Konu Başlıkları: Kitap, Merkep ve Mürekkep
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Ekim 2011, 11:24   Mesaj No:1

bilinmez

Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:180
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Kitap, Merkep ve Mürekkep

Kitap, Merkep ve Mürekkep

Kur'an’ın temsilleri son derece ilgi çekicidir. Hepsi de tamamen hayatın içinden devşirilmiştir, son derece doğaldırlar. Doğal temsiller üzerinden verilen mesaj ise doyumsuz tatlar bırakmakta insanın dimağında.
Kur'an mesaj vermek için hayvan temsillerini de kullanmıştır. Bunların içinde, eşeğin zikredildiği üç temsil çok önemlidir. Bu temsillerde bir hayvan olarak eşek ne hakarete uğramakta, ne de aşağılanmaktadır. Üç temsilin üçünde de aşağılanan, olması gereken insani seviyeyi yitirerek bayağılaşan (eşek seviyesine inen) insandır.

BİR: ASLANDAN ÜRKÜP KAÇAN YABAN EŞEKLERİ
Kur'an, Muhammed (sav)’in İslam tebliği karşısında kâfirce reddiyeci tavır takınan Mekkelileri, aslandan ürküp kaçan yaban eşeklerine benzetmektedir. (74/Müddessir, 49-51). Temsil o kadar berrak ki, neredeyse hiçbir izaha gerek bırakmamaktadır.

Aslan güçlüdür, pençeleri etkilidir, avına karşı taarruzkâr ve işinin ehlidir. Eşek ise aslanı görünce adeta hayatından umut kesmektedir. Kalıbı aslandan belki daha cüsseli olmasına rağmen, kalıbının eşeğidir ama ‘kalıbının adamı’ değildir. Dolayısıyla biçarenin kaçmaktan başka çaresi yoktur. Aslanın eşek sürüsüne saldırması ne kadar hayvanca bir tutum ise, eşeğin can havliyle kaçması da o kadar hayvani bir tutumdur. Bunda abes bir şey yoktur. Tabiatta yasa budur: zayıflar güçlülerin yemidir. Buna da doğal denge denmektedir.

Doğal olmayan, aslan rolündeki bir insandan kaçan, eşek rolündeki öteki insanların acziyetidir.
Kur'an’ın bu temsilinde ‘aslan’, Muhammed (sav) ve getirdiği ilahi mesajdır. Ürküp kaçan yaban eşekleri ise Mekke kâfirleri olmaktadır. Ayetleri okuyunca, Mekke sokaklarında yürüyen Rasulullah’ı gören kâfirlerin adeta perem perem oluşlarını görür gibi oluyoruz. Temsilde Kur'an mesajı ve Muhammed (sav)’in tebliği aslana teşbih edilmek suretiyle, ne kadar güçlü olduğu anlatılmıştır. Aslan karşısında, hiçbir mukavemet gücü olmayan yabani eşekler nasıl çözülmekte ise, Rasulullah (sav)’i gören Mekkeliler de çözülmekte, yollarını değiştirerek kaçışı tercih etmektedirler; ama nereye kadar?... Kaçışları, Peygamber’den gelecek bir saldırı, maruz kalacakları bir şiddet korkusu değildir. Belki Nebi’nin bir bakışı bile kalplerini yumuşatır endişesidir…

Muhammed (sav) bir aslan misali güçlü, vakur ve kendinden emin; Mekkeliler ise o oranda korkak, kaypak ve güvensizdirler. Biliyorlar ki mesaja karşı kendilerini savunacak hiçbir takatleri yoktur. Tamamen savunmasızdırlar. Mesajı kabul etmekle, hiç muhatap olmamak gibi iki temel seçenekten başka hiç yolları yoktur.
Şu halde, Peygamber'in yolundan gittiğini düşünen bir mü'min, insanları kişisel zaafları, kaba muamelesi, itici üslubu gibi nedenlerden değil de, etkileyici şekilde mesajı sunmasından dolayı kendisinden kaçılıyorsa, bunda sevindirici bir özellik olduğunu bilmelidir.

Kendine güvenen, kişilikli bir insan nebevî mesajdan niçin ürksün? Ya dinleyeceği mesaj gerçekten akıl ve iz’an dışıdır, bu durumda kendisine tebliğ edenleri de aydınlatıp ikna eder, böylece bir hayır(!) işlemiş olur, ya da mesaj gerçeğin ta kendisidir ve o güne kadar uzak kalmıştır, şimdi hemen kabul eder ve felaha erer.

İKİ: EŞEK SESİ RAHATSIZ EDİCİDİR
Eşek konulu ikinci temsil, eşek sesi üzerinden, insanı rahatsız eden insan gürültüleriyle ilgilidir. Şöyle diyor Kitap:
“Yürüyüşünde tabiî ol, sesini de kıs. Unutma ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (31/Lokman, 19).
Eşek sesi insanlar nezdinde çirkindir, rahatsız edicidir. Eşektir: avazı çıktığı kadar bağırır, ses ayarı yoktur. Tabi günümüzde, insanlar kendi elleriyle yonttukları teknolojik aletlerle, eşek sesine rahmet okutacak denli kendilerine zarar vermek suretiyle eşeği nisbeten aklamışlardır.
Eşeğin ‘çirkin’ sesiyle insanları rahatsız etmesi bir de, zamansız, mekânsız ve ayarsız olmasındandır. Nerede, ne zaman ne tonda ses çıkartacağını ayarlaması gibi bir nezaket beklenemez eşekten.
Kur'an, kullarına edep öğretmek için hiçbir meseli vermekten çekinmeyen Allah'ın mesajıdır. Din öğretmek için demek ki gerekli olmuştur ki bu temsil verilmiştir. Sesleriyle, yüksek tonda konuşmalarıyla, bağırıp çağırmalarıyla, kuru gürültüyle çevreyi rahatsız eden insanlar, düşünsünler diye eşek sesine benzetilmişlerdir. Demek ki insan, bulunduğu her yerde, bilhassa toplu taşıma araçlarında, sokakta, kalabalık mekânlarda mutlaka ölçülü konuşmalıdır. Evlerde ya da sokakta, elinin altındaki müzik aletlerini son ayarına kadar açmak, eşekvarî bir ‘özgürlük’ ahlakıdır.

ÜÇ: KİTAP YÜKLÜ EŞEK
Üçüncü temsil, kitap yüklü eşek’ benzetmesidir:
“Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeklerin durumu gibidir. Allah'ın ayetlerini yalanlamış olan kavmin durumu ne kötüdür! Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (62/Cum’a, 5).
Bu temsil, Kitaba varis olan ama onun değerini bilmeyen, Tevrat’a sözde inandıkları halde, onun gereklerini yerine getirmeyen İsrailoğulları’nı yermektedir. Kitabı yüklenmekten kasıt, Tevrat’a sahip çıkmak, ona inanmak ve sahiplenmektir. Yahudi din bilginleri ve hanedan mensupları kendilerini Allah'ın en sevgili adamları sayıyorlardı. Tevrat ve dinî semboller, dinî şiarlar onların meşruiyet araçları idi. Din onlardan sorulurdu. Kelimenin tam anlamıyla Din’i işgal etmişlerdi.
Fakat aynı din adamları (haham) zümresi, Tevrat’ın hükümleriyle hükmetmiyorlardı. Kendilerini cehennem ateşinden muaf sayıyorlardı. Ateş onlara sayılı birkaç gün ancak dokunacaktı. Çünkü onlar Allah'ın oğulları ve sevgilileri idiler. (5/Maide, 18). Kendilerini Allah'ın oğlu ve sevgilisi konumunda gören bu haddi aşmış ruhban zümresi, ‘ümmî’ (kitapsız müşrik Arap) olarak tanımladıkları bir toplum içinden çıkmış, Allah'ın ne oğlu, ne de sevgilisi olan Muhammed (sav)’in nübüvvetini nasıl benimseyebilirlerdi?!

İsrailoğulları öyle azgınlık ve taşkınlık ettiler ki Allah onların kimini lanetledi, kimine gazap etti. İçlerinden maymun ve domuz ahlakında insanlar yetişti; kimisi tağuta taptı. (5/Maide, 60). Birçokları günah, düşmanlık ve haram yemede birbirleriyle yarıştılar. (5/Maide, 62). İşte tam bu noktada, Yahudi din âlimleri, bu günahkârları uyarmaları gerekirken, onlar da bu günahlara ya ortak oldular, ya da sessiz kaldılar. (5/Maide, 63). Böylece toplum, din adamlarını (hahamları-rahipleri) Allahın dışında rabler edindiler. Hâlbuki tek bir İlah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. (9/Tevbe, 31).

Benî İsrail’in cürmü küçük değildir. Rabbimiz bunlardan bir zümrenin Allah'ın kelamını işitip iyice anladıktan, akılla kavradıktan sonra bile bile o ayetleri tahrif ettiklerini haber vermektedir. (2/Bakara, 75). İsrailoğulları Tevrat’ın kelimelerini tahrif etmişlerdir. (5/Maide, 13; 41; 4/Nisa, 46). Anlaşılacağı üzere, kelimeler ve kavramları tahrif etmek, içlerini boşaltmak yeni bir cürüm değildir. İsrail oğullarının Vahye yaptıkları bu müdahale, “yuharrifûne’l-kelime an-mevâdı’ih” sözleriyle ifade edilmektedir. Yani kelimeleri vaz edildikleri anlamlardan kaydırmış, saptırmışlardır.
Bu ruhban zümresinin bir özelliği daha var: Muhammed’e (sav) indirilen, kendilerine indirilenin en son versiyonu demek olan Kur'an vahyine duydukları kin ve düşmanlık onlara, kâfir Arapların Kur’an’a iman eden mü’minlerden daha iyi yolda olduklarını söyletiyordu. (4/Nisa, 51). Bu durumda müşrik Araplar hidayette, Rasulullah’ın ashabı ise dalalette (sapık) oluyordu. Tıpkı bugün de dendiği gibi…

İşte Kur'an, böyle bir topluluğu benzetmektedir Tevrat yüklü eşeğe. Eşek için sırtında taşıdığı yükün hiçbir önemi yoktur. Odun taşımakla adam taşımak, Firavun’u taşımakla Musa’yı taşımak fark etmez onun için. Buna da şaşılmaz. Lakin kendilerini dine nisbet eden ve hem de dinin en seçkin(!) bir zümresinin, ilmi temsil ettiklerini sanan, dinin uygulanması, insanların vaz u nasihatle uyarılması kendilerinden sorulur zannında olan bir kitlenin, atıfta bulundukları Kitap’tan tamamen bîhaber olmalarına çok şaşılır.

Kur'an’ın bu eşsiz benzersiz temsili geçmişe ve bugüne olduğu gibi, geleceğe de ışık tutmaktadır. Kur'an hikmetli bir kitaptır, hakîm Allah'ın vahyidir. Onda bir tek kelime bile boş yere yer almaz. Demek ki kitap yüklü merkep tiplemesi bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da hep olacaktır. Doğudan batıya, bütün kitaplı toplumlarda ‘kitap yüklü eşek’ namzetleri hep bulunacaktır.

Kitap yüklü eşek temsili kanaatimizce, Kitap’tan gerçekten de fazlaca nasibini almamış, şu veya bu sebeplerle dini kaynağından öğrenememiş, ruhban sınıfının, hocaların, ilmiye zümresinin peşine takılmış, görece olarak mazur görülebilecek kitleleri hedef almamaktadır. Çünkü Allah insanlara, vüs’atinin üzerinde yük yüklemekten münezzehtir. Onların kusuru, büyüklere, reislere uymayı sorgulamamalarıdır. Bu temsilin asıl hedefi, kendilerini halk nezdinde rab yerine koydurtan sözde ilim adamı / hoca sınıfı olmalıdır. Çünkü Kitap uğruna yıllarca bunlar emek harcamışlar, bunlar mürekkep yalamışlar, dirsek çürütmüşler, yıllarca türlü meşakkate de katlanmışlardır. Allah bunlara ayetlerinden nasip etmiştir. Fakat bu zümre, Allah'ın lütfettiği ayetlerden sıyrılıp çıkmış, kendisini şeytan takip edecek bir derekeye düşürmüşlerdir. Onlar dünyayı, dünyevî çıkarları, basit tatminleri tercih etmişlerdir. (7/A’raf, 175-176).
İlim, Allah'la bağlantılı olduğu sürece ilimdir. İlim Allah'ı bilmektir ve zıddı cehildir. Bu anlamda ilimden nasipdar olan kimselere âlim denir. Âlimler, Allahtan korkan (haşyet eden) kimselerdir. Allah’tan korkan âlimler, Allah’tan başka hiçbir şeyden korkmazlar, hiçbir kaygıyı Allah'ı razı etme kaygısının önüne geçirmezler. Âlimler de insandırlar ve korku onların da doğal özelliğidir. Şu var ki, âlim hiç değilse korktuğu yerde susmalı, haddini bilmeli, Allah'ın ayetlerinin pazarlandığı, egemen kâfirlerin masasına oturmamalıdırlar. Hiç değilse kâfirlere tabasbus yapmamalıdırlar.
İnsanlar ilim adamlarının, kanaat önderlerinin, siyasî liderlerin sözlerine kulak kesilmektedirler. İlim adamı payesini edinmiş kimselerin yapacağı kartopu kadar bir yanlış, halk arasında çığ kadar büyük sapmalara vesile olacaktır.
Kısacası ilim adamı, kalemini mürekkebine Allah rızası için batırmalıdır. Ne kadar ilginçtir ki, merkeple mürekkep aynı kök fiilden türemiş iki kelimedir. İnsan mürekkebini hak yolda, Allah yolunda kullanırsa şeref kazanmakta, mürekkebini tağut yolunda kullanırsa, esfel-i safilîne inmektedir.

Her türlü hayra yönelik inkılâp ilim adamlarının öncülüğü ile yapılmaktadır. Her türlü şer de yine ilimden nasiplenmiş ama ilme hıyanetlik etmiş kimselerin öncülüğü ile yapılmaktadır. Mürekkep ıslah yolunda akıtılmazsa hımarlaşma başlamaktadır. Hayır yönünde akıtılan mürekkep ise sahibini şehidlerden de üstün yapmaktadır.
Âlim odur ki, çağın genel geçer siyasal sistemlerinden yana değil, Allah'ın Dini’nden yana tavır koymalıdır. İzzetin ve şerefin bütünüyle Allah katında olduğunu bilmelidir. Yahudilerin, Hıristiyanların ve diğer beşeri ideolojileri dünya görüşü edinmiş zümrelerin, onların dinine tabi olmadıkça asla kendinden razı olmayacaklarını -Allah'ın şahitliği icabı- bilmelidir, bilmekle mükelleftir. Bu mavi küre, ilk sakininden beri nice ‘alim’lere tanıklık etti; bunlardan çok azının zikr’i hala ref edilmektedir. Çünkü onlar sadece Allah’tan yana tavır koymuşlardır.

mehmed durmuş
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi bilinmez 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ELFAZI KÜFÜR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 2 706 29 Ağustos 2021 23:16
BiR SORU Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 19 6787 19 Aralık 2018 23:11
SiZCE HANGİSİ MÜSLÜMAN Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1136 18 Aralık 2018 22:55
ALLAH A iMAN NASIL OLUR.. Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1283 27 Ekim 2018 22:27
HELVADAN KANUNLAR ve TEKFİR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1281 03 Ekim 2018 21:57