Konu Başlıkları: Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Mayıs 2012, 09:32   Mesaj No:1

FECR

Kur'ân Kürsüsü

Medineweb Emekdarı
FECR - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:FECR isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6340
Üyelik T.: 19 Ocak 2009
Arkadaşları:20
Cinsiyet:Erkek
Memleket:ANKARA
Yaş:57
Mesaj: 6.134
Konular: 555
Beğenildi:1089
Beğendi:252
Takdirleri:10770
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj

Atasoy Müftüoğlu ile Röportaj

ATASOY MÜFTÜOĞLU İLE RÖPORTAJ

Ömrünün tamamını okumaya ve yazmaya hasretmiş olmasının yanı sıra o, davası olan bir düşünürdür. Onu en iyi tanımlayacak olan ifade "dava adamı" oluşudur.
Eskişehir'de Deneme Dergisi'yle başlayan yazı ve eylem serüveni Büyük Doğu, Yeni İstiklal, Diriliş, Edebiyat, Mavera çizgisinde devam etti. Yazı ve eylemlerine aynı heyecanla devam etmektedir.
Yüreğinde en çok Müslüman adresi taşıyan insan olarak tarif eder Hasan Aycın onu.
Rasim Özdenören bir yazısında “yalansız bir dil, dolansız bir üslup, gıybetsiz bir sözlük” der onun için.
Aziz İslam ailesinin sorumlu bir üyesi gibi hareket etmeye özen gösteren Müftüoğlu, “Adamlarım, taraftarlarım yok, arkadaşlarım kardeşlerim var” der her daim.
Atasoy Müftüoğlu hakikat adına gündeme ters düşmeyi göze alır. Ucuz gündelik beğenileri terk etmeyi yeğler.
Statüko ile uzlaşan bir düşünce ve sanat hayatının olamayacağını yılmadan savunur.
Modernizmin dayattığı bireyciliğin ve ırkçılığın her türlü yıkıcı etkisine karşı ısrarla ümmet olma bilincini vurgular.
"Her tür konformizm, her tür statükoculuk, her tür muhafazakarlık bilincin düşmanıdır." diyerek, hepimizi, yapıp ettiklerimizi yeniden düşünmeye, bizi kendi zamanımıza özgü sorumluluklar almaya çağırır.
O bozkırdaki bir çeşme gibi suyunu vermeye devam ediyor. Son zamanlarda değişik illerde konferanslarını sürdürüyor.


İslami Düşünce: Öncelikle hoş geldiniz. Röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için Allah razı olsun. İnternette faaliyet gösteren İslami düşünce adıyla bir forumumuz var. Sorularımı islami düşünce adına soracağım.
Öncelikle son zamanlarda Ortadoğu ile ilgili gündemimiz var. Suriye olayları, Arap Baharı ve değişik İslami ülkelerdeki durumlarla ilgili konuşalım isterseniz? Ortadoğu’da Arap Baharı diye bir rüzgar esiyor. Bu rüzgâra Müslümanların dahli nedir? Ne gibi bir fonksiyonları vardır? Bu hareketler dışardan güdümlü mü yoksa içerden mi?


ATASOY MÜFTÜOĞLU: Bu Arap Baharı tanımı bize ait tanım değildir. Dışardan yapılmış bir tanımlama, aynı zamanda Arap Devrimi tanımı da bize ait bir tanım değildir. Bu tanımlar Arap dünyasında yaşanan gerçekliği yansıtmıyor. Olayların bütün boyutlarıyla değerlendirilmesi gerekiyor. Maalesef bütün boyutlarıyla değerlendirilmiyor. Biz olaylarla çok ilgileniyoruz ama olgularla ilgilenmiyoruz. Olaylarla ilgilenmek kolaydır, olayları takip etmek için herhangi bir yeteneğe ihtiyaç yoktur. Olguları takip etmek için ise konuyla ilgili yeterli bir birikime sahip olması gerekir, bir duyarlığa sahip olmak gerekir. Bizim yaşadığımız dünyanın, çağın, tarihin bütün dinamiklerine sahip olması gerekir. Nasıl bir dünyada yaşıyoruz? Nasıl bir tarih sürecinde yaşıyoruz? Bu süreci belirleyen etkenler nelerdir? Bu süreç içerisinde İslami toplumlar etkin bir konumdalar mı? Dolayısıyla biz şunu söylemeliyiz: Olaylarla ilgilenmek yerine olgularla ilgilenmek gerekir. Çünkü olgularla ilgilenmiyoruz. Olaylara ilgili olarak bakanlar “Orada neler oluyor?” Sorusuna yanıt ararlar. Hâlbuki olgularla ilgilenenler “ Neden oluyor? ” sorusuna yanıt aramak gibi bir sorumlulukla karşı karşıyadır. Neden oluyorun yanıtını bulmak için de şimdiye bakmak yerine, şimdinin öncesine gitmek gerekiyor. Evvela İslam toplumlarının elindeki bütün sınırlar yapay sınırlar, sömürgecilerin çıkarlarına hizmet etmek üzere, onların tayin ve tespit ettiği sınırlar ve onların tayin ve tespit ettiği yöntemlerdir. Bugün İslam dünyasında Avrupalı olmayan ama Avrupalıları temsi eden yöneticiler vardır. Yani bunların çıkarlarını temsil eden, bunların çıkarlarına hizmet eden yöneticiler vardır. Buradan hareketle bir durum değerlendirmesi yapmak gerekiyor. Kuşkusuz diktatörleri deviren her eylem mübarek eylem olarak kabul edilmelidir. Ama diktatörleri devirdikten sonra yapılan nedir sorusu şu anda boşlukta bulunuyor. Diktatörler bir şekilde devrilmiştir ama yerine yeni bir düzen ikame edilememiştir. Yeni bir model ve program ortaya konulamamıştır. Ayaklanmacı kitleler ne istemediklerini söylemişlerdir ama ne istediklerini söylememişlerdir. Ayaklanmalarla ilgili kollektif bir liderlik söz konusu değildir. Ayaklanmalar hangi modeli gündeme getirmek gibi gündemle ortaya çıkmamışlardır. Kuşkusuz burada şunu belirtmek gerekir. Yani bu ayaklanmaları hafife almamak gerekir. Çünkü bu ayaklanmacılar aynı zamanda büyük bir risk alarak meydanları doldurmuşlardır. Ancak burada üzerinde durulması gereken şudur: Ayaklanmalar ne baharı getirmiş ne de devrimle sonuçlanmıştır. Çünkü hiçbir ülkede yapısal bir değişim söz konusu olmamıştır. Tunus Cumhurbaşkanı bundan birkaç hafta önce “ Ben sküler demokrasinin sözcüsüyüm” demiştir. Tunus Millet Meclisi Başkanı bundan birkaç hafta önce “ Hala Burguvistim” demiştir. Şu anda Nahda hareketinin lideri Raşid El Gannuşi yeni bir demokrasi havarisi gibi konuşmaktadır. Özellikle demokrasiyi bir kalkan ve maske olarak kullanarak sömürgeciliği bir şekilde devam ettirmektedir. Biz bunu fark etmiyoruz. Örneğin Raşid El Gannuşi kendi dönemlerinde kadınların bikiniyle denize girebileceklerini söyleyecek kadar ileri gitmiştir. Bu ayaklanmalarla ilgili herkes Batı kamuoyunu ikna edecek mesajlar vermek üzere adeta yarışmaktadırlar. Yani Batılılara ve İsraillilere zarar vermeyeceklerine ilişkin güvence veriyorlar. Buradan hareketle unu söylemek gerekiyor. Bu ayaklanmalarla ilgili altı çizilmesi gereken şey; ayaklanmalar ile ilgili yapısal bir değişiklik gerçekleşmemiştir. Ayrıca yapısal bir değişim talebi gündeme getirilmemiştir. Yine dikkate alınması gereken başka bir nokta da şudur: Yerel diktatörlere karşı olan kitleler küresel diktatörler ve küresel diktatörlük hakkında herhangi bir açıklama yapmış değillerdir. Bu da dikkate değer bir olgu. Ayrıca ayaklanmalar diktatörleri devirmiş ancak bir istikrar sağlayamamıştır. Şu anda diktatörlerin devrildiği ülkelerde kitleler büyük istikrarsızlıkla, belirsizlikle karşı karşıyadırlar. Bunu aşmak için de hiç kimsenin bir önlemi yoktur.
Ayrıca İhvan-ı Müslimin’in islami modeli hayata geçirmek gibi bir modeli yoktur. Çünkü günümüzde özellikle neo-liberal akım ve sermayenin aklı toplumlara vaziyet ediyor. Olayların arkasında herhangi bir askeri güç, militer güç aramak yerine toplumları şu anda dönüştüren neo-liberal bir dalga var. Özellikle genç kuşaklar neo-liberal dalgalardan doğrudan doğruya etkilenirler. Ancak bir taraftan da şu var; Tüm toplumlarda şimdiye kadar fark edilmeyen daha yeni fark edilen bir gerçeklik ortaya çıktı. O da şudur: Amerika’ da Ting Tang kuruluşu vardır. Bu Ting Tangların büyük bir bölümü Orta Doğu’nun zihinsel anlamda yeniden dönüştürülmesi için oralarda fail halindedirler.
Geçtiğimiz günlerde, haftalarda Kahire’de Ting Tang temsilcilerinden 20 tanesi bir şekilde yakalandılar. O ana kadar bunların Kahire’de faaliyet gösterdiklerine ilişkin herhangi bir belirti yoktu. Dolayısı ile Generaller bu 20 kişiyle ilgili bir soruşturma ihtiyacı duydu. Ancak Amerika bu 20 kşinin derhal serbest bırakılması için ciddi bir ültimatom verdi. Bu ültimatom üzerine bu 20 kişiyi vermediler vermemekte ısrar ettiler. Daha sonra da müzakereler sürdü. Çünkü Generaller sürecin nasıl işlediğine ilişkin somut delillere ulaşacaklardı. Yani bu 20 Ting Tang kuruluşu ile ilgili olanlara genç kuşakları kitleleri nasıl harekete geçirdiklerini soracaklardı ve Generallerin elinde bir veri olacaktı. Amerika bu verilere Generaller sahip olmasın diye Amerika’da bulunan 100 kadar yasal tutukluyu Mısır’a iade ederek değiş tokuş önerisinde bulundular. Bu değiş tokuş önerisi Generallere cazip geldiği için o 20 kişi serbest bırakıldı.
Bununla şunu söylemek istiyorum; Doğrudan dış etkiyi konuşmak yerine dolaylı dış etkiden bahsetmek gerekir. Dolaylı dış etkiden kastımız nedir? Küresel kültür artık bütün toplumları etkiliyor. Küresel kültür bir kimlik parçalanmalarına, kültürel erozyona, yeni melezleşmelere ve kozmopolitizme neden oluyor. Biz de Müslümanlar olarak kozmopolitizme uzak değiliz. Geçmişte İslam İmparatorluklarında farklı kültürler bir arada yaşadı yani bir tür kozmopolitizm vardı. Burada sorun şudur: Bu tür bir kozmopolitizm edilgen bir kozmopolitizm mi? Kozmopolitizm kültürü daha çok etkileyen bir kültür olduğu için ayaklanmalara biz eleştirel gözde bakıyoruz.
Bir yapısal bir dönüşüm gerçekleştirmeyi başaramadı, yapısal değişim ve model önerisi yok. Türk model üzerinde konuşuluyor. Ama bu spekülatif bir konu. Türk modeli büyük ölçüde Batılılaşmayı ve seküler yapıları öneren bir dünya görüşüdür. Buradan hareketle şunu söyleyebiliriz. Arap dünyasındaki ayaklanmalar bir baharı ve devrimi yansıtmıyor. Ancak kitleler siyasal bir tavır ortaya koyuyorlar. Kitleler büyük bir risk alıyor. Bu önemlidir. Kitleler şimdiye kadar hiçbir şeye hayır demiyorlardı. Şimdi bir şeye hayır diyorlar. Bunların altı çizilebilir ama bir bahar olmadığını belirmek gerekiyor.

-----------------devam edecek------------
__________________
Selam Hidayete Tabi Olanlara
Kur'an Senin Lehinde ve Aleyhinde Hüccettir
(Müslim)
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi FECR 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Eskiden Hayat Daha Güzeldi... Gönülden Dökülen Nağmeler FECR 0 85 12 Ekim 2024 10:01
Prof. Dr. Mehmet Görmez'den Önemli Açıklamalar Muhtelif Konular FECR 0 119 07 Ekim 2024 20:33
Müslüman Bir Toplumu Çökertmek İstiyorsanız Muhtelif Konular FECR 0 99 23 Eylül 2024 11:06
Şehit Haniye İçin Ezgi MultiMedya-İzleme Vb Esma_Nur 1 117 03 Ağustos 2024 22:38
NELERİ BİLMELİYİZ? Kur'ân-ı Kerim Genel FECR 0 161 01 Ağustos 2024 17:31