Özgürlüğü, Etkinliği, Özerkliği, Seçimi Devlet başkanları papanın ayağına giderler, papa onların makamlarına gitmez. Devlet yetkilileri ona karışamadığı gibi açıktan eleştiremezler bile. Ama o istediği devletin istediği uygulamasını istediği biçimde eleştirir, devlet politikasını tenkit eder. Hatta Sovyetler Birliği ve Polonya örneklerinde olduğu gibi rejimlerin değiştirilmesinde öncü ve etken olabilir. Papanın ikamet ettiği Vatikan bağımsız devlettir. Son asrın ilk ve tek teokratik din devletidir. Evet, İsrail’i ve bir ölçüde İran’ı saymazsanız dünyanın tek din devletidir Vatikan. Bu devletin başkanı da papadır. Önce 1871 yılında papalıkla İtalya Krallığı arasında yapılan bir antlaşma üzerine Vatikan’a sınırlı bir özerklik tanınmıştı. Vatikan, bu antlaşmadan 58 yıl sonra ise tümüyle özerk ve bağımsız devlet olmuştur. Vatikan din devleti 11 Şubat 1929 tarihli Laterano antlaşmasıyla kurulmuştur. İtalya’nın Roma kentinde bulunan, 80 dönüm arazi üzerine kurulu bu en küçük devletçik, nasıl dünyanın en güçlü devleti olabilmektedir? Bin civarında bürokrat ve din adamına sahip Vatikan, 2500 de işçisiyle toplam 4 bin civarındaki nüfusuna rağmen, sadece 900 milyon Katolik’i değil, tüm dünyayı yönetmeye kalkar. Dünyanın en zengin devletlerinden biridir; misyonerler, gönüllü ajanlar, sömürünün keşif kolları buradan beslenir. Vatikan’ın, doğrudan veya dolaylı olarak sahibi olduğu, yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’ün üzerinde gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu ve emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır. En ücrâ köşelere ve en az kullanılan dillere kadar bu basın yayın kuruluşları 24 saat boyunca tüm dünyayı bir ağ gibi sarıp kuşatmaktadır. Servetinin büyük kısmını ABD Merkez Bankası’nda tutan Vatikan; Shell, General Motors, Betlehem Steel, General Electric gibi büyük şirketlerde de büyük hisse sahibidir. Bir merkez bankası gibi çalışan Vatikan Bankası’nın kontrolünde 3.7 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor. Mal varlığının büyük kısmını altın rezervi olarak saklamayı tercih eden Vatikan, kâr ve gelirleri hakkında bugüne kadar bir açıklama yapmaktan ısrarla kaçınmıştır. Papa, en üst seviyede din adamı kabul edilen kardinaller tarafından seçilir. Kardinal denilen bu piskoposları da papalar seçip atar. Bunların arasında kadın râhibeler elbette yoktur. Tarihte kadın olduğunu gizleyerek papalığa kadar yükselen biri çıkıp gayri meşrû çocuğunu halk arasında bir tören esnâsında doğuruverince taşlanıp recmedilerek öldürülmüştür. Böyle bir sürprizle tekrar karşılaşılmasın diye papalar testis muâyenesinden geçmek ve erkek olduklarını kanıtlamak zorundadır. Halkın çoğunluğunun papalık seçimine katılması şöyle dursun, sıradan kilise papazları ve râhiplerin bile katılması mümkün değildir. Seçme ve seçilme hakkı, sadece yüksek derecedeki din adamlarına aittir. Bütün bunlar demokrasiye aykırı kabul edilmez. Hatta, papanın son derece demokrat olduğundan bahsedilebilmektedir. Kardinallerden oluşan heyet, kerâmet (boyalı Türk basını buna yanlış olarak mûcize der) hikâyelerinin doğruluğunu araştırarak ermiş olduğu iddia edilen bazı kişilere sint (aziz/evliyâ) unvanı verir. Ölen son papanın henüz azizliği sözkonusu değildir.
Geleneksel Müslümanlık anlayışında evliyâyı kimin seçip tespit ettiği bile belli değildir. Âlimler kendi aralarında başkanlarını (halife) seçebilir. Kâğıt üzerinde kolay sanılan bu çözümün önünde siyasî, sosyal ve psikolojik büyük engeller vardır. Âlimlerin hangi vasıflara sahip olması gerektiği ve somut olarak kimlerin bu sınıfa girdiğinde bile ittifakın olmadığı, seçilecek böyle bir otoritenin egemen siyasîlerle ve siyasal düzenle ilişkileri kadar, âlimlerin önderliği ve halifenin zarûrî bir ihtiyaç olduğu konusunda dahi dünya müslümanlarının birleşemedikleri, 50 civarında etkisiz devletçiğe bölünen ümmetin her bir ülkesinin başında tâğut vasfına sahip emperyalist Batı kuklalarının olduğu, zâlimlerin emir ve hizmetindeki nice Bel’amların İslâm âlimi sanıldığı unutulmamalıdır.