Kader'ci Anlayış Ve İnsan'ın Özgürlüğü Sorunu /Mevlüt Hönül
Bütün Kur’an’i kavramların açıklanmasında öncelikle yapacağımız hatalardan dolayı Allah’tan bağışlanma diliyoruz, Gayemiz Allah’ın ‘’siratal mustekim.’’ Yoluna erişmekten başka bir şey değildir. Allah’ın yüce kelamı Kur’an’ı bizim anlayabilmemiz ancak bize bahşedilen İnsan kapasitemiz ölçüsündedir, Anlatmaya çalıştıklarımız Kur’an’ın anlattıklarından bizim kapasitemiz ölçüsünde anladıklarımızdır…
Ka-De-Ra Kelimenin halleri 45 olup Hal anlamları ile geçtiği yerler 132’dir.
Muktedirren-Muktedirune-El Kaderu-Kader-Kaderren-Kaderuhu-Bikaderiha-Elkidru-Kudura
Fecr 16 ayette kısıtlamak, daraltmak
Mürselat 23 ayette Takdir etmek, kaderini çizmek veya ayarlamak.
En’am 91-Hac 74-Zümer 67 ayeti kerimelerde. Kadrini bilmek, ta’zim etmek
Maide 34-Fetih 21 ayeti kerimelerinde. Ele geçirmek
Enbiya 87 ayeti kerimede. Ayarlamak veya darlık vermek, sıkıştırmak yahut ele geçirmek.
Rad 26-İsra 30-Kasas 82-Ankebut 62-Rum 37-Sebe 36-39-Zümer 52-Şura 12 Ayeti kerimelerinde. Kısıtlamak
Beled 5 ayeti kerimesinde. Güç yetirmek veya ele geçirmek.
Bakara 264 ayeti kerimesinde. Ele geçirmek, elde etmek.''Amellerine karşılık olarak herhangi bir fayda temin edemeyecekleri ifade edilmektedir. Amellerinden murad, gösteriş için yaptıkları harcamalar yardımlardır
İbrahim 18-Hadid 29
Kamer suresi 12 ayeti kerimesinde. Ayarlamak veya kaderi tayin edilmek
Talak Suresi 7 ayeti kerimesinde. Kısıtlanmak, kısılmak
Kadir suresi 1-2-3 ayeti kerimelerinde. Azamet, şeref, kadr manalarında
Talak suresi 3 ayetinde. Takdir, muayyen hudud, kemiyet, nicelik, muayyen mikdar.
Hac 74-Zümer 67 ayetlerinde Allah’ı tam tanıyamadılar, Allah hakkında yanlış bir anlayışa sahiptiler.
Enam 37-65 İsra 99-Yasin 81-Ahkaf 33-Kıyamet 40-Tarık 8 ayeti kerimelerinde. Kudret sahibi, güç yetirici, kadir
Yunus 24-Mü’minun 8-95-Mearic 40. Güç yetiriciler, kadir olanlar
Mürselat 23 ayeti kerimesinde. Ayarlayıcılar veya takdir ediciler, kaderini tayin edenler
Kıyamet 4 ayeti kerimesinde Ölçüp biçenler, yetiriciler
Ahzab 38 ayeti kerimesinde. Yerine getirilmiş veya hükmedilmiş
Fussilet 10 ayeti kerimesinde. Takdir ve tayin etmek ''Arzda yaşayacak olan canlıların rızıklarının adetlerinin tayin ve tahdid edildiği bildiriliyor.
Müdessir 18 ayeti kerimesinde. ''Kendi kendine, diyeceği sözü kararlaştırdı veya içinden söyleyeceği sözü hazırladı veya niyetlenip söylemeye karar verdi. Ayette bahsi geçen zat olarak Velid ibni Muğire olduğu rivayet edilir.
Meryem 20 ayeti kerimede Takdir etmek, kaderini tayin etmek Ala suresi 3 ayette ölçüyü belirleme
Hicr 60 ayeti kerimesinde. Hükmetmek, vukuuna hükmetmek Sebe 18 ayeti kerimesinde. Takdir ve Tayin etmek Vakıa 60 ayeti kerimesinde. Hükmetmek, takdir etmek.
Yasin 39 ayeti kerimesinde. Takdir ve Tayin etmek.
Neml 57 ayeti kerimesinde. Hükmetmek, takdir etmek
Yunus 5 ayeti kerimesinde. (Muayyen menzillerde seyrini) takdir ve tayin etmek veya (Muayyen menzillerde seyrinin vukuuna) hükmetmek
Furkan 2 ve Abese 19 ayeti kerimelerinde. Ayarlamak yahut (mikdarını) tahdid ve tayin etmek veya kaderini tayin etmek.
İnsan suresi 16 ayeti kerimesinde. Muayyen mikdarlara (ölçülere) göre yapmak
Müzemmil 20 ayeti kerimesinde. Tahdid ve tayin etmek (Gece ve gündüzden her birinin uzayıp kısalmasını takdir ve tayin edenin Allah Teala olduğu bildirilmektedir.)
Sebe 11 ayeti kerimesinde. Ölçüp biçmek,(sağlam dokumak için önceden )ölçüsünü almak
En’am 96-Yasin 38-Fussilet 12 ayeti kerimelerinde. Muhkem tedbir, sağlamca takdir ve ayarlama.
Furkan 2 Ayeti kerimesinde (Mikdarını) tahdid ve tayin etme yahut kaderini çizme.
İnsan 16 Ayeti kerimesinde. Belirli mikdarlara (ölçülere )göre yapma
El Kadiru: Kudreti gücü sonsuz (olan Allah)
Rad 8 ayeti kerimesinde. Ölçü
Secde 5 –Mearic 4 ayeti kerimelerinde. Uzunluk veya uzanan, süre, müddet
Hicr 21-Mü’minun 18-Şura 27-Zuhruf 11-Kamer 49 ayeti kerimelerinde: Mikdar yahut kemiyet, ölçü
Taha 40-Mürselat 22 ayeti kerimelerinde: Tayin edilen vakit
Ahzab 38 ayeti kerimesinde: Kader, muhkem ve mübrem hüküm
Bakara 236 ayeti kerimesinde: Takat, Kudret
Rad 17 ayeti kerimesinde: Takat (vüsat, hacim)
Sebe 13 ayeti kerimesinde: Kazanlar…
İnsanlar yaşam süreçleri içerisinde, başa gelen olayların ne zaman nerde ve nasıl meydana geleceğinin, önceden belirlenmiş olmasına yaygın kanaate göre ‘’Kader’’ denilmekte. Halk dilinde, alın yazısı, talih baht, şans, kısmet, evlilik kaza gibi irade dışılık bildiren sözcükler ‘’Kader’’ olarak görülür…
Kur’an ile baktığımızda durum farklıdır, Hadislerde nakledilen görüşün aksine İman esasları arasında görülmez, Kur’an bütünlüğü ile bakıldığında K-D-R kelimesinin iki anlama geldiği görülür, Birincisi Allah’ın yarattığı şeylere güç vermesi. İkincisi ise onları nihai özelliğine kavuşturmasıdır.
O ki, [her şeyi] yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir; O ki, [bütün mevcudatın] tabiatını belirlemekte2 ve onu [hedefine doğru] yöneltmektedir
(A’la 2-3)
Yani, onu kendi içinde tutarlı kılmakta ve yerine getirmekle yükümlü olduğu fonksiyonlara uygun vasıflarla donatmakta, böylece onu var oluşun gereklerine baştan uygun hale getirmektedir.
O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop2 edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.
(Furkan 2)
‘’Yani, yarattığı ve idame ettirdiği büyük kozmik düzen içinde her şeye ya da her olaya belli bir fonksiyon, belli bir mahiyet ve keyfiyet tayin eden O'dur:’’
[Musa:] “Bizim Rabbimiz, [var olan] her şeye gerçek özünü ve biçimini veren ve sonra da her şeyi [kendi doğasının gerektirdiği] yola yönelten varlıktır”
(Taha 50)
Bu cümle Arapça aslında geçmiş zaman kipinde kuruludur (“verdi” ve “yöneltti”); fakat açıkça Allah'ın yaratma eylemindeki sürekliliği yansıttığı için, zaman kavramından bağımsızdır ve Kur’an'ın başka pek çok yerinde olduğu gibi, burada da geniş zamanlı bir anlam ifade etmektedir. Halk terimi bu anlam örgüsü içinde yaratılmış bir nesnenin ya da varlığın sadece özüne ya da tabiatına değil, bu özün ya da tabiatın kendini açığa vurduğu biçime de işaret etmektedir; bizim halkahu ifadesi için benimsediğimiz “her şeye gerçek özünü ve biçimini veren” şeklindeki çeviri de bu düşünceye dayanmaktadır. Yukarıdaki cümleyle anlatılmak istenen gerçek ilk defa 87,2-3'de, yani, Kur’an’i vahyin ilk dönemlerine ait bir surede dile getirilmektedir.
Meryem, "Ey Rabbim!" dedi, "Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde nasıl oğul sahibi olabilirim?" (Melek) cevap verdi: "İşte öyle! Allah dilediğini yaratır; bir şeyin olmasını istediğinde sadece 'Ol!' der ve o (şey hemen) oluverir.
(Ali İmran 47)
Yukarıda Hz. Meryem'e [bir meleğin ağzından] söylenen sözler ve daha önce Hz. Zekeriya'ya söylenen benzer sözler (yukarıdaki 39-40. ayetler) ile, Allah'ın sınırsız yaratma gücü -özellikle, her iki halde, Allah'ın iradesinin bizatihi tezahür edeceği şartları oluşturma kudreti- ve böylece, konuşmaların yapıldığı sırada ne kadar imkansız ve beklenmez görünse de, herhangi bir olayı meydana getirebilme gücü vurgulanmaktadır.
Bakın, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nispette yarattık; Bizim [bir şeyi] takdir etmemiz ve [onun meydana gelmesi] göz kırpması gibi bir anlık bir [fiil]dir.
(Kamer 49-50)
Yani, Allah'ın bir şeyi yaratmak “istemesi” ile onu “yaratması” arasında bir zaman farkı ve bir kavramsal farklılık yoktur, çünkü “O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece “Ol!” der ve o (şey hemen) oluverir”
“Göz kırpma” ile karşılaştırma, elbette ki yalnızca deyimseldir, yani insanın bazı şeyleri anında kavramasını ifade etmektedir.
(Muhammed Esed Tefsir’ul Mesaj )
Allah bir şeyi dilediği zaman ‘’Ol’’ demesi ile oluverir, Allah tarafından tayin edilme hususunda, zat, sıfat, mekân, zaman ve benzeri ölçüler Allah’ın ilminde olduğu hususunda Kur’an’i kerimde şöyle buyurulmaktadır:
Çünkü yaratılmış varlıkların idrakini aşan şeylerin anahtarları O'nun katındadır: onları Allah'tan başka kimse bilemez. O, karada ve denizde olan her şeyi bilir; bir yaprak düşmez ki O bundan haberdar olmasın ve ne yeryüzünün derin karanlığında bir habbe, ne de canlı veya ölü hiçbir şey yoktur ki [O'nun] apaçık fermanında kaydedilmiş olmasın.
(Enam: 59)
Hiçbir musibet, daha önce buyruğumuzda (öngörülmüş) olmadıkça ne yeryüzünün ne de sizin başınıza gelmez, şüphesiz bu Allah için kolay (bir iş)tir.
(Hadid: 22)
Allah’tan başka hiçbir kimsenin bilemeyeceği ve evrende meydana gelen her olayın Allah'ın ilminde olduğu üzere evrende her varlık ve meydana gelen her olay Allah’ın sonsuz kudreti içerisinde. Ama insanlar için gizli gayb olduğu, İlahi takdir olmadıkça hiçbir şeyin olamayacağı ve Allah katında çok kolay olduğu izah edilmektedir.
Bu izahat Allah’ın ilmi ile alakalı sonsuz kudretinin ne denli büyük ve sınırsız olduğunu açıklamak içindir. İnsanın sahip olduğu bilgilerin kendi fiili olduğu bunların Allah tarafından bilinmesi insanların yaptıklarının daha önceden yaptırılmadığı, zihnine telkin edilmediği, kendi fiilini kendisinin oluşturduğu Akıl sayesinde ayırt etme yeteneği onu sorumlu kılmaktadır.
İnsan, ne zaman ve nerede dünyaya geleceğini, hangi baba ve anneden doğacağını, ne zaman ve nerede öleceğini, hangi milletten olacağını, zenci mi, beyazmı, çirkin mi, yakışıklımı, sakatmı sağlamı, olacağını seçmez. Bu, zorunlu bir kaderdir Külli İradenin emridir yaratmasıdır.
" Göklerde ve yerde hiçbir şey Allah'tan saklı değildir. Rahimlerde size istediği şekli veren o’dur. O'ndan başka ilah yoktur, O Kudret Sahibi, Hikmet Sahibidir.
(Ali İmran 5-6)
Aynı şekilde doğduktan sonra ben bebek olarak kalacağım, büyümeyeceğim ya da ölmeyeceğim deme hürriyetine sahip değildir. Soğuğu soğuk olarak, sıcağı sıcak olarak hisseder. Geceyi gündüz, Gündüzü Gece yapma -karşı koyma özgürlüğüne sahip değildir. Bu ve benzeri durumlar zorunlu kaderdir. Bu anlamdaki kaderle ilgili olarak yine şöyle buyurulmaktadır:
VE [gerçek şudur:] dilediğini yaratan ve [insanlar için] en iyi olanı seçen senin Rabbindir. Sınırsız kudret ve yüceliğiyle Allah onların tanrısal nitelikler yakıştırarak ortak koştukları her şeyin, herkesin mutlak olarak üstündedir! Ve yine senin rabbindir, onların içlerinde gizli tuttuklarını da, açığa vurduklarını da künhüyle bilen! Çünkü O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah'tır. (Hayatın) başında da sonunda da tüm gerçek övgüler yalnızca O'na yaraşır; nihai hüküm O'nundur; çünkü O'na döndürüleceksiniz.
(Kassas 68-69-70)
Allah'ın mutlak kudreti ile insan kudreti arasındaki ilişki konusu İslam düşünürleri arasında farklı yorumlar yapılmasına sebep olmuştur. İslam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren, insanların eylemlerinde hür olup olmadıkları hep tartışıla gelmiştir. Hatta Peygamber zamanında "kader" konusunu tartışanlara Peygamberin sinirlendiği ve bu konuda tartışmayı uygun görmediği (Sahihi Buhari Kitab-üt Tefsir Bölümü, Hadis No.237) anlatılmaktadır.
Ancak, insanoğlunun kafasını devamlı meşgul eden hürriyet meselesi onları arayışa sürüklemiştir. Bazıları olayların, eylemlerin insanların iradelerine bağlı olmayıp, Allah tarafından, önceden değişmez bir şekilde tespit edildiğini ileri sürmüşlerdir. Onlara göre her şey Allah’ın emrine bağlıdır; insanın iradesi, çabası ile değiştirilemez. Kulların eylemleri (fiilleri) kendi iradelerine, isteklerine bağlı değil, ilahi iradeye tabidir. Daha açık ifade ile insanların eylemleri (fiilleri) doğrudan doğruya Allah'ın fiilleridir. Böyle düşünen kişilere İslam Mezhepleri Tarihi'nde Cebriye adı verilmiştir. Bunlara göre insanların yaptıkları ve yapacakları hiçbir şey kendi iradesi ile olmayıp, önceden takdir edilmiştir ve insanlar yapmaya mecburdurlar; yapıp yapmama hürriyetleri yoktur.
www.medineweb.net