Gül Verme, Gönül Ver
GÜL VERME,GÖNÜL VER
Bismillahirrahmanirrahim
Elhamdulillahi rabbi’l-âlemin, Ve’s- salâtü ve’s- selâmü alâ Rasulina Muhammed.
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde bir gül furyasıdır gidiyor. Sevenin, sevgiliye, sevgisinin ifadesi olan gülün yüklendiği anlam tartışılmaz. Ancak; yılda bir gün gülün tercüman olduğu sevginin kökleri nedenli derin olur?
Senenin her günü hiç adı anılmayan,hayatımız da hiç yerinin olmadığını bilen sevgili bu sevgiye inanır mı?
Sevgisinin, sevdiğini iddia edenlerin gönlünde güller açtırdığından emin olmayan Sevgili (sav) rahmetinin,merhametinin gereği yine de gülümseyerek baksa da mahzun olmaz mı?
Süte maya olarak yoğurt yerine daha tatlı diye balı mayalasak o süt yoğurt olur mu?
Sevginin mayası da cinsinden yani sevgidir.Sevginin ispatı örnek alıp yaşamımıza dahil etmek iken, vereceğimiz,bir tek de değil bir kucak gül olsa bile çoğalıp hedefine ulaşır mı?
Gülle beraber gönüllere; “
Sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı ümit eden ve Allah’ı çok zikreden kimseler için Allah Rasulün’de güzel örnek vardır” (Ahzap 21) emri gereği,örnek alınacak yönünü,ahlakını bizzat canlı örneği olarak üzerimizde yaşayıp,taşıyarak ulaştırdığımız kişilerin, ellerindeki dallarından koparılarak verilen gül solduğunda bile, gönüllerine ekilen sevgi tohumları gün gelip yediveren sevgi gülleri olarak açmaz mı ?
20 Ağustos 570 mi, 20 Nisan 571 yılında mı doğduğu bile kesin tespit edilemeyen sevgililer Sevgilisi’nin (sav) ana rahmine düştüğü günü tespit edip kutlama çabasını bir yana bırakalım.
Bir geceye sığmayacak kadar yüce,büyük, melek değil, insanlık güzeli ve Rabbimizin “
Sen büyük bir ahlak üzeresin”(Kalem14)”diye övdüğü insan örneğimizi,Hıristiyanlar gibi göğe yükseltmek yerine,gelin, yere indirip, gönlümüze sindirip, önümüze düşürelim.Ayak izlerini takip edelim.
“
Kendilerine (Peygamber) gönderilenlere mutlaka soracağız;gönderilen peygamberlere de elbette soracağız”(A’raf 6)uyarısının sancısıyla secdeye kapanıp ‘’ümmetim,Ümmetim’’ diyerek göz yaşı döken Alemlere Rahmet Kutlu Elçi’yi gerçek manada ne kadarımız anlayabildi? İşte ,hem kendisinin risalet görevinden hesaba çekileceği,hem de ümmetinin vahiy kaynaklı yaşayıp yaşamadığının sorgusunun sancısıyla ,korkusuyla kıvrandı.İşte,bu korku ve sancıyladır ki tüm insanlara dolayısıyla bizlere de Veda Haccı’nda çağlar boyu hala çınlayan vasiyeti olan Veda Hutbesinde soruyordu ;
“-Ey insanlar! Tebliğ ettim mi?”
-Evet,tebliğ ettin ey Allah’ın Rasulü.”
Ve gözleri semada, şehadet parmağını kaldırıp risalet görevini kendisine emrederek Nebilikle görevlendiren Rabbini şahit kılıyordu;
“ Şahit ol Ya Rab!
Şahit ol Ya Rab!
Şahit ol Ya Rab!”
Risaletine şahit kıldığı bizler de o müthiş günde , “
Her toplumdan bir şahit getirdiğimiz ve senide onlara şahit kıldığımız zaman nasıl olacak?”(Nisa 41) diye Rabbimiz sorduğunda ;
Efendimizin;tebliğ ettiğini yaşamak yerine
“Rabbimiz! Biz senin sev dediğin, uy dediğin Elçini çok sevdik kucak kucak güllerle O’nu her sene bir gün belirleyip ,ilahilerle,kendi uydurduğumuz hikayelerle yüceltip, sonra da kendi hikayelerimize ağladık,andık” diye mi cevap vereceğiz?
Rabbimizin En Güzel Örnek diye tanıttığı,Güzeller Güzelini;
Örnek alıp,”
VAllahi ey amca! Sağ elime güneşi,sol elime ayı verseler Allah’tan emir gelmedikçe davamdan vaz geçmem” diyerek davasını dert edinenlere,
“Anam babam sana feda olsun,Ya Rasullullah!” diyebilenlere, gülün hasretiyle yaşamak yerine,kendisiyle yaşayarak GÜL AĞACI,mesabesindekiHz.Muhammed’in davasının,mesajının,derdiyle dertlenip , o damarı kurutmayıp,İslam kokusunu, çağımıza,çağlara taşıyanlara selâm olsun…
Muhabbed ola….
(duaekseni)