Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.İLİTAM İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA.::. > İlitam 4.Sınıf Dersleri > İslam Felsefesi

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medineweb,Açılış Tarihi:  28 Aralık 2013 (13:24), Konuya Son Cevap : 28 Aralık 2013 (13:24). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 28 Aralık 2013, 13:24   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:erkek
Yaş:37
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:339
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart sakarya ilitam islam felsefesi 3.hafta

sakarya ilitam islam felsefesi 3.hafta

Tercümeler Dönemi
(Bu dönem bir yönüyle yasadığımız çağa benzemesi sebebiyle ayrı bir önem tasımaktadır.)

Hayatın ihtiyaçlarına cevap vermek gayesiyle başlayan, entellektüel çabalarla devam eden ve kendi içinde dinamik ve üretken bir yapıya bürünen tercüme faaliyetleri özellikle İslam Dünyasında felsefe-bilim geleneklerinin oluşumunda en etkili unsurdur. İslâm coğrafyasının genişlemesiyle Müslümanların Helenistik, İran, Hint ve diğer kültürlerle temasları sonucu bunlara karşı kendilerinde geniş bir ilgi ve merak uyanmıştı. Ayrıca bu farklı kültürler arasında ortaya çıkan birtakım sürtüşme ve tartışmalarda müslümanlar kendi inanç ve düşüncelerini tutarlı bir şekilde savunmak ve İslâm'ın üstünlüğünü göstermek için bu kültürleri çok iyi tanımak zorundaydılar.

Emevi

Bilindiği üzere Emeviler döneminde hemen hemen her yerde kullanılan dil Yunancaydı. Emevi iktidarı Abdülmelik reformlarına kadar Yunancayı yönetim dili olarak kullanmaya devam etti. Ayrıca Emeviler’in maliye gibi işlere Bizans’la haşır neşir olmuş kişileri getirmeleri onların etkisinde kalmalarını beraberinde getirmiştir.

Fetihlerle beraber Yunanca konuşan bölgelere girilmesi Yunancadan Arapçaya çeviriyi kaçınılmaz kıldı. Emeviler Şam’da ilk dönemlerinde yönetimin devamlılığını sağlamak için Yunancayı ve Yunanca bilen memurları muhafaza etmek durumunda kaldılar. O dönemde Yunancanın ortak dil olmasının bazı kaçınılmaz sonuçları vardır. Günlük yaşamda Suriye-Filistin ve Mısır arasındaki toplumsal ve ticari ilişkilerin Emeviler dönemi sonuna kadar daha çok Yunanca yürütülmesi çeviriyi günlük hayatın bir parçası haline getirmişti. İki dilde de yazılan Yunanca ve Arapça senetler mevcuttur.

Abbasilerden önce hummalı bir tercüme hareketinden bahsedemesek de Müslümanların kadim bilimlere ve felsefeye olan ilgisi tercüme faaliyetlerinden önce başladığını söyleyebiliriz. Felsefe Müslüman vali Amr b. As’ın (M.641) İskenderiye’yi fethinden itibaren, her ne kadar Yunanca ve Süryanice olarak Arapça dışındaki dillerle Yahudiler’in elinde bulunmakla birlikte siyasi olarak İslam hudutları dâhilinde, hatta Mansur dönemine kadar bir asırdan daha fazla Müslümanlar arasında kaldı.

Öyle gözüküyor ki, Yunan felsefesine iki yoldan ulaşmışlardı: Karışma ve tanışma-konuşma yolu, tercüme ve nakil yolu. Sonuçta her iki yolunda kaynağı birdir. Artık Antik dünyanın bilinen ilmî ve felsefî eserlerini Arapçaya çevirmek bir ihtiyaçtı. Bu alanda ilk teşebbüste bulunan Emevî prenslerinden Hâlid b. Yezîd b. Muâviye'dir (o. 85/704). Hâlid tıp, astronomi (astroloji ile karışık), kimya (simya ile karışık bîr şekilde) gibi ilimlere merak salmış ve bu konularda yazılmış Grekçe ve Koptça eserleri İskenderiyeli birer rahip olan Stephan ve Maraianos'a tercüme ettirmişti. Abbasi hanedanının yeni başkent olarak kurduğu Bağdat’a yerleşmesiyle birlikte Yunancadan Arapçaya daha önce benzeri görülmemiş bir çeviri hareketi yaşandı. Bizans İmparatorluğu ve yakın doğuda bulunabilen edebiyat ve tarih dışındaki hemen hemen bütün din dışı Yunanca kitaplar 8. yy.’dan 10 yy.’a kadar Arapça’ya çevrilmişti. Çevirilen kitaplar astroloji, simya, aritmetik, geometri astronomi, müzik, Aristo felsefesinin bütün alanları –metafizik, etik, fizik, zooloji, botanik, mantıkveterinerlik, askerlik, popüler bilge sözleri gibi çok sayıda alanla ilgili metinlerdi. Bu çeviri süreci iki yüzyıldan fazla sürmüştür. Yaygın bir toplumsal tabanı ve hamileri vardır. Çevirilerin tamamlandığı bu yüzyıldan sonra Arapça bilimin klasik bir dili haline gelecektir.

Gutas’a göre çeviri hareketini belirleyen iki önemli unsur vardır.

1- Bağdat’ın kuruluşu ve Abbasi hükümdarlarının burada bir dünya imparatorluğunun yöneticileri olarak yerleşmeleri.

2. Abbasi hükümdarlarının ve seçkinlerinin idaresi alında biçimlenen, oluşum aşamasındaki Bağdat toplumunun ihtiyaçlarıydı.

ekonomi

İslam fetihlerinden önce ekonomik ve kültürel bölünmenin içinde olan doğu-batı, fetihlerle beraber tekrar birleşti. Bu durum hammaddelerin, mamullerin, tarımsal ürünlerin, düşünme tarzlarının serbestçe dolaşımına olanak tanıdı. Mısır, İran ve Hindistan bölgelerini özellikle tarım bakımından zengin olduğundan bu bölgelerin fethiyle zenginlik yaygınlaştı. Zenginlik toplumun bütün sınıflarına dağıldı.

Arap fetihlerinin belki de en önemli sonucu doğu-batı sınırının kaldırılmasıyla ortaya çıkan yeni kültürel atmosferdir. Sınırların kaldırılması Helenleşmiş insanları ve bölgeleri birleştirirken Ortodoks Bizans’ı izole etmiştir. Daha öncede Bizans’ın dışlayıcılığı ile Süryanice konuşan Hristiyanlar bölünmüş, Nasturiler İran’a itilmişti. Ayrılıkların odağı olan Bizans’ın İslam dışında kalmasıyla İslam’ın bayrağı altında yaşayan Nasturiler ve Süryanice konuşan Hristiyanlar daha fazla kültürel etkileşim ve iş birliği içine girmeye başladılar.

Abbasilerin devrim sonucu iktidara gelmesi, halifeliğin merkezini Bağdat’a taşıması ve bölgenin demografik yapısı tercüme faaliyetlerini anlamak açısından oldukça önemlidir. Abbasiler iktidara geldikten sonra halifeliğin merkezini Şam’dan Bağdat’a taşıması uzun vadede çeviri hareketlerini etkiledi.

Abbasi hanedanı iktidara gelmemiş ve Bağdat’ı başkent yapmamış olsaydı, Şam’da Yunanca ve Arapça çeviri hareketi diye bir şey olmazdı.

Klasik İslam uygarlığı bütün bu farklı kültürlerin geçmişleri, inançları adetleri ve değerlerinin bir arada mayalanmasının bir ürünüdür. Nasıl ki Emeviler Şam’da bulunan Hristiyanlar’a bel bağladıysa Abbasiler’de Helenleşmiş bir kültüre sahip ve Bizans etkisinden uzak, Yunan bilim düşmanlığı görülmeyen bu halklara bel bağlamıştı.

Tercüme hareketinin başlamasında belki de en önemli etken Abbasiler üzerindeki Fars etkisidir. Abbasi halifeleri saf Arap ırkından olsalar da, çoğunluğu halis bir Arap eğilimi üzerine yetişmedi. Şimdi Abbasiler üzerinde ki bu İran etkisini nereden kaynaklandığını görelim. İlk Abbasi halifeleri el-Mansur (sal. 754-775) ve oğlu el-Mehdi’nin politikaları bu hareketin kökenleri açısından son derece önemlidir.

Abbasiler bir iç savaş sonucu iktidara gelmişlerdi. Dolayısıyla bu farklı grupların uzlaştırılması gerekiyordu. Çünkü her grup kendi çıkarı için Abbasi devrimine katılmıştı.Mansur ve ardılları siyasi karşıtlıkları uzlaştırmanın yanı sıra Abbasi hanedanını çeşitli grupların gözünde meşru kılmak zorundaydılar. Sonuçta bu grupların ideolojik hassasiyetlerine dikkat etmek gerekiyordu. En çok tatmin edilmesi gereken grupta Abbasiler’in başa geçmesinde en çok etkili olan İran hizbiydi. İlk Abbasiler’in bütün gruplar önünde kendini meşrulaştırmak için seçtikleri yol, imparatorluk ideolojisini İran unsurunun taleplerine yanıt verecek şekilde genişletmekti.

Bu bağlamda hem peygamber soyundan olduklarını hem de Irak ve İran’da ki eski imparatorlukların varisi olduklarını vurguladılar. Şüphesiz ki Mansur’un tercüme faaliyetlerindeki rolü bu hareketin olmazsa olmazıdır. İkinci

halife Mansur hem Bağdat’ın hem de Abbasiler’in gerçek kurucusu sayılır. Çeviri hareketlerini başlatan ve yaygınlaştıran kişinin de olduğu kabul edilir.

İdeolojik işlevi Abbasi devleti yıldızların yönlendirdiği düzen içinde Sasaniler’in tek ve meşru mirasçısı olduğudur.15 Abbasi devleti bu şekilde kendini Pers ve Zerdüşt hareketlere karşı savunmuştur. Ebu Mansur devlet için tehlike oluşturanlarla mücadele etmekle kalmadı aynı zamanda ideolojik olarak özümseme politikası da uyguladı. Sasani ideolojisini Abbasiler’e mal ederek, bu ideolojinin çekiciliği ve öneminden faydalandı.

Mansur’u tercüme hareketini desteklemeye iten nedenlere kısaca değindikten sonra ilk dönem tercümeleri hakkında bilgi verelim. Bu dönemde, ilk etapta astroloji ve onunla ilgili astronomi ve matematik gibi Sasani politikalarının bir parçası haline gelmiş uygulamalı bilimlerin çevirisi söz konusuydu.17 Mansur dönemi çevirilerin türlerini belirleyen bir diğer etken de mesleki eğitim ihtiyaçlarının gerektirdiği pratik amaçlı çevirilerdir. Abbasiler’in henüz devraldıkları imparatorluğu yönetecek kâtip sınıfına ihtiyaçları vardı. Kâtip sınıfı devletin yönetilmesi için zorunlu olan modern devletin bürokrasi sınıfına denk gelmektedir.

Kâtiplerin görevlerini yapabilmek için öğrenmeleri gereken konular, muhasabe, tahrir, mühendislik, süre kaydı gibi, pratik ihtiyaçlarla ilgiliydi. Bu bağlamda matematik geometri, cebir bilimleri ilk çeviri faaliyetinin ana ilgi odağı oldu. Kâtiplerin bu bilgileri teorik düzeyde bilmeleri de yeterli değildi. Yazıya geçirdikleri bilgilerin gerçeğe uygun olup olmadığını sınayabilmeliydiler.

Mansur’un finansal destek sağlaması uzmanların Bağdat’ta yığılmasını Arap bilim ve felsefi girişimini başlatmalarını sağladı. Bu uzmanları çeviri hareketine verdiği itki, Arapçada sürekli homojenleşen bilimsel bilginin oluşumunu olanaklı kıldı ve sürekli artan sayılarda astronom, matematikçi, doktor ve filozofu kendine çekti. Bu bilim adamları çalışmalarında ilerledikçe, çözülebilmesi için başka çevirilerin yapılmasını gerektiren bir çok problemle karşılaştılar. Bu noktada çeviri hareketi Arapça’daki bilimsel gelişimin bir parçası haline geldi. Arapça orijinal eserler yazıldı. Bu çalışmaların belirli bir düzeye ulaşmasıyla da çeviriler tekrar tekrar yapıldı. Sonra Me’mun döneminde mantığın tercüme edilişinden yaklaşık bir asır sonra ilahiyat, ahlak, pedagoji ve skolastik gibi felsefenin öteki kolları da tercüme edildi. Me’mun’un ölümüyle birlikte genelde felsefenin resmi çağı sona erdi.

Mansur oğlu Mehdi’nin ( ö.785) Topika’nın çevrilmesini emrettiği kesin olarak biliniyor. Mehdi bu çeviriyi Nasturi patriği I.Timotheos’a yaptırdı. Kitap Yunanca’sına başvurularak Süryanice’den çevrildi. Tartışma sanatını, cedeli, sistematik temelde öğretmek amacıyla yazılmış olan bu diyalektik kitabını halifenin neden tercüme ettirdiği üzerinde durulması gereken bir konudur.

Mantığın tercüme edilmesini nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz:

1- Müslümanların gerek kendi aralarında gerekse diğer din mensuplarıyla yaptıkları tartışmalar cedel yöntemini kullanmalarını gerektiriyordu.

2- Farsların inançlarını doğrulamak için Yunan mantığını kullanmaları. Bu Müslüman bilginleri onlara karşı aynı metodu kullanmaya itti.

3- Mantık kitaplarının tercümesine yönelten ihtiyaç ve gerçeklerin yanı sıra, o dönemin devlet başkanının mantığa duyduğu ilgi ve yöneticilerin bu kitapların çevrilmesiyle ilgili yardımlarının büyük rolü vardır.

4- Diğer dinlerde teoloji ile mantık arasında bulunan ilgi kelam ile mantık arasında da vardır.26

İslam bayrağı altında yaşayan Düalist ve zındıklar İslam’ın bir ideoloji ve din olarak şekillenmesinde önemli rol oynadılar. İslam kelamına yeni bir tartışma konusu olarak teolojiyi sokanlar bu gruplar olmuşlardır. Bu tartışmalar atom, uzay ve boşluk gibi fizik teorisiyle ilgilidir. Mehdi döneminde Topika’nın çevrilmesini gerektiren dönemsel koşullar, bu kez kozmolojiyle ilgili Yunanca eserlerin çevrilmesini gerektiriyordu. Bu eserler arasında en önemlisi Aristo’nun fiziğidir.

Aristo’nun ve eserlerinin Müslümanlar tarafından neden bu kadar rağbet gördüğü yerinde bir sorudur. Bu konuyla ilgili olarak öne sürebileceğimiz ilk faktör, Aristo’nun eserlerinin ansiklopedik olmasıdır. Bu üslubuyla Aristo, henüz bir şey bilmeyen, ama öğrenmeye oldukça meraklı zihinler için her konuda bilgi veren bir öğretmen görevi yapıyordu. İkinci bir faktör Arapça çeviriler başlamadan önce Süryaniceye ya da Farsçaya tercüme edilen eserlerin çoğunluğunun Aristo’nun kitapları ve şerhlerinden oluşmasıdır.

Bazı kaynaklara göre de Me’mun 830 yılında resmi bir tercüme ve araştırma enstitüsü ve kütüphanesi olan ünlü Beytü’l Hikme’yi inşa etti. Önemli ilmi ve felsefi eserlerle kütüphaneyi doldurmak maksadıyla Me’mun, Bizans’a kadim ilimlerle ilgili kitapları, kendi adına araştırıp satın alarak getirmeleri için özel memurlar gönderdi ve daha sonra bu eserlerin bir heyet tarafından tercüme edilmesini istedi. Yahya b. Maseveyh, Hacca b. Matar, Yahya b. el-Bıtrik ve el-Fihrist’in Hikmet Evi’nin idarecisi olarak tanıttığı Selm adında biri gibi bir çok ünlü isim bu mütercimler arasındaydı.

İkinci Abbasî halifesi olan Mansûr tercümenin alanını genişleterek bu harekete büyük bir hız kazandırdı. Kendisi hadis, fıkıh, dil ve edebiyat gibi geleneksel ilimlerin yanı sıra mantık, felsefe, matematik, geometri, astronomi ve tıp gibi aklî ve tecrübî ilimlere karşı büyük ilgi duyuyordu. Bu sebeple İranlı bir mühtedi olan Abdullah b. Mukaffa'a Aristo'nun Organon adlı mantık külliyatının ilk üç kitabı ile Porphyrius'un Eisagoge'sini {îsâğücî) ve Kelîle ve Dinme'-yi Farsça'dan Arapça'ya tercüme ettirdi.

Halife Mansûr dil, edebiyat ve dinî ilimlere dair eserlerin yanı sıra aklî ilimlerle ilgili olarak Grekçe, Süryânîce, Sanitçe ve Farsça'dan tercüme ettirdiği bu eserler için kütüphane olarak sarayında bir yer tahsis etti ve buraya Hizânetü'l-hikme adı verildi. Beytülhikme'nin çekirdeğini Bağdat'ta kurulan bu kütüphane oluşturuyordu. Mansûr, oğlu Mehdiye de bu yönde gerekli tavsiyelerde bulunmuştu. Fakat Mehdî döneminde (775-785) daha çok yabancı kültür mihraklarından kaynaklanan zenâdıka hareketi baş gösterdiği için tercüme işine gereken önem verilemedi

. Hârûnürreşîd dönemine (786- 809) gelindiğinde telif ve tercüme hareketinin yeniden hız kazandığı görülür. Özellikle Ankara ve Ammûrîye'nin (Emirdağ yakınlarında eski bir şehir] fethinden sonra buralardan elde edilen kitaplar Bağdat'a götürüldü ve Yuhanna b. Mâseveyh başkanlığında kurulan bir heyet tarafından Arapça'ya tercüme edildi. Ayrıca İranlı bir mühtedi olan Ebü Sehl el-Fazl b. Nevbaht da Hârünürreşîd'in em- riyle Farsça'dan tercümeler yapıyordu.

Bütün bu olumlu gelişmelerden sonra Beytülhikme'yi daha da geliştirerek Ortaçağ'ın âdeta bir ilimler akademisi hüviyetine kavuşturan Halife Me'mûn olmuştur. Me'mûn 830'da Bizanslılar'a karşı başarıyla sonuçlandırdığı seferden dönerken oralardan toplattığı kitapları beraberinde Bağdat'a getirdi. Gerek imparatorluk sınırları içindeki kilise okullarından, gerekse komşu ülkelerden ve Kıbrıs'tan getirtilen kitaplarla Beytülhikme Ortaçağ'ın en zengin kütüphanesi ve yoğun ilmî araştırmaların feyizli bir merkezi haline geldi.

Yapılan araştırmalar, Bağdat'taki Beytülhikme'nin bağımsız bir yapı olmayıp saray müştemilâtı içinde çeşitli bölümler ihtiva eden bir bina olduğunu göstermektedir. Burada kitapların korunduğu hücreler, müellif, mütercim, kâtip, müstensih ve mücellitler için ayrılan odalar ve bir de okuma salonu bulunuyordu. Buna göre Beytülhikme'nin kadrosu, "sâhibü Beytülhikme" unvanıyla anılan bir müdür, müellifler ve mütercimler, bunların emrinde çalışan kâtipler, yazılan kitapları çoğaltan müstensihler, uer-râk'lar ve mücellitlerden oluşmaktaydı. Beytülhikme'yi bizzat görmüş ve kütüphaneden faydalanmış olan İbnü'n-Nedîm bu konuda çok değerli bilgiler vermektedir. Onun tesbit ettiği mütercimler listesine göre Grekçe’den Süryânîce’ye, oradan da Arapçaya veya doğrudan Grekçeden Arapçaya tercüme yapanların sayısı kırk yediyi buluyordu. Farsçadan tercüme yapanlar on altı, Sanitçe'den tercüme yapanlar üç kişi idi. İbn Vahşiyye de birçok kitabı Nabatî dilinden Arapçaya çevirmişti. Rivayete göre Halife Me'mûn sadece Grekçeden yaptırdığı tercümeler için 300.000 dinar vermişti. Müslümanlar arasından büyük bilginler, filozoflar, kâşif ve mucitler yetişmişti. Meselâ Me'mûn Benî Musa'dan dünyanın enlem ve boylamını ölçmelerini istemiş, onlar da Sin-car ve Küfe ovalarında yaptıkları iki ayrı deney sonucunda bir meridyen yayının 360 derece ve bir dereceye tekabül eden mesafenin 106 J- km., ayrıca dünyanın çevresinin 8000 fersah = 38.400 km. olduğunu tesbit etmişlerdi.

500 yıldan fazla İslâm ilim dünyasına kaynak teşkil eden bu merkez 1258'-de Hülâgû tarafından yakılıp yıkılmıştır. Tercüme hareketinin bir diğer önemli ismi halife Memun’un tercüme hareketindeki yeri konusunda farklı görüşler ortaya konmaktadır.

Me’mun 786 yılında çeviri hareketi bütün hızıyla sürerken doğdu36 ve bu hareketin en ateşli destekleyicileri olan Bermekiler’in etkisi altındaki bir kültür içinde büyüdü. Gençliğinde kadim kitapları büyük bir şevkle okudu. Halife olduğunda ise tercüme hareketi ve bu hareketi simgeleyen her şeyi kültürel bir erdem olarak içselleştirmişti.

Aslında o dönemde bu durum bütün entelektüellerde hakimdi. Dolayısıyla Me’mu’nun çeviri hareketini başlatan veya hareketin sorumluluğunu en çok taşıyan kişi olduğuna dair yazılar gerçeği yansıtmaz. Me’mun iktidarı ele geçirmek için hükümdarı öldürmüş, Bağdat’a gittikten sonra merkezileşmeye doğru gitmişti. Bu bağlamda politikalarını meşrulaştırmak ve onların kabul dilmesini sağlamak için güçlü propaganda kampanyaları düzenledi.

İlk halifeler felsefeden ziyade bilime ilgi duymaktaydı. Me’mun ise özellikle felsefeye ilgi duymaktaydı. Bu nedenle olsa gerek Me’mun dönemi tercümenin altın çağı olarak bilinir. Me’mun dedesi Mansur’un başlatmış olduğu işi tamamladı. Bizans hükümdarlarıyla ilişkiler kurup, onlara hediyeler gönderdi ve yanlarında bulunan felsefe kitaplarını göndermelerini istedi. 0nlarda Aristo, Eflatun, Hipokrat ve diğer filozofların kitaplarından yanlarında bulunanları gönderdiler. Me’mun yetenekli mütercimler seçti ve onlara tercümeleri en iyi şekilde yapma sorumluluğu verdi.

Me’mun’u felsefe eserlerini tercümeye sevk eden şey akli kıyasa eğilimi ve mutezile ekolünün etkisinde kalmış olmasıdır.

Me’mun Yunan felsefesini kalıntılarının, metafizik, ahlak ve skolâstik felsefenin naklini ilk emreden kişi olmuştur.

Me’mun’dan sonra genelde ilimlerin özelde felsefenin tercümesine ilgi azaldı. Bağdatta ki çeviri hareketi 2oo yıl süren hızlı gelişmeden sonra ve bininci yılın başlarından itibaren sona ermiş, çeviri hareketi toplumsal ve bilimsel önemini yitirmişti. Çünkü bilim adamlarının ilgilerine ve taleplerine doyurucu cevaplar verecek Yunan eserleri kalmamıştı. Yani çeviri talebini yaratan Arap felsefesi ve bilimi kendi ayakları üzerinde durabilecek düzeye gelmişti.

Tıpta, Mecusi ve İbn Sina; astronomide, Battani ve Biruni (1048); matematikte, Harizm (9. yy’ın ilk yarısı); fizikte, İbn-ul Heysam (1041) ve İbn Sina. Bilim adamları artık Yunanlılar’ı eleştirecek düzeye gelmişlerdi.

10. ve 11. yy’da Arapça felsefi yazılar öyle baskın hale geldi ki bu eserlere karşı öze dönüşçü bir tepki ortaya çıktı. Buna göre skolastik ve dar görüşlü bir takım bilginler bu gelişmeleri Yunan bilim adamlarının öğretilerinin sulandırılması olarak görüyordu. Bu hareketin en yaygın olduğu yer Endülüs’tü. Özellikle İbn Rüşd, felsefenin İbn Sina elinde gelişmesine karşı çıkıp, bozulmamış Aristo’ya geri dönmeye çabalıyordu. Doğu’da Abdüllatif el- Bağdağdi (1231) Bir çift Öğüt adlı kitabında Arap bilimini terk edilmesini, yeniden Aristo, Hipokrat ve Galen’e dönülmesi gerektiğini savunuyordu.

Mütercimler

HUNEYN B. İSHAK

Ebû Zeyd Huneyn b. İshâk el-Ibâdî (ö. 260/873) Eski Yunan tıbbı ve felsefesinin İslâm dünyasına intikalinde önemli rol oynayan mütercim ve hekimdir. Huneyn Grekçe ve Arapça bilgisini ilerletmiş, görgüsünü arttırmış, temel kaynakları toplamış genç bir âlim ve tabip olarak Bağdat'a döndü. Farsça tıp terimlerine hâkimiyeti, bu dili bilmeyen diğer Arap hekimlerinin de vâkıf olduğu Cündişâpûr tıp terminolojisini tanımasıyla ilgilidir.

Huneyn, Bağdat'ta ilk tercümelerini Abbasî Halifesi Me'mûn'un özel hekimi Cibrâîl b. Buhtîşû'un isteğiyle tercüme çalışmalarına başladı. Huneyn, Cibrâîl'in aracılığıyla Beytülhikme'ye mütercim olarak kabul edildi.

Huneyn b. İshak'ın tercüme ettiği tıp kitapları, eski Yunan tıbbının Arapça (ve Süryânîce) konuşulan bütün ilmî havzalarda ulaşılabilir olmasını sağladığı gibi Arapça tıp terminolojisinin gelişmesine de yardımcı olmuştur. Günümüze ulaşan Risâletü Huneyn b. İshâk ilâ Alî b. Yahya fî zikri mâ türcime min kütübi Câlînûs bi-ilmihî ve betti mâ lem yü-tercem adlı eseri sayesinde onun tercüme faaliyeti hakkında ilk elden bilgilere sahip olunmaktadır. Risalede Câlînûs'a ait 129 eser tanıtılmakta olup Huneyn'in bunlardan doksan beşini Süryânîce'ye, otuz dokuzunu Arapça'ya çevirdiği anlaşılmaktadır. Bu eserlerden bir kısmı her iki dile de çevrilmiştir. Risale ayrıca, Huneyn'in araştırma teknikleri ve tercüme yöntemi bakımından günümüz standartlarına uygun biçimde çalıştığını ortaya koymaktadır

A) Telif Eserleri.

Risâletü Huneyn b. İshâkilâ Alîb. Yahya fî zikri mâ türcime rain kütübi Câ-lînûs bi-Vmihî ve ba'zi mâ lem yüîer-cem. Dönemin tercüme faaliyetine dair ilk elden bilgiler ihtiva etmesi bakımından önemlidir.

B) Tercümeleri.

1. Kitâbü Ta'bîri'r-rüyâ. Aslı Efesli Artemidoros'a ait olan eser

2. Kitâbü Câlînûs ilâ Tûsaran fi'n-nabz H'1-müte'allimîn. Câlînûs'un Teuthras adlı bir kişiye ithaf ederek yazdığı eserin tercümesi

3. Kitâbü Câlinûs fi'l-ustukussât alâ reyi Ebukrât.

4. Fî Fıraki't-tıb. Aslı yine Câlînûs'a ait.

5. Tefsîru Elem fî dûrus li-Kitâbi Aristolâlîs fi'l-âsâri'l-ulviyye. Aristo'nun Meteorologica'sının dört makalesine İskenderiyeli Olympiodros (VI. yüzyıl) tarafından yapılan şerhin tercümesidir.

6. Makale fi'z-zamân li'1-İskender el-Afrûdîsî.

7. Cevami Kitabi Tîmâius fî’l-ilmi't-tabîa li-Câlînûs. Eflâtun'un Timaios'unun Câlînûs tarafından yapılan özetinin tercümesidir.

8. Kışşatü Selâmân ve ebsâl. Hermânus b. Hirakl es-Sûfistıkî adlı bir kralın sembolik hikâyesi olan ve Hermetik özellikler taşıyan metnin yazarı bilinmemektedir.

İSHAK B. HUNEYN

Yunanca, Süryânîce ve Farsça öğrendi. Câlînûs'tan yaptığı tıp tercümelerinde babasına yardım etti. saray hekimliği yaptı. Beyhaki, onu Müktefî'nin nedimi ve müneccimi diye tanıtıp ayrıca iyi bir müslüman olarak takdim ederse de ihtida ettiğine dair bilgi diğer kaynaklarca teyit edilmemiştir. İshak b. Huneyn babasının etrafında oluşan tercüme grubunun en aktif üyelerindendir.

Eserleri. İshak b. Huneyn'in kendi telifleri daha çok tıp ve eczacılık alanlarındadır. Bunlardan Târîhu'l-etıbbâ ve'l-felâsife, eski Yunan tabiplerinin biyografisine dair Arapça olarak yazılmış ilk eser kabul edilir. Kitap, başlangıç döneminde tıp ilminin din ve felsefe tarihiyle olan ilişkisini tesbit etmek üzere yapılmış ilk inceleme denemesi özelliğini taşır. İshak b. Huneyn'in diğer bazı çalışmaları da şunlardır: Kitâbü'l-Edviyeti'lmüfrede ‘ale'l-hurûf, Marifetü'l-bevl, Kitâbü'l-Künnâş el-latîf, el-Muhtaşar fi't-tıb,
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Medineweb 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Medinewebli önlisans İlahiyat 1.sınıf öğrencileri... İlahiyat Öğrencileri İçin Genel Paylaşımlar nurşen35 87 29495 23 Mayıs 2015 20:53
Gülmek isteyenler tıklasın :))) Videolar/Slaytlar Kara Kartal 3 3912 10 Mayıs 2015 15:16
Cumartesi Anneleri’nin ahı/Can Dündar İslami Haberler Medineweb 0 2574 10 Mayıs 2015 15:13
Ayın Üyesi ''zeynepnm'' Ayın Üyesi 9Esra 13 8254 30 Nisan 2015 13:29
Müzemmil suresi bize ne anlatıyor Tefsir Çalışmaları Medineweb 0 3077 19 Nisan 2015 14:45

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
sakarya ilitam İslam Felsefesi 2.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 28 Aralık 2013 13:28
sakarya ilitam islam felsefesi 4.hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 28 Aralık 2013 13:25
sakarya ilitam İslam Felsefesi 7.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 14:04
sakarya ilitam İslam Felsefesi 10.Hafta Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 14:03
sakarya ilitam islam felsefesi 14. hafta-özet Medineweb İslam Felsefesi 0 27 Aralık 2013 13:38

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.