Abdurrahman Arslan İle Röportaj
DİN DEVLETLEŞTİRİLİYOR İslami camianın önemli fikir adamlarından Abdurrahman Arslan,devletin, bireyin din eğitimine müdahale etmesine karşı çıkıyor. Arslan, dinin devletleştirildiğini ifade ederek,'Devletin ne işi var benim çocuğuma din eğitimi versin? Çocuğuma din eğitimi vermek benim üzerimdeki farz-ı ayndır. Devletin görevi tam da benim bu talebimi kolaylaştırmaktır' dedi. Türk matbuatını takip ediyor musunuz?
Pek gazete okumuyorum. Ayda 7-8 dergi okuyorum. Fikri makalelerin çoğunu okuyorum. Ben Müslümanların zihni MR’ını çekmeye çalışan bir adamım. Dolayısıyla bu ilgilendiriyor beni. Nereden geldik, nereye gidiyoruz, neyi nasıl konuşuyoruz… Bunu düşünmek bence farz-ı ayn oldu, farz-ı kifaye olmaktan çıktı. Hepimizin vazifesidir.
Günlük siyaseti takip ediyor musunuz?
Hayır.
İdeal olanı konuşmayı mı yeğliyorsunuz?
İdeal ya da teori olmadan pratik olmaz bence. Olmaması lazım. Yoksa sizin esen rüzgârlara karşı tutunacak bir yeriniz olmaz. İyi-kötü bir teoriniz olacak. Bu teori geçmişte bence iyi-kötü kurulmuştu. Restore edebiliriz diye düşünüyorum.
Ne kadar geçmişten bahsediyorsunuz?
İslam’ın kuruluşundan itibaren. Son 200-300 yılı dışarıda tutuyorum. Çünkü bu teorinin deforme olduğu yüzyıllardır bunlar. Geçmişteki tecrübenin ideal bir tecrübe olmadığını biliyorum ama çöpe atılması gereken bir tecrübe olduğunu da düşünmüyorum. Kendimi ben de “İslamcı” görüyorum ama İslamcılık öyle bir hataya düştü. Dolayısıyla biz onu restore edebiliriz. Aksi halde yeni bir şey icat etmeye kalkarsak kendi köklerimizden uzaklaşmış oluruz.
Eğitim sistemindeki son düzenlemelere ve bu düzenlemeler etrafındaki tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?
Kemalist ideolojinin eğitim düzeyindeki, modası geçmiş kalıntılarının oy verdiklerimizin eliyle temizlenmiş olmasını önemsiyorum. Fakat eğer bizim oy verdiklerimiz olmasaydı da, bu bir vesileyle temizlenecekti. Çünkü 21. Asrın siyasal kültürü bu tür ideolojileri ve onların öngördüğü eğitim gibi alt dallarını artık tasfiye ediyor. Bunun için bence çok fazla risk almaya gerek yok. Bu konuda Müslümanlar kendilerini kahraman olarak da görmesinler. Biz Müslümanların bence en büyük yanlışlarından birisi Kemalizmi çok ciddi bir rakip olarak önümüze almış olmamızdır. Bu bizim gelecek tasavvurumuzu büyük oranda değiştirmiştir. Bunun için üzülüyorum. Elbette Kemalizm’in bize yaptığı zulümleri de görmemezlikten gelemeyiz. Fakat onun bu yaptıkları karşısında bir nefs-i müdafaada bulunurken, bence onu bu kadar da önemseyip bütün hareketimizin ve düşüncemizin merkezi ve referans noktası yapmamalıydık. Bugün dönüp arkaya baktığımda, böyle bir hata işlediğimizi düşünüyorum. Müslümanların çabası, özellikle de entelektüel çabası içerisinde Kemalizm’in bir yeri vardır. Ama bütünüyle onun hedefi olamaz.
Refleksif bir tavır mı görüyorsunuz?
Bugün Müslümanlar genel olarak bir öteri olarak gördükleri Kemalizm üzerinden kendilerini tanımlamaktadırlar. Düşüncelerini, amellerini onun üzerinden yeniden kurmaktadırlar. Bu ise Müslüman’ı İslam’ın paradigmasından uzağa düşürüyor. Bu size rovanşist bir duygu verebilir ki vermektedir. Bazen hoşumuza da gidebilir ki ben dâhil olmak üzere hoşumuza da gitmektedir. Ama çok doğru bir şey midir diye sorarsanız, hayır, bence doğru değil. Bizi, ait olduğumuz merkezden, referans noktamızdan uzaklaştırıyor.
Müslüman referans noktasına nasıl yaklaşabilir?
Başkasının ne yaptığı önemli değil. Ben ona karşı bir şey yaptığımda misliyle değil, ama mutlaka referans noktama dönerek onun bana bu konuda neyi önerdiğini öğrenmem lazım. Çünkü bu size en başta karşıdakine olumlu ya da olumsuz bir tepki verirken sizi adaletli olmaya çağırır. Siz başkası üzerinden düşüncenizi ve eyleminizi kurguladığınızda, sadece onun kaygısı ya da anlayışı üzerinden kurarsınız. Böyle bir durumda ise adalet olmayabilir ortada. Tabi bu bizim ahlaki anlayışımızda da ciddi zaaflar yaratıyor. Bir kere bu bizi pragmatizme davet ediyor. Pragmatizmin vardığı nokta opportunizmdir. Bugün Müslümanlarda gördüğümüz ahlaki tutarsızlığın önemli sebeplerinden birisi de budur. Müslüman kendi yaptıkları üzerinde düşünmüyor. Tam tersine, yaptıklarını öteki bağlamında değerlendiriyor.
Tam tersini yapıyoruz, doğrudur anlayışı mı?
Evet, doğruluk ve yanlışlığımızı öteki karşısındaki tavrımızla, düşüncelerimizle test ediyoruz. Oysa bizim doğruluk ya da yanlışlığımıza ilişkin referansımızı kendimize ait paradigmalarımızın belirlemesi gerekir. Değerler, hükümler, ahlaki kurallar, ne derseniz deyin. Bunun olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü öteki her zaman olumlanacak ya da her zaman olumsuzlanacak bir davranışta bulunmayabilir. Bugün öyle değil. Sırf bir karşıtlık ilişkisi içinde konuşuyoruz. Üstelik de post-modernizm bu antagonist karşıtlığı yok ediyor. Onun için Kemalist ideoloji gibi kurucu ideolojiler tasfiye edildi ve ediliyor. Bitti. Kültürel unsurları var bence, siyasal unsurları büyük oranda bitti. Bu sadece Türkiye ile ilgili değil, dünya genelinde de bitti.
Bu bir kısım Müslümanların bütün hareketini Darvinizm üzerine bina etmesine mi benziyor?
Evet, ama bu mücadelenin başka bir tehlikesi var. Siz darvinizmle darvinizm mantığı üzerinden mücadele ettiğinizde sizin düşünce mantığınız da otomatikman onun mantığını edinmiş oluyor. İşte bu da gerçekten de kendini gizleyen bir darvinizm olarak önünüze çıkar. Nitekim bu mücadelede bence Müslümanların düştüğü en büyük girdap ya da düşürülmek istenen en büyük girdap bence budur. Bu yeryüzü yaratılmıştır. Ben bunun haricinde bir şeyi tartışmam. Tartışmak gibi bir zorunluluk da yok benim kitabımda. Elbette ki tartışmam gereken şeyler vardır, tartışmam gerekmeyen şeyler vardır. Ama ben ille de her insanın ürettiği teoriyi mutlaka tartışacağım diye bir kaide yoktur. Bir kere bu kompleksten bence kurtulmalıyız. Çünkü bunun bizi hırpaladığını görüyoruz.
---------------devamı var-----------------