Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16Haziran 2011, 13:04   Mesaj No:1

YASEMİN ATAMAN

Medineweb Sadık Üyesi
YASEMİN ATAMAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YASEMİN ATAMAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11916
Üyelik T.: 02 Mart 2010
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:55
Mesaj: 487
Konular: 102
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Allah'ı Düşündüren Kainat Ayetleri

Allah'ı Düşündüren Kainat Ayetleri

Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah'ın varlığı apaçıktır İnsan, etrafına bakıp kâinatı incelediğinde mükemmel bir düzen ve ahengin olduğuna şâhit olmaktadır.
Allah’ı Düşündüren Kâinat Âyetleri
Allah’ın varlığı, fiil ve sıfatları ile apaçık iken; zâtı ile gizlidir. Zâtı duyularla
ve akılla idrâk edilemez. Bununla birlikte Allah’ın varlığı akıl ile bulunabilir.
Öncelikle şu soruyu sorarak konumuza girelim: Acaba insanın Allah’ın
varlığına inanması için, O’nun varlığını akılla ispat etmeye gerek var mı? Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır. Veya şöyle bir soru aklımıza gelebilir.
Allah’ın varlığını aklen ve ilmen ispat etmek mümkün müdür? Hayır mümkün
değildir. Çünkü ispatı istenen varlık aklı aşmaktadır. Allah’ın varlığını
gösteren aklî deliller gaflet içindeki insanları uyandırmak içindir. Geçmişten
günümüze kadar Allah’ın varlığını, çok az insan dışında, toplum olarak inkâr
eden olmamıştır. Allah’ın varlığına ve birliğine, görülen, işitilen ve bilinen
her şey şâhidlik etmektedir. İnsan bir damla su iken, ana rahmindeki
oluşumu ve aşamaları, dünyaya gelişi, bebeklik ve çocukluk dönemi,
gençlik, ihtiyarlık ve nihâyet ölümü, düşünen insan için Allah’ın varlığına en
kesin delillerdir. Çevresindeki tüm varlıklara ibret gözüyle bakan, olayların
gerisindeki gerçeği düşünen insan için, Allah’ın varlığı apaçıktır İnsan,
etrafına bakıp kâinatı incelediğinde mükemmel bir düzen ve ahengin
olduğuna şâhit olmaktadır. Güneş, ay, gezegenler ve diğer tüm gök cisimleri
birbirlerine çarpmadan kendi yörüngelerinde hareket etmektedir. Dünyamız
da hem kendi çevresinde hem de güneşin çevresinde dönmektedir. Dünya
bu dönüş esnasında güneşe bulunduğu yerden çok az bir mesafe yaklaşsa
alevler içinde kalır; tersine çok az bir mesafe uzaklaşsa buz kesilip donardı.
Havada direnç kuvveti olmasa, yağmur taneleri yeryüzüne bir mermi gibi
inerdi. Suyun kaldırma kuvveti olmasa, denizlerde gemiler ve insanlar
yüzemezdi. Yeryüzünde dağlar olmasa dünyamız sürekli sarsıntı geçirirdi.
Dünyanın da içinde bulunduğu gezegenlerin uzaya fırlayıp savrulmasını
engelleyen, yer çekim kuvveti adı verilen İlâhî bir kanundur. En küçüğünden
en büyüğüne tüm hayvanlar, bitkiler, ırmaklar, nehirler, denizler, okyanuslar,
dağlar yeryüzünü bir vitrin gibi süslemekte, aynı zamanda yaratılışları icabı,
Allah’a teslim olup tesbih etmekte ve insana hizmet etmektedirler. İnsan,
büyük âlem olan kâinattan, küçük âlem olan kendisine bakıp incelediğinde
şunlara şâhit olur: Saçlarımızdan ayak parmaklarımıza kadar vucudumuzun
şekli, boyun, parmak, el, kol, diz, ayak gibi organlar kendilerinden beklenen
görevleri yapabilecek şekilde düzenlenmiştir. Kalbimizin çalışması,
gözümüzün görmesi, kulağımızın işitmesi, derimizin hissetmesi, kanın
vücutta dolaşması, yiyeceklerin sindirilmesi, zararlı atıkların vücuttan dışarı
atılması ve diğer tüm organlarımızın çalışması önceden programlandığı
şekilde aksamadan belirli bir düzen içinde devam etmektedir.
Vücudumuzdaki herhangi bir organ rahatsızlandığında diğer tüm organlar bu
rahatsızlığı hissederler. Bütün bu düzen ve ahenk kendi kendine olmayıp,
üstün özelliklere sahip tabiat üstü bir varlık tarafından yaratılmıştır. Biz
müslümanlar bu yüce varlığa ALLAH (c.c) diyoruz. Görüldüğü gibi Allah’ın
varlığı meselesinde izlenen metod “eserden müessire geçiş” metodudur.
Yani resimden ressama, şiirden şaire, Selimiye camiinden Mimar Sinan’a
geçiş metodu. Burada resim eser; ressam müessir, şiir eser; şair müessir,
cami eser; camii yapan müessirdir. İşte canlı cansız tüm kâinat ve içindeki
varlıklar Allah’ın eseridir. Kur’an, Allah’ın her bir eserine “âyet” diyor. Âyet
yol kenarındaki trafik işaretleri gibidir. Bu işaretler sürücünün hedefine
ulaşmasında ona yardımcı olduğu gibi gerçek akıl sahipleri de Allah’ın
âyetlerine bakarak O’na ulaşır. Allah Teâlâ kendi varlığını gerek Kur’an
âyetleriyle, gerek kâinat âyetleriyle her an göstermektedir. Bu yüzden
tabiattaki her olay basit birer hadise olmaktan çıkmakta, dikkatimizi
kendilerine değil; olayların gerisindeki gerçeğe çekmektedirler. Nasıl ki, yol
üzerindeki trafik levhaları dikkatimizi kendilerine değil de, gideceğimiz yöne
çekerse; kâinat olayları da dikkatlerimizi kendilerine değil; olayların
gerisindeki gerçeğe çekmektedir. Bu gerçek, Allah’ın varlığı, birliği ve
kudretidir. Bu anlamda kâinattaki her olay da, insanın kendisi de, Allah’ın
varlığına, birliğine ve kudretine işaret eden âyetlerdir. Burada sözlü âyet
olan vahiy (Kur’an) ile, sözsüz âyet olan kâinat âyetleri arasında fark yoktur.
Her ikisi de Allah’ın eseridir. Kur’ân-ı Kerim’de Allah’ın varlığıyla ilgili olan
âyetlerde, O’nun hak olduğunu isbat eden delillerin, hem kâinatta, hem de
insanın kendi varlığında olduğu ifâde edilmektedir: “Biz onlara ufuklarda ve
kendilerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki, O (Kur’an)’ın gerçek olduğu, onlara
iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhit olması yetmez mi?”[1447]; “Kesin
inanacak olanlar için yeryüzünde ve kendi canlarınızda (Allah’ın varlığını ve
kudretini gösteren) nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?”[1448] Kur’ân-ı
Kerim Allah’ın varlığını, insanlar tarafından doğal kabul edilmesi gereken bir
konu olarak görmektedir. Bu yüzden konuyla ilgili âyetler genellikle soru
şeklinde veya hayret bildiren uyarı ve kınama biçimindedir. Allah’ı bulmanın,
O’nu kabul edip O’na inanmanın bozulmamış akıl için mecburiyet olduğu
açık bir hakikattir. Sağlam bir akıl, yaratıcı, yoktan var edici, tabiat
olaylarını yönlendirici, âleme nizam verici bir zâtı, yani Allah’ı kabul etmek
zorundadır. Akıl, zarûri olarak Allah’ın varlığına inanmak durumundadır.
Ancak çok az sayıda da olsa bazı insanlar, Allah’ı inkâr edebilmekte, O’na
hiç inanmamaktadır. Bu tipteki anormal insan(!)lara uzun uzadıya Allah’ın
varlığını isbat etmeye çalışmak gereksiz, hatta yanlıştır. Bu insanlara karşı
tavrımız müdafa değil; hücum olmalı, bunlara:
“Öyleyse insanlar, varlıklar, bütün evren nasıl meydana geldi? Kendisinde
can bile bulunmayan doğa veya tesadüf denilen şey hiç yaratıcı olabilir
mi?...” gibi sorular sormalı, Allah’ın var olmadığını onların isbatlaması
istenmelidir. Görülecektir ki bir şeyin yokluğu isbat edilemez. Hele Allah’ın
-hâşâ- var olmadığı hiç mi hiç isbat edilemez. İnsan sadece kendini kandırır.


[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi YASEMİN ATAMAN 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Evrensel Tesbihat Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 1 2333 02 Nisan 2012 15:43
Kur'an'ın Tâviz ve Uzlaşmaya Bakışı Allah(c.c) YASEMİN ATAMAN 0 2187 14 Mart 2012 01:18
Tevhid Penceresinden Günümüz ve İnsanımız Tevhid Ve Şirk Konuları YASEMİN ATAMAN 0 1896 14 Mart 2012 01:09
Müslümanın müslümanlaşması Muhtelif Konular mahsun 2 2254 14 Mart 2012 01:06
Dünyevileşmek. Videolar/Slaytlar Beytül Ahzan 4 2323 10 Mart 2012 01:44