Geçtiğimiz günlerde, iş çıkışı yorgun bir halde eve dönerken başlayan ezan sesini duyunca kulaklığımı çıkarıp yoluma öyle devam ettim. Yatsı ezanı güzel güzel okunmaya devam ederken birden bire duruverdi. “Ne oldu, neden durduk yere ezan sesi gidiverdi?” diye düşüne düşüne yürürken başka bir yerden, yolun daha ilerisinden yükselen bir... ses dikkatimi çekti.
Sesin sahibi var gücüyle yarıda kalmış ezanı tamamlıyor, hocanın kaldığı yerden devam ediyordu. Onca korna sesi, kalabalığın uğultusu arasında yükselen bu güzel sese doğru yürüdüm. Sesin geldiği yere vardığımda gördüğüm manzara beni hayrete düşürdü.
Yolumun üzerindeki otelin önünde, yalın ayak dikilmiş bir tinerci, bir elinde bali, bir elinde poşet, gür sesiyle yarım kalmış ezana devam ediyordu, öyle de güzel okuyordu ki kimse onun bu halini yadırgayamıyordu.
Bir yandan adamın bu haline üzülüp bir yandan da yaptığı güzelliğe sevinirken devam ettim yoluma...
İşte öyle anlar oluyor ki insan şaşkınlık ve hüzünle karışık tebessüm etmekten başka bir şey yapamıyor.
Semerkand Dergisinden
alıntıdır..