Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11 Şubat 2012, 21:52   Mesaj No:8

YASEMİN ATAMAN

Medineweb Sadık Üyesi
YASEMİN ATAMAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YASEMİN ATAMAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11916
Üyelik T.: 02 Mart 2010
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:55
Mesaj: 487
Konular: 102
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Papa severler, ata severler ve halife severler

Tanrılaştırılan İnsanlar ve Tevhid



Hıristiyanlıkta; Hz. İsa, bilginler ve râhipler tanrılaştırılır(9/Tevbe, 31). Râhiplerinin lideri olan papayı da Tanrı’nın vekili sayarlar. Onun görüşü Tanrı’nın görüşü kabul edilir. Papa; günahları bağışlar, haram ve helâlleri belirler. Câhiliyye döneminde cömertliğiyle çok meşhur Hâtem’in, Hıristiyan olarak Bizans topraklarına yerleşen oğlu Adiy, üzerinde haç bulunan kolyesi boynunda olduğu halde Medine’ye gelip Rasûlullah’ın yanına girdi. Peygamberimiz şu âyeti okuyordu: “Onlar (hıristiyanlar), Allah’ı bırakıp bilginlerini ve râhiplerini rabler (ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de... Oysa onlar, tek olan bir İlâh’a ibâdet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka ilâh yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden yücedir.” (9/Tevbe, 31). Adiy: “Yâ Rasûlallah, hıristiyanlar din adamlarına ibâdet etmiyorlar, onları rab ve ilâh edinmiyorlar ki” dedi. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Onlara haramı helâl, helâlı da haram yaptılar, onlar da uymadılar mı din adamlarına?” Adiy: “Evet” dedi. Efendimiz buyurdu ki: “İşte bu, onlara ibâdettir.” (Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’an 10, hadis no: 3292) “Gerçekten ‘Allah, Meryem oğlu Mesih’in kendisidir’ diyenler, andolsun ki kâfir olmuşlardır. De ki: ‘O halde Allah, Meryem oğlu Mesih’i, anası (Meryem’i) ve yeryüzünde bulunanların hepsini öldürmek isterse, Allah’a karşı kimin elinden bir şey gelir?” (5/Mâide, 17) “Meryem oğlu Mesih (İsa) gerçekten Allah’tır’ diyenler, andolsun kâfir olmuşlardır. Halbuki Mesih (şöyle) demişti: ‘Ey İsrâiloğulları, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Bilin ki kim Allah’a şirk/ortak koşarsa, hiç şüphesiz Allah ona cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zâlimler için yardımcılar da yoktur.” (5/Mâide, 72) “Andolsun ‘Allah üçün üçüncüsüdür (üç tanrının biridir)’ diyenler kâfir olmuştur. Halbuki bir tek ilâhtan başka hiçbir ilâh/tanrı yoktur. Eğer diyegeldikleri (bu sözden) vazgeçmezlerse içlerinden o kâfir olanlara çok acıklı bir azap vardır.” (5/Mâide, 73) “De ki: ‘Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müsâvi/anlamı eşit (ve âdil) bir kelimeye gelin, (şöyle diyerek): ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz, kimimizi rabler edinip ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse işte o zaman deyin ki: ‘Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız.” (3/Âl-i İmrân, 64) "Yuh olsun size ve Allah'tan başka taptıklarınıza! Siz, aklınızı kullanmaz mısınız?" (21/Enbiyâ, 67)

Laik olduğunu iddia eden T.C., bu açıdan bakılırsa aslında Kemalist bir teokrasidir. Devletin resmî lügatinde bu ilan edilir: 1948’de basılan Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlüğüne göz atılırsa sadece devletin değil, tüm Türklerin de dini Kemalizm’dir. Bu resmî sözlüğe göre; “Kemalizm: Türklerin dini”dir. Haydi öyle ise laiklik adına Atatürkçülüğü -ki din olduğunu kendileri belirtiyor- devletten ayırsanız ya! Hani ilkelere göre türbeleri ziyaret gericilikti? En büyük anıt mezarı onun için yapıp mezar ziyareti devlet töreni, dinî âyin haline getirilmedi mi?

Edip Ayel, Atatürk'e şöyle dalkavuklukta bulunuyordu: “Cennetse bu yurt, sen onu buldundu harâbe / Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe. / Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun / Türk ırkının, en son, ulu peygamberi oldun. / Tutsak seni lâyık, yüce Tanrı'yla müsâvi / Toprak olamaz kalp doğabilmişse semâvî / Ölmez bize cennetlerin ufkundan inen ses / İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez!” Edip Ayel'in bu kükremesinden sonra bir tereddüt belirdi: Atatürk, yeni Kemalizm dininin Tanrısı mı olmalıydı; peygamberi mi? Cumhuriyet devri şairlerinin bir büyük bölümü, Atatürk'e kıyamadılar. Onun üstünde de, altında da hiçbir gücün, hiçbir varlığın bulunmasına tahammül edemediler. Bu bakımdan, Atatürk'e hem Tanrı, hem de peygamber diye seslenerek kendilerinden geçtiler. Behçet Kemal de, Atatürk’ü tanrılaştıranlardan biriydi. O şöyle diyordu: “Kaç yıldır Türkçe'ydi Tanrı'nın dili / İnsana ne ilâh, ne de sevgili / Ne de ana-baba aratıyordu / Her an yaratıyor, yaratıyordu.” Halil Bedii Yönetken şöyle bağırıyordu: “Tanrı gibi görünüyor her yerde / Topraklarda, denizlerde, göklerde / Gönül tapar, kendisinden geçer de / Hangi yana göz bakarsa: Atatürk.” Faruk Nafiz Çamlıbel: “On milyon bel, iki kat olmuşken eğilmeden / O'nda on beş milyonun boyu birden uzaldı. / Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden / Taptığımız ne varsa, hepsi ondan şekil aldı.” 1938 yılında yazdığı başka bir şiirinde ise putunu açıklar: “Yürüyor, kalbimizin durduğu bir yolda değil / Kanlı bir göz yaşı nehrinde muazzam tabutun / Ey ilâhın yüce dâvetlisi, göklerden eğil / Göreceksin duruyor kalbimizin üstünde putun!” Yusuf Ziya Ortaç: “Topladı avucunda yıldırımı, şimşeği / Yoktan var ediyordu tanrı gibi her şeyi.” Nurettin Artam, kula kulluğunu şöyle höykürür: “Koca bir güneşin akşam olmadan / Dağların ardında sönüşü gibi / Millete can veren, vatan yaratan / Tanrının göklere dönüşü gibi. / Her zaman ırkıma büyük Baş Atam / Tanrılaş gönlümde, tanrılaş Atam!” Vasfi Mahir Kocatürk: “Peygamber, tanrısına duymadı bu hasreti / Vermedi bu kudreti tanrı, peygamberine.” İlhami Bekir: “İlk adam, mavi gözlerle baktı toprağa / Toprağın haritasını çizdi bayrağa / Allah değil, o yazdı alın yazımızı.” Kemalizm dininin dindarları, imanın altı şartı olan İslâm âmentüsü karşısına, Kemalizm'in yeni âmentüsünü çıkardılar. Bazı devlet kuruluşlarında bastırıp dağıttıkları bu devrimci(!) âmentüyü şöyle yazarak ilân ettiler: "Kahramanlık örneği olan ve vatanın istikbâlini yoktan var eden Mustafa Kemal'e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücâhit analarına ve Türkiye için âhiret günü olmayacağına iman ederim." (Bu ve benzeri örnekler için bkz. Yavuz Bülent Bakiler, İslâmiyat cilt 3, sayı 3, Temmuz-Eylül 2000). Yazmazlar yazar, soytarılar şair olmuştu; kaside okuyup meddahlık yapanlara ulûfeler dağıtılıyordu ya, bu kemiklerden nasiplenmek isteyen itler ha bire hırlıyordu. Şair geçinen başka birileri şöyle yalakalık yapıyordu: “Türk’e bir hayır gelmez, Arap felsefesinden, / Gazi bize bir din ver, Türk’ün öz nefesinden.”; “İşte diz üstü geldim, gözlerim dolu dolu. / Rabb kulu olsun eller, bizler Gazi’nin kulu. / Cemâlini vaad etsin Tanrı başka kullara, / İşte karşımızdadır şimdiden o manzara.”

Bu örnekler kadar putperestlik kokmasa da, müslümanlar açısından daha az zararlı olmadığı kesin olan Harun Yahya’nın kitaplarına yansıyan Atatürk sevgisi de unutulmamalıdır. Nice müslüman halkın severek okuduğu Harun Yahya, Atatürk’ü göklere çıkaran on civarında kitabıyla, öyle anlaşılıyor ki, takıyye yapmıyor, basbayağı Atatürkçülük’teki samiyetini dosta-düşmana haykırıyor. İşte kitaplarından bazıları: “Samimi Bir Dindar Atatürk” (Kültür Y., İst. 2002). Atatürk’ün ne kadar takvâlı bir müslüman olduğu, gündüzleri sâim, geceleri kaim; yani devamlı oruçlu, geceleri nâfile ibâdetle geçiren samimi bir dindar olduğu, içki gibi haramlardan nasıl kaçındığı, kurduğu devletin ne kadar dinî bir devlet olduğu… anlatılıyor olmalı kitapta. Öyle ya, samimi bir dindar böyle biri olmalı. Böyle bir Atatürk’ü elbette her müslüman sevmek zorundadır, değil mi? Diğer bir kitabı: “Atatürk’ü İyi Anlamak” (Kültür Y., 2002). Zâten ne kadar aksayan durumumuz varsa o da Atatürk’ü iyi anla(ya)madığımız için başımıza geliyor demek ki, iyi anlayalım da dünyada ve âhirette kurtulalım; sağ olasın Harun Yahya. Bir başka kitabı: “Gerçek Atatürkçülük” (Kültür Y., İst. 2001). Tabii ki yetmez; müslüman halk Atatürk’ün vatan ve millet sevgisini de çok iyi anlamalıdır. Harun Yahya bu boşluğu da doldurur: “Atatürk’ün Vatan ve Millet Sevgisi, Ne Mutlu Türküm Diyene!” (Araştırma Y., 2002). Bu konuda başka kitaplar da yazılmalı, Müslümanlardan hâlâ Atatürk’ü sevmeyenler varsa, sevdirmeli diye düşünüyor olmalı ki yazar, devam eder kitaplarına: “Atatürk ve Gençlik” (Araştırma Y., 2002). Atatürk’ün askerî dehâsı yazılmazsa olur mu ya: “Asker Atatürk” (Kültür Y., İst. 2002). Atatürk’ü iyi anlayan, onun ne kadar samimi dindar olduğunu kavrayan insan, tabii ki, onun kurduğu düzene/devlete de bağlı olmalı. Onu da unutmamış yazar, müslümanları Atatürk’ün kurduğu devlete bağlılığa dâvet eder; ve döktürür hikmetleri(!): “Devlete Bağlılığın Önemi” Vural Y., İst. 2000. Kitabın ismi her şeyi anlatmaya yetmiyor mu? Bu kitaplarla da hızını alamayan Harun Yahya, koca bir ansiklopedi yazmaya da ihtiyaç duymuş: “Atatürk Ansiklopedisi” (2 cilt, Araştırma Y.). Anlaşılıyor ki, bu tür kitapların devamı da gelecek.

1980 sonrası Ahmet Gürtaş’la başlayan Atatürk’ü samimi dindar gösterip müslümanlara sevdirme gayreti, Yaşar Nuri gibi bir-iki modernist akademisyenle sınırlı kalıyordu. Atatürk ve Din Eğitimi (DİB Y., Ank. 1982) adlı kitabı, A.Gürtaş’a Diyanet İşleri Başkanlığında üst seviyede bir koltuk kazandırıyordu, ama ona ve onun gibilere neler kaybettirdiğini görmek için herhalde âhireti beklemek gerekiyor.

İslâm tevhid dinidir. Tevhid, “Lâ ilâhe illâllah” ifâdesiyle özetlenir. Allah’tan başka ilâh, yani mutlak otorite, egemenlik kaynağı, ibâdete lâyık zât yoktur; En çok sevilen, korkulan, umut edilen O’dur. Tevhide rağmen, hiçbir şahsın ve kurumun değeri yoktur. Dostluk ve düşmanlıkta ölçü, Allah ve Rasûlüdür; İslâm’dır. Allah sevgisine eş bir sevginin endâd/şirk olduğunu bilir müslüman (2/Bakara, 165). Bırakın herhangi bir âlim veya halifeyi, bir peygamberi bile aşırı övüp aşırı sevmek, onu putlaştırmaya götürür ve İslâm bunu kesinlikle yasaklar. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur: “Hıristiyanların Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin. Yalnız, ‘Allah’ın kulu ve rasûlüdür’ deyin.” (Buhârî, Enbiyâ 48)


__________________
Alıntı ile Cevapla