Konu Başlıkları: Lâ Manifestosu!...
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Temmuz 2011, 14:44   Mesaj No:1

bilinmez

Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Lâ Manifestosu!...

Lâ Manifestosu!...

"Lâ"sı olmayan bir inanç yaygınlaştırılıyor; itaat ve olumlu anlamda isyanı olmayan, Allah’a isyan edenlere ve âsîlerin düzenine uygun bir din dayatılıyor. Her şeyle, özellikle egemen tüm güçlerle, onların ilâh ve rab anlayışlarıyla uzlaşan, Allah’ın hor gördüklerini hoş görmek için bin dereden su getiren, tepkisiz, laik müslümanlık(!) hâkim kılınmak isteniyor. Allah'a inanan, ama tâğuta itaatten ayrılmayan, Allah'a inanan ve isyankârların ilke ve hükümlerini kabul ettiğini ifade eden, altısı içinden altısı dışından bir din, her çeşit bâtılı reddeden tevhid dininin yerine geçirilmek isteniyor.

Kelime-i tevhid, “Lâ” ile, yani isyanla başlar. Tüm sahte ilâhlara, tâğuta isyan anlamı ve eylemi vardır tevhid mesajında. Yani, Allah’a isyan edenlere isyan! Bütün peygamberler bu anlamda kutsal isyan ateşini tutuşturan isyan önderleridir. “Andolsun ki Biz, ‘Allah’a kulluk edin ve tâğuttan (Allah’ın hükmüne isyan edip azgınlaşan ve insanları Hakk’a isyana zorlayan egemen şahıs ve anlayışlardan) kaçının diye (emretmeleri için) her topluma bir peygamber gönderdik.” (16/Nahl, 36)

Nereden başlamalıyız? Kur’an’ın, Peygamber’in başladığı yerden başlamalıyız. Din “Lâ” diye başlıyor. Biz de Lâ diyerek başlamalıyız. İnançta Lâ denmesi gerekenler var, ibâdette, hukukta, hükümde, itaat anlayışında, ahlâkta Lâ denilmesi gereken yerler var: Tümüne Lâ diyoruz.

“Kim tâğuta küfredip (onu inkâr ederek) Allah’a iman ederse, sapasağlam kulpa yapışmış olur.” (2/Bakara, 256)

İllâllah’tan önce Lâ diyor, imandan önce tâğuta küfrediyor, onu inkâr ve reddediyoruz. Her çeşit tâğuta, her gruptaki Bel’amlara, her kesimden Karunlara, her görevdeki Hâmânlara Lâ diye karşı çıkıyoruz. Tüm putlara ve sahte ilâhlara “Lâ” diye kıyama kalkıyoruz. Allah’ın dinine karşı savaşan rejimlere Lâ kılıcını çekiyoruz. Resmî ideolojinin ücretli kölelerine “durun, bu cadde çıkmaz sokak!” diye haykırıyoruz. Câhilî sermayeye, câhilî eğitim kurumlarına karşı çıkıyoruz. Câhilî törenlere, câhilî saygı duruşlarına, câhiliyye bayramlarına Lâ diye tavır alıyoruz. Her çeşit câhiliye inançlarına, yaşantı ve ahlâkına Lâ adlı isyan bayrağı çekiyoruz. Putperestlere, put ziyaretçilerine Lâ yumruğunu vuruyoruz. Irkçılara, ulusçuluk yapanlara “Lâ/hayır!” diyoruz. İrtica çığırtkanı İslâm düşmanlarına Lâ sopasını gösteriyoruz. Laiklik dini mensuplarını Lâ süpürgesiyle temizliyoruz. Kâfirleri dost ve velî kabul edenlere, hor görülmesi gereken gâvurları hoş görenlere “Lâ/dur!” diyoruz. Tüm müstekbirlere, hizbüşşeytanlara Lâ darbesiyle yükleniyoruz. Atalar dinini, câhilî örf ve âdetleri Lâ diye kestirip atıyoruz. Her çeşit ideolojiye, kapitalizme, komünizme, laisizme, Kemalizme Lâ diye avazımız çıktığı kadar bağırıyoruz.

İllâllah için Lâ, O’nu kabul için diğerlerini red, O’na itaat için O’na karşı çıkanlara isyan. Islah için tavır, yapmak için yıkmak, tez için antitez, “âmettü billâh” demek için “kefertü bi’t-tâğut” demek şiarımız bizim!

İnsanımız, çok yönlü savaşın kurbanı olarak bilinçsizleştiriliyor, güzel duygulardan arındırılıyor, tepkisiz ve dâvâsız hale getiriliyor. Kendisiyle ilgili oynanan oyunu anlamasın diye başka oyuncaklarla avutulup uyutuluyor. Top kafalı, müzik tutkunu, tv. tiryakisi, şans oyunları denen çeşitli kumarların esiri, paramparça “para”lanmak için koşturan bir makine haline getiriliyor. Hüsrandır, kaostur, zulümdür bu; esas kriz budur. İnsanımızın kimliksizleştirilmesinden, inançsızlaştırılmasından ve buna seyirci kalınarak zulme dolaylı da olsa destek verilmesinden daha büyük kriz olamaz. Müslüman olduğunu iddia eden insan, yaratılış gâyesini unutmuş; kime, niçin ve nasıl itaat veya isyan etmesi gerektiğini düşünemeyecek hale gelmişse tabii, her şey ters yüz olacak, bireysel günahlar fesâda, fesât fitneye, fitne toplumun dünya huzurunu ve âhiret saâdetini kemirmeye başlayacaktır.
Günümüzde şirkin her çeşidinin yaygın olduğunu görüyoruz. Müslüman mahallede pazarlanan bin bir çeşit şirk içinde, çok yaygın olmasından ötürü, belki en önemli örneklerinden biri itaat ve isyan konusuyla ilgili şirktir. Müslümanların sırât-ı müstakim’i şaşırıp yanlış işaretlerle mecburi istikamet diye gösterilen cehennem yolu üzerinde “dur!” diye ellerini makas gibi açanlar çıkmadıkça ve yoldaki işaretleri doğrusuyla değiştirme çabasına yeterli sayıda insan girmedikçe, uçurumlara yuvarlananlara ağıt yakacak kimse bile kalmayacaktır.

İtaat ve isyan bir bütündür. Yani, Allah’a itaat eden, O’na isyandan da kaçar. Hem itaat hem isyan birlikte barınamaz; beraber bulunurlarsa isyan öne çıkmış olur. Bazı insanlar, övülürken, “kumarı yok, içkisi yok, kötü alışkanlıkları yok” diye bazı isyan türü davranışlarının olmadığı, o yüzden iyi insan olduğu vurgulanır. Bu “yok”ların yanında, nelerin “var” olup olmadığı önemsenmez. Ancak, Allah’a itaat olarak tüm emirlere uyup uymadığı değerlendirilince, onun isyankâr olup olmadığı açığa çıkacaktır. Yani, itaatsizlik de bir isyandır. Allah’a tam itaat etmeyen biri, isyan içinde demektir, isterse bazı isyan türünden kötü alışkanlıkları olmasın.

Yine, Allah’a itaatle birlikte Allah’ın itaat için izin vermediği, itaat etmemizi istemediği ilke ve şahıslara itaat, birbiriyle bağdaşmaz. Biri varsa, öteki yok demektir. Tâğutu reddetmeden Allah’a imanın geçerli olmadığı (bkz. 2/Bakara, 256; 16/Nahl, 36) gibi, tâğuta isyan olmadan, tâğuta kayıtsız şartsız itaatle birlikte Allah’a itaat de gerçekleşmez. Kayıtsız şartsız itaat edilecek mercî olarak kişi neyi tercih ediyorsa, ilâh olarak onu kabulleniyor demektir.
Olumlu anlamda isyan, gerekli şekilde ve gereken yerlere gösterildiğinde cihad farîzasını içerir. Küçüğüyle büyüğüyle, silâhlısı ve silâhsızıyla, dış düşmanlara, iç düşmanlara, şeytana veya nefse karşı olanıyla, kâfire veya münâfığa, yani her çeşidiyle cihad, bir isyandır. Dinin müsâade etmediği durumlardaki isyan ise, fesattır, fitnedir, anarşi ve terördür. İsyanın gerektiği yerleri tespit, İslâm’a göre farklı; câhiliyyeye göre farklı olduğundan, nice cihad eylemi, câhiliyye bakış açısına göre isyan, ayaklanma, terör ve fundamentalizm yaftası yiyebilmektedir. Müslümana göre de, namaz kılmayan veya tesettüre uymayan, ya da içki içen birisi Allah’a isyankâr, yani fesatçı, anarşist bir kimse kabul edilir/edilmelidir.

“İsyan”ın sözlük anlamı, bir şeyi asa (değnek/sopa) ile engellemek demektir. Bu kelime zamanla, her türlü karşı çıkma, itaatsizlik etme, karşı koyma anlamlarını kazanmıştır. Hz. Mûsâ’nın değneğinin adı da “asâ” idi. Yani “isyan” kelimesinin kökü olan kelime. Hz. Mûsâ’nın asası hem bilinen değnek idi, hem de o günün tâğutu Firavun’a karşı O’nun haklı isyânını sembolize ediyordu. Allah’a ve O’nun peygamberine itaat etmeyip isyanla damgalanan Firavun’a (bkz.10/Yûnus, 91; 79/Nâziât, 21) isyan, Mûsâ (a.s.)’ın mûcizesi olmaktadır. Hz. Mûsâ’nın asâ mûcizesi, aynı zamanda, zâlim ve âsilere karşı kıyâmı, onlara sopa göstermeyi, isyanı da içermektedir.

Bilindiği gibi, Mûsâ (a.s.) Firavun’un tanrılığına ve saltanatına isyan etmişti. Çünkü Firavun, yoldan çıkmış ve tanrılık iddiasına kalkışmıştı. Bir zulüm düzeni kurmuş ve o düzen ile insanlara haksız yere hükmediyordu. Hz. Mûsâ ise Allah’tan aldığı emirle ona karşı gelmiş, ona itaat etmemişti. İşte Hz. Mûsâ’nın elindeki asâ, zâlim yönetici Fir’avn’a isyanın sembolüydü.
Şeytan, Allah’ın ”Adem’e secde edin” (bkz.2/Bakara, 34) emrine karşı gelerek Allah’a ilk isyan eden oldu. Yani Allah’a karşı geldi, itaat etmedi. O yüzden olumsuz anlamda isyanın pîri/duayeni şeytandır. Hz. Mûsâ’nın isyanı ise müspet ve güzel bir isyandı. Demek ki isyan kavramı hem olumlu bir mânâya, hem de olumsuz bir anlama gelir.
İsyan kavramının özünde hem yapma ve hem de yıkma anlayışı vardır. Günahkârlar ve isyankârlar yıkmak için, Allah’a ve O’nun ilkelerine karşı çıkarlar ve yıkıcı olurlar. Peygamberler ve onların izinden giden mü’minler, kötülüklere ve Allah’a itaatsizlik eden zâlimlere itaat etmezler, onlara ve onların zulüm dizenlerine karşı çıkarlar ve müfsitlerin yıktıklarını yapmaya çalışırlar; onların isyanları ıslah içindir, yapıcı isyandır.

İnsanların yapmaya devam ettikleri yanlış âdetlere, mevcut yönetimlerin uyguladıkları yanlış ilkelere karşı çıkmamak, isyan etmemek, korkaklıktır, zillettir, teslimiyetçiliktir. Ortada olan kötülükleri ve yanlışları kabul edip ses çıkarmamak, ilerlemeyi, olgunlaştırmayı durdurur. Peygamberlerin en temel özelliklerinden birini ve birincisini tevhid mesajını tebliğ ve onu hâkim kılma mücadelesi oluşturmaktadır. Firavun da Hz. Mûsa da isyan eden âsi idiler. Hz. Mûsa, esas isyan edene karşı şanlı bir isyan içindeydi, inkılapçı bir ruh ve mûcizevî özellik taşıyordu; Firavun’un isyanı ise sonu helâkle biten, zararı hem kendine hem çevresine bulaştıran olumsuz bir isyandı.

Hz. Mûsâ ve asasından, Firavun’a isyandan söz açılmışken, kocası Firavun’a değil de Allah’a itaat eden Âsiye Hanım’ı hatırlamamak eksiklik olur. Âsiye, “isyan eden kadın” demektir. O, Allah’a itaat etmeyen birisine kocası da olsa, devlet başkanı da olsa isyan ediyor, âsiye oluyor. “Allah, iman edenlere de Firavun’un karısını misal gösterdi. O, ‘Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun’dan ve onun işinde çalışmaktan koru ve beni zâlimler topluluğundan kurtar!’ demişti.” (66/Tahrim, 11)

Âsiye annemiz, Firavun’a isyan edip Allah'a ve peygamberi Mûsâ’ya iman ederek itaat ettiği için, bunun bedelini ödemiştir. Ellerinden ve ayaklarından kazıklara bağlanmış, güneş altında bırakılarak ona işkence edilmiştir. İman edip Allah’ı itaat edilecek tek mercî kabul ettiği için işkencelere mâruz kalan Âsiye, Kur'an'da mü'minlere iman ve kararlılık örneği olarak zikredilmiştir. Hadislerde de Âsiye'den övgüyle söz edilmiş ve Hz. Meryem'le birlikte o da en yüksek kemâle ermiş bir kadın olarak gösterilmiştir. (Bkz. Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70). İsyan edilmesi gerekenlere, sırf bedel ödemenin dünyevî zorluklarından dolayı itaatte kusur etmeyenin, Âsiye gibi zâlim ve tâğutlara isyan edemeyenin ne kadar erkek olduğu, ne kadar inançlı olduğu takdir edilebilir.

Kimlere “Lâ” Demek Zorundayız?

Kur’an’da itaat edilmesi yasak olan kimseler sayılarak mü’minlerin kimlere “Lâ” diyerek isyan etmeleri, en azından sivil itaatsizlik yapmaları gerektiği belirtilir: Kâfirler (bkz.25/Furkan, 52; 3/Âl-i İmrân, 149), ehl-i kitap (bkz.3/Âl-i İmrân, 100), münâfıklar (bkz.33/Ahzâb, 1), kendisini Allah yolundan uzaklaştıran ve saptıran liderler ve büyükler (bkz.33/Ahzâb, 64-68), şeytan ve şeytanın dostları (bkz.6/En’âm, 121), günahkârlar ve nankörler (bkz.76/İnsan, 24), yalancılar (bkz.68/Kalem, 8-9), ahlâksızlar (bkz.68/Kalem, 10-14), gâfiller; zikirden (Allah’ı anmaktan ve Kur’an’dan) gaflette olanlar (bkz.18/Kehf, 28) namaza engel olanlar (bkz.96/Alak, 19), aşırılar, israfçı ve fesatçılar (bkz.26/Şuarâ, 151-152), şirke zorlayan ana-baba (bkz.29/Ankebut, 8; 31/Lokman, 14-15), halk, insanların çoğunluğu (bkz.6/En’âm, 116; 49/Hucurât, 7; 6/En’âm, 116, 148; 10/Yûnus, 35-36, 66), insanların ve bilmeyenlerin hevâları/kötü arzu ve istekleri (bkz.5/Mâide, 49-50; 45/Câsiye, 18), Allah’a ve Rasûlüne isyânı (haram olan bir şeyi) emreden kim olursa olsun, o: “Allah’a isyan konusunda yaratılmışlara itaat edilmez.” (Müslim, İmâre 38) “Ma’siyet (Allah’a isyan, haram ve günah) konusunda kullara itaat edilmez. İtaat, ancak mârufadır (meşrû ve iyi olanadır).” (Buhârî, Cihad 107, Ahkâm, 4; Müslim, İmâre 39; İbn Mâce, Cihad 40)

İman, itaat ve teslimiyet ile birlikte varlığını korur. İnsanımıza abdesti bozan şeyler kadar olsun imanı bozan şeyler anlatılamadığı, anlatılmasına izin verilmediği için, tersine her çeşit günah ve isyan konusunda, “bunlar imanı bozmaz!” diye, bu çirkinliklerle de müslümanlık olur denilerek “Allah’ın affına güvendirerek kandıran kimselerin” (bkz.31/Lokman, 33; 35/Fâtır, 5; 57/Hadîd, 14) aldattığı insanımızın mü’mine benzeyen ne kadar vasfı kaldı değerlendirilmez. Olayın iman boyutu, kabul ve itaat sözü olan “illâ Allah” tan önce gelmesi gereken red ve isyan sözü “Lâ ilâhe” ile ilgili tevhid penceresinden bakışla bir ufuk turu yaparak çağdaş yaşam değerlendirilmelidir. Kayıtsız şartsız itaat edilen Allah ise, kişi, yüce mertebe olan “Allah’ın kulu” olmayı tercih etmiş; O’na isyan edenlere itaati tercih edince de, “emir kulu”, “kapı kulu” olmayı, yani iki dünyada rezillik ve zilleti seçmiş olur.

Tevhidî çevre içinde, toplumun ve yönetimin Allah’a itaati şiar edindiği yerde mü’mine yakışan “işittik ve itaat ettik” demek olduğu gibi; şirkin ve Hakk’a isyanın hâkim olduğu yönetim ve çevre şartlarında mü’mine yakışan “ne işittik, ne de itaat ettik”, yani “dinlemiyoruz, itaat etmiyoruz!” demek, kutsal isyanı öne çıkarmaktır. Bu tavır, kısaca “Lâ” kavramıyla ortaya konulur. İslâm’ın hâkim olduğu yerdeki müslümanın temel tavrı ile İslâm’ın mahkûm olduğu konumdaki tavrı elbette aynı değildir. Bunu Âsiye ismi ile örneklendirebiliriz: Peygamberimiz, câhiliyye döneminde müşrik babaları tarafından çocuklarına verilmiş olan, mânâsı şirki çağrıştıran isimleri; anlamı kötü ve ahlâksızlığı hatırlatan adları değiştirirdi (Bkz. Buhâri, Edeb 108; Ebû Dâvud, Edeb 62; İbn Mâce, Edeb 32). Bu kabilden olmak üzere “isyankâr, isyan eden kadın” anlamına geldiği için “Âsiye” ismini değiştirmiştir. Yeni müslüman olmuş bir kadının ismi Âsiye idi. Rasûlullah (sav.) onun adını Cemile olarak değiştirdi ve ona: “Sen Cemile’sin” dedi. (Ahmed bin Hanbel, Müsned II/18; Dârimî, Sünen, İsti’zân 62). Ama aynı Rasûl, Kur’an’da ismi belirtilmeyen “Firavun’un hanımı”nın “Âsiye” olduğunu bildirmiş ve ondan övgüyle söz etmiştir (Buhâri, Enbiyâ 32, 46; Müslim, Fezâilu's-sahâbe 70). Bundan şöyle bir çıkarım yapmak herhalde yanlış olmaz: İslâm’ın hâkim olduğu, yönetimin ve çevrenin Allah’a itaat edenlerden teşekkül ettiği ortamda Âsiye/isyankâr olmak büyük bir yanlıştır. Ama Firavunların hâkim olduğu ve Allah’a itaat etmeyenlerin egemen olduğu ortamlarda Âsiye/isyankâr olmak; dünyevî açıdan riskli olsa da en temel, kurtuluş için en emin tavır, Rasûluullah’ın övgüsüne mazhar olan en doğru yoldur.

Müslüman; ıslah adına, tebliğ adına dininden ve dâvâsından her çeşit tâvizi verebilen, Allah’ın hor gördüklerini hoş gören, “gelene ağam, gidene paşam” diyen, tepkisiz, buğzsuz, nefretsiz, dolayısıyla kişiliksiz insan değildir. Düşünmeyen, hakkı yaşamayan bir çevrede, mü’min boyun eğen, sesini çıkarmayan, tepki göstermeyen, silik bir şahsiyet olamaz. “Münkerler” etrafını kuşattığından, en azından kendini kurtarmak, bulaşıcı mikroplara karşı mücadele ederek koruyucu hekimlik tedbirlerini almak, yani “nehy-i ani’l-münker” yapmak mecbûriyetindedir. Tevhid eri olabilmek için; Allah’ın dışında politik, medyatik, sosyal, sanatsal, sportif, maddî, fikrî, nefsî... alanlardaki tüm ilâhları reddetmek, putların ve putçuluğun her tezâhürüne, endâdın her görüntüsüne, fanatikliğin her çeşidine tavır almak olmazsa olmaz bir zarûrettir. Muvahhid olmak, mü’mince yaşamak ve müslümanca ölmek için tâğutlara, zorbalara, ilâhlık taslayan şahıs, ilke ve kurallara, kısacası Allah’a itaat etmeyenlere “Lâ” isyan bayrağını çekmek şarttır. Bu tavır takınılmadan, izzet ve onurunu korumak da, mü’min kalıp mü’min ölmek de mümkün değildir (bkz.2/Bakara, 256). Trafik ışığı olarak kırmızı lâmba konusunda itaatsizliğin cezası değerlendirilir de, Allah’ın koyduğu helâl-haram hududuna itaatsizlik, her iki dünyada cezasız mı kalır dersiniz?

İsyan, kıyam, ayaklanma, savaş ayrı şeylerdir; itaatsizlik ayrı. Küfre isyan edemeyen müslüman, en azından itaatsizlik yapmalıdır. Zâlim otoritelere karşı sivil tepki ve sivil itaatsizliğin en güzel destanlarını peygamberler yazmıştır. Nemrutlara itaat etmeyip putlarını kıran İbrahim, Firavunlara başkaldıran Mûsâ, câhiliyye şirkine karşı en şanlı direniş, en anlamlı tepki ve en güzel savaş sayfalarını yazan Hz. Muhammed...
Yeşilciler, çevreciler, hayvan severler, sendikalar, spor fanatikleri... kadar bile tepkilerini dillendiremeyen dâvâ adamları(!); sayıları kırkı bulur bulmaz sivil itaatsizlik ve tepkilerini sokağa taşıran, sloganlar atarak, tevhidi gülle gibi meydanlara savurarak kutsal isyana giden yolu açanları sadece tarihte yaşanıp bir daha tekrarlanamayacak masal gibi değerlendirirler. Onların çoğu, zenginliğin ihtiraslı rüyalarının mahmurluğu içinde dünyevîleşme çarkında veya hor gördüğü müslümanları bırakıp müşriklere hoşgörüler dağıtmakta, bazıları da tâğutları, kâfirleri darıltmamaya özen göstermekte, hatta kimse inanmasa da büyük putları sahiplendiğini ilân etmede veya etliye sütlüye karışmadan gününü gün edip, suya sabuna karışmadan temizlik(!) peşinde.... Allah'a iman edip tâğuta kulluk yapmak, küfre dolaylı da olsa hizmet etmek, Allah'a itaat etmeyene muhâlefet bile yapamadan ot gibi yaşayıp gitmek, her konumdaki ve her zihniyetteki âmire itaat edip emir kulu olmak, bütün bunlar Allah'a hakkıyla kul olmak isteyen bir müslümandan, cehennem kadar uzak olması gereken hususlardır.

Allah ve O’nun peygamberine isyan, O’nu tanımamak, O’nun koyduğu kanunları hiçe saymak demektir. Bu da insanın İslâm'dan uzaklaşmasına sebep olur. Her tarafından küfrün her çeşidiyle her şekilde kuşatılan günümüzün müslümanı, müslüman kalmak ve müslüman ölmek için ateşten gömlek giymeye hazır olmalıdır. “Müslüman” ismini benimsemek, ciddî ve büyük bir iddiadır. Bu iddianın isbatı, tüm iç ve dış zorluklara rağmen, itaat ve isyan sınavlarını başarmaktır. Cennetin bedeli Allah’a mutlak itaat; cehennemin sebebi isyandır.

Allah’ın emirlerini öğrenir öğrenmez “dinledik ve itaat ettik” deyip hemen eyleme geçen; Allah’ın itaati yasakladığı ilke, görüş, kural ve kişilere karşı da “ne dinliyoruz, ne de itaat ediyoruz!” deyip sözünün eri olan cihad erlerine selâm olsun.


İsyanınız kâfirlere, zâlimlere ve hevânıza; itaatiniz Rabbinize olsun!
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi bilinmez 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ELFAZI KÜFÜR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 2 732 29 Ağustos 2021 23:16
BiR SORU Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 19 6906 19 Aralık 2018 23:11
SiZCE HANGİSİ MÜSLÜMAN Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1153 18 Aralık 2018 22:55
ALLAH A iMAN NASIL OLUR.. Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1298 27 Ekim 2018 22:27
HELVADAN KANUNLAR ve TEKFİR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1295 03 Ekim 2018 21:57