Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Nisan 2008, 00:07   Mesaj No:2

Emekdar Üye

Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:48
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:49
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Çocuğa Kur'an-ı Kerim ve**İlk Dini Eğitim Yöntemi

Prof. Dr. Faruk Beşer-
Her ay yapmaya çalıştığımız mini anketlerimizden birisi daha sonuçlandı ve aslında bilinen bir gerçek bir kez de izleyenlerimiz tarafından tescil edildi: “Çocuklarımıza Kur'an-ı Kerim´i en iyi nasıl öğretebiliriz?” Sorusunun tercih edilen cevaplar ve oranları şöyle:

Kendimiz evde ilgilenerek %51

Cami imamlarına göndererek %30

Özel bir öğretmen tutarak %15

Tatil kamplarında dinlenirken %2

Buna zaten gerek yok %1

Bu anketin en basit çözümü şudur: Çocukların Kur'an-ı Kerim öğrenmesi ve dini eğitim almaları ebeveynlerinin görevidir. İzleyenlerimizin %51 i bunu tespit etmiştir. Bunu biraz sonra açmaya çalışacağız. Aslında bu oranın daha yüksek olması beklenirdi, ama sanıyorum ki, vatandaşlarımızın pek çoğunun Kur'an-ı Kerim okumayı bilmemeleri onlara başka bir yöntemi tercih ettirmiştir. Muhtemelen bunu yapamayacaklarını düşündüklerinden ya da çocukları karşısında mahcup olmamak için başka bir tercihi işaretlemişlerdir.

Kur'an-ı Kerim öğretimi için cami imamlarını tercih edenlerin oranı %30 dur. Bu sayı da küçümsenecek bir rakam değildir. Ancak bu tercihin bu kadar yüksek olmasında yıllardır süregelen uygulamanın ve alışkanlığın da payı vardır. Bunun bir olumlu tarafı da, imamlarımıza güvenen insanların sayısının az olmamasıdır. Demek ki, hepsi olmasa da onların pek çoğu bu konuda bir ölçüde başarılı olabilmişlerdir.

Özel öğretmenler tutarak bu görevi yerine getirmenin daha iyi olacağını düşünenler %15 tir. Küçük olmakla beraber bu oranın da bize anlattıkları vardır. Demek ki, bu yöntem de hesaba katılmalıdır ve bazı şartlarda devreye sokulmalıdır.

Tatil kampları pek ilgi görmemiştir. Bunun da iki önemli sebebi olabilir: Birincisi, ailelerin yaz aylarında çocuklarından ayrılmak istememeleri, yani bizim aile yapımızın gücü, ikincisi ise kamp kelimesinin bizim insanımızda çok iyi şeyler çağrıştırmadığı gerçeğidir.

Din Ailede öğrenilir=

Biz artık çok iyi biliyoruz ki, çocuklara Kur'an-ı Kerim öğretme, anne babanın görevleri arasındadır. Aslında sadece Kur'an-ı Kerim öğretme değil, çocuğa bütün bir dini bilgisini vermek ebeveynin görevidir. Kur'an-ı Kerim ayetleri buna işaret eder, hadîs-i şerifler bunu gösterir, akıl bunu emreder.

Her şeyden önce inanma olayı bir güvenme olayıdır. Çocuğun ve özellikle de yedi yaş ve altındaki çocukların en güvendikleri insan babadır, sonra da annedir. Kısaca ebeveyndir. Bu yaştaki çocuklar ebeveynlerinin söylediklerini tartışmasız kabul ederler. Çünkü onlar için en büyük insan ebeveynleridir.

Aslında yedi yaş altındaki çocuklar sağlam fıtratlarını henüz korudukları için yalana alışmamışlardır ve sadece ebeveynlerinin değil, herkesin dediğini kolay kabul ederler. Bu sebeple de inanca ait temel bilgilerin bu yaşlarda verilmesi gerekir. Yine bu sebepledir ki, dine düşman olanlar, küçük çocuklara dini bilgi verilmesini istemezler. Çünkü onu değiştirmeleri artık zordur. Özellikle de bu bilgileri anne ve baba vermişse, bunu değiştirmek çok daha zordur.

Derler ki Komünist ülkelerde yetmiş yıllık mutlak yasağa rağmen insanların dinlerini hatırlamaları, özellikle de annelerin ninni söylerken mırıldandıkları dini motifler sebebiyledir.

Allah inananlara, kendilerini de hane halklarını da cehennem ateşinden korumalarını emreder, (66/6). Cehennem ateşinden korunmak, dini bilmek ve yaşamakla olur. Demek ki, din öğretimi de eğitimi de ebeveynin görevidir. Yine Allah inananlara, anne babalarına dua etmelerini öğretirken; “deyin ki, ya Rab! Onların beni küçükken eğitmeleri/terbiye etmeleri sebebiyle sen de onlara merhamet eyle”. (17/24). Demek ki, çocukları eğiten, ebeveyndir ve onlar da ölümlerinden sonra çocuklarından dua bekleyebilmek için, kendileri önce bu görevlerini yapmalıdırlar.

Ayrıca Allah, (cc) çocuk eğitiminin güzel bir örneği olarak Lokman Hekim´in oğluna nasihatlerini nakleder. Bu ayet-i kerimelere baktığımızda ilginç bir mantıki sırayla karşılaşırız:

Lokman Hekim´e Allah´ın verdiği hikmet sonucu o, çoğuna önce şunları öğütlemiştir:

“Yavrum, Allah´a şirk koşma!”.

Bu öğüdün ardından Allah dönüp insana hitap eder ve ona anne babasını öğütler, Allah´a şirki emretmedikçe onlara itaat etmesini söyler.

Burada da ince işaretler vardır: Demek ki, anneye babaya itaat, onların çocuklarına Allah´ın yeganeliğini tanıtmalarıyla mümkündür. Onlardan itaati bekliyorlarsa, önce onlar bu görevlerini yapmalıdırlar, ve din eğitiminde en önemli başlangıç, Allah´ı tevhit etmektir. Yani Allah´ın varlığından ziyade birliğinin bilinmesidir. Çünkü şöyle ya da böyle, bir tanrı kabulü olmayan insan yoktur.

Sonra Lokman Allah´ın vasıflarını sayar ve O´nun her şeyi görüp bildiğini anlatır. (16). Yani Allah´ın birliğinden sonra nasıllığı bilinmelidir.

Ardından namazı, yani ibadetlerin en önemlisini öğütler. (17)

Ardından insanlara karşı mütevazi olmaktan, yani ahlaktan sözeder. (18).

Ve en sonunda ise kişinin kendine karşı dahi ahlaklı olmasından, bir bakıma tasavvuftan bahseder. (19) Düşündüğümüzde bu sıralamanın ilahi hikmetlerle dolu olduğunu fark edebiliriz.

Bütün bunlar aynı gerçeği anlatırlar.

Allah Rasulü Efendimiz, yedi yaşına gelen çocuğa namazın öğretilmesini, on yaşında hala kılmıyorsa cezalandırılmasını emreder. Bu hadîs-i şerif sahihtir. O zayıf da olsa bir başka hadîslerinde: “Çocuklarınızı üç vasıfla eğitin: Peygamberlerini sevsinler, onun hane halkını sevsinler, ve Kur'an-ı Kerim okusunlar” buyururlar. (Bilindiği gibi zayıf hadîs, hadîs değildir anlamına gelmez, peygambere aidiyeti şüphelidir, bu sebeple uygulanması zorunlu değildir anlamına gelir. Ancak başka dini bilgilerle çatışmadıkça uygulanmasında da bir sakınca yoktur, çünkü hadîs olma ihtimali de vardır. Başka dini bilgileri destekliyorsa daha da güç kazanır.)

Sosyologlar, ebeveynin görevlerini okul gibi, kreş gibi başka kurumlara bırakmaları halinde ailenin dağılacağını söylerler. Ailesi dağılmış bir toplumun geleceği karanlıktır.

Kesin olarak diyebiliriz ki, bizler uzun yıllardan beri çocuklarımıza din eğitim ve öğretimlerini vermedik. Bazılarımız bunu tamamen terk etti, bazılarımız da İmam Hatip okullarıyla, cami imamlarıyla, ya da Kur'an-ı Kerim kurslarıyla yetindiler. Bu durum, hem aile yapımızı modernleştirip İslam´dan uzaklaştırdı, hem de çocuklarımızın din duyguları zayıfladı, bilgileri yetersiz kaldı.

Bunun çaresi olarak bizim aile düzenimiz tekrar İslamlaştırmamız gerekir. Aile, sevginin ve saygının öğretildiği yegane kurumdur. Buna öğretildiği yerine, öğrenildiği demek daha doğrudur. Yemek yeme tarzımız dahi asrileşmiş ve sofralar, oturulup besmelenin çekildiği, Allah'a hamdetmenin öğrenildiği, tatlı sohbetlerin yapıldığı eğitim halkası olmaktan çıkıp, oburca tüketmenin arenası haline gelmiştir. Biz galiba Müslümanlaşmaya önce buralardan başlamalıyız.

Son olarak, hatabî bir argüman da olsa, şu anlamlı kıyası bir kez de burada zikretmek istiyorum:

Cahiliye döneminde babalar kız çocuklarını hunharca toprağa gömüyorlardı. Bu çok vahşi bir uygulamaydı, böyle bir babadan daha canavar bir insan düşünmek zordur. Bunu herkes biliyor.

Ancak o çocukcağızların çektikleri acı bir kaç dakika ile sınırlı idi ve ondan sonra cennet kuşları olup ebedileşiyorlardı. Yani babalarının onlara verdiği acı ve zarar birkaç dakikada bitiyordu. Olan babalarına oluyordu. Şimdi çocuklarına Allah´ı ve dini öğretmeyen, böylece de onların dinsiz imansız kalıp cehenneme gitmelerine sebep olan anne babalarla o vahşi babaları kıyasladığımızda, hangisinin daha büyük bir cürüm işlediğini görmüş olabiliriz. Çünkü onlar çocuklarını toprağa gömdüler, bunlar ise ebedi cehenneme atıyorlar.

Sonuç:

Yıllardır yapageldiğimiz hatalarımızı anlayarak, ihmallerimizi terk ederek evimizi, hanemizi ve ailemizi İslamlaştırmaktan ve çocuklarımızın din eğitim ve öğretimlerini kendimiz üstlenmekten başka çıkar yolumuz yoktur. Çok istisnai şartlarımız varsa, o zaman da yukarıda zikredilen yöntemlerden birisine başvurabiliriz. Bunda çook geç kaldık ve artık düşünecek zamanımız bile yoktur. Kimse bilmediği ve beceremeyeceği için bundan utanıp geri kalmamalı ve zarar mutlaka telafi edilmelidir. Aksi halde kendimize de çocuklarımıza da yazık ederiz.
Alıntı ile Cevapla