Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Mart 2012, 02:52   Mesaj No:4

kamer34

Medineweb Sadık Üyesi
kamer34 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:kamer34 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13038
Üyelik T.: 14 Aralık 2010
Arkadaşları:9
Cinsiyet:
Memleket:istanbul
Yaş:54
Mesaj : 871
Konular: 41
Beğenildi:6
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: “..Allah’ın velileri kimlerdir..?”

Onun içindir ki, o, bazı belli yiyecek ve yalnız kimsenin olmadığı yerlerde tek başına yaşamaktan bahseder. Bu yalnızlıklar (İnzivaya çekiliş) cin ve şeytanlar ile münasebete geçmenin yollarından biridir. Onlarsa bu rabıtayı evliyanın Rabbi ile rabıtası olarak kabul eder ve millete de bunu telkin ederler. Halbuki ise bu rabıta sadece şeytanla yapılan bir rabıtadan başka bir şey değildir.

(Yani sapıklıktır..)

Ben kendisini bu hale kaptırmış nicelerini tanırım. Bunlardan bazılarını şeytanlar havalarda taşır, bir yerlere götürür sonra getirir. Bazılarına şeytanlar çalınmış mallar getirir ve onlar da bu çalınmış malların sahiplerini bilir kendilerine iade eder. Bu şekilde dünyalıklarını da temin etmiş olurlar. (Yani işin ticaretini yaparlar)Bunlara benzer bir takım şeylerin içinde bulunurlar bahsini ettiğimiz adamlar.

Bunların hali şeytanı vasıf taşıdığından, Resul ve nebilerle tezat halindedirler.

“Fususu'l- Hikem, Fütühat-ı-Mekkiye” sahibinin ve benzerlerinin sözlerinde bu tezatlar bol bol görülür.

(Arabiye çatmadan geçmek olmaz diyisin...)

O, Nuh kavmini, Hud kavmini ve Firavunu över ve tebcil eder ama, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Harun gibi Resul ve nebilerde eksiklikler bulur. Küçük düşürür onların kadirlerini.
Cüneyd bin Muhammed ve Selh bin Abdullah Tusteri gibi büyük Müslümanlarca makbul olan şeyhleri kötüler ama, Hallac-ı Mansur gibi, gerçek velilerce makbul sayılmayan kişileri över ve yüceltir. Hayali ve şeytani kaynaktan aldığı haberler içinde, bu büyüklerin kötülenmesi vardır.

(Yaparlar çünkü onlar Allah’a bile iftira atmışlardır...)

“Fusus” sahibi ise böyle bir tevhidi inkar eder. Hayali ve şeytani bir hitabında der ki:
“Ey Cüneyd! Kadim olanla, muhdes olanın arasını, ancak kadim ve muhdes olmayan biri ayırd eder. Onun için Cüneyd; “Tevhid, Kadim olanla, muhdes olanın arasının ayrılmasıdır” demekle, hata işlemiştir.”

İbni Arabi'ye göre, Cüneyd, hata işlemiştir. Çünkü, İbni Arabi'ye göre; muhdes olanla kadim olanın vücudu aynıdır. Nitekim o, “Fusus” adlı kitabında şöyle söylemektedir:

“Allah'ın isimlerinden biri “El-Aliyy”(Yani, yüce) dir. Vücud aleminde O'ndan başkasının vücudu olmadığına göre, kime yücelik etmektedir? Yahut da, O, kimden ve neden yücedir? Bu, “Ne veya kim?” dediğimiz, O'ndan başkası değildir ki...

Demek, O'nun yüceliği ancak kendisi içindir ve O, mevcudun aynıdır. Böyle olunca, muhdes, yani, sonradan olan ve eşya diye isimlendirdiğimiz şeyler de, kendi zatı için yücedir. Bu alemde sonradan var olan her şey, yine O'dur. O, batın olduğu gibi, zahirin de ta kendisidir. Bu varlık aleminde, O'nu gören, O'ndan başkası değildir. Varlıkta konuşan da O'ndan başkası değildir. Bu varlık aleminde, Ebu Said'i Harraz ile ve başka insan ve eşya isimleriyle anılan hep O'dur.”

Şimdi, Cüneyd gibi İslam dininin büyüklerinden birini, tevhid anlayışında hatalı bulan bu Vahded-i-Vücutçuya deriz ki:

(Ne deriz amcam söyle bakalım...)

İlim ve sözle, iki şeyin arasını temyiz edip ayıran bir kimsenin, bu iki şeyden ayrı olan, üçüncü bir varlık araması büyük hatadır ve de şart hiç değildir. Çünkü, insanlardan her biri, kendisi ile başkasının arasını gerçekten de temyiz ederek ayırır. Halbuki ise, bu temyizle ayıran kimse, temyiz edilenle eden dışında bir üçüncü şahıs değildir. Böylece, kul kendisinin kul olduğunu bilir, fakat, kendisi ile yaratıcısının arasını ayırır. Yüce halkedici Allah da, kendi zatı ile, yarattıklarının arasını temyiz eder ve bilir ki, kendisi onların Rabbidir; onlar da O'nun kullarıdır.

(Zaten bu tevhidin ta kendisidir)

Nitekim, Kur'anın bir çok ayetlerinde bu husus açıkça belirtilmiştir.
Gönülden, hiçbir ard niyet beslemeksizin Kur'an'a iman eden gerçek müminler için, her türlü ölçü Kur'an’dadır. Yani iddia ve inançlara hakimlik yapacak tek kaynak Kur'andır. Ama mülhitler (dinsizler) gurubu, Tilimsani'nin iddiasını tekrarlayıp durmaktadırlar bir hakikatmış gibi...

Vahded-i Vücut inancı içinde olanların en sivrilmişi bu adamdır.
Kendisine, İbni Arabi'nin “Fusus”u okunduğu ve:

“Kur'an sizin Fususunuza muhalifdir” denildiği zaman;

o, “Kur'an, baştan başa şirktir, tevhid ancak bizim sözümüzdedir” diye karşılık vermiştir.
(Esedullah bey Kuran baştan sona şirkmidir..? Yoksa bu zatlar müşrikmidirler,sizce hangisi doğrudur..? Muhsin hocam şimdi ben bu adama ve bu zihniyete müşrik dediysem yanlışmı yapmış oldum...?)

Yine bu adama;
“Varlık aleminde ikilik olmadığına göre, kişinin kendi karısı ona helal oluyor da, neden kız kardeşi haram oluyor?” diye sorulduğunda;

“Bize göre hepsi de helaldir! Ancak kalb gözleri gerçeklere, hakikatlara kapalı olanlar böyle dediler. Biz onların bu telakkileri üzerine; “Sizin üzerinize haramdır!” dedik.” diye cevaplamıştır.

(Bu sözü ben daha evvelki yazılarımın birinde vermiştim...Bu söz çok zalimce kafirce bir söz ve anlayıştır..Daha evvelde söyledim Tasavvuf dinindeki sapıklıklar başka hiçbir dinde yoktur...İnsanın bacısı ile karısı aynı statüdemidir..? Bu nasıl sapkın bir görüştür...Şimdi bazı cahil ve Allah’ın kitabından uzak anlayışlara sahip arkadaşlarımız kalkmış bu sapıkları Allah’ın velileri ve dostları olarak telaki ederler...okuyoruz amcamdan....)

Bu sözler tam bir küfür olmakla birlikte, ayrıca da tezatların tezadını taşımaktadır içinde. ...
Zira, hakikatlerin perdelendiği kimdir?
...Perde olan kimdir?
...Kime perdelenmektedir ve kim perdelemektedir, neyle perdelemektedir?

(Şehit amcam bu sorularını,fıkracı muallime bacı ile Esedullah bey yanıtlasın benim aklım ermez...)

Bu sözlerdeki açık tezaddan dolayı, onların şeyhlerinden biri, talebesine bir keresinde şunları söylemiştir:

(Ne söylemiştir...)

“Sana biri, bu alemde Allah'dan başka bir varlık vardır derse, gerçekten büyük bir yalan söylemiştir.”

(Hadi ordan be...)

Bu söze karşılık, mürid, şöyle söylemiştir:

“Madem ki, bu alemde Allah'dan başkası yoktur öyleyse yalan söyleyen kim olmaktadır?”Bunlardan biri, bir başka kimseye; “Bu alemdeki varlıklar, Hak'kın mazharlarıdır” dediği zaman. Söz söylenen kişi şunu sormuştu:

“Mazhar, mezahirin aynı mıdır, yoksa başkası mıdır? Eğer, başkasıdır, derseniz bir nispet dahilinde vücudda ikiliği kabul etmiş olmuyor musunuz? Yok başkası değil de kendisi ise o zaman hiçbir fark yoktur ve böyle olunca da, yalan söylemiş olan da, Hakkın bizzat kendisi olmuyor mu?”

(Güzel bir noktadan yakalamış...)

Biz bunların iç yüzlerini ortaya dökücü bir çok örnekleri başka başka yerlerde de yazdık. Ve onların her sözünün gerçek anlamını ve maksadını bildirdik...
(Sen onların bu kavramlardan neyi kast ettiklerini yazdın söyledin Allah senden razı olsun,ama bizim Muhsin hoca bu kavramları hep tevil etmeye çalışmıştır...)

Fusus sahibi; (İbn-i arabai) “Ma'dum (yokluk) bir şeydir ve Hak'kın vücudu bunun üzerine feyezan (taşmak, fazla gelmek, fazlalık) etmektedir.” demektedir. Böylelikle o, vücudla sübut (apaçık ortada olan)ı, birbirinden ayrı olarak görmektedir.
“Ma'dum, dışta sabit olan şeydir.” diyen Mutezile mezhebi mensupları, hak yoldan çıkmış olmakla birlikte, İbni Arabi'den çok daha hayırlı idiler. Çünkü, bunlar;

(Amcam burada mutezileyi doğru kabul etmiş değildir....Sadece kıstas yaparken mutezilenin bu noktadaki düşüncesi bile bunlardan daha olumludur demiştir....)
Devamı altta
__________________
Kimin Ne Dediği Değil / Allah'ın Ne Dediği Önemli.
Alıntı ile Cevapla