Tekil Mesaj gösterimi
Alt 30 Temmuz 2012, 17:59   Mesaj No:1

TELMİHA

Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:TELMİHA isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 19586
Üyelik T.: 10 Temmuz 2012
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 24
Konular: 3
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart /İslâmî Toplum mu? /Cahili Toplum mu?/

/İslâmî Toplum mu? /Cahili Toplum mu?/


/İslâmî Toplum mu? /Cahili Toplum mu?/
İslâm, şu iki toplum türünden başkasını tanımaz:
- İslâmî toplum,
- Cahili toplum.

"İslâmî toplum" akide ve ibadet, yasa ve düzen, ahlak ve sülük / yaşama biçimi olarak İslâm'ın uygulandığı toplumdur...

"Cahili toplum" ise İslâm'ın uygulanmadığı, akide ve düşüncesine, değer ve ölçüsüne, düzen ve yasasına, ahlak ve sülûkuna / yaşama biçimine Allah-u teala'nın hükmetmediği / egemen olmadığı toplumdur.

Namaz kılsa, oruç tutsa, kabeyi haccetseler de bu toplumun kanunu İslâm şeriatı değilse, bu insanların kendilerini müslüman olarak adlandırması, onu İslâm toplumu yapmaz.
Allah-u teala'nın gönderdiğinin, Resulü'nün sallallahu aleyhi ve sellem de açıkladığının dışında kişilerin kendilerince bir İslâm ihdas edip, örneğin "Modern İslâm" adı verilen toplum da İslâmî toplum değildir.

"Cahili toplum", hepsinin de cahili olduğu çeşitli şekillerde tezahür edebilir:
1. Allah-u teala'nın varlığını inkar edip tarihi, diyalektik materyalizm açısından yorumlayan "Bilimsel Sosyalizm" olarak adlandırılan ideolojiyi uygulayan bir toplum biçiminde ortaya çıkabilir.

2. Allah-u teala'nın varlığını inkar etmeyen ancak O'na göklerin egemenliğini verip yeryüzünün egemenliğinden dışlayan, günlük hayatında O'nun şeriatını uygulamayan, insan hayatı için koyduğu değişmez değerleri göz önüne almayan, sinagoglarda, kiliselerde, camilerde Allah-u teala'ya ibadet edilmesine izin verip kendi hayatlarında Allah-u teala'nın şeriatıyla hükmedilmesini yasaklayan bir toplum biçiminde de tezahür edebilir. O, bu haliyle Allah-u teala'nın şu ayetinde açıkladığı gibi O'nun yeryüzündeki "uluhiyyetini" inkar etmekte, yok saymaktadır.

"Gökte de, yerde de ilah olan O'dur." (Zuhruf, 84)

Böylece bu toplum, Allah-u teala'nın şu ayette belirttiği gibi O'nun dini üzere olmaz:

"Egemenlik / Hakimiyet sadece Allah'ındır. Kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretti. Dosdoğru olan din budur." (Yusuf, 40)

Böylece Allah-u teala'nın varlığını kabul etse, insanların sinagog, kilise ve camilerde Allah-u teala'ya ibadet etmelerine izin verse bile, cahilî toplum olur.


Lâ ilâhe illallah Hayat Tarzıdır


Tek olan Allah-u teala'ya ibadet etmek, kelime-i şehadette:

- "Lâ ilâhe İllallah (Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur)" olarak ifade edilen İslâm akidesinin şartının ilk yarısıdır.
Yine aynı ifadede yer alan:

- "Muhammeden Rasûlullah (Muhammed Allah'ın Rasûlüdür)", yani ibadetin Allah

Rasûlünden nasıl öğrenileceği ise bu şartın ikinci yarısıdır.
Bu akide iki bölümüyle ancak mü'min ve müslim bir kalpte bulunur.
Çünkü bu ikisinin dışında kalan her şey imanın dinamiklerinden, İslâm'ın şartlarındandır. Bunlar da onun gereğidir. Allah-u teala'nın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe, kadere, hayra ve şerre inanmak, namazı, zekatı, orucu, haccı, ifa etmek, hadleri, tazirleri, helal ve haramı, sosyal ve hukuki ilişkileri kabul etmek, kısaca bütün İslâmî emirler sadece ve sadece Allah-u teala'ya ibadet etme ilkesine dayanır. Ve bütün bunların kaynağı Allah Rasûlü'nün, Rabbinden bize tebliğ ettiğidir.

Müslüman toplum bu ilke ve bunun gereklerinin bir bütün olarak yaşandığı toplumdur. Çünkü bu ilke ve onun gerekleri yaşanmaksızın müslüman bir toplum olunamaz.
Sonra şehadet kelimesi, "Lâ ilâhe İllallah Muhammedûn Resulüllah -Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur. Muhammed Allah'ın Rasûlüdür-", bütün yönleriyle İslâm Ümmetinin hayat düzeninin üzerine kurulduğu bir temele dönüşür. Bu temel atılmadan bu hayat var olamaz. Aynı şekilde bu temel üzerine kurulmayan ya da onunla birlikte başka bir temele de dayanan veya kendisine yabancı bir temele dayanan hayatda İslâmî bir hayat olamaz.

"Hükmetmek sadece Allah'ındır. O'ndan başkasına ibadet etmemenizi emretti. Dosdoğru olan din de budur. " (Yusuf, 40)

"Kim de Resül'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa, 80)

Bu kısa ve öz ifadeler, bize; bu dinin dinamik hareketinin yapısı ile ilgili temel konularda kesin bir söz söylemekte yardımcı oluyor.

- İlk önce bize; "Müslüman toplumun yapısı" nın belirlenmesinde yardım ediyor.
- İkinci olarak; "Müslüman toplumun doğuş yöntemi" nin belirlenmesinde yardım ediyor.
- Üçüncü olarak; "Cahili toplumlara karşı koymada İslâmî yöntemin" belirlenmesinde yardımcı oluyor.
- Dördüncü olarak ise; "Beşeri hayat düzenine karşı koymada, İslâmî yöntemin" belirlenmesinde yardıma oluyor.

İşte bunlar, dün ve bugün İslâmî hareketin yöntemiyle ilgili temel sorunlardır.
"Müslüman toplum" un yapısıyla ilgili ilk belirgin özellik bu toplumun her alanda yalnızca Allah-u teala'ya ibadet etme ilkesine dayanmasıdır.
Bu kulluğun niteliği kelime-i şehadette, "Lâ ilâhe İllallah Muhammedûn Resulüllah -Allah'dan başka ibadete layık ilah yoktur. Muhammed Allah'ın Rasûlüdür-" cümlesinde ortaya çıkar.
Bu ibadet / kulluk;
- hem itikadî düşüncede,
- hem ibadetlerde,

- hem de hukukî yasalarda kendini gösterir.

Allah-u teala'nın vahdaniyetine (birliğine, tek olduğuna, ortaksız olduğuna) inanmayan bir kul müslüman olamaz.

"Allah, "iki ilah edinmeyin. O ancak bir tek ilahdır. Sadece Ben'den korkun" dedi. Göklerde ve yeryüzünde her ne varsa O'nundur. Din de daima O'nundur. Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz?" (Nahl, 51-52)

Allah-u teala’dan başkasına veya O'nunla birlikte bir başkasına ibadet eden bir kul da müslüman olamaz:
"De ki: "Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi, Allah içindir."
"O’nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben, bununla emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim."(Enam, 162-163)

Kendisinin bize bildirdiğinin -bu, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem'dir- dışında bir yerden, bir kimseden hukukî (Yasama ve yürütme ile ilgili) yasa alan ve bunu kabul eden kul da müslüman olamaz. (Tıpkı günümüz adı müslüman olan toplum gibi)

"Yoksa onların Allah’ın izin vermediği şeyi kendilerine dinden bir şeriat koyan ortakları mı vardır?" (Şûra, 21)

"Rasûl size neyi verdi ise onu alın; size neyi yasakladıysa ondan sakının..."
(Haşr, 7)

İşte bu müslüman toplumdur.
Bireylerinin / fertlerin inanç ve anlayışlarında / düşüncelerinde olduğu gibi ibadetlerinde, toplumsal düzen ve yasalarında da tek olan Allah-u teala'ya ibadet ilkesinin kendini gösterdiği toplum budur.(Maalesef bu toplum mevcut değil)

Bu alanlardan / yönlerden hangisi genel yapıdan ayrı düşerse, İslâmî yapı tümden ortadan kalkmış olur. Çünkü kelime-i şehadetin ilk bölümü ortadan kalkmıştır.
(Saydığımız hususlardan herhangi birisinin, İslâm'ın varoluş biçimine ters düşmesi, doğrudan İslâm'ın birinci ve temel ilkesi olan şahadet kelimesine yani "Lâ ilâhe İllallah Muhammedûn Resulüllah -Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur. Muhammed Allah'ın Rasûlüdür-" cümlesine ters düşeceği için böyle bir durumda İslâm'ın varlığından, söz konusu kişi veya kişilerin müslümanlığından söz edilemez.)
Bir grup insan çıkıp bir bütün olarak tek olan Allah-u teala'ya ibadet edip;
- itikat ve anlayışta / düşünme biçiminde,
- ibadet ve muamelatta, - düzen ve yasalarda O'ndan başkasına ibadette bulunmayı reddedip bütün hayatını bu halis ibadet temeli üzerine fiilen düzenlemeye başlar.
Gönlünü -O'nu inkar ederek veya O'na şirk koşarak -Allah-u teala’dan başkasına kulluktan; O'ndan başkasından hüküm almaktan arındırırsa, işte o zaman, ancak o zaman bu müslüman cemaat oluşur. Ve bunun kuruluşu da müslümanca olur.
Ama bir grup insan, yukarıda açıklandığı şekliyle;

İhlasla Allah-u teala'ya ibadet ettiğini ortaya koymazsa onlar müslüman (müslim) olamazlar. Ve hayatlarını bu temel üzerine düzenleyemezler, toplumları da müslüman (müslim) bir toplum olamaz.
Peki "cahili toplum" nedir?

Ona karşı çıkarken nasıl bir yöntem / metod kullanılacak?
Müslüman toplumun dışında kalan her toplum, cahili toplumdur.
Kısaca tanımlamak istersek şöyle diyebiliriz:

İbadeti yalnızca Allah-u teala'ya özgü/has kılmayan toplumdur. Bu, ibadet itikat ve kanunlarda tevhidi olmayan bir görüntüye sahip olmadır.
Bugün yeryüzünde bulunan bütün toplumlar fiilen bu "cahili toplum" tanımına girmektedirler.

Allah-u teala’dan ve O'nun şeriatından başka şeyleri yasa koyucu olarak kabul edip, düzen kurmakta, kanun yapmaktadırlar.

İster bu düzen ve kanunlar ulular, kahinler, büyücüler tarafından konmuş olsun, isterse de Allah-u teala'nın şeriatına dayanmayan yasama gücünü elinde tutan laik sivil kurumlar tarafından. Çünkü o, halk, parti ya da başka birşey adına yüce egemenliği elinde tutmaktadır. Oysa bu, sadece Allah-u teala'ya aittir. (Bununda adı şirktir)

"Yahudi ve Hıristiyanlar, "Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. "Öyleyse günahlarınızdan dolayı size niçin azab ediyoruz?" de." (Maide, 15)

Bozulmuş sapık itikatlarından kaynaklanan ve beslenen ayin, tören ve ibadetlerinden dolayı da bu tanıma girerler. Hem onlar egemenlik hakkının O'na ait olduğunu tasdik etmişler, ancak ibadeti Ona özgü kılmamışlar, O'nun şeriatinden yardım dilememişlerdir. Tersine yalnızca Allah-u teala'ya ait olan egemenlik / hakimiyet hakkını kendisine verdikleri beşeri kurumlar kurmuşlardır. Allah-u teala, bu hakkı rahip ve hahamlarına verdiklerinden dolayı onları şirkle vasıflandırmıştır.

" ... Onlar Allah'ı bırakıp hahamlarını, papazlarını ve Meryem oğlu Mesih'i Rabler edindiler. Oysa tek ilah'dan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O'ndan başka ibadete layık ilah yoktur. O, onların şirk koştuklarından münezzehtir."
(Tevbe, 31)

Onlar rahip ve hahamlarının ilah olduklarına inanmıyorlar, onlara herhangi bir ibadette de bulunmuyorlardı. Yalnızca egemenlik/hakimiyet hakkının onlara ait olduğunu kabul ediyorlar, onların kendileri için koydukları yasaları benimsiyorlardı. İşte buna Allah-u teala kesinlikle izin vermemişti

Bu gün bu hakkı rahip ve haham olmayan insanlara verenleri şirkle nitelemek daha uygundur.
Son olarak bu cahili toplum tanımına kendini "müslüman sanan" toplumlar da girer.

Onlar bu tanıma, ibadeti Allah-u teala’dan başkasına özgü/has kılmalarından, O'ndan başkasına ibadet etmelerinden dolayı değil, ancak hayatlarını düzenlerken bu ibadeti sadece ve sadece Allah-u teala'ya hasretmemelerinden dolayı girerler.
Uluhiyyeti O'ndan başkasına vermeseler bile, uluhiyyetin en büyük özelliğini O'ndan başkasına vermekte, düzenlerini, kanunlarını değer ölçülerini, adet ve geleneklerini, hemen hemen hayatın bütün dinamiklerini bun (lar)dan almaktadırlar. Allah yöneticiler / hakimler hakkında şöyle buyurmaktadır:

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler var ya işte onlar kafirlerin ta kendileridir." (Maide, 44

Yönetilenler hakkında ise şöyle buyurur:
"Ey Muhammed! sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun!? Onlar tağutların önünde muhakeme olunmak istemektedirler. Halbuki, onları inkar etmekle emrolunmuşlardı."
(Nisa, 60) ayetiyle başlayan konu şu ayetle sona erer:

Hayır, Rabbe and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe iman etmiş olmazlar."(Nisa, 65)

Allah-u teala, daha önce Yahudi ve Hristiyanları, bugün kendilerinin müslüman olduğunu söyleyenlerin kendi insanlarına dedikleri ve yaptıkları gibi O'nu bırakarak haham ve rahiplerini Rabb edinmelerinden dolayı şirk, küfür ve Allah-u teala'ya ibadet etmekten yüz çevirmekle nitelemiştir.
Allah-u teala yahudi ve hristiyanların Meryem oğlu İsa'yı Rabb edinip O'nu ilahlaştırarak ibadet etmelerini şirk kabul etmiştir.

Bu da diğeri gibi Tek olan Allah-u teala'ya ibadetten, O'nun dininden, "Lâ ilâhe İllallah -Allah’dan başka ibadete layık ilah yoktur-" dairesinden dışarı çıkmaktır.
Bu toplumlardan kimisi açıkça laik olduğunu, din ile bir alakasının olmadığını ilan ederken, kimisi de "dine saygılı" olduğunu ifade ediyor. Ancak bu (ikinci grup) dini toplumsal boyutundan soyutladığının farkında değildir. Onlar bunu yaparken vahyi inkar ettiklerini, hayatlarını ve düzenlerini "bilimsellik" üzerine kurduklarını belirtiyor, bunun nedeninin de "bilimin" "vahye" zıt olmasıdır, diyorlar. Bu, ancak kara cahillerin söylediği kuru bir zandır.

Kimileri de fiili egemenliği / hakimiyeti Allah-u teala’dan başkasına veriyor, dilediği gibi yasalar koyuyor, sonra da kalkıp yaptıkları hakkında "bu Allah-u teala'nın şeriatıdır" diyorlar. Bu, Allah-u teala'ya ibadet temeline dayanmayan bütün toplumlardaki ortak özelliktir.

Bu gerçek ortaya çıkınca şunu görürüz:
Bütün cahili toplumlara karşı İslâm'ın konumu kısaca şöylece özetlenebilir:
O, bütün bu toplumların İslâmîliğini, meşruiyetini reddeder.
İslâm bu toplumların taşıdığı farklı isim, etiket ve slogana bakmaz. O, yalnız bir tek şeye dikkat eder. O da bu toplumlarda hayatın, Tek olan Allah'a ibadet temeline dayanıp dayanmadığıdır. Diğer toplumlar gibi o da aynı niteliğe sahiptir:
Cahiliyye...

Otoritenin kaynağı ne halk, ne parti ne de herhangi bir kişi değil, ancak Allah-u teala olmalıdır. Allah-u teala'nın ne istediğini, ne emrettiğini bilmek için O'nun kitabına, Rasûlü'ne dönülmelidir. Allah adına hükmettiğini iddia edenlere bu hak kesinlikle verilmemelidir.

Cahiliye; Allah-u teala'nın izin vermediği halde bazı insanların diğerlerine yasalar koyarak insanın insana ibadet etmesidir.(İnsanlar tarafından tahsis edilmiş yasaları benimsemek onlara yetkiler vermek yani kanun koyma yetkisi vermek onlara ibadet etmek anlamında değerlendirmiştir..Tevbe/31)

O zalimler insanın Allah katındaki değer ve yüceliğini hiçe saymaktadırlar. Değerli bir varlık olan insanın acılarını tağutlar, bir oyun aracı olarak görmekteler, ateşle işkence edilirkenki haliyle de eğlenmektedirler.

İman bu kalplerle işkenceye üstün gelmiş, akide hayata karşı zafer kazanmıştır. Müslüman, zorbaların, tağutların tehditlerine aldırmamış, ateşte ölünceye kadar yanarken dininden vazgeçmemiştir.
Seyyid Kutub

Rasulullah (s.a.s) Ali'ye de şöyle demişti:

"Ey Ebu Bekir! Seni, bir olan, ortağı bulunmayan Allah'a iman edip ibadet etmeye, Allah'tan başkalarına ibadet etmemeye, onları tekfiretmeye, Allah'ın itaat edilmesini yasakladığı kişilere itaat etmemeye, onları dost edinmemeye davet ediyorum." (Siyeri İbni Hişam

Rasulullah (s.a.s) Ali'ye de şöyle demişti:

"Seni, Allah'tan başka ibadete layık ilah olmadığına, O'nun eşi ve benzeri bulunmadığına şehadet etmeye, Lat'ı ve Uzza'yı inkar edip tanımamaya, Allah'tan başka ibadet edilenleri reddetmeye çağırıyorum." (Siyeri İbni Hişam)
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi TELMİHA 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
“aşk’ın çilesi” Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler bilinmez 2 1727 28 Kasım 2012 23:43
Nisa/59 Ayetin Hükmü Kur'ân-ı Kerim Genel TELMİHA 0 1590 05 Ağustos 2012 03:14
/İslâmî Toplum mu? /Cahili Toplum mu?/ Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 1 2101 30 Temmuz 2012 17:59