Müslümanlarda Felsefe Düşmanlığı Paradoksu/M.METİN ADIGÜZEL
.
İslam’ın ilim öğrenme ve öğretme emri üzerine, Müslüman coğrafyada felsefe, fizik, astronomi, matematik, tıp, kimya alanlarında değerli eserler veren düşünürler, ilim adamları çıkmıştır. Ancak bu ilimler arasında felsefenin özel bir önemi vardır. Her nasıl olduysa İslam tarihinde felsefenin zındıklıkla ilişkilendirilmesi, bazı filozofların kitaplarının yakılması, felsefeden nefretin bir iman şartı olarak görülmeye başlanmasına yol açmış, haliyle fikirleri küfürle ilişkilendirilen filozofların düşünce sistemlerini devam ettirmeleri mümkün olamamıştır. Bunun yanında özellikle Antik Yunan ve Hint dünyası inanç ve düşüncelerini araştırmak, dünya dinleri üzerinde incelemelerde bulunmak küfür sayılmıştır. Bu ithamlar felsefi bir yaklaşımla İslami akideyi rasyonalist bir şekilde ele alan mezheplerinde yok olmasına yol açmıştır.
Felsefe cevapsız sorulara cevap arama bilimidir. Bu sebeple daha çok din, ahlak, estetik, sanat gibi ****fizik alanları işler. Felsefenin kötülüğünü söz konusu eden inanç, dine ait hiçbir şeyin sorgulanamayacağı inancıdır. Bu inanç, uydurma hadislerin ve bazı âlimlerin isabetsiz fikirlerinin kabul edilmesi zorunda kalınmasına bile sebep olmuştur. Vahyin görünmeyen kudretten gelen ve çoğunlukla görünmeyen gelecek âlem hakkında konuşması ve Felsefenin ise daha çok görünen hakkında yorum yapması bazı Müslüman âlimlerde felsefeyle uğraşanların vahyi reddedecekleri korkusuna sebep olmuş, önlem olarak felsefe ile savaşma yoluna başvurulmuştur. Bu önlem biçimi, zamanında doğru gibi görünen ancak sonraki çağlarda çözüm yerine kendi başına sorun olan yaklaşımlara ses çıkaramama ahlakını oluşturmuş ve toplumsal aklı dondurmuştur.
Özüne inecek olursak düşünce bilimlerine karşı çıkmanın tek sebebi vardır, korku. Din takipçileri eğer özgüvenden yoksunsalar bir diğer inanç yada düşünce yada ideolojiyi araştırmaktan korkmuşlar, felsefi düşüncelerden ürkmüşler, araştırırlarsa inançlarından şüphe edeceklerine ve huzursuzluğa düşeceklerine inanmışlardır. Bu inançla kendilerine, aile fertlerine, tanıdıklarına ve hükümleri geçebilecek herkese araştırmayı yasaklamaya kalkışmışlardır. Araştırmaya girişenler çoğu zaman hiç dinlenmeden itham edilmişlerdir. Felsefe düşmanlarının cevapları ise hiç değişmemiştir,”Biz dünyanın en güzel inancına, düşüncesine, ideolojisine sahibiz. O halde başka bir fikri araştıran biri zındıktır” yaklaşımıyla kendi inançlarını dar alanlara hapsetmişlerdir.
Felsefe ile ilgilenen gibi felsefeyi mahkûm etmeye çalışanda filozof olmak zorunda olduğu için, felsefeyi küfürle ilişkilendirmeye çalışanlarında büyük filozoflar olduklarını görürüz. Yani hem felsefe yapan hemde felsefeye karşı çıkan felsefi kavram ve delilerle kendini ortaya koymuştur. Ancak felsefeyi mahkum eden taraf felsefi düşünceleri incelemeyi sadece kendisi için mubah görmüş, diğer Müslümanlar için tehlikeli, dinden çıkarıcı, küfre düşürücü olarak nitelemiştir. Felsefenin kötü olduğu değerlendirmesi zaman içinde bazı felsefi sistemlerin tükenmesine, felsefi yaklaşımın kültür ve düşünüşlerde yasaklanmasına, filozofların kitaplarının kaybolmasına ve buna bağlı olarak fikir kısırlığına, fikir kısırlığı da tükenen felsefelere karşı çıkanların soyunun tükenmesine ve zihnin durgunlaşmasına yol açmıştır. Devamında kendine özgü felsefi sistem geliştirmek yerine medreselerde eskilerin kitaplarını tekrardan öteye geçilememiştir. Hadis ehlinin hayata bakışı genel bir kabul görmüş ve rasyonalist yaklaşım terkedilmiştir. Latinceye çevrilen Müslüman filozofların eserleri doğu dünyasında olduğu gibi, batı dünyasının mutaassıpları tarafından da sert bir şekilde eleştirilmiş, fakat akılcı olanların ufuklarını genişletmiş ve batının ilerlemesinin temellerini atmıştır. İslam dünyasında felsefi bilgeliğin ölümü; felsefeyi mahkum eden alimlerden ve ebeveynlerin çocuklarının inançlarından korkarak onları felsefi eğitimden uzak tutmalarından, yani ebeveynlerin ezberlerinden kaynaklanmıştır. Bu konuda mutaassıp olan halkın filozoflara dinsiz gözü ile bakmasının, tasavvufi eğilimlerin, mistik yaşam tarzının ve cahil emirlerinde çok büyük etkisi olmuştur.
Tarihte olduğu gibi bugünde felsefe, sosyoloji, psikoloji gibi sosyal bilimlerin insan hayatı üzerindeki etkileri matematik, fizik, kimya gibi alanlardan çok daha fazladır. Toplumlar matematik, fizik bilmedikleri için gerilemezler felsefe, sosyoloji bilmedikleri için gerilerler. Çünkü düşünce bilimlerinden uzaklaşmak zorunlu olarak zihnin gelişimini durduracak ve düşük kalitedeki bir zihne ne matematik nede fizik fayda edebilecektir. Sahiplerinin kendini sınırları içine hapsettikleri hiçbir köy yok olmaktan kurtulamaz. Bu nedenledir ki, düşünsel derinlik kazanmak, uluslar arası dünyada varlığını hissetmek, kaliteli bir sosyal yaşama sahip olmak, sömürüden kurtulup özgürleşmek adına Müslümanların ziyadesiyle düşünme bilimlerini öğrenmesi gerekir.
KARAKÖSE www.medineweb.net