Konu Başlıkları: Sabah namazının önemi
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Temmuz 2012, 18:34   Mesaj No:2

talibetün

Medineweb Sadık Üyesi
talibetün - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:talibetün isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 15138
Üyelik T.: 08 Aralık 2011
Arkadaşları:10
Cinsiyet:
Memleket:Adana
Mesaj: 461
Konular: 76
Beğenildi:8
Beğendi:1
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: Sabah namazının önemi

Namazı terk etmenin azabı çok şiddetlidir

Namazı hiçbir mazeret olmadan kazaya bırakmanın cezası çok büyüktür. Namazı kılmamak, Cehennem azabını hiçe saymak demektir. Bir kibriti yaksak, sadece çöp sönünceye kadar elimizi ateşine tutmaya kalksak, acısına dayanamıyoruz. Yüz derecede kaynayan suya elimizi sokamıyoruz.
Allah’ın azabına karşı umursamaz olabilir miyiz?
Şu ayet meali, Allah’ın azabına karşı kendini güvende hissetmenin büyük bir hata olduğunu gösteriyor:
“Yoksa onlar, nimetler içinde yüzerken Allah’ın azabının ansızın gelmeyeceğinden mi emin oldular? Hüsrana düşmüş bir topluluktan başkası ise Allah’ın azabından emin olmaz.” (A’raf Suresi: 99)
Hiç kimse, Allah’ın azabına karşı korkusuz ve ilgisiz olamaz. Üstelik namaz gibi bir ibadet söz konusu olduğunda, kendimizi rahat hissedemeyiz.
Bazı kimseler, “Ben yanmayacağım, ruhum yanacak” gibi gerçekle ilgisiz sözler sarf ediyorlar. Cehennem azabı, bedene ve ruha uygulanacaktır. Hem ruha bile uygulansa, ruh bizim değil mi? Üstelik Cennete gidip sonsuza dek mutlu olmak varken, niye azaba talip olalım?
Namazı hiç kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok bahane uydururlar. Namaza engel gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile bakmadığım için, ısrarla “bahane” kelimesini kullanıyorum. Çünkü, namazın mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve bayılma gibi aşılamayacak engeller olabilir. Bunun dışında bizim nefsimizin gösterdiği engeller, çok basit ve kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir şey değildir.

Namazı hiç kılmayan veya sık sık kaçıran insanlar, birçok bahane uydururlar. Namaza engel gösterilen hiçbir şeye “mâzeret” gözüyle bile bakmadığım için, ısrarla “bahane” kelimesini kullanıyorum. Çünkü, namazın mazereti ancak ölüm riski, koma hâli ve bayılma gibi aşılamayacak engeller olabilir. Bunun dışında bizim nefsimizin gösterdiği engeller, çok basit ve kolayca aşılabilecek bahanelerden başka bir şey değildir. Şimdi bu bahaneleri tek tek işleyerek çürüteceğiz.

Önemini bilmemek

Namaz kılmamanın en büyük sebebi, önemini bilmemektir. Namazın ne büyük bir ehemmiyet ve kıymet taşıdığını bilmeyen nice Müslüman, “İşin var, sonra kılarsın”, “Neyse sonra kaza edersin” gibi cümleler kullanırlar.
Oysa namaz o kadar önemlidir ki, insanın yaratılış sebebinin en büyüğü budur.
Düşünün bir kere: Rabbimiz Kur’an’da meâlen, “Ben cinleri ve insanları, ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım” buyuruyor. (Zâriyât Sûresi: 56)
Daha ötesi var mı?
Hem Rabbimiz, hem Peygamberimiz (a.s.m.), en büyük ibadetin namaz olduğunu belirtiyorlar. Bu kadar açık gerçek ortada iken farklı bir şey düşünmek mümkün mü?
Bizim ve her şeyin yaratıcısı, bizi dirilten ve öldüren, ahirette bizi hesaba çekerek sonsuz bir mükâfat veya azap verecek olan Allah, çok açık ve net bir şekilde, bizi ibadet ve namaz için yarattığını buyuruyor, ısrarla namazı emrediyor. Bizim farklı bahanelerle namazı terk etmemiz, kendi kendimizi aldatmak ve başımızı kuma sokmak olmuyor mu?
Evet, içinde bulunduğumuz gafletten uyanalım. Namazı vaktinde, hiç kaçırmadan, ezan okunur okunmaz, dosdoğru ve hakkını vererek kılalım. Eğer hemen uyanmazsak, bilelim ki, Cehennemde uyanmak çok geç olacaktır.

“Allah Gafûr ve Rahîm’dir, affeder” düşüncesi

Namaz kılmayan insanlardan bazıları ve en başta nefsimiz, “Canım ne olacak, Allah affeder” der. Namazı terk eden nice insan, Rabbimizin af ve mağfiretinin sonsuz olduğunu, Onun her şeyi affedeceğini söyler. Oysa bu, şeytanın bir tuzağıdır.
Elbette Rabbimiz şirkin dışında bütün günahları affeder. Ama nasıl?
Şu ayet meali bizi bu konuda daima uyanık tutmalıdır:
“Ey insanlar! Rabbinizin emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakının. Ve öyle bir günden korkun ki, ne babanın evlâdına, ne evlâdın babasına hiçbir faydası olmaz. Allah’ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O çok aldatıcı şeytan da, Allah’ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin.” (Lokman Suresi: 33)
Son cümle apaçık bir şekilde “Nasıl olsa Allah affeder” diyerek, namaza karşı ilgisiz olmanın yanlışlığını ortaya koyuyor.
“Gafûr ve Rahîm” olduğu için namaz konusundaki ihmalimizden dolayı bizi affedeceğini umduğumuz Rabbimiz, açıkça bu konuda bizi uyarıyor, aldanmamızı istemiyor.
Biz şimdi, Rabbimizi Kendisinden daha mı iyi tanıyoruz ki, “Affeder, affeder” diye namazı terk ediyoruz? Sanki, “Allah her ne kadar Kur’an’da 70 defa namazı emrediyorsa da, merak etmeyin O merhametlidir, affeder” diyoruz.
Öncelikle şu gerçeği unutmayın: Rabbimizin merhametine ve affına güvenerek günah işlenmez. Ancak gafletle günah işlenmiş, ama sonunda pişmanlık duyulup af dilenmişse, o başka. Şu uyarıya dikkat edin:
“Allah katında makbul olan tevbe, o kimsenin tevbesidir ki, onlar bilmeyerek kötülük işlerler de, çok geçmeden pişman olup tevbe ederler. İşte onların tevbesini Allah kabul eder. ” (Nisâ: 17)
Demek ki, tevbenin kabul olabilmesi için günahın “bilmeyerek” işlenmesi ve çok geçmeden pişman olunması gerekir. Oysa namazını kılmayan nice insan, hem bile bile bu günahı işliyor, hem de hiç pişman olmadan her gün aynı günahı işlemeye devam ediyor.
Evet, Rabbimizin güzel isimleri içinde en fazla olan, “şefkat, af ve merhamet” manasını taşıyanlardır. Rahmetinin, gazabını geçtiğini belirten de Odur. Kendisine ortak koşmaktan başka her şeyi affedeceğini de belirtmiştir.
O kadar ki, ömründe bir namaz bile kılmadan affettiği ve Cennete koyacağı insanlar vardır. Ama, bütün ömrünü namazla geçirdiği halde ayağı kayıp Cehenneme yuvarlananlar da bulunmaktadır.
Gafletle günahı işleyip, sonradan ayılan, kendine gelen, şuurlanan bir insan, “Ben ne yaptım, ne büyük hata işledim” diye sarsılır, ciddi bir pişmanlık duyar ve affedilmesi için yalvarırsa, Rabbimiz affedebilir.
Dikkat edin: “Affedebilir” diyoruz. Çünkü, Allah’ın af ve mağfireti hiç kimsenin ipoteği altında değildir. Hiç kimse Ona ait bir yetki hakkında fikir yürütemez, Onu etkileyemez.
Ve en büyük günahlardan birisi, “Allah bana azap etmez” düşüncesi, bir başkası, “Ben nasıl olsa Cennetliğim” anlayışıdır.
Tabiî, “Allah beni affetmez”, “Allah beni Cennetine sokmaz”, “Ben kesinlikle Cehennemliğim” gibi düşünceler de yanlıştır.
Çünkü, Allah’ın ikramı, ihsanı, affı, bağışı, adaleti hiç kimsenin etkisi altında değildir. Rabbimiz, her hususta olduğu gibi, bütün fiillerinde de tek, bağımsız ve sorumsuzdur.
Bunun için diyoruz ki, bırakın günah işlemeden önce, samimiyetten uzak ve çelişki içinde, “Allah affeder” diye düşünmek; günahtan sonra içten ve yürekten tevbe ve istiğfar etsek bile neticeyi bilemeyiz. Ne, “Affedildik” dememiz, ne de, “Affedilmedik” diye düşünmemiz doğrudur. Ölünceye kadar affını ümit eder, azabından korkarız.
Bu bakımdan namaz kılmayıp, “Allah affeder” diye düşünmek, büyük hatadır ve namaz için bir özür olamaz.
__________________
@@@EY NEFSİM SEN DE BİR GÜN ÖLECEKSİN@@@
Alıntı ile Cevapla