecazi ve sembolik yorumlar getirmişlerdir.
İtikadi ve siyasi ekol olan İmamiye şiî tefsîr ekolü, tefsîr yöntemini imâmet
ve öteki doktrinel prensiplerine yönelik yapmaktadır. Tefsîrde tek yetkin
unsur, imamlardır. Kur’ân’ın zahir ve batın bilgisine onlar sahip
olduklarından sadece onların tefsîrine itimad ederler. Zahiri yorumdan daha
ziyade batini yorumu benimserler. Öteki tefsîr unsurlarını dikkate almazlar.
Şia’dan kopan Hâricî tefsîr ekolü, Kur’ân’ı, lafzıyla kesin bir kanun olarak
görür; te’vîl veya tefsîre ihtiyaç göstermeksizin lafzi hüviyetiyle değişmez bir
şekilde hem itikâdî hem de amelî hayat için yegane bir nizam olarak
değerlendirir. Kur’ân lafızlarının tek anlamlılığına inanırlar.
İşârî tefsîr ekolü, sufilerin tefsîr yöntemidir. İki kısma ayrılmaktadır: İşârî
sufi tefsîr ve nazarî sufi tefsîr. Sufilere göre, Kur’ân’ın bir zâhiri bir de bâtını
vardır. Zâhir anlamı Arapça’yı bilen âlimler; bâtın anlamı ise ledünni bilgiye
sahip arifler bilir. Nazarî sufi tefsîr, mezhebî görüşlerini desteklemek için
Kur’ân’ın zâhirini aşan aşırı bâtınî ve ilhadî yorum yaptıkları ve bâtınî anlamı
önemseyip zâhirî anlamı kabul etmedikleri için reddedilmiştir. İşârî sufi tefsîr
ise bâtınî anlamın zâhire ters düşmemesi ve bâtınî yorumun zâhirin önüne
geçirilmemesi kaydıyla kabul edilmiştir.
Fıkhî tefsîr ekolü, fakîhlerin ahkâmla ilgili âyetleri tefsîr yöntemidir. Ahkâm
tefsîrleri, iki kısımdır: Başından sonuna kadar tefsîr yapılıp ahkâm âyetlerine
yoğunluk verenler ve sadece ahkâm âyetlerini tefsîr edenler.
Konulu tefsîr ekolü, pratik olarak Hz. Peygamberden beri basit düzeyde
yapılmasına rağmen 19. yüzyıl sonrası sistemleşmiştir. Konulu tefsîrin
gelişmesinde, mesajın bütüncül bir şekilde ulaştırılması, çağdaş problemlere
derli toplu cevap verilmesi, müsteşriklerin iddialarının çürütülmesi gibi
etkenler rol oynamıştır.
İctimâî tefsîr ekolü, pozitivizme ve klasik tefsîr anlayışına bir tepki olarak
ortaya çıkmıştır. Bu ekol taklide savaş açmış, islahı temel perspektif olarak
kabul etmiştir.
Bilimsel tefsîr ekolü, Kur’ân’daki kevnî âyetleri pozitif ilimlerin kesinleşmiş
verileriyle tefsîr etmeyi hedefleyen ekoldür. İlgili akımın ortaya çıkmasında
teknoloji ve pozitif bilimlerin gelişmesi etkin olduğu gibi, Kur’ân’ın pozitif
ilimlerin alanına giren konularda âyetlerinin mevcut olması ve bunların
araştırılıp ibret alınması yönündeki emir ve tavsiyeleri de etkili olmuştur.
Klasik ve çağdaş tefsîr ekollerini, Ehl-i Sünnet mantalitesi ve temel tefsîr
yöntemleriyle (dirâyet ve rivâyet) karşılaştırabilmek
Mutezilî, Şîî ve Hâricî ekolleriyle mezhebî ekoller, itikâd konularıyla
ilgilidir; akaide yönelik âyetlere yoğunlaşmakta; itikâdî görüşlerine göre
tefsîr yapmaktadırlar. Mutezile aklı önemsemesi ve insanın cüzi iradesine
aşırı vurgu yapması; Şîa, tefsîri 12 imâmın rivâyetlerine hapsetmesi; Hâricîler
ise Kur’ân’ın lafız düzeyini kanun olarak görmesiyle birbirlerinden ayrışırlar.
Her üç ekol karşısında yer alan Ehl-i Sünnet ise, Mutezileye karşı nakli
merkeze yerleştirip aklı nakli anlamanın bir aracı olarak kabul etmekte;
mutezilenin mecâzî ve sembolik açıklamalarını zâhire aykırı olmadıkça
benimsemekte; aşırı yorumlarını ise reddetmektedir. Şîanın yorumunda
imâmlar tabusunu ve aşırı bâtınî yorumlarını kabul etmemektedir. Hâricîlerin
Kur’ân’ın lafzının tek anlamlılığı ve kanuni olması fikrini reddetmekte;
Kur’ân’ın zâhirinin zengin bir anlam ağına sahip olduğunu kabul etmektedir.
Fıkhî tefsîr ekolü, fakîhlerin ekolü olup ahkâm âyetlerinin tefsîrine
yoğunlaşırken, işârî tefsîr ekolü ise mutasavvıfların ekolü olup Kur’ân’ın
tasavvufun kapsamına giren konulardaki âyetlerini, ledünni bilgi vasıtasıyla
zâhirden çok bâtına yönelik olarak tefsîr ederler. Fıkhî tefsîr ekolünün
çoğunluğunun Ehl-i Sünnet olması hasebiyle ortada bir problem olmadığı
halde, Ehl-i Sünnet tarafından nazarî sufi tefsîrin aşırı yorumları
reddedilirken, işârî sufi tefsîrin zâhirin yanında, zâhiri zorlamayan yorumları
şartlarına uyduğu sürece bir zenginlik olarak telakki edilmektedir.
Çağdaş tefsîr akımlarına gelince, gerek konulu tefsîr, gerek ictimâî tefsîr
gerekse bilimsel tefsîr ekolleri hem Sünni hem de diğer mezhepler arasında
müşterek olduğu için temelde bir problem bulunmamaktadır.
Dirâyet ve rivâyet bağlamında bakıldığında, ister modern isterse klasik olsun
tüm tefsîr ekolleri dirâyet tefsîrinin belli düzeylerinin müstakilleşmiş halini
yansıtmaktadır. Mezhebî tefsîr ekollerinden Mutezile, aklî tefsîr düzeyinde
dirâyetin en keskin çizgilerini oluşturur. İmamiye şii tefsîr, akla ehemmiyet
vermekle beraber imâmlardan nakli önemsediği için rivâyet yönü daha baskın
bir ekol görünümündedir. Hariciler ise hem dirâyet hem de rivâyet yönü çok
zayıf ve lafız düzeyine mahkûm olan bir ekoldür. Fıkhî tefsîr, dirâyet
tefsîrindeki ahkâm âyetlerinin parçacı tefsîrinin müstakilleşmiş şeklidir; hem
dirâyet hem de rivâyet yönü vardır. İşârî tefsîr ise, ahlak ve ibadet âyetlerine
getirilen yorumların sûfî rengini temsil etmektedir. Konulu tefsîr, dirâyet
bağlamında yeni bütüncül bir anlama yöntemidir. İctimai tefsîr ekolü, dirâyet
yönteminin faydasız ve ilgisiz bilgilerinden bir arınma; mesaja dönme
projesidir. Bilimsel tefsîr ise, dirâyet bağlamında klasik tefsîrlerin kevnî âyet
yorumlarının sistemleşmiş şeklidir.
fatmabalci19 beğendi.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:45   Mesaj No:7
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

7.ÜNİTE ÖZET

Kur’ân Lafızlarına Dair İlimler

Kur’ân’ın temel ve yananlamlı lafızlarını tanımlayabilmek
Kur’ân’daki kelimeler temel ve yananlamlara sahiptir. Temel anlamlara
hakîkat denir. Yan anlamlı kelimeler ise mecâz, isti’âre, teşbih ve kinâyedir.
Hakîkat, kelimenin, ilk konulduğu anlamda; mecâz ise hakîkî anlama engel
bir karine; ve hakîkî anlamla aralarındaki alakadan dolayı hakîkî anlam
dışında bir anlamda kullanılmasıdır. İsti’âre, bir şeyin anlamını mecâz ve
teşbih yoluyla başka şeyde kullanmaktır. Teşbih ise bir şeyi başka bir şeye
benzetmektir. Kinâye, hakîkî anlam kastedilebilmekle beraber bir alakadan
ötürü başka bir anlamda kelimeyi kullanmaktır.
Kur’ân’ın dar ve geniş anlamlı lafızlarını açıklayabilmek
Hâs, ilk vaz’da (icatta) tek bir manaya veya sınırlı sayıdaki fertlere delalet
eden lafızdır. Hükmü, aksine bir delil olmadıkça, kapsadığı sınırlı fertler için
geçerli olmasıdır. Âmm, “bir kullanımda sözlük anlamına uygun olarak bütün
fertleri istisnasız bir şekilde kapsayan lafız”dır. Hükmü, bir delille tahsîs
edilmediği müddetçe kapsadığı tüm fertler için kesin olarak geçerli olmasıdır.
Kur’ân’ın anlamı kapalı olan lafızlarını ayırt edebilmek
Tefsîrde kapalılıkla ilgili üç kavram vardır: Garîb, mübhem ve mücmel.
Garîb, az kullanımı sebebiyle veya öteki lehçe ve dillerden alınması sebebiyle
anlamı kapalı olan lafızdır; mübhem, ismi zikredilmeyip kapalı ifadelerle
karşılanan kapalı lafızdır; mücmel ise sözü söyleyen sözü genel zikredip
teferruatı vermediği için manası kapalı lafızdır. Garîb, Kur’ân’ın indiği
dönemdeki dil malzemesini kapsayan dil kaynaklarıyla; mübhem, Kur’ân,
sünnet ve sahih rivâyetlerle; mücmel ise âyet ve hadislerle kapalılıktan
kurtarılır.
Kur’ân’daki lafızlararası ilişki türlerini karşılaştırabilmek
Kur’ân’daki lafızlararasında beş türlü ilişki vardır: 1. Lafızlarının da
anlamlarının da ayrı olması; buna tebayün denir; bu tür lafızlara da
mütebayin denir. Bu tür kelimeler, hepsi kendi anlamıyla kullanılır. 2.
Lafızlarının farklı, anlamlarının aynı olması; buna teradüf; bu tür kelimelere
de müteradif denir. 3. Lafızlarının farklı, anlamlarının yakın olması; buna
tekârüb, bu tür kelimelere de mütekârib denir. Aralarındaki farklar tespit
edilerek kullanılmalıdır. 4. Lafızlarının aynı manalarının ise farklı olması;
buna iştirak, bu tür kelimelere de müşterek denir. Hangi bağlamda hangi
anlamın kullanıldığı tespit edilmelidir. 5. Lafızlarının aynı, manalarının ise
zıt olması; bunlara tezad; bu tür kelimelere de mütezad veya zıt denir. İki zıt
anlamda bağlamda hangisinin kullanılacağı tespit edilmelidir.
Dil merkezli Kur’ân ilimlerini özetleyebilmek
Dil merkezli Kur’ân ilimlerinin en önemlileri, Emsalü’l-Kur’ân ve Aksamü’lKur’ân’dır.
Mesel, temsili anlatımı karşılar. Kur’ân’ın meselleri sarîh, kinâye
ve mürsel olarak üçe ayrılır. Kasem, söylenen sözü tekit etmek için kullanılan
bir dil unsurudur. Çeşitli harfler ve kasem fiilleri ile yapılır.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:46   Mesaj No:8
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

8.ÜNİTE ÖZET

Kur’ân’ın Manalarına Dair İlimler

Kur’ân’ın muhkem ve müteşâbih kavramlarını tanımlayabilmek
Muhkem-müteşâbih, Kur’ân’ın harici bir delile ihtiyaç duymayacak derecede
açık, anlaşılır ve kat’i âyetleriyle anlamı açık olmayan âyetlerini tasnif eden
iki önemli teknik kavramdır. Müteşâbihlerin manası ve tefsîri konusunda
selef ve halef ekolleri olmak üzere iki temel yaklaşım ortaya çıkmıştır. Selef
ekolü âlimleri, müteşâbihleri bilinen sözlük manaları dışında tefsîr etmekten
kaçınmış, mana ve tefsîrlerini Allah’a havale etmişlerdir. Halef ekolüne
mensup âlimler ise müteşâbihleri Allah’ın zatına yakışır şekilde manalandırıp
tefsîr etmeye yönelmişlerdir.
Kur’ân’daki 29 sûrenin başında yer alan kesik harfler, müteşâbih
kısımdandır. Bu tür âyetlerin te’vîllerini Allah’tan başka kimsenin
bilmeyeceğini Âl-i İmran sûresinin 7. âyeti haber vermektedir. Bu harfler
üzerinde çeşitli âlimlerin birçok görüşü söz konusu olmuştur.
Kur’ân’da ihtilaf vehminin sebep ve problemlerini çözümleyebilmek
Bazen âyetler arasında, cehaletten ve bir meselenin farklı yönlerinin ifade
edilmiş olduğunu fark edememekten kaynaklanan çelişki vehmi
uyanabilmektedir. Âyetlerin gerçek anlamlarını izah ederek ortaya çıkan
çelişki vehimlerini kaldıran ilim, Müşkilü’l-Kur’ân’dır.
Kur’ân’ın siyakını örnekleriyle birlikte açıklayabilmek
Kur’ân âyetlerinin manalarıyla ilgili ilimlerden bir diğeri de siyak ilmidir. Bu
ilim her metnin doğru anlaşılmasına katkı sağladığı gibi Kur’ân metninin
doğru anlaşılıp tefsîr edilmesine de katkı sağlamaktadır. Kur’ân bazında
siyak ilkesinin gereğine riâyet edilmediğinde ise pek çok yanlış mana ve
tefsîre yol açılmış olmaktadır.
Kur’ân’ın mucize olduğu yönleri tespit edebilmek
Kur’ân, İslâm dininin en büyük mucizesidir. Kur’ân mucizesi mana üzerine
bina edilmiştir, bu yüzden de önceki peygamberlerin mucizelerinden farklı
olarak evrensel ve ebedîdir. Son derece sağlam bir nazma sahip olması, gaybî
haberler içermesi, indiği dönemin bilgi düzeyini çok ötelere taşıması gibi pek
çok yönüyle Kur’ân inkarcılara meydan okumuştur. Allah’tan geldiğinin en
büyük işareti, Kur’ân’ın taklit edilememesi, benzeri yapılamaması olmuştur.
Bazıları Kur’ân’ın i’câzı fikrini, sarfe teorisiyle açıklamıştır. Buna göre
Allah, muarızların Kur’ân’ın benzerini getirme yeteneklerini köreltmiştir, bu
yüzden de onlar Kur’ân’ın benzerini getirememişlerdir. Bu yaklaşım özellikle
de ehl-i sünnet uleması tarafından asırlardır tartışılmış ve reddedilmiştir.
Kur’ân’ın üslup özelliklerini özetleyebilmek
Şiir ve nesir tarzının ötesinde kendine has niteliğiyle ön plana çıkan bir diğer
husus da Kur’ân’ın üslubudur. Kur’ân’ın ifadey-i meram tarzı insaf ve vicdan
sahibi her insanı derinden etkilemiş, kendine hayran bırakmıştır. Mana ve
mesajı ileten üslubu; veciz olmak, harmoni, hazifler, belagat ve fesahat
şartlarını yerine getirme gibi pek çok nitelik ihtiva eder.
Kur’ân’ın gramer yapısını tanımanın önemini ve konuyla ilgili önemli
kaynakları listeleyebilmek
Âyetlerin manalarını en doğru şekilde tespit etmeye yönelik ilimlerden birisi
de onun gramer yapısını ortaya koyan İ’rabu’l-Kur’ân ilmidir. Bu ilim
sayesinde Kur’ân’ın kelime ve cümlelerinin anlamları, cümle çeşitleri ve
nitelikleri, cümle öğelerinin farklı harekelendirilmeleri durumunda ne tür
anlam ve yorum değişikliğine sebep olduğu en sağlıklı şekilde tespit
edilmektedir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:47   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

9.ÜNİTE ÖZET

Tarihî Olgularla İlişkili Kur’ân İlimleri

Âyetleri, nüzûlü döneminde meydana gelen hadiselerle ilişkilendirebilmek
Kur’ân âyetlerinin kahir ekseriyeti herhangi bir sebep olmaksızın inmiştir.
Bununla birlikte bazı âyetler de vardır ki nüzûl döneminde meydana gelen
hadiselerle ilgili olarak nâzil olmuştur. Bunların bir kısmı Hz. Peygamber’e
sorulan sorulara cevaben, bir kısmı da toplumda iz bırakan bir olay
münasebetiyle inmiştir.
Kur’ân’ın Hz. Peygamber döneminde belirli olaylara cevap olarak inmesi
sonraki dönemde müfessirlerin Kur’ân’ı yorumlarken başvurdukları önemli
bir tarihî referans ve anlama yöntemi haline gelmiştir.
Kur’ân kıssaları ile önceki semavi kitaplardaki kıssaları karşılaştırabilmek
Kur’ân’da anlatılan kıssaların önemli bir kısmı, Kitab-ı Mukaddes’te de yer
almaktadır. Ne var ki Kur’ân kıssalarının üslubu onlardan farklıdır. Önceki
kitaplarda yer, şahıs ve mekân gibi unsurlara sık sık işaret edilse de
Kur’ân’da bu tür hususlar bulunmamaktadır.
İsrâilî rivâyetlerin Tefsîre giriş yollarını tespit edebilmek
Kur’ân’da kâinat hakkında bazı âyetler bulunur. Bu âyetler, âlemin varedilişi,
ilk insanın yaratılışı gibi konulara temas eder. Üslubu itibarıyla Kur’ân
detaylara girmediğinden, müminler bu âyetlerin yorumu hakkında kendi
dışındaki din mensuplarının bilgisine başvurmuştur.
Kur’ân’ın belirli tarihî şartlara münhasır olmadığını, tüm zaman ve
mekânlarda uygulanabilecek mesajlar taşıdığını açıklayabilmek
Kur’ân’da pek çok âyet doğrudan ahlakî mesajlar içerdiği gibi bazıları dolaylı
olarak bu mesajları verir. Meselâ Medenî sûrelerde yer alan hemen her
hüküm âyetinin ardından, bu hükmün bir ahlakî değer taşıdığı ve bu hükme
uygun davranmanın, ferdî ve içtimaî anlamda insanların mutluluğunu temin
edeceği vurgulanır.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Alt 12 Nisan 2018, 19:48   Mesaj No:10
Medineweb Emekdarı
nurşen35 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:nurşen35 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 38944
Üyelik T.: 09 Şubat 2014
Arkadaşları:60
Cinsiyet:Bayan
Mesaj: 9.475
Konular: 1144
Beğenildi:4422
Beğendi:3685
Takdirleri:14319
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart

10.ÜNİTE ÖZET

Kur’ân’ı Anlama ve Yorumlamada Yeni Yönelişler

Kur’ân’ı anlamaya yönelik son dönem çalışmaları özetleyebilmek
İslâm dünyasının birkaç asırdan bu yana siyasî, ekonomik ve kültürel açıdan
geri kalması, bir çok alanda olduğu gibi dinî alanda da kendisini
sorgulamasına sebep olmuştur. Bu çerçevede ülkemizde de Kur’ân’ın, çağın
problemlerine cevap verebilecek yeni yorum öneri ve yöntemleri
tartışılmaktadır.
Batı’daki yorum felsefelerini ve bunların İslâm dünyasındaki temsilcilerini
tespit edebilmek
Modernist yönelişler çerçevesinde Kur’ân’ı yorumlayan düşünürler, Batı
düşüncesinden ciddi biçimde etkilenmişler ve buna bağlı olarak Batı’da
geliştirilmiş tefsîr yöntemlerinin Kur’ân üzerinde de uygulanabileceğini
değerlendirmişlerdir. Her ne kadar bu düşünürler mevcut geri kalmışlı-
ğımızdan bir çıkış yolu aramak gayretinde olsalar da Batı felsefesine
yaslanan söylemleri İslâm dünyasında ciddi eleştirilere uğramıştır.
Türkçe meâller ile meâl-tefsîrleri karşılaştırabilmek
Genelde İslâm dünyasında özelde Türkiye’de dinî meselelerde çağın
problemlerine cevap verebilmek için yeniden Kur’ân’a dönülmesi gerektiği
düşüncesi hâkim olmuş, ardından Kur’ân birçok dile çevrilmiştir. Türkçe’de
tam meâllerin neşredilmesi, 1920’den sonra hız kazanmıştır.
Türkçe’de neşredilen meâller ve meâl-tefsîrler çıkış noktası itibarıyla benzer
sebeplere dayansalar da âyetleri tercüme ederken dayandıkları ilkeler ve
tercümede gözettikleri hedefler itibariyle farklılıklar arzederler. Hepsinin de
müşterek noktası, okuyucu için sade ve bu çağın problemlerine cevaplar
veren bir meâl ya da meâl-tefsîr yazmaktır. Ancak özellikle meâl-tefsîrlerde
gündeme getirilen konular ve izah tarzları, birbirinden oldukça farklıdır.
Sûrelerin nuzûl sırasını dikkate alan tefsîr çalışmalarının diğer çalışmalarla
benzer ve farklı yönlerini ayırt edebilmek
Kronolojik tefsîrler Kur’ân’ın toplumsal inşa sürecini tespit etmek açısından
oldukça önemli çalışmalardır. Modern dönemde öne çıkmalarının sebebi de
bu ilişkilerin tespitinin günümüzde önem kazanmış olmasıdır; ancak
Kur’ân’ın nihayet bir kitap olduğu, bu kitabın neresinden okunursa okunsun
ana mesajın elde edilebileceği hakikati, bazen bu tefsîr tarzında göz ardı
edilmektedir.
__________________
O (cc)’NA SIĞINMAK AYRICALIKTIR
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
tefsir tarihi ve usulü notlarımız mehmet akif2 Tefsir Tarihi Ve Usulü 17 17 Nisan 2019 16:20
Atatürk İlkeleri ve Inkilap Tarihi II 2018 Yeni Özetler/MEDİNEWEB nurşen35 İnkilap Tarihi 2 8 22 Şubat 2019 21:43
Tefsir Tarihi ve Usulü Üç Ders Sınavı nurşen35 Tefsir Tarihi Ve Usulü 3 13Haziran 2018 16:54
Medineweb/ Tefsir Tarihi ve Usûlü 5/6/7/8/9/10 özet fani38 Tefsir Tarihi Ve Usulü 24 20 Nisan 2017 21:51
Medineweb Tefsir tarihi ve usulü 10.ünite barışş Tefsir Tarihi Ve Usulü 0 10 Nisan 2012 12:42

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.