Türkçe Kur'ân olur mu?
İbâdetler
Helâller Haramlar
Türkçe Kur'ân olur mu?
Bunu, kim niçin istiyor?
Bugünlerde Kur'ân'ın ve ezanın Türkçeye çevrilmesi, ibâdetlerde Türkçe okunması konusu yeniden tartışma gündemine getirildi. Konuyu gündeme getirenler namazında niyazında olan müslümanlar değil; çünkü bunların gündeminde olan şeyleri içlerinden biri olarak biz de biliyoruz.
Bizlerin talebi halkımızın dünyada başı dik olacak kadar güçlü olması, herkesin temel ihtiyaçlarının temin edilmesi, -diğerlerine olduğu gibi- müslümanca yaşamak isteyenlere de - inanma, ibâdet etme, öğrenip öğretme, işlerini ve işlemlerini müslümanca yürütme ve gerektiği kadar örgütlenme alanlarında- hürriyet verilmesidir.
Ezan ve Kur'ân'ın ibâdetlerde Türkçe okunmasını isteyenler, anne ve babalarının cenazelerini câmîye getirip, müminler cenaze namazını kılarken uzaktan seyredenlerin, sonra da dua edecek ve ölümü düşünecek yerde -onlara inat olsun diye- alkış tutanların bir kısmıdır.
"Niçin istiyorlar?" sorusuna verilebilecek cevaplar arasında ikisini önemsiyorum: a) Türk müslümanlarını dünyanın diğer ülkelerinde yaşayan müslümanlardan ayırmak istiyorlar. b) Kur'ân-ı Kerim ibâdetlerde asıl dilinde okunursa müslüman çocuklarının Kur'ân öğrenmeleri, bunun için hocaya gitmeleri gerekir, hoca çocuklara Kur'ân öğretirken aynı zamanda din eğitimi verir, ibâdetlerde Kur'ân'ı Türkçe okutarak din eğitimini baltalamak istiyorlar...
Kur'ân-ı Kerim bin yıl öncesinden başlayarak yüzlerce defa başka dillere çevrilmiştir. Bu çevirilerin yapılmasından maksat, Arapça bilmeyenlere İslâm'ı anlatmak ve öğretmektir. Belki başka metinleri de ama özellikle Kur'ân'ı, söz ve mânâsından hiçbir unsuru zâyî etmeden bir başka dile aktarmak mümkün değildir. Yapılan çeviriler, çevirenin anladığıdır, yorumudur; bu sebeple de onlara "meâl" denilmesi tercih edilmiştir.
şu halde "yalnızca vahyedilen Arapça metin Kur'ân'dır, hiçbir çeviri Kur'ân değildir". Allah Tealâ "Kur'ân'ı Arapça olarak indirdiğini" bildirmiş (Zümer:39/289) ve namaz kılarken "Kur'ân'dan kolayımıza gelen yeri" okumamızı istemiştir (Müzzemmil:73/20),
Hz. Peygamber (s.a.v.) de " Kitab'ın Fatiha'sı okunmadan namaz olmaz" buyurumuştur.
Bu bilgi ve emirler yanyana getirildiğinde çıkan sonuç şudur:
a)Kur'ân Arapçadır.
b) Namazda, Arapça olan bu Kur'ândan bir parça okunacaktır.
c) Tercüme ve meâl Kur'ân değildir, Arapça okumayı öğrenmiş birisi namazda, başka dilden Kur'ân okuyamaz.
d) Bir kimse yeni müslüman olur veya gayret etse bile Arapçaya dili dönmezse, geçici olarak, Arapçadan ezberleyip okur hale gelinceye kadar başka dilden mânâsını okuyabilir.
Anlamak, bilmek, inanmak ve yapmak için bir metni okuyan onun mânâsını anlamak mecbûriyetindedir; bunlar anlamadan olmaz. şiar, şuur, duygu sözkonusu olduğunda anlama şartı ortadan kalkar. Ezan İslâm ümmetinin şiarıdır; işaret ve sembolüdür. Nerede çan çalsa hristiyanlık ve nerede ezan okunsa müslümanlık akla gelir. şiarlar değiştirilemez, değiştirme ümmetin bütünlüğünü bozar. Ayrıca ezan beşerî bir metin de değildir, birden fazla sahâbiye rüyalarında ilham, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından da tasdik ve tatbik edilmiştir. Namaz bir şuur, huzur, huşû, duygu hâsılı ibâdet halidir; bu halde anlamak ikinci plânda kalır, buna ihtiyaç duyulmaz. İhtiyaç duyanlar ayrıca mânâsını öğrenirler ve meselâ Fâtiha'yı asıl metninden okurken
Tealâ'nın bu sûrede ne dediğini de bilip düşünebilirler.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Kur'ân'ın ibâdetlerde Türkçe okutulmasına teşebbüs edilmiş, fakat daha başlamadan vazgeçilmiştir. Ezan da 1932 yılında Türkçeye çevrilerek cebren Türkçe okutulmaya başlanmış, müslüman halkın gösterdiği tepki ve aslına dönme konusundaki ısrarlı talep üzerine, 1950 den sonra, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) okuduğu ve öğrettiği metne dönülmüştür. Denenmişi tekrar denemek ahmaklıktır.
Laik ve demokrat geçinenler şunu bilmelidirler ki, ezan ve Kur'ân'ın ibâdette Türkçe okunması için yapılacak baskılar, zorlamalar ve dayatmalar, çağdaş insanî değerlere de aykırıdır.
Hayrettin Karaman