24 Aralık 2007, 22:46
|
Mesaj No:1 |
Durumu: Medine No : 679 Üyelik T.:
24 Aralık 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
4 Konular:
1 Beğenildi:0 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Bozulmuş Bir Namazın Sehiv Secdesi Olur mu? Bozulmuş Bir Namazın Sehiv Secdesi Olur mu? “Namaz kılıyoruz Bozulmuş bir namaz kılıyoruz Belki de namaz kılmıyoruz” Hatice’nin göz renginden tutunda, pazardaki kurtlu meyveye kadar hepsi namazın kapısına sıralanır ve ben “Allahu Ekber” deyince nefsim onları bir bir içeri alır. Vaktin girdiğini bilirim okunan ezanla.. havaya, kuşlara, duvarlara bakarım “gel” diye çağıran birini görmezden gelircesine… kuşlar onun, hava onun, duvar onun, ben onunum diye ensesine vurup şeytanın, kulağından tutarak sürüklerim bedenimi seccadeye… Ademler maça dalmışken, Havvalar akşama yemek yetiştirirken vakit basamak basamak çıkar minare merdivenlerini.. devre arası namazını alelacele kılıp, ikinci devresine yetişince rahatlayan adamlara bu nasıl bir rahatlamışlıktır diye sormaz mı “benim ayağımı namazdayken kesin” diyen Hz. Ali.. Allahu ekber deyip euzu besmeleyi çekince; ikinci perdesi seccadede açılır seyrettiğim filmlerin… artistlerimin yüzünü boyar, sesini değiştirir, repliklerini ben yazarım… bir-iki bölüm çektikten sonra “şeytanın senaryomda ne işi var” deyip bir yönetmen şımarıklığıyla yırtıp atarım senaryoyu ve her bir parçası tövbelerimin üstüne düşer yazdıklarımın… Euzu besmeleyi baştan çekerim nedametle… Fatihanın “hamd” kelimesine gelince, bir kıpırtı başlar şeytanın çomak soktuğu arı kovanı gibi kaynayan dimağımda. Sevmediğim insanlarla kurduğum diyaloglar yeniden canlanır.. “keşke şunu da deseydim, bunu da..” pişmanlıkları, vızır vızır dolanır başörtümün içinde... “çok şükür ki ağzının payını verdim adamların” diye düşününce; kulağım, gözüm, parmaklarım, burnum ve iç organlarım zonklamaya başlar “neyin şükrünü eda ediyorsun?” diye… Zar zor bitirince fatihayı ağlamaklı geçerim diğer sureye… en kısa olanı seç der şeytan, resullullahın "kaf, tekvin ve insan" sureleriyle sabah namazını kıldığını unutturarak… Rükuya eğilince ve boyum yarıma inince ayaklarımın ucu yaklaşır anlıma, ayaklarım derki; “senin de benzinde benimki gibi nasırlar çıkmadıkça bil ki uzaksın secdeye, sâcid olamazsın ben kadar…" o an ayaklarımı omuzlarıma, başımı ayaklarıma vidalayıp dolaşmak isterim caddelerde. Bu başla; topraktan, çamurdan, çöplerin kenarından, kuş pisliklerinin üstünden geçmek isterim, nefsim yüzünü ekşitip namaza dönme kararı alana dek… En nihayet secdeye gidince; Bozuk paraların hayali dökülür seccadeye; birini alır cebime koyarım, birini avucumda sımsıkı tutarım, veririm birini üç ekmeği uzatan fırıncıya, ikisini şarküteri reyonundaki adama.. kalanlardan birisi de secdede anlıma yapışır “senin değerin bu kadar” dercesine… kağıt paralar da yüz bulup hışırdamaya başlamadan tüm paraları atarım namazın penceresinden ve şeytanı da “aa bak hadi getir onları bana” diyerek yollarım paraların arkasından.. gülmeyin.. rabbim demiyor mu şeytanın hilesi çok zayıftır diye.. İkinci rekatta süs ve oyunlarla dolu hayatımı rabbimle arama sıralayınca ve aynel yakin’e yaklaşamayınca ve her namazım; dürülüp fırlatılmayı bekleyen kokuşmuş tomarlar haline dönünce işte o an geç kalmaktan korkup çakarım benliğimin küflü tahtasına “ihsan nedir?” sorusuna efendimizin “rabbini görüyormuşçasına namaz kılmandır” cevabını…. Dağları hatırlayıp emanetin büyüklüğünü omuzlarımda hissederim. Bavullarına saman doldurmuş bir yolcu gibiyim çoğu kez seccade üzerinde dikilirken.. oysa kıyamdaki her beden özgürlüğün kapısında eli bağlı bekleyen asi bir köle değilmidir birazdan salıverilecek? İçimdeki gevezeleği susturup, rukuya varınca ve secdeye akınca tekrar… tahiyatta aklım başıma gelince… peygamberime, anneme babama selam gönderince Rabbenayı okuyup… işte ancak o zaman bakacak yüzüm kalır omuzlarımdaki iki meleğe… Sehiv secdesini çoktandır namazın bir parçası gibi kılıyorum. Belki çoğu kez namaz değil sadece sehiv secdesi kılıyorum… |
| |