Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Mart 2012, 01:50   Mesaj No:1

Yitiksevda

Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:48
Mesaj: 5.077
Konular: 295
Beğenildi:128
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Sorumluluğunu Üstlenmemek İnsanı Firavun’laştırır.

Sorumluluğunu Üstlenmemek İnsanı Firavun’laştırır.

Rahman Rahim Allah Adı İle.

Kendisine ne zaman "Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol!" dense, yersiz gururu onu günaha sevk eder: Böylelerinin payına cehennem düşecektir; ne kötü bir konaklama yeridir orası!
(Bakara–206)

İnsanlık hak ve hürriyetlerinin çöküş sebeplerinin başında, ''İmanın sosyal hayattaki varlığını kaybetmesi'' gelmektedir. Bütün bu suistimallerin ana teması lüks alışkanlığının mevki ve makam sevdasının, insanları kendine kul köle etmesi, birlik yerine benliğin hâkim olması çöküş sürecinin gün geçtikçe yayılmasında en büyük etkenlerdir.

İnsanların ekonomik alanda hak ve hukuku gözetmeden tekelleşme eğilimleri insan haklarını olumsuz yönde etkiler. Kişisel ve ekonomik çıkarlar doğrultusunda iş başına gelen iktidarlar ve yöneticilerin, insanların içinde bulundukları durumu umursamayışları, dünyada terör, baskı altında ezilen kitlelerin, yoksulluğun, adaletsizliklerin giderek artmasına sebep olmaktadır.

İnsanlara daha refah ve adil bir dünya düzeni içerisinde yaşama hakkını veren Allah’ın emrettiği esaslar; Adalet, özgürlük, sosyal haklar, dayanışma, ahlak sınırları, vb gibi kritik noktaların, hayatın her alanında varlığını gösterememesi, beşerin adaletsizliği, zulmü, bencilliği, hep bana mantığı, tekelleşme zincirleri, katliamlar, yoksulluk ve açlıktan kıvranan midelerin gün geçtikçe dünyada çoğalmasına sebep olmaktadır.

Sorumluluk ilkesi ile hareket etmeyen/edemeyen fertler/toplumlar, insan hak ve hürriyetlerine dayalı, dünya nimetlerinin ve ülke gelirlerinin dengeli dağıtıldığı,adil ve korkusuz yaşam şartlarının oluşması sürecinde, meşrutiyeti bizce olmayan laik sistem ve iktidar koltuğunda oturanlar ve muhalefette ne dediklerini bilmeyenler, benlik anlayışları ile kendilerini ulaşılmaz bir mevkii ve makamda görmeleri, insanların içinde bulunduğu sosyo ekonomik şartlar içerisinde, toplum fertleri gibi yaşamamaları, insanlara verilmiş olan haklara ne denli uzak bir yaşam sergilediklerine en büyük delildir.

İnsanlık inancı softa anlayış biçiminde bir imanı ve insanlığı reddetmekte, bu şekilde gösterişten öteye gitmeyen şekilcilik ve kuru ibadetçiliğide eleştirmekte ve bunları adeta yerden yere vurmaktadır.

Hiç bütün bir ahlaki değerler sistemini yalanlayan (birini) tasavvur edebilir misin? İşte böyle biridir, yetimi itip kakan, yoksulu doyurma arzusu/gayreti duymayan. Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri namazlarına yabancıdır, onlar ki niyetleri yalnızca görülüp takdir edilmektir ve üstelik onlar, (insanlara) en ufak bir yardımı bile reddederler!
(Maun Suresi)

Sözde kendilerini halktan birileri gibi gösterme çabalarına, meşrutiyet kazandırmak için on bir ay hatırlanmayan ama ramazan ayında göz boyama anlayışı ile hatırlanıp sofralarına misafir olunan yoksul, mazlum kesimlerin üzerinden dini değerleri/duyguları çok güzel bir şekilde istismar etmektedirler.

İmam Ali: Cemel savaşına giderken Zikar bölgesinde ayakkabısını yamadığı sırasında yanına gelen İbn-i Abbas’a ayakkabısının kıymetini sorar ve ona cevaben ''bu ayakkabı artık hiçbir şey etmez'' demesi üzerine ona şöyle hitap eder:

“Allah’a yemin olsun ki, benim gözümde bu ayakkabı, sizlere yöneticilik etmekten, bir hakkı diriltmek veya bir batılı ortadan kaldırmak dışında, daha sevimlidir...”*
(Nehc’ül Belağa/33.hutbe)


Halkı sınıflara ayırdığı bir konuşmasında da şöyle buyurmaktadır:

“Bir grubu kapasitesiz kimselerdir; yöneticiliğe erince her türlü rezalet ve kötülükten çekinmezler. Bir grubu ise zahit görünümündedir ve bir makama erişmek için zühdünü bir tuzak gibi kullanmaktadır. Diğer bir grubu ise tüm himmetleri ve gayretleri ölünceye dek insanlara kılavuzluk etmeye çalışan çok değerli kimselerdir.”*

İmam Ali’nin hutbelerinde eylem ve söylemlerinde; toplumu yönetmeye kalkışan kimselerin öncelikle toplum fertlerinin yaşam biçimini, kendi hayat sistemlerine uygulama, anlama ve bu sorunların üstesinden nasıl gelineceği hususunda fikir sahibi olduktan sonra; toplumun yöneticiliğine hak kazanabileceğini ifade etmektedir.


İmam Ali şöyle buyurmaktadır:

“Eğer isteseydim, ben de balın safını, buğdayın halisini yemeye, ipek elbise giyinmeye yol bulabilirdim. Fakat heyhat! Hicaz’da veyaYemame’de bir ekmek bile bulamayan, tokluk, doyumluluk nedir bilmeyen nice fakirler varken, nefsimin beni yenmesi, lezzetli yemekler yemeye götürmesi nasıl mümkün olabilir?

Çevremde aç karınlar, susuzluktan yanmış ciğerler varken, geceyi nasıl tok olarak geçirebilirim?

Ben şairin dediği şu duruma nasıl düşebilirim ki:

Çevrende tabaklanmış deriye hasret olanlar; Ciğeri yanmışlar varken; Karnı tok olarak yatman; Sana dert olarak yeter! Ben, sadece bana müminlerin emiri demeleriyle mi iktifa edip zamanın zorluklarında onlarla ortak olmayacağım mı? Yaşantılarının sıkıntılarında onlara örnek olmayacağım mı? Ben, derdi/tasası sadece yiyeceği olan bağlı veya işi gücü çöplükler arasında yiyecek aramak olan başıboş bir hayvan gibi, sadece temiz şeyleri tüketmekle meşgul olmak için yaratılmamışım.”*

(Nehc’ül Belağa/44.mektup)

İşte İmamın ortaya koyduğu Adalet ilkesi/esası İlahi buyruğun evrensel insan hakk ve hürriyetlerini kendi hayatına uygulayarak, toplumdan da uygulanmasını istemektir. Bugün yönetici vasfı ile ceylan derisi koltuklarında keyif çatanlar. Mahşer günü ''Biz herkese adilane ve Allah’ın hükümleri ile hükmetmek adına varımızı yokumuzu ortaya koyduk'' diyebileceklermi?

Yönetici olduklarını iddia eden ve iddiadan öteye gidemeyen, kesimlerin aşikâr olarak halkın nezdinde sergiledikleri ibadet biçimleri, eylemden ziyade kuru ibadetçiliğin bariz örneğidir. Kendileri refah ve huzur içinde bir elleri balda, bir elleri yağda, tuzları kuru borç derdi, icra takibi, senet ödemesi olmayan geçim sıkıntısı nedir bilmeyen kuru kalabalıkların, belli sermaye gruplarının kapitalist sömürgecilerin yöneticisidirler. Asla ve asla mazlum, yoksul kitlelerin yöneticisi değildirler.

Kuru kalabalıklar, ehveni şer anlayışı üzere bina ettikleri inanç sistemlerinden almış oldukları güç ile kötünün iyisini seçmek için adeta birbirleri ile yarış içine girerler. Bütün sorumluluklarını adeta unutmuşçasına kendilerini güdecek olan yönetimler için var güçleri ile çalışmakta ve bunu bir sorumluluk ilkesi imani bir görev olarak algılarlar.

Allah’ın emrettiği sorumlulukları hatırlarına getirmeyen toplumlar, Allah’ın emir ve yasaklarını yok sayan sistemlerin taşeronluğunu yapmakta ve insanları bu yöne sevk etmekte muaviye düzenlerinin hâkimiyetine en büyük katkıyı yapmaktadırlar. Bunu yapanlar namaz kılan, oruç tutan, hacca giden efendiler beylerdir. Yapmış oldukları İbadetlerinin içinin boşaltıldığını dahi kavrayamayacak derecede kuru kalabalıklardır.

Allah resulü Muhammed (s.a.a) gençlik yıllarında Kur’anın ifadesi ile ‘’ İşte sana da (ey Muhammed,) kendi buyruğumuz altında hayat veren bir mesaj vahyettik. (Bu mesaj sana gelmeden önce,) sen vahiy nedir, iman (nedir) bilmezdin…(Şura–52) bilmediği halde erdemliler topluğu örgütlenmesinde, bire bir görev almış Mekke müşriklerinin mazlum insanlara yapmış oldukları zulüm, adaletsizlik ve benzeri fahşa uygulamalara karşı durmuştur.

Bu Peygamberlik sürecinden öncesine ait olan insanî vasıflarının vicdanının sesini en gür seda ile ortaya koyması, yaradılışımız gereği her insanda var olan hakk ve hürriyetlere pranga vuranlara karşı durulmasına en büyük örnektir.

Mazlum/ezilen, sömürülen hakk ve hürriyetleri ellerinden alınanlar, toplumsal faaliyetlerde mutlak olan insani değerleri kabul etmek ve bu yönde mücadelesini ortaya koymak zorundadır. Sessizce köşeye çekilmek, her vurulan darbeye, sömürüye sessizce eyvallah demek insanın insan olarak yapması gereken fiillerinin yok olması demektir.

Bugün dünyada sayısı milyarlar ile ifade edilen, isimleri Müslüman! Olanlar, insanlık inancının yeryüzünde ışıldaması adına ne yapmaktadırlar?

Niçin Müslüman halklar sömürgecilikten kurtulamıyor?

Niçin tarihin etkin öğeleri olamıyorlar?

Niçin önderlik vasıflarını ortaya koyamıyorlar?

Bu ve benzeri binlerce soru sorulabilir. Neden niçin gibi sorular toplumsal yaşam alanlarında sorgulanmadığı ve bu yönde birliktelik içerisinde hareket edilmediği müddetçe bizler daha birçok soru ve sorun ile birlikte yaşamaya devam etmek zorunda kalacağız.

İnsanları kitleler halinde ezmeye, yok etmeye, ellerindekileri almaya yönelik silahlanma yarışı, üstünlük anlayışı sürdükçe, Mülk yalnızca Allah’ındır diyip mülk edinmek için, kan dökenlerin insanlıktan, yokluktan, ne de bu gibi hayatı acılar içerisinde yaşamaya mahkûm edilen milyonların varlığından haberdar olmalarını beklemek, ütopyalar üzere bir beklentiden öteye gidememektedir.

Onurunu kaybetmiş bir toplum özgürlüğünü ve insanlığını kaybetmiş bir toplumdur. Onurlu insanların en büyük özelliklerinden biri karşılarına çıkan sorunlar karşısında ne kadar çetin olursa olsun sabredebilmeleridirler.

Kendisine güvenen insanlığına saygı gösteren kişiler, hem kendilerine hemde karşılarındaki insanlara, özgüven vererek insanların daim olarak, sıkıntılı ve zor zamanlarında daha sağlam bir karakter üzere olmalarına yardımcı olma vasfına sahiptirler.

Bu kişiliğe sahip insanlar sorun ne olursa olsun, umutsuzluğa kapılmadan, ümit var olarak, sağlam adımlarla sarsılmaz bir iradeyle güvenilir bir yapıyla hareket etmeye devam ederek her türlü sorunun üstesinden gelmeyi başarırlar ve sorunların çözümüne katkı sağlarlar.

İnsanın yeryüzünün halifesi ve Allah'a kulluk bilincinin sağlam bir temel üzere oturtabilmesi, onurlu ve başarılı hareket etmeleri en büyük sermayeleri olur.

İslam’ın onura bakışını İmam Ali'nin şu sözleri çok net bir şekilde açıklamamaktadır.

’İmam Ali şöyle buyuruyor: Onur sahibi bir insan için, dünya, değerini yitiriyor. Onurlu bir kişilik sahibi insan dünyanın değer yitirmesini, kendi değerini hakkıyla fark ettiğinde daha iyi anlar. Şöyle ki insan yaradılış gayesini kavrayınca sebep ve sonuç üzerinde, tefekkür ederek neden bu dünyada olduğunu nereye gideceğini görevlerinin ne olduğunu açıkça görecektir. ‘’

Dolayısıyla dünyanın aldatıcı yüzü olan zevk ve sefalar onu yaradılış gayesi olan, kulluk bilincinden ve görevlerinden alıkoyamıyacatır. Lakin dünyayı ahiretin tarlası olarak geçici yaşam ihtiyaçları dışında kendine amaç değilde araç olarak kullanılmasının gerekliliğini görecektir. Bu görüş açısıyla dünyanın gelip geçiciliğini görerek körü körüne bağlılığı ortadan kaldıracaktır.

Gerçekte dünya dostu olan insanların dünyaya bağlı kalmaları ve dünya için birçok heva ve hevesten vazgeçmeleri, dünya hakkındaki gelip geçicilik anlayışını bilememelerinden kaynaklanmaktadır. Dünyanın Ahretin tarlası olduğunun bilincinde olanlar ise gelip geçici hevasatlar peşinde geçici olan zevkler uğrunda ahiretlerini feda etmezler.

Dünya hakkındaki ayetler, tamamen dünya sevgisi ve dünya bağlılığından bahseden hadisler dünya malının, Allah rızasında kullanıldığı takdirde Ahirete fayda sağladığını ve bu tür bir yaşam tarzını kötümsemediği gibi, faydalı bir araç olarak tanıtmıştır.

Fakat mülkü yalnızca kendi emelleri ihtiyaçları için kullanmak ve araç olanı amaç edinmek insanlık onurunun sorumluluğunun yok olmasına ve kapitalist sistemlerin yeryüzü hâkimiyetinin sürmesine en büyük sermayedarlığı yapmaktadır.

Maddeye taparak bedenleri ile birlikte ruhlarını da satanlar... Değer yargılarını, sahtekârlık, riya ve ahlaksızlık ile bitirenlere... İnandığımız ve savunduğumuz değerleri duyana kadar, bilene/anlayana kadar en gür seda ile haykıracak ve dillendireceğiz.

İmam Hüseyinin Kerbelada bütün insanlığa hitap eden şu sözleri günümüzde tutarsız, kılıktan kılığa bürünenlere en güzel cevaptır.
“Şereflice ölmek, şerefsizce, onursuzca yaşamaktan iyidir.’’

Dünya malına tapan, yaşamını maddi çıkarlar üzere kuranlar, özgürlüklerini kendi elleri ile tutsaklığa çeviren zavallılardır. 70–80 yıllık ömrü geçici heveslerin, iktidarların, hırsın, gücün uğruna ölmeyecekmişçesine adayan ve bunda ısrar edenler. Hayatın bir nefes alıp vermek gibi kısa bir süre zarfında biteceğini bile-bile kendilerini kandırıyorlar.

Herkesin tadacağı ölüm var iken neden ısrarla insanlar maddeye kölelik etmekte ısrar ediyorlar. Maddeyi araç olmaktan çıkarıp amaç haline dönüştürenler, yaşanan doğa olaylarının bir anda maddeyi kül yığınına çevirmesinden de ibret almazlar mı?

Maddeye taparak özgürlüklerini kısıtlayanlara yine İnsanlık tarihinin ortaya koyduğu mücadele ve duruşu ile iftihar örneği ‘’İmam Hüseyin’den’’ bir söz ile nokta koyalım.

“...Kendinizi satmayınız. Hür, özgür insanlar olunuz, kendini satan satıcılardan olmayınız”

MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Yitiksevda 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Akılsız Bedenler Makale ve Köşe Yazıları Medine-web 1 2277 20Haziran 2017 01:11
Kibir hastalığı / mevlüt hönül Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 0 2198 24 Mayıs 2016 17:24
Hainler! – Dokuzlu Çete ve Karakter(siz)leri /... Makale ve Köşe Yazıları İslaminesil 1 1989 19 Mayıs 2016 23:06
Çocuk İstismarı ve Ensest – Modern Lût Toplumu /... Makale ve Köşe Yazıları İslaminesil 1 1999 19 Mayıs 2016 23:02
Vicdanla Cüzdan Arasında / MEVLÜT HÖNÜL Makale ve Köşe Yazıları Yitiksevda 0 1953 19 Mayıs 2016 22:59