Papa severler, ata severler ve halife severler
PAPA SEVERLER, ATA SEVERLER VE HALİFE SEVERLER
Nisan 2005’de Papanın Ölümü Dolayısıyla Katolik Hıristiyanlık, Türkiye Devlet Dini ve İslâm’ın Liderlik Anlayışı Arasında Bir Karşılaştırma
Liderlik, Sevgi ve İtaat
Papa, katoliklerin dinî/rûhânî lideridir. Katolik hıristiyanlara göre papaya karşı gelmek Tanrı’ya karşı gelmek demektir. Laik ve dinsiz görünümüne rağmen Batı Avrupa, devletleri ve halklarıyla, 2 Nisan 2005’deki papanın ölümü ve cenâze töreni dolayısıyla, hıristiyanlık ve papa sevgisini dost ve düşmanlarına gösterme fırsatı buldu.
Türkiye Devletinde Atatürk tek ulusal lider kabul edilir ve halkın da bu tercihi alternatifsiz kabul etmesi istenir. Sanıldığının aksine, resmî inanışa göre o, yalnız askerî ve siyasî bir dehâ değil, aynı zamanda dinî liderdir de. Aşağıda onun bu vasıflarını, kendi hayatındayken dillendirenlerden birkaç örnek verilecek. Günümüzde, devletin okullarında okutulan Din Dersi (Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi) kitaplarının kapağına ve içeriğine, âyet ve hadisten daha fazla onun referans gösterildiğine bakmak yeterlidir. O, devlet inancında “ulu önder”dir. T. C., 1923’den beri Atatürk’ün en büyük olduğuna inandığı için her Türk vatandaşının onu sevmek ve ilkelerine itaat etmek zorunda olduğunu düzen, din yaklaşımı içinde tartışmasız kabul eder ve ettirir. Anayasa, partiler kanunu ve tüm yasalar onun ilkelerinin hiç birine ters düşemez. Hangi parti yönetim rolünü üstlenirse üstlensin, aslında Atatürk her dönemde tek başına iktidardadır ve iktidarını başkalarıyla paylaşması, yani Atatürk’e şirk koşulması kabul edilemez. Bu ülkede din devletinden bahsedilemez, ama devlet dininin egemenliğinden rahatlıkla söz edilebilir. Ne diyordu Celal Bayar: “Atatürk’ü sevmek İbâdettir.” Evet, devletin gözünde Atatürkçülük bir dindir. Devletin anayasasında, Allah, Rasûlullah, Kur’an, İslâm gibi kelimeleri bulamazsınız. Bunun yerine sadece Atatürk’e ve onun ilkelerine atıfta bulunulur. Devletin bu mutlak sevgisi ve bağlılığı, bir tapınmanın göstergesi kabul edilebilir.
İslâm’a göre, Peygamber’in (s.a.s.) vefatından sonra bey’atla iş başına gelen liderlere halife (imam, emîr, ülü’l-emr) denir. İslâm, din-dünya ayrımını kabul etmediğinden hem dinî, hem siyasî, hem sosyal liderliktir halifelik. İslâm anlamındaki Din’den devleti, devletten dini ayırmak mümkün değildir. Yoksa, devlet dinsiz, din devletsiz ve (y)etkisiz olur. İslâm Dininde Allah ve Rasûlullah sevgisinden sonra ve Allah için sevmenin göstergesi olarak İslâmî otoritenin başındaki halife (ülü’l-emr) sevgisi ve ona itaat gelir. Bu sevgi ve itaat, mutlak değildir. Halife, ancak Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ettiği müddetçe itaate hak kazanır. Sevgi Allah içindir ve hiçbir sevgi Allah sevgisinin yerini alacak kadar aşırı olmamalıdır (2/Bakara, 165). “Ey iman edenler! Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. Sizden olan emir sahiplerine (Allah’ın indirdiği hükümlerle yöneten müslüman halife ve yöneticilere) de (itaat edin). Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve âhirete gerçekten iman ediyorsanız- onu Allah’a ve Rasûl’e götürün (onların tâlimâtına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha iyidir.” (4/Nisâ, 59). Papa kotoliklerin, patrik ortodoksların, haham başı yahûdilerin lideridir/başıdır. Peki ya müslümanların başı? Başsız vücudun yaşama şansı var mıdır? “İpi kopan tesbihim, / Dağılmış tane tane; / Acı ama, tesbihim / Hani nerde imâme?”