Tekil Mesaj gösterimi
Alt 11 Şubat 2012, 21:53   Mesaj No:9

YASEMİN ATAMAN

Medineweb Sadık Üyesi
YASEMİN ATAMAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YASEMİN ATAMAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 11916
Üyelik T.: 02 Mart 2010
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:55
Mesaj: 487
Konular: 102
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Papa severler, ata severler ve halife severler

Diyalog, Papayı Ziyaret ve Ona Rahmet Okuyanlar




1962-1965 yılları arasında yapılan ve katılım açısından hıristiyanlık tarihinin en büyük konsili olan 2. Vatikan Konsilinde alınan birkaç karar ve vurgudan biri, hıristiyan olmayan gruplarla diyalogun önemidir. İslâm’a ve Türklere sıfır toleransıyla meşhur olan yeni papanın papalığa seçildikten sonra ilk mesajında “diğer dinlerle diyalogun önemini” vurgulaması da dikkat çekicidir. Çünkü bu diyaloglar hıristiyanlığın propagandası ve başka din mensupları tarafından misyonerliğin önüne konabilecek engellerin kaldırılması gibi yönlerden hıristiyanlık için çok önemlidir. Meselenin hem teorik ve hem pratik açıdan bu vehâmetini görmezden gelen bazı çevreler müslüman-hıristiyan diyalogu oltasına takılır, diğer (b)alıkların da yem olmasına zemin hazırlar. Aynı çevrelerin hoca efendisi, onca uğraşlardan sonra yarım saatlik bir randevu alıp papanın ayağına giderek ona hediyeler sunmuştu. Bu tavır, diğer cemaatler tarafından kuşkuyla ve soru işaretleriyle karşılansa da, kendi cemaat çevresi tarafından “büyük başarı” olarak sunulabilmiştir. Bu görüşmeden kısa bir süre sonra da, bu diyalog toplantılarının aynı çevre tarafından başlatılması ve giderek gelenekselleştirilmesi düşündürücüdür. Dünya müslüman cemaatleriyle diyalog ihtiyacı hissetmeyen, hatta kendi ülkesindeki değişik cemaatleri yok sayıp görmezden gelen bir ekolün hıristiyanları hoşgörü şemsiyesi altına alması düşündürücüdür. İsrail siyonist devleti için de aynı hoşgörüde bulunulduğu biliniyor ve aynı zât, öldürülen İsrail’li çocuk için nasıl üzülüp ağladığını vaazlarında gözyaşlarıyla anlatırken, nedense Filistin’li çocukların her gün tanklar, toplar ve kurşunlarla ezildiği unutuluveriyordu. Tabii, bu yaklaşım, papanın ölümü üzerine neredeyse sümüğünü çeke çeke ağlayan ve ona rahmet okumaya kalkan bazı yazar ve politikacıları beraberinde getiriyordu. Mümkün ki arkasından Fâtiha’lar okuyup Yâsin’ler indirenler de olmuştur, anıtkabir ziyâretinde bulunan kimilerinin yaptığı gibi. Zâten kimse yadırgamadı mâtem yaparak bayrakları yarıya indiren düzen ile yelkenleri suya indiren medyayı. Batıdaki basından çok daha fazla Türk medyasında yer aldı papa haberleri. Çarşafa karşı olduğunu her fırsatta ilân eden medyada çarşaf çarşaf papa haberleri, kraldan fazla kralcılık, hıristiyandan daha fazla papa severlik göze çarpıyordu. Demek ki İslâm’a tavır alanların din duygusuna yönelik ihtiyacı böyle tatmin oluyordu.

"(Kâfir olarak ölüp) Cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah'a) şirk/ortak koşanlar için af dilemek, ne peygambere yaraşır, ne de iman edenlere. İbrâhim'in, babası için af dilemesi, sadece ona verdiği sözden dolayı idi. Ne var ki, onun Allah'ın düşmanı olduğu kendisine belli olunca, ondan uzaklaştı. Şüphesiz ki İbrâhim evvâh (başkalarına çok üzülüp âh eden, bağrı yanık, sabırlı) ve halîm (çok yumuşak huylu) idi." (9/Tevbe, 113-114). Tanrılaştırılıp Allah’a şirk koşulan (bkz. 9/Tevbe, 31) birini makamında ziyâret etmenin, hıristiyan misyonerlerinin işlerini kolaylaştıran “diyalog”culuğun, bir başka dinin âyinine (ibâdetine) katılmanın, kâfirleri ve müşrikleri dost kabul etmenin, onlara rahmet okumanın hükmünü merak edenler herhangi bir akaid ve fıkıh kitabından kolaylıkla öğrenebilirler. Zaten Kur’an bu konularda temel çerçeveyi ve kırmızı çizgileri, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde belirtir.

Bilenlere hatırlatma, bilmeyenlere araştırmaları için ev ödevi olsun: Hz. Peygamber’in, Hicran hıristiyanlarıyla görüşmesi, nerede ve hangi esaslar üzerinde vuku bulmuştu? Kim kime neyi tebliğ etti, mülâaneyi kim ve niçin teklif etti? Rasûlullah’ın, o devirdeki papanın ölümü üzerine cenâzesine karşı herhangi bir tavrı olmuş muydu? O’nun özel eğitiminden geçmiş dört büyük halifesi, kendi dönemlerindeki papayla görüşmek için ayağına gitme veya cenâzelerine katılma ihtiyacı duydu mu? Peki, papalar ve papazlar Hz. Peygamber’in cenâzesine iştirak ettiler mi? Hz. Ebû Bekir’in, Ömer’in? Ya da herhangi bir halifeyi ziyaret için ayağına gelen papa var mıdır? Peki, halifeliği kâğıt üzerinde kalsa da, sembolik önemi ve birleştirici fonksiyonu büyük olan son halife Vahdettin’in İstanbul’dan sonraki garip ve zavallı şekilde ikameti, başına gelenler ve birkaç müslümanın iştirâkiyle kılınan cenâze namazı, cenâzesinin bile ülkeye getirilmesine izin verilmeyişi…


Papa, 2 Nisan’da öldüğü ve yeni papa da 19 Nisan gecesi seçilebildiğine ve 265. papanın 24 Nisan’da görevine başladığına göre, haftalar boyunca papasız yaşadı Katolik dünyası. Demek ki papasız da olabiliyor ve eksikliği hiç duyulmuyormuş. Aynı durum, Hz. İsa için de sözkonusudur. Aynı hıristiyan dünyasına göre “Tanrı oğlu Tanrı” olduğu halde, üç buçuk yahûdinin elinden kurtulamayıp çarmıha gerilerek öldüğüne inanılan İsa (a.s.), İncillere göre üç gün(!?) sonra mezarından kalkıp dirildiğine ve göğe çıkıp Babasının sağ yanına oturup beraberce dünyayı yönettiklerine göre, İsa olmadan da dünya yönetiliyormuş, Tanrı İsa’nın eksikliği hissedilmiyormuş. Tanrı, doğar mı, ölür mü diye sormaz hıristiyan. Bütün bunlar müşriklerin yüzlerce probleminden sadece bir-ikisi. “De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir (hiçbir şeye muhtaç değildir). O doğurmamıştır (baba değildir) ve doğurulmamıştır. Hiçbir şey O’na eş ve denk değildir.” (112/İhlâs, 1-4) “Eğer onlar (yahûdiler ve hıristiyanlar) da sizin iman ettiğiniz gibi inanırlarsa hidâyeti/doğru yolu bulmuş olurlar; dönerlerse mutlaka anlaşmazlık içine düşerler. Onlara karşı Allah sana yeter. O, işitendir, bilendir.” (2/Bakara, 137)


Bilindiği gibi dinler üç sınıfa ayrılır: Muharref (tahrife uğrayıp bozulmuş) dinler, Bâtıl (bazı insanların kendi kafalarından/hevâlarından uydurdukları, uydurma) dinler ve Hak Din. Papa severler, ata severler ve halife severler açısından değerlendirdiğimizde hıristiyanlık birinci gruba, Kemalizm ikinci gruba örnek olduğu gibi, İslâm da Hak dinin tek temsilcisidir. Liderlik konusu gibi bazılarınca ayrıntı sayılabilecek hususla ilgili bu üç ayrı dinin hayata nasıl baktığını özetle değerlendirmiş olduk.


Osmanlı’nın tarih sahnesine çekileceğinin anlaşılmasıyla birlikte aydınlar üç ayrı gruba ayrılmışlardı. Batıcılar, Türkçüler, İslâmcılar. Batıcılar, Tanzimat’tan beri ele geçirdikleri egemenliği Türkçülerle (ulusalcılarla) uzlaşarak devletçi çizgi haline getirdiler. Sağcısı, solcusu, muhâfazakârı, demokratı, laiki, hep Atatürkçü ve Batıcı çizginin farklı tonlarını oluşturdular. İslâm’cılık mı?! O başlı başına bir âlem…


Papa severler, ata severler ve halife severler: Gücün ve özgürlüğün şimdiye kadar kimlere âit olduğu, bu üç gruptan hangilerinin seslerinin gür çıktığından kolaylıkla anlaşılabilir. Ama, biz “lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh (güç ve kuvvet ancak Allah’a âittir)” der ve buna inanırız.


Ahmet KALKAN
















__________________
Alıntı ile Cevapla