Durumu: Medine No : 38 Üyelik T.:
30Haziran 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:44 Mesaj:
984 Konular:
245 Beğenildi:29 Beğendi:0 Takdirleri:146 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | "Çeyiz ve Elişine Son!" Değil Tabi, Ama... "Çeyiz ve Elişine Son!" Değil Tabi, Ama... Dikiş kursu görmüş, geçirmiş biri olarak, “çeyiz ve elişi” mevzusunu dillendirmeyi üzerime vazife edinmiş bulunmaktayım. Zira ben kursta cicili bicili kıyafetler dikme derdinde iken; sözlü, nişanlı, kısmetini bekleyen ablalarım da çeyiz dikme derdinde idi. Bir çeyizde nelerden, en az kaçar tane bulunması gerektiğini ilk defa o zamanlar öğrenmiş ve adeta yarış haline gelmiş bu duruma karşı şaşkın bakışları yine ilk o zamanlar sergilemiştim. Bir çeyizde nelerin bulunduğuna şöyle bir göz atalım: Mutfak takımı, salon takımı, oturma odası takımı, yatak odası takımı olmak üzere oraya buraya serilecek örtüler olmazsa olmazlarımızdan. Bunların her birinden birer takım olması elzem olduğu gibi, ikişer üçer takım yapmak çok daha evlâdır. Bir genç kız başörtüsü kullansın veya kullanmasın en az elli oyalı tülbendi çeyizine koymakla yükümlüdür. Ayrıca bu tülbentlerin oyaları farklı farklı olmalı ve göz doldurmalı ki, bakışları üzerine çeksin; marifeti sergilesin. Yeri gelmişken bir parantez açıp, cahil çeyizcilere bir püf noktası verelim: İşlediğiniz, ördüğünüz v.s yeni, orijinal motiflerin, örneklerin, püf noktalarını beğenerek modelini isteyenlerden saklamanız ve bir bahane ile konuyu savuşturmanız adettendir. Parantezi kapatıp konumuza dönecek olursak, yine her çeyizde muhakkak bulunması gereken bir diğer elişi olan seccade hurcuna değinmek gerekecek. Son moda tekniklere göre hazırlanıp, bir güzel süslenecek olan bu hurç; içinde seccadeleri, namaz tülbentlerini, takkeleri ve son olarak tespihleri barındıracak ve yeri geldi mi özenle açılarak içindekiler yaşlı teyze ve amcaların kullanımına sunulacak. Elli adet tülbent küçük bir hurcun içine nasıl sığacak demeyin, namaz tülbendi diye ayırmıştık bir önceki cümlemizde. Bir zamanlar salonun en güzel köşesine asılmak üzre cânım kitabımız için bol fistolu, kurdelalı, gösterişli kılıflar hazırlanırdı. Ama hemen söyleyeyim; modası geçti bunun. Şimdilerde cânım kitabımızın tamamını duvara asmak yerine, ondan alıntılar bulunan bol simli tablolar ile duvarları süslemek daha gözde. İşporatadan çok ucuza rahatlıkla bulabileceğiniz bu tabloları şimdiden sandığa koyabilirsiniz. “Pardon!” Çeyizleri sığdırmak sebebiyle alınmış olan “baza”lara yerleştirebilirsiniz demem gerekiyordu. Bu arada kitâbımızdan bahsettik de, zihnime düşüverdi: Lise talebesiyken, hocalarımızla Süleymaniye kütüphanesine bir gezi düzenlemiştik. Bizler muazzam güzellikte nakşolmuş bir hilye-i şerifi izlemeye koyulduğumuzda, rehberimiz söze başladı ; “Bu hilye-i şerif tabloları, Osmanlı’da imkanı olan ailelerde, genç erkeklerin odalarına asılır ki, hergün defalarca okusun da, Efendimiz’e benzesin.” Biz bakışlarımızı hayretle rehberimize bir anlığına çevirip tekrar tabloyu seyre koyulduğumuzda rehberimizin sözü henüz bitmemişti: “Genç kızların çeyizlerinde, kendi el yazmaları kuran-ı kerim’ler bulunurdu.” Danteller örüldü, dikişler dikildi, söz-nişan derken düğün geldi çattı. Yok öyle yağma! Çeyiz sermeden düğün olur mu hiç? Şöyle ortalama bir hafta evvelden, yeni gelin evine, gelin hanımın, valide hanımın ve bilumum akraba hanımların marifetleri bir güzel seriliverir. İşte buna “çeyiz serme” denir. Yalnız sadece elişlerinden ibaret değildir çeyiz serme. Örneğin mutfak araç-gereçleri mutfak masasının üzerine dizilmelidir ki, gelenler “Helal olsun! Her şeyin en güzelini almışlar, yapmışlar.” deyiversin. Değil mi ya? Ancak ne hikmetse, içimden bir ses “Yaz! Yaz! Yaz!” diyor. Neyi mi? Hz. Fatma’nın çeyizini: Taş değirmeni, hurma lifinden eski bir hasır, bir ayakkabı, bir misvak, tahtadan bir kâse, koyun yününden bir döşek ve her tarafı yamalı bir çarşaf… Şu sıralarda elişleri yalnızca çeyiz için yapılmıyor. Hobi sektörü denilen bir pazar oluştu; hobi malzemeleri, hobi marketler, hobi kursları, hobi tv programları… Elişleri ile uğraşmaktan zevk alan biri olarak ortada garip bir durumun varlığını seziyor olmam garip geliyor. Bir zamanların elişlerini hor gören okumuş kızları, şimdilerde ellerine yünleri, şişleri almış, harıl harıl örgü örüyorlar. Psikologlar tv programlarında, bu tip hobiler ile ilgilenmenin insana pozitif enerji verdiğinden, özgüven aşıladığından ve benzeri bir çok yarar sağladığından bahsediyor. Emekli hanımlar da, emeklilikten sonraki bunalımlarını hobileriyle atlattıklarını anlatadursunlar, annemin zihnini, emeklilikten sonra evde depresyona girdiğinden dem vuran akrabamızın hali meşgul ediyor: “Halbuki abdest alsa, namaz kılsa huzur dolmaz mı insana?” (…) Bu cümleleri satırlara sıralamakla, “Elişi yapmaya son!” anafikrini aşılamaya çalışmıyoruz. Yalnızca gören gözlere, gözlerden kaçan gösteriş merakımızı gözler önüne sermeye çabalarken, dantel, nakış motiflerinin ayrıntılarını, ayrıntı düşkünleri için ayırıyoruz. Ve diyoruz ki; gergefi bu defa gönlümüze gerip, anlayış, merhamet, nezaket, motiflerini her bir cevherimize nakşederek, tükenmez bir sevgi ile tıka basa doldurduğumuz sandığımızı kapıp, yeni yolumuzda öyle atsak adımlarımızı… Bu motif çok mu zor dersiniz? Ayşe Betül Hüma |