Kur’an’da insanın terbiye süreci
KUR’AN’DA İNSANIN TERBİYE SÜRECİ
Kur’an, bir hidayettir, Kur’an Rahmettir. Kur’an insanı zulumattan nura çıkartır. Kur’an gönüllere bir şifa, hakkı batıldan ayıran furkandır. Ancak tüm bunlarla birlikte, Kur’an gerçek bir terbiye kitabıdır.
İnsanı, Allah yaratmıştır, onun olumlu ve olumsuz yönlerini, açmazlarını düşkünlüklerini, zaaflarını ve onlardan nasıl kurtulacağını ve nasıl terbiye olacağını “O” göstermiştir. Yüce Allah Fatiha Sûresi’nde kendisin âlemlerin Rabbi olarak tanıtır. Rab: İnsanı en iyi eğiten, öğreten, yetiştiren, insanı terbiye edip, asıl yurda (âhirete) hazırlayandır. ...Arınmayı içten arzu eden adamlar vardır.
Allah temizlenip arınanları sever
(Tevbe-108)
...Kim temizlenip arınırsa,
artık o kendi nefsi için temizlenip arınmıştır.
(Fatır-18)
Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona
ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz.
(Kaf-16)
Temizlenip arınmak, terbiye sürecinin başlangıcıdır. Bir insanı önce ailesi, sonra çevresi, daha sonra da (eğer yapabilirse) kendisi terbiye eder. Ancak en ideal ve doğru olanı, onu yaratanının terbiye etmesidir. Bu ise ancak, O’nun bize indirdiği Kur’an’a yönelmekle mümkün olabilmektedir.
Kur’an’ın hangi ayetine bakarsak bakalım mutlaka olgun bir imana ve Allah’a kulluğa çıkacak şekilde indirilmiştir. Tüm âyetler birbirini tamamlar ve hiç birisinde en ufak bir tenakuz yoktur. Yine Kur’an’ın hangi âyetine bakarsak bakalım, mutlaka insanı onaran ve terbiye eden bir yönü vardır. Çünkü bu kitap mutlak mürebbi tarafından insanın terbiye edilmesi için indirilmiştir. Yukarıdaki âyette de belirtildiği gibi Allah insanın temizlenip arınanları sever. İnsanın temizlenip arınabilmesi için kirlenmiş olduğunu fark etmiş olması gerekir. O yüzden kişi mutlaka önce kendisini tanıma sürecine girmeli, kendisini anlamalı ve nasıl ve neden terbiye olması gerektiğine iyice ikna olmalıdır. Çünkü her terbiye süreci uzun bir yol alır, zahmetlidir ve biraz da insana acı verir. Çünkü kişi, alışkanlıklarından ve alıştığı hayattan kolay kolay vazgeçmek istemez. Doğrusu biz insanı en güzel biçimde yarattık.
Sonra onu aşağıların aşağısına çevirdik.
(Tin-4-5)
Rahman, yukarıdaki âyette insanın şeklen, biçim olarak en güzel biçimde yaratıldığını, ancak buna mukabil nefsi yönünün aşağıların aşağısına çevrildiğini söylüyor. İşte insanın dünyadaki yaşama gayesinin en başında yer alan durumlardan bir tanesi de bu ayettir. Yani biçim olarak en güzel şekilde yaratılmış olan insanın, ruhi olarak ta ona denk hale getirilip terbiye edilmesi gerekir. Allah insandan onun sorumlu olduğu şeyleri ister, sorumlu olmadıklarını ise istemez. Allah insandan nefsini tanımasını, terbiye etmesini, güzelleştirip olgunlaştırmasını ister. Ey Âdemoğlulları, içinizde size ayetlerimi haber veren elçiler geldiğinde, kim sakınır ve (davranışlarını) düzeltirse onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaktır.
(Araf -35)
Kişi kendisini, yaratanının öngördüğü şekilde, O’nun Kitab’ına uygun olarak terbiye edebilirse doğruyu bulmuş ve hidayete gelmiş olacaktır. Çünkü özünde Rahmani terbiyeyi içermeyen bir kulluk, her zaman eksik ve hatalı olacaktır. Rahmani terbiyenin kaynağı ise Kur’an’dır. Ben nefsimi temize çıkartmam.
Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediğinin dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir.
(Yusuf -53)
Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’. Sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene. Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur.
Onu örtüp saran da elbette yıkıma uğramıştır.
(Şems- 7-8-9-10)
Artık kim taşkınlık edip azarsa ve dünya hayatını seçerse, şüphesiz cehennem (onun için) bir barınma yeridir. Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi hevadan sakındırırsa, şüphesiz cennet (onun için) bir barınma yeridir
(Naziat -37-38-39-40-41)
İnsan nefsi karmaşık bir yapıya sahiptir. Adeta sorunlar yumağıdır. İnsana kötü ve yanlış şeyleri güzel ve çekici gösterme özelliğine sahiptir. İnsan, nefsinin etkisinde kalarak yanlışa meyleder. Nefis her zaman “nefis” olan şeyleri isteyerek insanın dikkatini dağıtır ve onun iyiliklere ulaşmasını engeller. Nefis bunu yaparken, çoğu kez kendisinin adeta akıl hocası olan şeytanının sözünü dinler. Çünkü şeytan nefsi iyi tanır, onun nelerden hoşlanacağını çok iyi bilir. Şeytandan korunabilmek için, insan mutlaka ‘muhsin’ ve ‘muhlis’ olmalı, kendisini tanıma sürecine girmeli, kendi öz muhasebesini yapmalı, hareketlerini davranışlarını tanımalı, bunları nasıl olgunlaştırıp düzelteceğini düşünmelidir. Bu eylemi yaparken de Yüce Yaratıcısını hiç unutmamalı ve onun Kitab’ını önüne koymalıdır. Bizi yaratan ve bizi her şeyimizle en iyi tanıyan ‘O’ olduğuna göre O’nun (cc) Kitabı ve O’nun (cc) güzel Rasulü’nün (sav) sünnetleri bizi terbiye etmelidir.
Abdülhamit KAHRAMAN
kaynak:islamidiriliş.com