Zekât Islâm’in Köprüsüdür
Malî bir ibadet olan zekât, Islam’in bes temel esasindan biri olup; hicretin ikinci senesinde, oruçtan önce farz kilinmistir. Önemine binaen, Kuran-i kerimde otuziki yerde namazla birlikte zikredilmistir.
Zekât, lügatte; artis, temizlik ve bereket demektir. Islam’da ise, dinen zengin olan kimselerin; mallarinin belli bir miktarini, ihtiyaci olan müslümanlara zekât niyetiyle vermeleri mânâsina gelir. Fakirin hakki çikarilarak mali, cimrilik kirinden arindirarak da sahsi temizledigi ve malda berekete sebep oldugu için bu ibadete zekât denilmistir. Kuran-i kerimde söyle buyurulmaktadir: “Onlarin mallarindan zekât al ki, bununla onlari temizleyesin ve arindirasin.” (Tevbe: 103) “Siz hayir yolunda ne harcarsaniz, Allah onun yerini doldurur.” (Sebe: 39) Ayrica mali temizleyip sihhat ve kemaline sebep oldugu ve kisinin imanindaki sadakat ve olgunlugu gösterdigi için zekâta sadaka da denilmistir.
Bir seyin önemi, insanligin ona olan ihtiyaci ve te’min ettigi fayda ile ölçülür. Zekâtin; zekât veren, zekât alan ve zekat alinip verilen toplumda sagladigi faydalar gözönüne alindiginda, onun ne derece büyük bir ehemmiyet ifade ettigi kendiliginden ortaya çikar. Zekât, her seyden önce kulun, Allah’in emrine itaat edip, kullugunu göstermesinin en güzel nisânesidir. Çünkü, zekât vermeyi Allah emretmistir. Kulun vazifesi; Rabbi tarafindan emrolundugu seyi, yapmaktir. Müslüman; sevdigi, inandigi Rabbi’nden aldigi emri; caninin yongasi olan malini hiçbir maddi karsilik beklemeden vererek yerine getirir.
Zekât, Allah’in nimetlerine karsi bir sükrandir. Müslüman söyle düsünür; elimdeki bu servet, bana yüce Allah’in bir ihsanidir. Nice insanlari vardir ki, benden daha güçlü ve daha bilgili olduklari halde bu mal varligindan yoksundurlar. Dolayisiyla yüce Mevlâ’nin nimetlerine karsi sükretmek gerekir. Iste bu sükür, farz olan zekâtin ödenmesiyle yerine getirilmis olur. Müslüman, böylece sükür vazifesini yerine getirirken, ayni zamanda malinin bereketlenip artmasini saglayacak önemli bir is de yapmis olur. Çünkü ayet-i kerimede buyuruluyor ki: “Eger sükrederseniz, ben nimetlerimi daha da artiririm, ama nankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki, azabim pek siddetlidir!” (Ibrahim: 7) Bir hadisi serifte de: “Mallarinizi zekâtla koruyunuz, hastalarinizi sadaka ile tedavi ediniz, bela dalgalarini da dua ile karsilayiniz.” (El-Cami’us-Sagir, hadis no: 3728) buyurulmaktadir. Zekât; mü’minlerin Allah sevgisini, mal ve servet sevgisinden üstün tuttuklarinin güzel bir göstergesidir. Çünkü, zekâtini veren kimse, hiçbir maddi karsilik beklememektedir. Bunu, sadece ibadet niyetiyle Allah rizasi için yapmaktadir. Binaenaleyh zekât vermek, “Ey müminler! Mallariniz ve çocuklariniz sizi, Allah’i anmaktan alikoymasin, böyle olanlar hüsrana ugrayanlardir.” (Münafikun: 9) ayet-i kerimesinin isaret ettigi mânâyi gerçeklestirir. Zekât, çok kuvvetli bir iman alametidir. Öyle ki, müminlerle savsan müsrikler, tevbe edip namaz kilmalari ve zekât vermeleri halinde, savas hali kalkar ve o kisiler müminlerin din kardesi olurlar. Allahü Teala söyle buyuruyor: “O halde, hürmetli aylar çikinca, artik öbür müsrikleri buldugunuz yerde öldürün; onlari yakalayip esir edin, onlarin geçebilecegi bütün geçit baslarini tutun. Eger tevbe eder, namaz kilar ve zekâti verirlerse, onarli serbest birakin. Allah’in magrifeti ve rahmeti boldur.” (Tevbe: 5) Zekât, muhtaçlar açisindan da son derece önemlidir ve onlar için çok büyük bir garantidir. Çünkü zekâtin kimlerden alinip kimlere verilecegi, bizzat Kur’an-i kerimde açikça belirtilmistir. Bunu hiçbir kimse degistiremez. Yâni bu fon, sadece muhtaçlar için kullanilir.
Zenginlerin alabildigine lüks ve sefahate dalmalari, yoksul ve muhtaçlari düsünmemeleri; geçim darligi çekenlerin, kendilerine kiskançlik ve kin duymalarina sebep olur. Bunun neticesi olarak da toplumlarda sosyal patlamalar, huzursuzluklar, sinif kavgalari ve isyanlar görülür. Iste zekât, bütün bu menfi hadiselerin önünde güçlü bir set ve dara düsenleri koruyan güzel bir sosyal güvencedir. Zekât, insanlar arasindaki dayanismanin saglanmasina yardimci olur. Zenginlerle fakirler arasindaki mesafeyi daraltir. Fakirlerin gönüllerinde, zenginlere karsi dogabilecek kiskançlik ve kin atesini söndürür. Peygamber efendimiz, “Zekât, Islam’in köprüsüdür.” (El-Câmi’us-Sagir, hadis no: 4589)
Su düsünülmelidir ki, insanin elde ettigi nimet üzerinde, yasadigi çevrenin çok yünlü etkisi vardir. Eger o zengin böyle bir çevrede yasamamis olsaydi, bu mal varligini kazanabilecek miydi acaba? Iste bu bir iyiliktir. Bu iyilige karsi tesekkür de, o çevredeki yoksul ve perisan insanlara yardim elini uzatmaktir. “Zenginlerin mallarinda fakir ve yoksullarin hakki vardir.” (Zâriyat: 19) mealindeki ayet-i kerime, bizlere bu gerçegi anlatmaktadir.
Kalplerde büyük bir yer tutan mal-mülk sevgisi, insani yüksek duygulardan yoksun birakir, insani bazen fena isler yapmaya sürükler. Zekât sayesinde ise, kalbin bu zararli duygusuna ve meyline direnilmis olur, nefis de cimrilikten kurtulmus olur.
Zekât, ayni zamanda müslümani tembellikten kurtarir. Çünkü efendimiz aleyhisselam, “Veren el, alan elden üstündür,” (El-Cami’us-Sagir, hadis no: 10027) buyurmakla, veren el olmamizi tavsiye etmektedir. Dogal olarak veren el olabilmek için de, çalisip kazanmak gerekir. O halde, çalisma gücü olan müslümanlar, yoksulluktan kurtulmak ve zekât alan degil, zekât veren olmak için, mesru olan her çareye basvurarak zengin olmaya gayret edeceklerdir.
Tüm Okuyanlarda ALLAH Razı Olsun