Konu Başlıkları: Kur'an ile aldatmak
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Mart 2012, 19:51   Mesaj No:1

muallime

Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Kur'an ile aldatmak

Kur'an ile aldatmak

Bu ülkede yıllardır bir kesim, bir kesimin halkı İslâm adına sömürdüğünü, aldattığını söyler durur. Hatta o kesim, bütün varlık sebebini bu söylem üzerine bina etmiş durumdadır. Bütün kariyerini, şöhretini, “servetini” bu söyleme borçludur.
Vakıa bu ülkede halkı “Allah” diyerek, “Din” diyerek aldatan, sömüren, yüce değerleri menfaat aracı olarak istismar eden bir kesim mevcuttur ve bu kesim de aynı şekilde servetini bu söyleme borçludur. Ancak bu arıza, asla bir başka arızanın “meşruiyet” sebebi olamaz.
Halkı “Allah” diyerek”, “Din” diyerek aldatanlar bulunduğunu söyleyenler, bu yanlışlığın “Kur’an’dan uzaklaşma”nın sonucu olduğu tesbitinde birleşirler. Onlara göre halk Kur’an’la amel etse, bu arızaların hiç birisi vücut bulamayacaktır.
Meselenin can alıcı noktası işte bu tesbitte yer alıyor. Halkı Kur’an’a çağıranlar bunu, “Kur’an’ın korunmuşluğu”na dayandırarak yapıyor: Başta Sünnet olmak üzere diğer delillerin böyle bir koruma altına alınmamış olması (!) onlara göre yalnızca Kur’an ile yetinme tavrının en temel gerekçesidir. Madem ki İslâm’ın bu tek ve ana kaynağı her türlü tahriften masundur; o halde problemlerimizi sadece ona götürerek çözmekten daha makul ve gerekli bir şey yoktur. Mantık bu!
Burada Sünnet’in, Sahabe’nin, Fıkh’ın ve fukahanın niçin devre dışı bırakıldığı sorusunun cevabı elbette önemlidir. Fakat bunlardan daha öncelikli bir mesele var ki, ona dikkat etmediğimiz zaman eninde sonunda varacağımız nokta, halkı Kur’an ile aldatanların bulunduğu nokta olacaktır. Kasdettiğim mesele şudur: Kur’an’ın korunmuş olmasının, onların Kur’an’dan çıkardığı hükümlerin doğru olup olmamasıyla en küçük bir ilgisi yoktur. Bir başka şekilde söylersek, Kur’an ayetlerinin sübutunun kat’î olması, onların Kur’an ayetlerine yüklediği anlamın da kat’î olmasını gerektirmez. Bu ikisi birbirinden tamamen farklı şeylerdir.
Halkı Kur’an’a çağıranlar, aslında Kur’an’dan kendi anladıkları şeye, Kur’an ayetlerine kendilerinin yüklediği anlamı kabule davet ediyor. Bir yanlışlığa parmak basarken, onun çaresinin kendi Kur’an tasavvurlarında, Din anlayışlarında olduğunu söylüyorlar. Oysa söz konusu yanlışlığın “yanlışlık” olduğunu söylemek için farklı bir Din tasavvuru inşa etme gayretkeşliğine soyunmanın gereği de yok meşruiyeti de… Tarih içinde, uygulamada zaman zaman aksaklıklar olsa da, en azından kitabî olarak mevcudiyetini sürdürmüş ve günümüze kadar öylece gelmiş olan sahih çizgi, hakkı hak, batılı batıl olarak görmüş, doğruya doğru, eğriye eğri olarak hak ettiği hükmü vermiştir.
Hal böyleyken yeni bir Din tasavvuru inşasına soyunmak, yeni bir bid’at mezhep inşa etmektir. Bu bid’at oluşumun Kur’an anlayışında Sünnet –ismen mevcut olsa da cismen ve fiilen– yok. Onların Kur’an anlayışında külfet yok, “imtihan” yok, ahiretin dünyaya öncelenmesi yok… Hele Ümmet’in tarih içinde ortaya koyduğu müktesebatın esamesi bile okunmaz. Oysa neyi kaybettiğinin farkında olmayan, neyi arayabilir?!
Bu noktada kendilerine karşı herhangi bir itiraz vuku bulduğunda, durumu “Kur’an’a itiraz ediliyormuş” gibi takdim ediyorlar büyük bir el çabukluğuyla. Oysa aynı Kur’an’dan hareketle tarih içinde ortaya konan müktesebat ile bunların davet ettiği şey arasında uçurumlar mevcut.
Bütün mesele, Sünnet’e söyletemediklerini Kur’an’a söyletme arayışıdır aslında. Biliyorlar ki Sünnet olmadan Kur’an, adeta boşlukta duran bir metindir; bizi muradullaha yönlendirme konusunda önümüze net, kesin ve keskin hatlarla belirlenmiş bir yol haritası çizmez. Bu sebeple tarih boyunca ortaya çıkmış olan bid’at fırkaları, davalarını Kur’an ayetleriyle destekleyebilmişlerdir. Yine bu sebeple Efendimiz, Ümmet’in 70 küsur fırkaya ayrılacağını bildirdiği hadiste “kurtuluşa eren fırka”nın özelliğini, kendisinin ve ashabının üzerinde bulunduğu yolda yürümek” olarak tayin ve tarif buyurmuştur.
Bunun anlamı, Kur’an’ın, muradullaha uygun biçimde ancak ve ancak Sünnet’in ve Sahabe’nin rehberliğinde anlaşılabileceğidir. Kur’an ile aldatanlar bunun farkında olduğu için Sünnet’le ve Sahabeyle başları pek hoş değildir…

Ebu Bekir Sifil
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi muallime 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başkasının engelli raporuyla araba almak caiz mi ? Soru Cevap Arşivi dvrzener 2 1354 06 Ocak 2020 00:11
Kur’an ezberleme ve hafızada tutma yolları-1 Kur'ân-ı Kerim Genel muallime 1 2057 01 Ocak 2016 17:34
Kur'an Kursu Öğreticileri ile Öğretmenlerin Farkı Din Görevlileri muallime 0 2147 19 Kasım 2015 17:19
Kurmê Darê ji Dêre Muhtelif Konular İslaminesil 1 1925 27 Ekim 2015 20:38
İmamın Dönüşü Din Görevlileri ayrıLık_ 1 1897 10 Eylül 2015 11:29