Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Genel Konular > Serbest Kürsü

Konu Kimliği: Konu Sahibi enderhafızım,Açılış Tarihi:  08 Şubat 2014 (22:43), Konuya Son Cevap : 10 Şubat 2014 (12:49). Konuya 42 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme: Değerlendirme: Toplam 1 oy almıştır,  ortalama Değerlendirmesi 5,00 puandır.
Alt 10 Şubat 2014, 12:48   Mesaj No:41
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm-42

Kûfe’ye Son Mektûb ve Elçi Kays

Hz.Hüseyin ve kâfilesi “Zi’r-Rumme denilen vâdîye, bu vâdîde yer alan el-Hâcir denilen mevkîe ulaşmışlardı. Hüseyin(r.a), yanında bulunanlardan Kays İbn Müshir es-Saydâvî’yi bir mektûbla Kûfe ehline gönderdi. Gönderdiği mektûbda şunlara yazıyordu:

بســـم الله الحمن الرحــــيم"
: من الحسين بن على إلى إخوانـه من المؤمنـين و المسلمـين
سلامٌ عليكم. فإنى أحمد إليكم الله الذى لا إلـه إلا هو. أما بعد
فإن كتاب مسلم بن عقيل جاءنى يخبرنى فيه بحسن رأيكم و اجتماع ملئِكم على نصرنا و الطلب بحقنا. فنسأل الله أن يحسن لنا الصنيع و أن يثيبكم على ذلك أعظم الأجر
و قد شخصت إليكم من مكّـة يوم الثلاثاء لثمانٍ مضين من ذى الحجـة يوم الترويـة. فإذا قدم عليكم رسولى فاكتموا أمركم و جدّوا. فإنى قادمٌ عليكم فى أيـامى هذه إن شاء الله تعالى.
."و السلام عليكم و رحمة الله و بركاتـه

“Bismillahirrahmanirrahîm
Hüseyin İbn Alî'den mü’min ve müslümân kardeşlerine,
Allah’ın selâmı üzerinize olsun. Sizler sebebiyle kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a hamd ederim. Sonra;
Müslim İbn Akîl’in mektûbu bana ulaştı. Mektûbda kanâat güzelliğinizi, ileri gelenlerinizin bize destek, yardım ve hakkımızı taleb için bir araya geldiklerini haber veriyor. Rabbimizden bizlere güzel ameller nasîb etmesini, bu tavrınız sebebiyle sizleri de ecirlerin en büyüğü ile mükâfaatlandırmasını dilerim.
Salı günü, Zilhicce ayının sekizinde, Terviye Günü Mekke’den size doğru yola çıktım. Gönderdiğim elçi size ulaşınca durumunuzu ve çalışmalarınızı gizli tutun. Gayretlerinizi hızlandırın ve hazırlanın. İnşâAllah bu günlerde yanınıza ulaşacağım.
Vesselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.”

Müslim’in gönderdiği mektûb, şehâdetinden 27 gün önce Hz Hüseyin’e ulaşmıştı. Kays ile gönderilen bu mektûb yazıldığında ise o hayâtta yoktu.

Kays, Hz. Hüseyin’in mektûbunu alarak Kûfe’nin yolunu tuttu. Kâdisiye’ye ulaştığında İbn Ziyâd’a bağlı komutanlardan Husayn İbn Nümeyr[1] tarafından ele geçirildi. Husayn, askerler tarafından yakalan Kays’ı artık hem Basrâ hem de Kûfe’nin valisi olan Ubeydullah İbn Ziyâd’a gönderdi. Bir zâlim bir başka zâlime yaranmak için önüne çıkan fırsatı, eline geçen her imkânı değerlendiriyordu. O da bir başka zâlime…

Şimdi yeni bir zulüm çarkı dönmeye başlamıştı. İşleyen zulüm çarkı basit bir çark da değildi. Zulüm çeşidi olduğu gibi bir insanın hakîkî madenini ve maden değerini ortaya çıkaran, asıl duygularını açığa vuran davranışlardı. İbn Ziyâd, Kays’a; “-Kasrın tepesine çık!” dedi. “Orada Alî İbn Ebî Tâlib yalancı oğlu yalancıdır, oğlu Hüseyin de öyledir, diye bağır!” dedi. Kays, önceden Müslim’in de çıkarıldığı yere, kasrın tepesine çıkarıldı. O da Müslim gibi kalpleri başka, kendileri ve davranışları başka millete şimdi yüksekten bakıyordu.
İnsanlar yeni bir utanç sahnesi seyretmek üzere toplanmışlardı. İbn Ziyâd ve adamları güçlü olmanın tadını çıkarıyor, aşağıdan kasrın tepesine bakarak Kays’ın Hz.Alî’ye ve Hz. Hüseyin’e dil uzatan sözlerini bekliyorlardı.
Can tatlıydı, Kays’ın önünde başka çıkar yol yoktu. Elbette beklediklerini yapacaktı. Kays, kendisinden istenenleri söylerse sanki hakîkat de böyle olacaktı; İbn Ziyâd ve adamları haklı bir davânın yolcuları sayılacaklardı. Herkes heyecânla söyleneceklerin, olacakların şâhidi olmak istiyordu. Seyredenler arasında kimlerin kalbi acıyla sızlıyor, kimlerin gönlü buruklukla bekliyordu,kimler “-oh olsun!” diyordu, bilemiyoruz. Bu saniyeler içinde belki de en sâkîn olan Kays’tı. Ne diyeceğini bir o biliyordu, bir de Allah. Her şeyi her yönüyle bilen ve hesâb günü gelince hükmü verecek olan…

Kays, önce hamd ü senâda bulundu, sonra bütün gücüyle haykırdı:
“-Ey İnsanlar! Hüseyin İbn Alî şu anda yaşayan insanların en hayırlısıdır. O, Rasûlullah’ın kızı Fâtıma’nın oğludur. Ben, onun size gönderdiği elçiyim. Ondan ayrıldığımda Zî’r-Rumme vâdîsinde el-Hâcir denilen yere ulaşmıştı. Onun davetine icâbet edin, ona itâat edin, onun sözünü dinleyin!” Şimdi içi rahattı. Mektûbu ulaştıramasa bile Rabbi ona mesajı ulaştırma imkânı sunmuştu. Görevi bitmişti, içi rahatlamıştı. Ancak yapmak istedikleri henüz bitmemişti. Yine haykırarak Abdullah İbn Ziyâd’a ve babasına lânet etti. Hz.Alî için de Hz.Hüseyin için de mağfiret diledi.

Bütün bunlar İbn Ziyâd’ı çıldırtmıştı. Yanında olsa ağzını kapatır ya da onu köşkten aşağı atardı. Hiçbiri olmadan Kays beklenmeyeni, herkese ibret olması gerekeni yapmıştı. Öfkeyle Kays’ın aşağı atılmasını emretti. Aşağı itilen Kays, zemine doğru uçuyordu. İçi rahattı. Ulaştıracağını ulaştırmış, söyleyeceğini söylemişti. Kendisini zâlimin insâfına bırakmamış, küçük düşürmemiş, aksine zâlimlerini küçültmüştü. Artık dünyâyı terk zamanıydı…Zemine hızla çarptı. Neredeyse kırılmadık kemiği kalmamıştı. Henüz ölmemişti. Bir kılıç darbesi acılarına son verdi…

Kılıcı kullanan, yanındakilere; “-Acı çeksin istemedim,” dedi. Yüreklere derin bir burukluk çöktü. İbn Ziyâd, zafer tadı tadamamıştı. Kays’ın tavrı ve sözleri bütün heves ve arzularına gem vurmuştu. Şimdi cansız bedeni yerde yatıyordu. Ancak kazanan o olmuştu. Seyreden gözler, içindeki duyguları dışarı vuramayan yürekler, onu takdîr eden duygularla atar olmuştu...
*

[1] Husayn İbn Nümeyr: Ubeydullâh İbn Ziyâd’a bağlı, sertlik ve şiddetiyle tanınan bir komutandır. Mekke’de Mescîd-i Harâm’a sığınan ve oradan müdâfaaya devam eden Abdullah İbn Zübeyr ve adamlarını kuşatarak Mescîd-i Harâm’ı mancınıkla taş yağmuruna tutan da odur. Hicrî 67 (Miladî 686) yılında Musul yakınlarında İbrâhîm İbn Eşter’le yapılan savaşta ölmüştür. (El-A’lâm 2/ 262)
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Şubat 2014, 12:49   Mesaj No:42
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm- 43

Kûfe’den Gelen Haberler

Hz Hüseyin Kûfe’ye doğru yol almaya devâm ediyordu. Kûfe’de cereyân edenlerden haberi yoktu. Hangi su başında konaklasa, hangi kabîlenin yanına varsa sevgi ve hürmetle karşılanıyor, orada kendisine biât edenler ve katılanlar oluyordu.

Esed kabîlesinden Abdullah İbn Süleym ile Münzir İbn Müşmail anlatıyor: “Haccımızı yapmıştık. Şimdi tek arzumuz Hz Hüseyin’e yetişmekti Nitekim Kûfe’ye varmadan da yetiştik.
Hüseyin(ra), Esedoğullarından bir adamın yanından geçti. Onunla konuşmaya, ona bir şeyler sormaya niyetlendi, sonra bundan vazgeçip yoluna devam etti. Onun arkasından adamın yanına vardık. Haberleri sorduk. “-İnsanlar ne yapıyor?” dedik. “-Ben Kûfe’den ayrılmadan Müslim İbn Akîl ve Hânî İbn Urve öldürülmüştü. Onların
ayaklarından tutularak çarşıda sürüklendiğini gördüm,” dedi.

Adamla konuştuktan sonra Hz Hüseyin’in peşinden yetiştik. Kûfe’de olanı ona da haber verdik. Defalarca; (إِنَّا للهِ وَ إِنَّا إِلَيْهِ رَاجِعُونَ) “Biz Allah’ın kullarıyız, onunuz ve ona döneceğiz,” dedi. Ona; “-Allah için, Allah için kendi canını düşün! Kendini koru!” dedik. “-Onlardan sonra yaşamanın ne hayrı var?” diye cevap verdi.
Hüseyin(ra) çok üzülmüştü. Sözleri hem üzüntüsünü, hem ümit kırıklığını aksettiriyordu. Derin derin iç çekti. Haberle birlikte kara bulutlar çökmüş gibiydi. Kaybedilen canlar, can dostlar ve kaybolan ümitler…

Kûfe yine öbür çehresini göstermişti. Acı veren ve çirkin olan çehresini. Hz Hüseyin’in yanındakilerden biri; “Vallahî Müslim’le sen aynı değilsin,” dedi. “Kûfe’ye sen varsaydın, insanlar hemen çevrende yer alırdı.” Bu doğru muydu? Hakîkaten alırlar mıydı veya ne kadarı alırdı. Bunların hakîkî cevâbını Allah bilirdi. Müslim’in biât edenler gibi önceden yanında yer alırlar sonradan dağılırlar mıydı?.. Onu da Allah bilirdi. Ancak ortada bir gerçek vardı: Bütün bunlar üzüntüyü dağıtmıyor, gidenleri geri getirmiyordu.

Hz Hüseyin’in kâfilesinde Akîl’in oğulları da vardı. Kardeşlerinin ölümünü ve uğradığı muâmeleyi duymuşlar, yürekten yaralanmışlardı. Geri dönme fikrini kabûl etmediler. “-Hayır!” diyorlardı.”İntikâmımızı almadan ya da kardeşimizin tattığını biz de tatmadan geri dönmeyiz!”

Hüseyin(ra) yola devam etti. Zerûd denilen mevkîye ulaşınca kendisiyle mektûb gönderdiği Kays’ın ölüm haberini aldı. Acısına acı eklendi. “-Bizim safımızda olduğunu söyleyenler bizi hayâl kırıklığına uğrattı. Kolumuzu kanadımızı kırdılar,” dedi. Çok üzülmüştü. Ümîdleri, istikbâle âit düşündükleri derin yaralar almıştı. Aldığı yaraların acısını kalbine gömerek yanındakilere döndü ve büyüklüğünün gereğini yaptı:
“-Kim ayrılmak isterse hiç sıkıntı duymadan ayrılabilir. Bize bağlılık mecbûriyetiniz yok,” dedi. Bu; “-Durumu görüyorsunuz. Bu yolun ucunda dünyâlık ümîdi yok. Sıkıntılar ve acılar var. Belki de ölüm var. Sizi bunların içine sürüklemek istemiyorum. Bu durumu bilerek kendi karârınızı verin. Ayrılmayı seçenler serbesttir. Onları kınamıyoruz,” demekti.

Bu sözün arkasından garîb bir el değmiş gibi çevresindeki insanlar sessizce sağa sola dağılmaya başladı. Kûfelilere yakışan bir başka davranış yaşanıyordu. Geriye Hz Hüseyin’in Mekke’den yola çıktığı insanlar kaldı. Ölüme kadar onunla olmayı göze alanlar.

Ayrılanlar kınanmadı, kendilerine sitem edilmedi. Ancak her gidenin arkada burukluk bırakmadığı, giderken de içleri rahat gittiği elbette ki söylenemez...
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Şubat 2014, 12:49   Mesaj No:43
Medineweb Emekdarı
enderhafızım - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enderhafızım isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5879
Üyelik T.: 28 Aralık 2008
Arkadaşları:32
Cinsiyet:Bay
Memleket:İst
Yaş:38
Mesaj: 3.185
Konular: 1383
Beğenildi:166
Beğendi:17
Takdirleri:216
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Şehadete Giden Yol - İstanbul – 1434

Şehâdete Giden Yol - İstanbul 1434 / 2013 Bölüm- 44

Mechûle Giden Adımlar

Zilhicce ayı bitmiş Muharrem ayı başlamıştı. Zilhicce’nin bitişiyle Hicrî 60. yıl da bitmiş, 61. yıla girilmişti.

Hz. Hüseyin, yanındakilerle birlikte artık nereye gideceğini, nerede duracağını bilmez bir şekilde ilerliyordu. Gönlündeki bütün ümit ışıklarının sönüp sönmediğini bilemiyoruz. Ancak durumun ne kadar ümit pırıltılarına kapalı olduğunu anlıyor, mü’minin ye’se kapılmayacağını, kapılmamasının gerektiğini biliyoruz. Târîh de, onun bu duyguyla mücâdeleye devâm ettiğine şâhid oldu.
Ubeydullah İbn Ziyâd, Hz Hüseyin’in Kûfe’ye doğru geldiğini ve yaklaştığını biliyordu. Çevreye muhâfız birlikleri salmış, onlardan Basrâ, Kûfe ve Şâm yollarını çok iyi takîb etmelerini, hiç kimseyi bu şehirlere bırakmamalarını, uzaklaşmaya da müsâade etmemelerini emretmişti. Kısaca şehirlere, insanların iskân ettikleri beldelere girmelerine müsâade edilmeyecek, uzaklaşıp gözden kaybolmalarına da imkân verilmeyecek, ilerleyişleri durdurulacak ve boş arâzîlerde oyalanacaklardı.

Hz. Hüseyin ve adamları “Şeraf” denilen yere gelmişlerdi. Burada konakladılar. Seher vakti olmuştu. Hüseyin(r.a) hizmetinde bulunanlara alabildikleri kadar su almalarını söyledi. Suyu çok almalarını istiyordu çünkü, bir sonraki merhalede, hangi şartlarda konaklayacakları mechûldü.

Sular alındıktan sonra gün ortasına kadar yola devâm ettiler. Hz. Hüseyin(r.a) adamlarından birinin tekbîr getirdiğini duydu, niçin tekbîr getirdiğini sordu. “-Hurmalık gördüm!” diye cevâb verdi. Sevinmişti, sesi de sevinçliydi. Bu açık denizde ilerlerken kara parçası görmek gibi bir şeydi. Hurmalık görüldüğünün söylenmesi kâfiledekileri sevindirmişti. Çünkü düzenli ağaçlar var demek, bahçe var demekti. Bahçe var demek de yerleşim beldesi, insanlar var demekti. Onlar, umrân bir diyâra ulaşıldığı manâsına geliyordu. Günlerdir mamûr diyârlardan uzaktılar. İçinde insanların yaşadığı bir beldeyi özler hâle gelmişlerdi. Ancak hac dönüşü gelerek kâfileye yetişen iki Benî Esedli sevinçlere gölge düşürdü. “-Bu mekânda hurmalık yoktur,” dediler.Onlar bölgeyi bilen insanlardı. Civârda böyle bir hurmalık yoktu. Bu mıntıkada konup göçen bedevîler arasında buraya yakın herhangi bir hurmalığın sözünün edildiğini de duymamışlardı. Hz.Hüseyin endişelenmişti. Onlara; “-Sizin kanâatiniz nedir?” diye sordu. Cevâb, endîşeyi artırıcıydı: “Süvârî birliği. Sizin peşinizdeler, size doğru geliyorlar!”

Uzaktan hurma ağaçları zannedilenlerin çok geçmeden ağaçlar gibi yerlerinde durmadığı, giderek yaklaştığı anlaşıldı. Benî Esedliler haklı çıkmıştı. Gelenler süvârî birliğiydi. Hüseyin(r.a); “-Sırtımızı vereceğimiz bir sığınağımız yok mu? Düşmânla tek cebheden yüzyüze gelelim,” dedi. Benî Esedliler, “-Var,” dediler. “Zû Hasm denilen yer.”Bulundukları yerden sola dönüp Benî Esedlilerin rehberliğinde hızla “Zû Hasm” diye anılan mıntıkaya doğru ilerlediler. Oraya süvârî birliğinden önce ulaşmalı ve orada yer tutmalıydılar.

Zû Hasm’a varınca atlarından indiler. Hüseyin(r.a) çadırların kurulmasını emretti. Çadırlar kuruldu, şekil olarak düzenlendi. Hazırlıklar bittikten sonra sırtlarını dağa verdiler ve yüzlerini gelen süvârî birliğine dönerek birliğin gelişini beklemeye başladılar...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Kalpten Kalbe Giden Yol TufeyL Makale ve Köşe Yazıları 1 27 Temmuz 2023 17:31
28 Şubata Giden Yol/Abdulkadir seven Abdulkadir Seven Makale ve Köşe Yazıları 4 08 Nisan 2018 21:12
Kırık Yürekle Şehadete Vuruldum... İslaminesil Serbest Kürsü 0 24 Mart 2014 19:52
Doğruya Giden Yol... İqra Muhtelif Konular 2 25 Aralık 2011 14:12
Ta ciğerinden söküp, şehadete teslim et beni… YaŞuHa Şiirler ve Şairler 0 07Haziran 2011 12:33

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.