""Mealciliğe Reddiye""
""Mealciliğe Reddiye""
"Bismillahirrahmanirrahim"
Bu yazıyı kaleme almamdaki amacım sadece kuran meali okuyarak bunun üzerine islam gibi ilahi bir dini bina etmeye çalışan bazı çevrelere reddiye niteliğinde olmakla birlikte kafalardaki bazı yanlış algılamalarında yanlışlardan bir nebzede olsa kurtulmasını sağlamaktır.
Öncelikle şunu belireteyim ki meal okumak ayrı bir şeydir mealcilik ayrı bir şeydir.Mealcilcilik ve meal okuma arasaında ki farkı Rabbimin yardımıyla ortaya koymak ve sapkın mealcilik anlayışının aslında islam dinini anlayışını nasıl katl ettiğini ortaya koymaktır.
İnsanların Allah'ın kitabını kendi dillerinde okumaları gerektiği itikadini mevzularda kendi anladıkları dilden bu ilahi mesajı okuyarak Allah'ı, peygamberlerini,meleklerini,ibadetleri,dini kısacası tüm dini anlayışlarını ve ibadetlerini Allah'ın kast ettiği manayı bilerek iman etmesi ku'ran'i bir yaklaşımdır.
Tarihte her topluma kendi içinden,kendi dilini konuşan elçiler gönderen Allah bu sünnetullahını Hz.Muhhammed (sav) zamanında gerçekleştirmiştir.
Bu sebeple de bütün peygamberlere Allah'ın mesajı hep o peygamberlerin ve içinden çıkarıldıkları toplumların apaçık anladıkları dilden gönderilmiştir.
Hz.Muhammedin (s.a.v) 'e verilen kitabın dili arapça olmasaydı, kendi kavmi muhakkak buna itirazaz edecek neden bizim dilinden anlamadığımız bir kitap bize gönderildi diyerek feryadi figan edeceklerdi,bu sebeple yüce Allah ademoğlunun tüm mazaretlerini ortadan kaldırmış onları sağalm bir imana davet etmiştir.
""Eğer biz bu Kur'ân'ı yabancı bir dilde okunan bir kitap yapsaydık derlerdi ki: `Ayetleri anlayacağımız bir şekilde açıklanmalı değil miydi? Muhatapları Arap olduğu halde Arapça olmayan kitap mı geldi?" De ki: "O mü'minler için doğru yolu gösteren bir kılavuz ve şifadır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur'an, onlara bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar.""
rad/44
Fakat kıyamete kadar baki kalacak bu ilahi kitabın arapça dilinde olması inanılmaz ve muazam isabetli ilahi bir programın insan hayatına yansımış halidir.Arapça dili dünyada bulunan dillerden çok farklıdır bu fark hem yazı olarak hemde günlük hayatta kullanılan terimlere yüklenilen manalar açısından son derece önemli bir lisandır.
Örneğin aşina olduğumuz bir kaç arapça terim üzerinde düşünelim,Rab,İlah,Din,Kulluk gibi terimleri bizler belki hergün kullanırız.Halbuki bu terimlerin arapça literetüründe yüklendiği manalara baktığımızda anlamlarını tam olarak anlatabilmek için ciltler dolusu kitaplar yazılması gerektiğini görürüz.
Türkçe olan dilimize göre bu terimleri anlatmak için çok sayıda kitaplar yazıldığınada şahidiz.İşte bu sebeple sadece türkçeye yada başka dillere çevrilen meallere koskoca islam dinini bina etmeye kalkışmak inanılmaz,telafisi zor hatalar meydana getirir.
Bizler ku'ran dilinin tüm inceliklerini bilimediğimizden dolayı yardımcı unsurlara ihtiyaç duyarız.Bir önemli meslede şu olması gerek.Allah bu kitabı insanlığa gönderirken onu insanlara açıklaycak nasıl yaşanacağını insanlara göstereck bir elçi ile göndermiştir.
Bu hep böyle olmuştur.Bu elçi mutlak manada Allah'ın gözetimi altında ve kontrolünde olmuş bu elçi üzerine yüklenen bu ilahi emri en güzel şekilde ortaya koymuştur.
Bu arada şunu da belirtmekte zaruret görüyoruz ki Kur'an tercüme edilemez, meallendirilemez değildir,böyle bir iddamız yoktur.. Asırlar boyunca tercüme edilmiş ve meallendirilmiştir. Kimilerinin sandığı gibi tercümedeki güçlük, meallendirmede ki zorluk Arapça ile Türkçe arasındaki bir özel durumdan doğmamaktadır.
Unutulmamalıdır ki hiçbir dilde yazılmış bir eser bir başka dile, orijinal dilindeki gibi ne tercüme edilebilir, ne meallendirilebilir. Zira her dilin tarihî süreç içinde o dili konuşan toplumun coğrafyasından, iklimine, arazi yapısından yediklerine, yaşam biçiminden ekonomik durumuna, yerleşik veya göçebe oluşundan dünya görüşlerine kadar sayılması uzun sürecek birçok unsurun etkisi ile oluşmuş kelimeleri kavramları, kelime ve kavramların anlam farklılıkları vardır.
İşte bu sebepledir ki hiçbir dilden bir diğer dile tam karşılıklı tercüme yapabilmek mümkün değildir. Buna dillerin, o dili konuşan halkın diğer halklardan farklı şartları olmasının zarureti sebep olmaktadır.
bütün bunlardan yola çıkarak diyorumki allahın dinini kelamını en güzel anlayan en güzel yaşayan onun elçisi hz.muhammed sav dir.
Türküyede ki bazı çevreler bu çevrelerin öncülüğünü yapmakta olan Yaşar nuri Öztürk,Zekeriya Siyah,Süleyman Ateş,Ercümend Özkan,gibi zatlar ısrarla Allah'ın nebisini dışlayıcı postane görevlisi görme anlayışı bu zatlar ve taraftarları tarafından her fırsatta dillenidrilmektedir.
Fakat Ercümend Özkan vefatından önce bu fikrinden döndüğü bazı arkadaşlar tarafından söylenmektedir.En doğrusunu Allah bilir.
Allah'ın kitabı ku'ran "Rab'ca" bir kitab değildir.Allah'ın tarafından kullarının daha iyi anlayabilmeleri için insan düzeyine indirgenerek kolaylaştırılmış bir kitaptır.Bu anlaşyışı ku'ran'ın bir çok ayetlerinde görebilir.
Peygamber Allah'ın dinde ortağı değildir,onun kulu ve Rasuludur her müslüman buna böyle itikat etmek zorundadır.Peygamberin nübüvet hayatına baktığımızda 23 yıl gibi çok uzun bir zaman dilimidir.Şayet bu 23 yıllık zaman diliminin tamamını ku'rand a zikir olarak geçmiş olsa idi kuran her halde yüzler belkide binlerce ciltler halinde okunmaz taşınmaz bir kitap hailne gelirdi.
Burdan yola çıkarak diyoruz ki mademki peygamberini peygamberin hayatını kontrol altında tutan Allah Teala olduğuna göre,peygamberin ahlakı onun tarafından övülmeye layık görüldüğüne göre,onun 23 yıllık hayatı müslümanlar için din kapsamı içerisindedir.
Peygamberin din adına yaptıkları ve yapmadıkları söyledikleri ve söylemedikleri her söz her fiil müslüman için örnek teşkil etmektedir.Bununla ilgili ku'ran da çok sayıda ayetleri görebilmekteyiz.Peygamberin söylediği söylenen sözlerin her birinin önünde şakpa çıkarılsın demiyorum dikkatleri onun ku'ran endeksli hayatı yaşantısı üzerine çekmek istiyorum.
Fakat günümüzde onu devre dışı bırakılma çabası içerisinde olanların nasıl sapkın nasıl islam dinini katl etmek istdediklerini bir kaç örnekle anlatmak sanırım ne anlatmak istediğimizi, gayemizi biraz daha anlaşılır bir hale getirecektir.
Ku'ran helal haram,cennet cehennem,müşrik müslüman,ceza hukuku,evrenin oluşması insanın yaradılış gayesi ve yaradılışı anlatan teorik bilgilerin olduğu bir kitaptır.Bu teorinin hayat sahnesine aktarılması gerektiğini isteyen bu kitabın sahibi yüce Allah'tır.O halde bu teoriyi hayata en doğru şekilde nasıl yansıyacağı hakkını peygambere tanımayan bu çevreler bakalım Allah'ın bazı emirlerini hayata nasıl pratize etmişlerdir.
Ku'ran da namaz salat terimi ile ifade edilmektedir,salat terimi ise kuranda dua etme anlamında kullanılmaktadır.Bu mealci çevreler peygamberin bu ayetleri nasıl tercüme ettiğini kaale bile almadıklarından bizim ruku kıyam secde olarak bildiğimiz namazı bidat olduğunu ku'ran da böyle bir şey bulunmadığını dolayısıyla kendileri günlük hayatlarında namaz kılmazlar.
Halbuki namaz ezan gibi bazı ibadetler mütevatir haberler olup büyük insan toplulukları tarafından günümüze aktarılmışlardır.Mealciler her fırsatta peygamberden bize mütevatir haber gelirse onu almamak haddimize değil dedikleri halde bu sözlerini sadece lafta bırakarak hain yüzlerini hep gizlemektedirler.
Namazın sadece günde kaç rekat kılnacağı dışında,tüm rükünları ku'ran da mevcut olduğu halde günde kaç rekat kılınacağı haberide mütevatir bir haberle günümüze kadar gelmişken bu art niyetli yahudi beyinli mealci guruhu işlerine gelmediği için namazı eda etmezler.
Biz düşüncemizin sağlamasında peygamberin yaptığı fakat yanıldığı, yanlış yaptığı hususlarda Allah'ın durmayıp dininin yanlış anlaşılması ve uygulanmasına engel olmak için bu yanlışı, yanılgıyı düzeltme sünnetine dayanmaktayız.Buda şu anlama gelmektedir peygamberler ismet sıfatına sahiptirler.Ve bu sebeple kimilerinin söylediği gibi yolda giderken ayakta dua etmenin namaz demek olmadığından eminiz.
Bir örneğin daha üzerinde duralım
Örtülerini omuzlarının üzerine indirsinler ayetinde baş örtüsü kelimesinin geçmemesi sebebiyle kadınların başlarının (saçlarının ve boyunlarının) açık olabileceğini ileri sürenlere omuzların üzerine indirsinler ifadesinde indirmenin yukarıdan aşağıya yapılması gereken bir iş olduğunu hatırlatıyor ve omuzun üzerindeki üst yerin de baş olduğunu hatırlatmak istiyoruz.
Bu meailci grubun gözlerinin sağlam beyinlerinin düşünebilir olduğu noktasında ciddi endişlerim var. Mealci olan bu grup Nur,Nisa,Ahzab surelerinde ki ayetleri de yanlış yorumlayarak müslüman kadınlarının başlarının gerdanlarının kapanmasını bir dinin emri olarak görmemekte,kendi eşleri hanımları başı açık gezebilmektedirler.
Bu sebeple mealcilerin hiç değilse bir kısmının cevahir bulmuş gibi sarıldıkları baş örtüsünün Kur'an'da geçmediği ve açık olunabileceği düşüncesinin kof bir düşünce olduğu kanısındayız ve bir fahşa olarak görüyoruz bu düşünceyi...
Yine kimi mealcilerin Kur'an'a itibar edeceğiz diye 'şarabın haram edildiği’ diğer içkilerin içilebileceği kanısında olmalarını da en azından anlayış kısırlığı ve kendini kilitlemek olarak görüyor ve değerlendiriyoruz. Böylesi şaşkınlıkları da şu âyetle açıklıyoruz: "...
(Ey Muhammed), Rabb'inden sana indirilen, onlardan çoğunun azgınlık ve inkârını artıracaktır..." (Maide 5/68)
Dikkat edildiğinde görülen şey şudur. Meal okuyanlar değil, mealcilik yapanlar, yani itibar edilecek şeyin yalnızca meal olduğunu söyleyerek Kur'an'a da aykırı bir tutum sahibi olanlar, Allah'ın o Kitapta peygamberi için
"Onda sizler için güzel bir örnek vardır" (Ahzab 33/21, Mümtehine 60/4-6) âyetini görmüyorlar mı? Kitap, yani Allah, elçisine hukukî bir deyimle atıfta bulunmaktadır. Bu atfa itibar etmemek, atıf yapana itibar etmemektir ve hukuk mantığına, hukukun esaslarına aykırıdır.
Tevhide sarılacağız derken, tevhidi zedeleyenler, şirke girmekten korktuklarını söyleyerek bu ve benzer esaslı yanlışlara düşenleri uyarmak ve Allah'ın kitabını tepkisel olarak değil, peşin hükümsüz algılamalarını ve ona göre düşünüp, amel etmelerini tavsiye ediyoruz. Bu yanlışı yapanlara da Mealci diyoruz.
Nasıl peygamberin sözü değil; peygamberin söylediği söylenen sözlerin tümünü din sananlar esaslı yanılgıda olmuşlarsa aynen onların yaptığı yanlışı tersinden yaparak esaslı yanlışlığa düşenler de mealcilerdir ve peygamberi dışlamaktadırlar. (Ahzab 33/21, Mümtehine 60/4-6)
Bunu mümkün görenlerin kendilerini gözden geçirmelerinde, akıllarının yerinde bulunup bulunmadığını kontrol ettirmelerinde umulmaz yararlar görmekteyiz. "Kim uğraşacak o kadar hadisle kim uğraşacak peygamberin hayatıyla" gibi bir mantığı kendilerinde gördüğümüz kimi mealcilerin kolaycılığını, asırlardan beri altında her hadis yazan sözün peygamber tarafından söylenilmiş gibi algılayıcıların kolaycılığından hiçbir farkını görmüyor ve bu taifenin de aşırı gidenlerden olduğunu açıkça belirtmekte zaruret görüyoruz.
Din kolaydır ve Allah dinini kolaylaştırmıştır fakat asla ucuzlatmamıştır.
Biz bugüne değin ne kadar mealci ile tanışmış, görüşmüş ve konuşmuş isek inanınız hepsini kolaycı olarak görmüşüzdür. Hiçbir orijinaliteleri olmadığını fakat kendilerini çok şey sandıklarını görmüşüzdür.
Kur'an meali okuyunuz ama asla mealci olmayınız. Mealcilerin siyâsî açıdan kısırlığı ortak paydalarındandır. Beşeri sitemlere son derece olumlu bakan,peygambere dahi tanımadıkları hakları kemalist yada laik sitemlere tanıyan Mealcilerin kolaycılığı ve burunlarının ucunu bile görmekten acizliği, kendilerine imrenilmesini engellemektedir.
Bizim, yılların birikimi sonucu kanaatimiz odur ki Mealcilik, Kur'an'ı anlamanın ve hayata geçirmenin önündoki en büyük ve yeni engellerden biridir. bu zehirli fikirlerde uzak durulmasını tavsiye ediyoruz.
Not:
Bu yazıyı hazırlarken bazı arkadaşlarımın daha evvel kaleme almış oldukları yazılarından da yararlnadığımı belirtmek istiyorum.
"Allah'a emanet olunuz"