Konu Başlıkları: Avam Anlamaz,Alimler Okusun
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Kasım 2010, 23:22   Mesaj No:1

mekkelim

Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:mekkelim isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 3021
Üyelik T.: 14 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 22
Konular: 18
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Avam Anlamaz,Alimler Okusun

Avam Anlamaz,Alimler Okusun

İbn-i Arabi'den;

* "Sahih bir Akide , tümü ile Keşf ve Şuhud'a dayanır"
* "Keşf'te kat'iyyen Hata olmaz ama İstidlal'de Yanılmalar çok olur"
* "Eserlerimi Akla ve Fikre dayanarak değil, sadece İlham Meleği'nin kalbime getirdiği Nefese İstinad ederek yazıyorum"
* "Futuhat'ın hiçbir Bölümünü İrademe ve Aklıma dayanarak yazmış değilim Allah ilham Meleği ile ne şekilde İmla ettirdiyse o tarzda kaleme aldım"
* "Bilgilerimizin tümü Zevk'e, yani Yaşama'ya ve İç Tecrübe'ye dayanmaktadır Ulum-i Zevkiyye'nin Kaynağı İlahî Tecelli'dir Bazan doğru bir Haber ve Sıhhatli bir Nazar Yolu ile de Bilgi Sahibi olmaktayız"
* "Bütün insanların İlah konusunda bağlı kaldıkları Akideler vardır Ben bunların hepsine inanıyorum ve bağlanıyorum"
* "Alem'de Tek bir Varlık vardır O da Vucudu Mutlak olan Allah'ın Varlığıdır Diğer Varlıklar bu Varlığın çeşitli Zuhurları ve Değişik Tecellileridir Var zannedilen Şeyler aslında Vehim ve Hayalden İbaret'tir"
* "Allah'a Hamd olsun, İlim Konusunda Hz Peygamber'den başkasını Taklid etmedim Bilgilerimizin hepsi Hata'dan korunmuştur Nakle ve Rivayete dayanmaz"
* "Sizi kuşatan bu Rahmet'i daha da genişletiniz"
* "Bir kimse hakikaten Arif olursa, Din'i ve ilahî Gerçeğe Aşina bulunursa, belli bir Akıde ile Mukayyed olmaz, Muayyen Görüşler'e Bağlı kalmaz"
* "Hakiki Mana'daki Hukema, Ulema-billah'tır, yani Allah'ı bilen ve Allah'ı kabul eden kimselerdir" Bir kimseye Hikmet verilmişse ona çok Hayır verilmiştir" Hikmet, Nübüvvet'i bilmektir Davud hakkında, "Allah ona Mülk ve Hikmet verdi" buyruldu Filozof, Muhibb-i Hikmet Manasına gelir Akıl Sahibi olan herkes Hikmet'i sever Felsefe de Hubb-i Hikmet yani Hikmet Sevgisi demektir Müslümanlar'ın Hal ve Zevk Sahibi olan Eflatunu İlahi'den hoşlanmamaları, Felsefe Kelimesinin Manasını bilmemelerinden ileri gelir"
* Ey Kardeş! Filozof'un ve Mu'tezile Alimi'nin Sözünü al, üzerinde düşün, kendini azıcık Hidayet Yolu'na sevket Bu sayede belki de söylenen Söz senin için açıkça anlaşılır hale gelecektir kıyamet Günü "kendime yazık ettim, şüphesiz ki bundan Gafil idim, hatta bu hususta Haksızlık etmiştim", demenden böyle davranman daha Güzel değil midir?
* Dinî ve İlahî Konularda, Aklî bir Delilin Kabul ettiğini, aynı Mahiyetteki diğer bir Aklî Delil reddeder O halde bu Sahada Akl'a nasıl güveneceksiniz?
* "Rivayet Yolu ile gelen nice Sahih Hadisler vardır ki, bunlar Raviler'e göre Sahih olduğu halde, Keşf Sahibi olan bu Zat'a göre Sahih değildir Zira bu Hadis'in Sahih olup olmadığı Rasulullah'a sorulmuş, Rasulullah bu Hadis'in Mevzu olduğunu ona Haber vermiş, o da bu Hadis'le Amel etmeyi terketmiştir Fakat Sened'i Sahih olduğu için Nakilciler bu tür Hadisler'le Amel ederler Sened'i Zayıf olan nice Hadisler vardır ki Ehli-Keşf için Sahih'tir Zira Rasulullah'tan işitmiştir"
* Filozoflar sırf bu İsmi aldıkları için kötülenmiş değillerdir İlahiyat'la ilgili Konular'da hata ettiklerinde Zem olunmuşlardır Filozof Muhibbb-i Hikmet demektir Şüphe yok ki Aklı başında olan her İnsan Hikmet'i sever
* Filozof'un Dini yoktur, demene gelelim Filozofun Dininin olmaması, söylediği her Söz'ün Batıl olduğuna Delalet etmez ki! Akıl Sahibi bir kimse bunun böyle olduğunu İlk Nazar'da idrak eder"
* "Biz ve bazı Arifler birtakım Marifetler'i ve Sırları açıkladığımız için Eza ve Cefa'ya Maruz kaldık "Zındık'sın" diye aleyhimizde Şahitlik yaptılar Katlanılması son derece Zor Sıkıntılar'a Duçar olduk Böylece kavmi tarafından Tekzib edilen- pek azı müstesna kimsenin İman etmediği- Peygamberler gibi olduk Bizim Baş Düşmanımız, Fikirlerinde Taklid üzere olan Mukallidler'dir
* "Şeriat'ın Derin Konularını ve Tevhid İlmi'nin Müşkil Meselelerini anlamak isteyenler, Akl'ın ve Rey'in verdiği bütün Hükümleri terketmeli ve Allah'ın Şeriat'ının önüne geçerek, kendileriyle Niza yapan Akl'a şöyle Hitap etmelidir: "Ey Akıl Sen de benim gibi Kul'sun, Mahluk'sun! Allah'ın kendisine Nisbet ettiği Hususları, senin gibi kendisinin ne olduğunu anlamaktan bile Aciz olan bir Varlığa İstinad ederek nasıl terkedebilirim? Sen kendini bilmiyorsun, Rabb'ını nereden bileceksin?
* Tevhid ve Tasavvuf İlmi, Akl'ın Tavrının üstündedir, Dahilinde değildir Akl'ın bir Hudud'u vardır, bu Sınır'ın ötesine gidemez
* Şeriat'ın biri Aşağı, diğeri Yüksek iki Dairesi vardır Aşağı Dairesi Ehl-i Fikr, yukarı Dairesi Ehli Keşf içindir Keşf Ehli'nin söyledikleri Sözler'in, kendi Dairelerinde bulunmadığını gören Fikir Ehli, Keşf Ehli'nin Sözlerini Red ve İnkar eder ama, Keşif Ehli, Fikir Ehli'nin Sözlerini Red ve İnkar etmez Hem Fikir hem Keşif Sahibi olanlar, Zamanın HakimidirlerMusa ile Hızır'ın kıssaları buna Şahiddir
* Tasavvuf'a karşı olan Fıkıhcı, Kelamcılar için şöyle der: "Bunlar üzerinde Güneş Tutulması hiç Eksik ve Zail olmaz"

"Peygamberler için Fir'avnlar ne ise, Rusum Uleması, Veliler için odur Fukaha ve Ashab-ı Fikir, Velilerin Fir'avnlar'ı ve Allah'ın Salih Kulları'nın Deccallar'ıdır"
Avam Anlamaz,Alimler Okusun


Menkıbeleri

"Bir gün Tunus Limanında idim Vakit geceydi Kıyıya yanaşmış gemilerden birisinin güvertesine çıktım Etrâfı seyretmeye başladım Denizin üzerinde ay doğmuş, fevkalâde güzel bir manzara teşkil ediyordu Bu manzarayı Cenâb-ı Hakk'ın her şeyi ne kadar güzel ve yerli yerinde yarattığını tefekkür ederken dalmıştım Birden ürperdim Uzaktan uzun boylu, beyaz sakallı bir kimsenin suyun üzerinde yürüyerek geldiğini gördüm Nihâyet yanıma geldi Selâm verip bâzı şeyler söyledi Bu arada ayaklarına dikkatle baktım, ıslak değildi Konuşmamız bittikten sonra uzakta bir tepe üzerindeki Menare şehrine doğru yürüdü Her adımında uzun bir mesâfe katediyordu Hem yürüyor hem de Allahü teâlânın ismini zikrediyordu O kadar güzel, kalbe işleyen bir zikri vardı ki kendimden geçmiştim Ertesi gün şehirde bir kimse yanıma yaklaşarak selâm verdi ve; "Gece gemide Hızır (as) ile neler konuştunuz? O neler sordu, sen ne cevap verdin?" dedi Böylece gece gemiye gelenin Hızır (as) olduğunu anladım Daha sonra Hızır ile zaman zaman görüşüp sohbet ettik, ondan edeb öğrendim”

* *

"Bir defâsında deniz yolu ile uzak memleketlere seyahate çıkmıştım Gemimiz bir şehirde mola verdi Vakit öğle üzeriydi Namaz kılmak için harâb olmuş bir mescide gittim Oraya gayr-i müslim bir kimse de gelmiş etrâfı seyrediyordu Onunla biraz konuştuk Nebi ve rasullerden meydana gelen mûcizelerle evliyâdan hâsıl olan kerâmetlere inanmıyordu Biz konuşurken mescide birkaç seyyah geldi Namaza durdular İçlerinden biri yerdeki seccâdeyi alıp havaya doğru kaldırarak yere paralel durdurdu Sonra üzerine çıkıp namazını kıldı Dikkatlice baktığımda onun Hızır olduğunu anladım Namazdan sonra bana dönerek; "Bunu, şu münkir kimse için yaptım" dedi Mûcize ve kerâmete inanmayan o gayr-i müslim, bu sözleri işitince insâf edip müslüman oldu"

* *

"Hocalarımdan Ebü'l-Abbâs Mürsi hazretleri bir zâtı anlatıyordu Ben, hocamın bu zât hakkında beslediği hüsn-i zanna hayret etim O kimsenin bâzı uygun olmayan hareketlerinin olduğunu söyledim O gün evime giderken, yolda bir kimse ile karşılaştım O zâtın yüzü nûr ile dolu olup, ayın on dördü gibi parlıyordu Bana selâm verdikten sonra; "Ey Muhyiddîn! Üstâdın Ebü'l-Abbâs'ın o zât hakkındaki sözleri doğrudur Onu tasdîk et" buyurdu Ben hayret etmiştim Geriye dönüp hocama durumu anlattım Bana; "Sana söylediğim sözün doğru olduğunu isbât etmek için Hızır (as)’dan yardım istedim" buyurdu Bunun üzerine hocama îtirâz şeklinde hiçbir sözde bulunmayacağıma söz verdim ve tövbe ettim"
Hızır (as) ile görüşmelerini anlatan bu üç hadise İbn Arabi’nin özel hayatını, batıni tecrübelerini, Şeyhlerini ve dostlarını anlattığı “Ruh’ül Kuds” adlı eserinden alınmıştır

* *

Konya’da kaldığı zamanların birinde Selçuklu Sultanı, Muhyiddîn İbn Arabî hazretlerine 100000 dinar değerinde kıymetli bir ev bağışlamıştı İbn Arabî hazretleri bu evde oturuyordu Bir gün evin kapısında otururlarken bir fakir gelip dedi ki: "Allah rızâsı için bana bir şey ver" Muhyiddîn-i Arabî hazretleri de buyurdu ki: "Bu evden başka bir şeyim yoktur Al onu sana vereyim Senin olsun" Böyle söyleyip, içerden cübbesini alıp evi o fakire terketti

* *

Bir kimse İbn Arabî’nin büyüklüğüne inanmaz, ona buğzederdi Her namazının sonunda da ona on defâ lânet etmeyi kendisine büyük bir vazife kabûl ederdi Aradan aylar geçti, adam öldü Cenâzesinde İbn Arabî de bulundu Cenâzenin affedilmesi için cenâb-ı Hakk'a yalvardı Definden sonra arkadaşlarından biri, Muhyiddîn-i Arabî'yi evine dâvet etti O evde bir müddet murâkabe hâlinde bekledi Bu arada yemekler gelmiş, soğumuştu Ancak saatler sonra murâkabeden tebessüm ederek ayrıldı ve yemeğin başına gelip buyurdu ki: "Bana her gün namazlarının sonunda on defâ lânet okuyan bu kimse, af ve mağfiret edilinceye kadar Allahü teâlâya hiçbir şey yememek ve içmemek üzere ahdetmiştim Onun için bu hâlde bekledim Yetmiş bin kelime-i tevhîd okuyarak rûhuna bağışladım Elhamdülillah, Rabbim dileğimi kabûl buyurdu Artık yemek yiyebilirim"

* *

“Büyük âlimlerden birisi Kâbe-i muazzamaya gelmiş tavâf ediyordu O esnâda ihrâmını giymiş bir kimsenin ayağa kalkmadığını gördü ve kendi kendine; "Benim gibi bir âlime hürmet etmemek ne ayıp şey" diye düşündü Biraz sonra büyük bir câmide vâz verecekti Câmi çok kalabalıktı Bütün cemâat onun vâzını dinlemek için bekliyorlardı Büyük âlim ağır ağır kürsüye çıktı Fakat hiçbir şey söyleyemedi Aklındaki bilgiler o anda silinmişti Bir an aklı durur gibi oldu Ter içinde kaldı "Bugün biraz rahatsızım, konuşamayacağım" dedi ve kürsüden indi Evine gidip; "Yâ Rabbî! Ne gibi bir hatâ ettim, ne gibi bir kusûr işledim de bunlar başıma geldi" diye Allahü teâlâya yalvarıp ağladı O gece rüyâsında Muhyiddîn İbn Arabî'yi gördü Hatâsının ona karşı olan düşüncesi olduğunu anlayıp pişman oldu Muhyiddîn Arabî'yi aradı fakat bulamadı Ümitsiz bir halde otururken kapısı çalındı Gördü ki Muhyiddîn Arabî hazretleri karşısında durmaktadır "Buyurun" deyip içeri aldı ve af diledi Muhyiddîn İbn Arabî onun özrünü kabûl etti Allahü teâlâya onun için duâ etti O âlim kimsenin ilmi kendisine iâde olundu”

* *

Bir gün sohbetine inkârcı bir felsefeci gelmişti Bu felsefeci, Peygamberlerin mûcizelerini inkâr ediyor, filozof olduğu için her şeyi felsefe ile çözmeye kalkışıyordu Soğuk bir kış günüydü Ortada, içinde ateş bulunan büyük bir mangal vardı Filozof dedi ki: "Avâmdan insanlar, İbrâhim’in ateşe atıldığı ve yanmadığı kanâatindedirler Bu nasıl olur? Zîrâ ateş her şeyi yakar kavurur Çünkü yakma özelliği vardır" Devam edip bir takım sözler söyleyince, Muhyiddîn-i Arabî hazretleri; "Allahü teâlâ âyet-i kerîmesinde "Biz de: Ey ateş İbrâhim'e karşı serin ve selâmet ol! dedik" buyurmaktadır" (Enbiyâ Sûresi-69) dedi Ortada bulunan mangalı alıp içindeki ateşi filozofun eteğine döktü ve eliyle iyice karıştırdı Bu hâli gören filozof donup kalmıştı Ateşin elbisesini ve ibn Arabî’nin elini yakmadığını ve tekrar mangala doldurduğunu görünce iyice şaşırmıştı Ateşi tekrar mangalı doldurup, filozofa; "Yaklaş ve ellerini ateşe sok!" deyince filozof ellerini uzatır uzatmaz ateşin tesirinden hemen geri çekti Muhyiddîn-i Arabî bunun üzerine; "Ateşin yakıp yakmaması Allahü teâlânın dilemesiyledir" buyurdu Filozof onun bu kerâmetini görünce getirerek müslüman oldu

* *

Evi, Muhyiddîn-i İbn Arabî hazretlerinin türbesine çok yakın olan Ahmed Halebî, bizzat gözleriyle gördüğü şu kerâmeti anlattı: "Bir gece yatsı namazından sonraydı İbn Arabî hazretlerini kötüleyenlerden biri, elinde bir ateşle türbeye doğru yaklaştı Maksadı sandukasını yakmaktı Hemen ateşi atacağı zaman, ateş söndü ve kabr-i şerîfinin yanıbaşında, ayaklarının altında bir çukur açıldı ve adam âniden çukurun içinde kayboldu"

* *

Muhibbüddîn-i Taberî, vâlidesinden şu hâdiseyi rivâyet etti: "Şeyh-i Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, bir gün Kâbe-i muazzamada, Kâbe'nin mânâsı hakkında bir vâz veriyordu İçimden onun söylediklerini inkâr ettim O gece, mânevî mânâda Kâbe'nin Muhyiddîn-i Arabî'nin etrâfında dönerek, onu tavaf ettiğini gördüm"

* *

Şihâbüddîn Sühreverdî ile Muhyiddîn ibn Arabî yolda karşılaştılar Bir saat kadar sonra bir şey konuşmadan ayrıldılar Daha sonra Sühreverdî'ye denildi ki: "İbn Arabî hakkında ne dersin?" buyurdu ki: "Hakîkatler deryâsı, kutb-ul aktab ve gavs'dır" İbn-i Arabî'ye Sühreverdî'den sorulunca buyurdu ki: "Baştan ayağa kadar sünnet-i seniyye ile doludur"

* *

Kendisine bir gün "Ruhlar ile nasıl görüşüyorsunuz?" diye sordular Onlara verdiği cevapta; "Üç şekilde: 1) Rüyâ yoluyla, 2) Onların rûhâniyetlerini dâvet edip görüşerek, 3) Bedenimden rûhumu ayırıp, rûhumla onların yanına giderek" buyurdu
Talebelerinden Sadreddîn-i Konevî bu konuyla alakalı olarak şöyle demiştir: "Hocam İbn Arâbî, geçmiş peygamberlerin ve velîlerin ruhlarından istediği ile rüyâsında veya uyanık iken görüşürdü"
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi mekkelim 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Said Nursi'den hepimize mektup! Risale_i Nur (Said Nursi) talibetün 3 2436 16 Kasım 2010 23:09
Kadın Çalışırsa... İslamda Kadın ve Erkek Medine-web 1 2515 05 Kasım 2010 23:27
Avam Anlamaz,Alimler Okusun Alimler(Rh) mekkelim 1 2136 05 Kasım 2010 23:22
Müslümanın En çok Unuttuğu şey Nedir? Anket'ler-Röportaj'lar Mihrinaz 15 7896 29 Ekim 2010 22:40
islamda kadın dövmek var mıdır? Makale ve Köşe Yazıları talibetün 1 2855 26 Ekim 2010 22:07