Durumu: Medine No : 89 Üyelik T.:
21 Ağustos 2007 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Mesaj:
555 Konular:
227 Beğenildi:15 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Unutulan sünnet ve**farzlar ^^^Unutulmaya yüz tutmuş sünnetler ^^^ Terk edilen öylesine çok sünnet varki dostlar
(Ümmetim bozulduğu zaman sünnetime sarılana yüz şehid sevabı vardır.)
[Taberani, Hakim] diyorken efendimiz
Unutulan sünnetlerden bazılarını hatırlatalım istedik
Müsafeha etmek, yani sünnete uygun tokalaşmak unutulmuştur
Sakal, sünnet üzere bırakılmıyor.
Namazlarda başı örtmeye önem verilmiyor. (erkeklerde)
Abdestte eller ve ayaklar üç defa yıkanmıyor. Parmak araları üç defa hilallenmiyor.
Aksıran Elhamdülillah demiyor. Başkası, dinde öyle bir şey olmadığı halde, çok yaşa diyor.
Halbuki elhamdülillah demesi sünnet, bunu duyan müslümanın da yerhamükellah demesi farzdır.
Yalnız tanıdıklara selam vermek kıyamet alametidir.
Selam sünnete uygun verilmiyor.
Bir odada oturulurken, bir kimse o odaya on kere girip, on kere çıksa, her giriş ve çıkışta selam vermesi sünnettir.
Bu sünnet de unutulmuştur.
Camiye giren, Kur'an okunmuyorsa oradakilere selam vermiyor.
Camide selam verilmez sanılıyor.
Abdestte kaplama, yani başın tamamı mesh edilmiyor.
Maliki ve Hanbeli'de kaplama mesh farz, olduğu halde, bu sünnet genelde yapılmıyor.
Sadece farz ile iktifa ediliyor.
Duada eller sünnet üzere açılmıyor.
Cenaze namazı olduğu zaman sünnet olan tesbihler terk ediliyor ve âyet-el kürsi okunmuyor.
Abdestten önce misvak kullanılmıyor
Bir sünneti ihya edene yüz şehid sevabı verildiğine göre,
bir farzı ihya edene ne kadar çok sevap verileceği düşünülmeli,
bilhassa farzlar hiç ihmal edilmemelidir.
Halkın çoğunun ihmal ettiği farzlardan bazıları şöyledir:
Farzları ve haramları öğrenmek. [Bilmeyen hep günah işler]
Doğru itikada sahip olmak [Ehli sünnet itikadını öğrenmek]
Allah dostlarını dost, düşmanlarını düşman bilmek.
Namaz kılmak ve uşur vermek.
Tesettüre riayet etmek.
Selam verenin selamını almak.
Aksırıp elhamdülillah diyene Yerhamükellah demek.
Helal kazanıp helalden yiyip içmek.
Rızka Allah'ın kefil olduğuna inanmak.
Tevekkül ve kanaat etmek.
Allahü teâlâya nimetleri için şükretmek, yani onları dine uygun şekilde kullanmak.
Cenab-ı Haktan gelen kazaya belaya sabretmek, yani isyan etmemek.
Günahlara tevbe etmek [Her gün istiğfar okumalı.]
Ana babaya iyilik etmek.
Emri maruf farzı kifayedir. Bunu yapan yoksa herkese farz olur.
Günahlardan kaçıp, ibadetle meşgul olmak.
Âleme ibret nazarı ile bakmak.
Dilini müstehcen sözlerden korumak.
Hiçbir kimseyi, alaya almamak.
Harama bakmamak.
Kulağı çalgılardan korumak.
Sözünde durmak ..
İnsan, kalbini nurani yapmak istiyorsa,
Allah-u Zülcelâl'in emirlerini ve Peygamberin -sav- sünnetlerini yapmak zorundadır
peki ölçülerimiz nasıl olmalı
1) Her Şeyi Allah Rızası İçin Yapmalı
Mü’min her şeyi, Allah rızası için yapmalıdır.
Böyle yaptığı takdirde, Allah-u Zülcelâl kalbinden kötü hasletleri çıkaracaktır.
Kişinin niyeti Allah'ın rızası ise hata ile bir sefer şeytana uysa, Allah-u Zülcelâl mutlaka ona tövbe nasip eder.
O da günahı üzerinde ısrar etmez.
Bu, niyetin bereketi ile olur.
Çünkü onun kalbinde sadece Allah rızasını kazanma amacı vardı.
Allah'ın vereceği mükafat o kişi için çok mühimdir.
İyi niyetli olarak, bir hata yapsa, hemen hatasının idrakine varıp tövbe eder.
Allah-u Zülcelâl sanki şeytana uymamış gibi onu affeder.
İnsan, kalbini nurani yapmak istiyorsa,
Allah-u Zülcelâl'in emirlerini ve Peygamberin -sav- sünnetlerini yapmak zorundadır.
2) Nefsini Düşman Bilmeli
Kişi, ne tür hata yaparsa yapsın, kendi nefsinden bilmelidir.
Allah-u Zülcelâl insanlara nefis ve akıl vermiştir.
Eğer aklını kullanır ve Allah'ın yolundan giderse, o zaman nefsini
kendine esir yapar ve hem dünyada hem ahirette hayırlı olan şeyleri yapma niyetinde olur.
Eğer nefis, onu esir alırsa ve o da nefsini dinlerse,
o zaman dünyada yapacağı keyfü sefa, onu, hata ve günah içine düşürecektir.
Onun içindir ki, kişi daima nefsini mahkum etmeli.
Nefsine dünya ve ahiret için kârlı olan şeyleri yaptırmalıdır.
3) Noksan Olduğunu Bilmeli
Kişi kendini Allah-u Zülcelâl'e karşı daima noksan görmelidir.
Kendini Allah'a karşı noksan görmezse, asıl o zaman noksandır ve zarardadır.
Kişi kendini dünyada noksan ve taksirat sahibi gördüğü zaman,
mutlaka hali onu manevi olarak ilerlemeye sevk edecektir.
Fakat, noksan değilim düşüncesinde olduğunda, o daima noksan kalacaktır.
4) Uyarıldığında Dinlemeli
Bir mümin 'Senin yaptığın şey iyi değildir.
Bunu yapma, günahtır’ dediği zaman, onun sözüne uymamak veya kulak asmamak insana zarar verir.
Böyle davranan insandan da hayır umut edilmez.
5) Gecesini İhya Etmeli
Kişi, kıyamet gününde huzura salih bir mü’min olarak çıkmak istiyorsa, geceleri ibadet yapmalıdır.
Şeyh Ahmed er-Rifai kaddesellahu sırrahu müridlerine şöyle tavsiyede bulunuyor:
"Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra mutlaka kalkın.
O zamanı fırsat bilin.
Çünkü, Allah-u Zülcelâl'in rahmeti, gecenin üçte ikisi geçtikten sonra nazil olur.
Kime o füyuzat ve rahmet gelirse, onun kalbi ihya olur.
O rahmet, ancak seher vaktinde uyanık olan kimselere dağılır.
Herkes kendi payını alır. Uyuyanlar o paydan mahrum kalır.
6) Kimseyi Hatasından Dolayı Ayıplamamalı
Kişi, daima kendi kusurlarıyla meşgul olmalıdır.
Başkalarının kusurlarına bakmamalıdır.
Çünkü, kişi bir kimseyi hatasından dolayı ayıplarsa, o hata yada o günah onun başına gelmeden ölmez.
7) Özrü Olanı Örnek Almamalı
İnsanlar, birbirlerinin hata ve iyiliklerine bakmamaları lazımdır.
Bir hoca, bir üstad iyi bir şeyi yapmamışsa,
diğer insanların da ona bakarak bunu yapmaktan kaçınmaları uygun olmaz.
Mesela; böyle bir zat, bir özürden dolayı cemaate gidemiyor olabilir.
Diğer insanların da ona bakıp cemaati terk etmeleri caiz olmaz.
Bazı evliyalar; hasta olsalar yahut geceleri ibadetten dolayı çok halsiz kalsalar bile,
sabah namazına ayaklarını sanki arkalarından çeker gibi gittiklerini,
zira ‘üstadımız camiye gitmiyor biz de gitmeyelim’ denmesinden korktuklarını, mazeretleri olsa bile,
kendilerini taklit eden insanlar helak olmasınlar diye, bu şekilde davrandıklarını belirtmişlerdir.
İşte bunun için mü’min kardeşimiz bir ibadetten geri kaldığı zaman,
bizim ona uymamamız lazımdır.
Belki de bir özründen dolayı o ibadeti yapamıyordur.
8) Gayreti ve Derecesine Göre İkram Beklemeli
S. Abdulkadir Geylani kaddesellahu sırrahu hazretlerine:
“Bu makamlara nasıl ulaştınız?” diye sorduklarında şöyle cevap verdi:
"Ben kolaylıkla olmadım.
Çoğu zaman bana deli deyip tımarhaneye gönderiyorlardı.
Bazı zamanlarda günlerce Bağdat ve Irak'ın dağlarında kalıyordum.
Bazen de çöplüklerden meyvelerin kabuklarını toplayıp yiyordum."
Bu haline rağmen Abdulkadir Geylani -ks- Allah-u Zülcelâl'e ibadetle, tevekkülle ve sabırla A. Geylani oldu.
Allah-u Zülcelâl'in katında iltimas yoktur.
İnsan ne derece ona ibadet ederse Allah-u Zülcelâl de ona o şekilde veriyor. <o:p></o:p>
9) Rabbin Kudret ve Azametini Aklına Yerleştirmeli
Allah-u Zülcelâl'in azametinin, kudretinin, insanın kalbine, aklına yerleşmesi lazımdır.
Allah-u Zülcelâl çok kuvvet ve azamet sahibidir. Kişi, Allah'tan korkmalıdır.
Sadat-ı Kiram bu nedenle, her amelden sonra (25) defa “estağfirullah” demişlerdir.
‘Estağfurullah’ demekteki kasıt: ‘Ya Rabbi! Bu ameli senin zatına layık olarak yapamadım’ diye düşünmektir.
Kişi günahlardan nasıl korkuyorsa, o şekilde, yaptığı amelden de
tam olarak yapamadığından dolayı korkacak ve Rabbinden özür dileyecektir.
Böyle yaptığı zaman Allah katında makbul olur.
10) Meşakkatlere Tahammül Etmeli
İnsanlar mü'min bir kimseye herhangi bir zarar ve eziyet verdiği zaman,
mü’min kimsenin, onların zararına ve eziyetine, meşakkatine tahammül etmesi lazımdır.
Mü'minin ahlakı böyle olmalıdır.
O, kalbine hiddet ve gazap geldiği zaman, elden geldiği kadar hiddetini yutmalıdır.
Eğer onu yutmaz da aynı karşılığı verirse, ondan sonra özür dilemelidir.
Bu hal onun için daha selametlidir. Mü’min şuurlu olmalı ve daima noksanlarını ve kâr ettiği şeyi bilmelidir.
11) Bilinçli Olarak Amel Etmeli
Mü'minin, günlük, aylık, senelik olarak ahiret için yaptığı ameller zahiren fazla; fakat batınen noksan olabilir.
Mü'min ne yaptığını bilmelidir.
Çünkü, ne yaptığını bilmeyerek devamlı olarak noksan giderse, kıyamet gününde perişan olur.
Amelinde bir gevşeme olduğu zaman hatası ve noksanı olduğunu bilmeli,
hemen hata ve noksanını gidermeye çalışmalıdır.
Eğer böyle düşünmezse, daima zararla ömrünü geçirecektir.
12) Amel Yapana Engel Olmamalı
Herhangi bir mü’min kardeşimiz amel yapıyor, hizmet yapıyorsa, engel olmadan ona yardımcı olmamız gerekir.
Eğer ona engel olursak, kıyamet günü Allah-u Zülcelâl gazaba gelir ve olabilir ki dünyada da bize azap verir. <o:p></o:p>
13) Büyüklerden Edeple İstifade Etmeli
Çakal zayıf bir hayvandır. Bu hayvan daima aslanla beraber geziyordu.
Ona fazla yaklaşmıyor ve ondan da fazla uzaklaşmıyordu.
Ona şöyle dediler: “Sen niye devamlı onunla beraber geziyorsun, fakat fazla da yaklaşmıyorsun.”
O hayvan da şöyle dedi:
Ben ona fazla yaklaşmıyorum çünkü arslan kuvvetli bir hayvandır.
Bir gün bana kızar ve beni parçalayabilir.
Benim ondan ayrılmayışımın nedeni ise o hayvanları parçaladığında, arta kalanlarından istifade edebilmemdir.
14) Mü’min Hiçliğini Bilmeli
Mü'min de Allah-u Zülcelâl'e karşı acziyetini ve bir hiç olduğunu,
her şey için O’na muhtaç olduğunu bilmelidir.
Allah-u Zülcelâl'in huzurunda hiçliğini bilerek durduğu zaman Allah-u Zülcelâl'in hazineleri onun olacaktır.
Zira, her şey O'nun elindedir. Hazineleri doludur.
Hazinelerden pay sahibi olan kişinin, hem dünyası hem de ahireti selametli olacaktır.
15) Rabbin Huzurundan Ayrılmamalı
Onun için insan Allah-u Zülcelâl'in dergahından ayrılmamalıdır.
Daima onun zikriyle meşgul olmalıdır.
İnsan Allah'ı zikrettiği zaman bütün hali, ruhu, sırrı tertemiz olur.
İnsan, bu şekilde Allah'ın huzurunda olacaktır.
Allah-u Zülcelâl'in huzurunda olduğu zaman onun her şeyi yerindedir.
Böylece hem dünyasını, hem ahiretini temin etmiş olur.
16) Maksudu İçin Sabretmeli
Bir Allah dostu şöyle diyor: “Bir gece ibadetimde gevşeklik oldu.
Baktım geceleri ışığın üzerine kendini atan ateşböceği, ışığın etrafında dolaşıyor.
Sabaha kadar yedi yüz bin sefer döndü. Nefsime dedim ki:
‘Ey nefsim bak! Sen gece ibadetinde gevşeklik ettin,
oysa bu hayvanın maksudu ışıktır, onun için yedi yüz bin sefer kendini ona atıyor,
yanıyor yine dönüyor, yine kendini ışığın üzerine atıyor.
Maksudundan ayrılmıyor. Allah-u Zülcelâl de senin maksudundur, ama sen ondan dönüyorsun.’
Bu şekilde, nefsime tavsiyede bulundum. Sanki o hayvan bana üstad oldu, ondan ders aldım.
Bu hadiseden sonra, bir daha ibadetimde gevşek davranmadım.”
Anlaşılıyor ki insan, amacına ulaştıracak yolda sabırlı olmalıdır.
Sabırlı olduğu zaman mutlaka Allah-u Zülcelâl ona bir kapı açar.
Şöyle anlatılır,
fakir bir kişi, gitti padişahın kızını istedi.
Padişah ona dedi ki:
-Sen fakirsin, elbisen eski, toz toprak içindesin.
Onun mihrine senin gücün yetmez. Fakir:
-Onun mihri ne kadardır? dedi. Padişah:
-Onun mihri 100 mücevherdir.
Her bir mücevher de 10.000 dinardır, dedi. Fakir:
-Bu mücevher nerede bulunur? diye sordu. Padişah:
-Denizde bulunur, dedi.
Bunun üzerine, o fakir adam kalktı yola düştü,
çünkü kendi maksuduna ulaşmakta kararlı idi.
Gitti evden ağlarını aldı. Ağı denize attı, bir müddet sonra çekti fakat bir şey çıkmadı.
Padişahın adamları durumu padişaha anlattılar ve:
-Senin kızını isteyen fakir, gitmiş denizin kenarında o mücevherleri toplamak için denize ağ atıyor, dediler.
O fakir adam, günlerce denizin kenarında mücevher çıkarmak için bekledi.
Her gün gidiyor, bakıyor bir şey çıkaramadan geri dönüyor, sonraki gün yine gidiyordu.
Padişah da fakirin bu durumunu izliyordu. Bir gün Padişah fakiri çağırdı.
Ona kızını nikahladı ve etrafındakilere şöyle dedi:
-Sabırlı olduğu için ben onu kendime vezir kabul ettim.
Çünkü o padişah, akıllı bir insandı.
Fakiri imtihan etti ve gördü ki kendi maksuduna ulaşmak hususunda sabırlıdır.
İnsanın da böyle olması lazımdır.
Bir kişi, günlük virdini çekiyor “Olmadı, huzurlu değilim” diye dersi bırakıyor, aylarca çekmiyor.
Böyle yapmamalı, sabırlı olmalıdır. Çünkü sabırlı olduğu zaman,
Allah-u Zülcelâl mutlaka rahmet kapısını onun için açar ve onun maksudunu ona nasip eder.
17) İbadette Sabır Göstermeli
Sabır çok mühimdir. Özellikle Allah-u Zülcelâl'e ibadet üzerinde sabır çok önemlidir.
Peki, insan nasıl sabırlı olacak?
Allah için günahlardan kendini muhafaza ederek,
günah işlememek için sabırlı olarak, ibadetin üzerinde sabırla durarak.
İşte o zaman Allah-u Zülcelâl o kişiyi kendine doğru çeker.
İnsan da o zaman daima hayır yapar, günahlardan korunur.
Bir mü’min, kardeşlerine ikramda bulunursa, onlara karşı hürmetkar olursa,
Allah-u Zülcelâl o kişiyi mü’minlere faydalı kılar ve insanların ona tabi olmasını sağlar.
İnsanlar ondan istifade eder, insanlara önder olur.
Herhangi bir kimse de mü’minlere karşı muhabbetli olmazsa ve onlara ikramda bulunmazsa, o da dünyada rezil olur.
18) Allah’ı Çeşitli Şekillerde Zikretmeli
Zikir yalnız dil ile değil, huzurla, tefekkürledir.
Yani insan; Allah-u Zülcelâl beni görüyor benim kalbime muttalidir diye düşünürse,
Allah-u Zülcelâl’in lütfunu, merhametini ve şefkatini kalpten, manevi olarak isterse, bu da zikirdir.
Hatta zikrin en kıymetlisidir. Onun için Hasan-ı Nuri kaddesellahu sırrahu şöyle diyor:
"Kişinin en büyük azabı, Allah-u Zülcelâl'in zikrinden mahrum kalmasıdır."
Onun için, nasıl bir fakir, zenginin kapısına gidiyor bir şey istiyor,
zengin de cömert ise hemen ona istediklerini veriyorsa, Allah-u Zülcelâl daha da cömerttir.
Manevi olarak kalbimizi daima O’na açar ve ondan şefkat, merhamet, ihsan, iman talep edersek,
Allah-u Zülcelâl maksudumuzu nasip eder. Bunları istemek de aynı zamanda zikir olur.
Allah-u Zülcelâl tarafından bazı kimselere şöyle nida gelmiştir:
“Eğer beni görmüyor iseniz, beni ismimle çağırın, çünkü benim Zatım da ismimle beraberdir.”
19) Nefsinin Kötü Olduğunu Bilmeli
Bazı insanlar ‘Kötü insanlardan ayrılalım. Onlara yaklaşmayalım’ diyorlar.
Şeyh Hasan-ı Şazeli -ks- şöyle buyuruyor: “
Kim kötü insanlardan ayrılmak istiyorsa, ilk önce kendi nefsinden ayrılmalıdır.
Çünkü, Peygamber Efendimiz -sav- şöyle buyurmuştur:
"Sizin en büyük düşmanınız, koltuğunuz altında sakladığınız nefsinizdir." (Beyhaki)
20) Gafletle Yemek Yememeli
Yediğimiz yemeğin zikir ile bitmesi lazımdır.
Çünkü insanın yediği yemek, vücudunda kan oluyor, et oluyor.
Eğer gafletle yemek yerse, o zaman insanın vücudunda oluşan o kan, et,
pis ve habis olur ve vücut günahlara meyilli hale gelir.
Teşbih yollu şöyle bir olay anlatılır: “
Bazı salih kişiler, zikir yaparken başlarına taş düşmüş ve kan yere dökülmüş.
Başlarından akan kan, yerde ‘Allah’ lafzı yazmıştır.
Demek ki, insan Allah-u Zülcelâl'in zikrini, yine O’nunla huzurlu bir kalp ile çekerse,
vücudundaki kanı dahi Allah'ın zikri ile doluyor.
Peygamber Efendimiz -sav-
Hz.Aişe’den -r.anha-, rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
"Yemeğinizi Allah-u Zülcelâl'in zikriyle ve namazla eritin ve yemekten sonra
hemen yatmayın ki kalbiniz katı olmasın.” (İmam-ı Nevevi, Ezkâr, 215
21) Muhabbetini Korumalı
Bir kimsenin mürşidine ve mürit arkadaşlarına karşı muhabbeti kesildi ise bilmelidir ki,
bu durum, Allah-u Zülcelâl'in kapısından tard oldu manasına gelir.
Bunun için insan elinden geldiği kadar muhabbetini muhafaza etmeye çalışmalıdır.
22) Zikri Yarım Bırakıp Çıkmamalı
Kişinin zikir meclislerinden, zikrin ortasında yada zikir bitmeden çıkması,
kalan kişilerin kalplerinde zayıflık, soğukluk meydana getirir.
Namazdan sonraki tesbihatlarda olsun, herhangi bir zikir olsun, durum böyledir.
Buna fırsat vermemek lazımdır.
Eğer kişi abdest için çıkıyorsa, zikre geldiği zaman az yemek yesin veya abdestini tazelesin öyle gelsin.
Bu gibi şeylere fırsat vermesin.
23) Kimseye Eziyet Vermemeli
Mü'min için münasip olan, hal ve hareketleri ile sözleri ile diğer arkadaşlarına eziyet vermemesidir.
Böyle yaparsa insanların en kötüsü olur.
Çünkü Peygamber Efendimiz Hz.Aişe’den -r.anha’dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor:
"İnsanların en kötüsü, şerrinden (kötü davranışlarından) muhafaza olmak için insanların onu terk ettiği kişidir."
24) Peygamber Efendimize Çok Salavat Okumalı
Nasıl ki mü'min kardeşimizin arkasından dua ettiğimiz zaman
bir melek de bize aynı şekilde dua ediyorsa ve bu amel çok makbulse,
kişi Peygamber Efendimizin -sav- üzerine salavatı şerife getirirse, bir melek de ona dua eder ve salavat getirir.
Çünkü, salavat Allah'ın yanında çok makbul olan amellerdendir.
Peygamber Efendimizin -sav- maneviyatı, ruhaniyeti seyyar olarak her yerde olabilir,
fakat zahiri vücudu kabri şerifinde, Ravza-i Mutahhara'dadır.
Bu kabri şerif ile Cennet-i Âlâ arasında irtibat vardır.
Biz bulunduğumuz yerde, ona salavat-ı şerife getirdiğimiz zaman bir melek de bize dua eder.
Allah-u Zülcelâl ayeti kerimede şöyle buyurmaktadır:
"Şüphesiz Allah ve Melekler; Allah'ın Resulüne selam ederler.
Ey iman edenler, siz de onun Resulüne selam ediniz.” (Ahzap,56)
Peygamber Efendimizin -sav- üzerine salavat getirmenin faziletine dair bir çok hadisi şerif zikredilmiştir.
Yalnız bir tanesini söyleyerek yetineceğiz. Peygamber Efendimiz -sav- şöyle buyuruyor:
"Cuma günü ve Cuma gecesi benim üzerime çok salavat getirenler,
kıyamet gününde bana en yakın olacaklardır.
Allah onların 100 dileğini yerine getirir.
Bunlardan 70 tanesini ahirette, 30 tanesini de dünyada yerine getirir.”
Peygamber Efendimiz -sav- devamla şöyle buyurmaktadır:
“Ümmetimden birisi benim üzerime salavat getirdiği zaman bir melek
o salavatı sizin birinizin başka birisine hediye götürdüğü gibi, hediye şeklinde kabrime getirir ve şöyle der:
‘Ya Resulallah! Filan aşiretten, filanın oğlu size salavat getirdi.
Ben de o salavatı beyaz bir sahifeye yazarım ve yanımda saklarım.
Çünkü o salavat, kıyamet gününde ona nur olacaktır." (Ebu Davud, Mesai)
Kıyamet günü karanlık olduğu için insana o günde nur lazımdır.
Salavatlar da kişi için bir nurdur.
Hz.Peygamber -sav- bizim rehberimizdir.
O ne şekilde davranmışsa biz de o şekilde davranarak kendimizi kurtarırız, inşallah.
Eğer böyle davranmayacak olursak, bize kurtuluş yoktur.
Çünkü insanlar üç kısma ayrılırlar:
İnsan; ya melek gibi olacak, ya haşa, şeytan gibi olacak, yada babası adem gibi olacaktır.
İslam akidesine göre melekler yemek yemezler, uyumazlar,
günah işlemezler, devamlı olarak ibadet ve taat yaparlar.
Allah bizi onlardan ayrı yaratmıştır.
Uykuya ve yemeğe muhtacız, bunlar olmadan yapamayız. Allah-u Zülcelâl ayet-i kerimede:
"Gecenizi örtü (dinlenme vakti) kıldık." buyurmuştur. (Nebe, 10
Allah meleklerin bünyesini bizden ayrı olarak yaratmıştır. Demek ki melek olamayız.
Geriye insan için iki seçenek kalır.
Ya şeytan gibi yada babamız Adem gibi olmak. Allah-u Zülcelâl hayır ve şerri yarattı.
Babamız Hz. Adem -aleyhisselam- hata yaptığı zaman hemen Allah-u Zülcelâl'e yalvardı, tövbe etti.
Allah-u Zülcelâl de onu affetti. Şeytan ise tövbe etmedi, hatasının üzerinde ısrar etti.
Allah-u Zülcelâl her bin senede şeytana:
“Eğer Hz. Adem’in -as- kabrine secde edersen, seni affederim” demekte, Şeytan ise:
“Ben onun dirisine secde etmedim, ölüsüne nasıl secde edeyim” demektedir.
Şeytan günahı üzerinde bu kadar ısrarlıdır.
İnsan da ya şeytan gibi günahı üzerinde ısrar ederek kendisinin günahkarlığını tescil ettirecek,
ya da babası Hz. Adem -aleyhisselam- gibi hatasına ağlayıp, tövbe edecektir. <o:p></o:p>
25) Hürmet Neyle Kazanılır?
Ş. Muhammed Şenavi -ks- şöyle diyor: "
Şeyh Yusuf Acemi’nin -ks- yanında Hz.Peygamber’in -sav- soyundan bir Seyyid oturuyordu.
Herkes Yusuf Acemi'nin elini öpüyor ve ona hürmet ediyordu.
Hiç kimse Seyyid olan kişiye iltifat etmedi.
Bu durum Seyyid'in garibine gitti ve her insanın başına gelebilecek şey onun başına da geldi.
"Niye herkes ona iltifat ediyor da ben Seyyid olduğum halde bana iltifat etmiyor” diye içinden geçirdi.
Yusuf Acemi -ks- onun kulağına eğildi, kimsenin duymayacağı bir sesle:
‘‘Ya Seyyid! Bunlar ben senin ceddine tabi olduğum
ve senin ceddinin ahlakı ile ahlaklandığım için bana iltifat ediyorlar.
Ben senin ceddine tabi olmuşum, sen de benim ceddime tabi olmuşsun.
Benim ceddim cahil idi. Bunun için bana iltifat ediyorlar, sana etmiyorlar’’dedi.
Anlaşılıyor ki, kim Allah-u Zülcelâl'e takvada bulunmaz,
Peygamber Efendimizin -sav- ahlakıyla ahlaklanmaz ise ona iltifat edilmez.
Seyyid de olsa Şerif de olsa ona iltifat edilmez.
rasbbim bizi haza müminlik şanıyla yüceltilenlerden eylesin amiyn. |