Durumu: Medine No : 5587 Üyelik T.:
05 Aralık 2008 Arkadaşları:14 Cinsiyet: Memleket:İstanbul Yaş:35 Mesaj:
2.537 Konular:
2038 Beğenildi:116 Beğendi:0 Takdirleri:270 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Efsun Efsun EFSUN Efsun, füsûn olarak da kullanılır. Farsça'dan dilimize geçmiş olup, büyü ve sihir anlamındadır. Sihirbazların okudukları kelimelere olduğu gibi, hileye ve manasız şeye de denir. Büyücülük yapana efsunkâr denilmiştir. Aynı zamanda büyülü de demektir. Namık Kemâl bir şiirinde, "Ne efsunkâr imişsin âh ey didar-ı hürriyet/Esir-i aşkın olduk gerçi kurtulduk esâretten" demekle bu anlamı dile getirmiştir. Efsûn (büyü), eskiden beri insanları meşgul etmiş bir olaydır. Gerçeklerden habersiz olan insanlık, doğaüstü güçlerle, doğanın etkilenebileceği inancına kapılmıştır. Bu da, en küçük bir tabiat bilgisinden mahrum bulunulduğu çağlarda ve zamanlarda kendini göstermiştir. Meselâ, toprağa dökülen suyun yağmur yağdıracağına inanılmış, yılanın kötülüğünden kurtulmak için onun karşıtı ve yiyicisi olan leylekten etkileme yoluna gidilmiştir. Efsûn, eskiden beri Babilliler, Keldânîler, Süryaniler ve Mısırlılar arasında yaygın olarak görülmüş ve bunlardan meşhur sihirbazlar çıkmıştır. Bugün de geri kalmış, ilkel topluluk lar arasında efsûn, önemli bir yer tutmaktadır. Avustralya yerlileri, herşeyden çok sihirden ve büyücülerden korkarlar. Hastalarına doktor yerine sihirbazları çağırırlar, eğer çağırmazlarsa ve hasta da ölürse büyücünün öldürdüğünü sanırlar. Bunlar, gök gürültüsü, şimşek, yağmur, fırtına gibi tabii olayları hep sihirbazlara malederler. Afrika'nın yerlileri de efsûnculara büyük saygı duyarlar. İspanyollar, Amerika'yı aldıklarında orada sihirbazlığın yaygın olduğunu görmüşlerdir. Eski Mısır'daki yazılar, burada da sihirin varlığını ve tesirini ispat etmektedir. Sihirbazlıkta en ileri giden millet Keldânîlerdi. Onları tevhid akîdesine davet etmek için Hazreti İbrahim (a.s) gönderilmişti. Kur'ân-ı Kerîm'de. Bâbil'de Hârut ve Mârut'un insanlara sihir ilmini öğrettikleri Allah (c.c.) tarafından bildirilmekte (Bakara, 2/102) ve Hz. Musa (a.s.)'ın elindeki asânın yılan olduğu haber verilmektedir (Tâhâ, 20/20). Efsûnu su kısımlara ayırıp değerlendirmek mümkündür. 1- Keldânîlerin sihri: Bunlar yıldızlara taparlar, kâinatı idare edenlerin yıldızlar olduğunu, hayır ve şerrin onlardan geldiğini söylerlerdi. 2- Ruhu güçlü olanların kuruntuları ile ortaya konan büyü. Bunlara göre insan ruhu tasfiye ile güç icad etme, öldürme, diriltme, bünyede değişiklik yapmâ derecesine ulaşır. Hipnotizma, manyetizmâ ve fâkirizm gibi. Sihrin en aldatıcı ve tehlikeli bölümü budur. 3- Yerdeki ruhlardan yardım alanların sihri. Bu da muska yapmak ve cinlerden yardim almak gibi güçlere dayanır. İspritizma ve üfürükçülük gibi. 4- Göz boyamak şeklinde yapılan büyü. Hokkabazlık ve el çabukluğu ve benzeri davranışlar bu kabildendir. Bu, tıpkı vapurda giderken sahili hareket ediyor gibi görmeye benzer ki, bizde buna gözbağcılık denilir. Sihir ve sihirbazcılık haramdır. İslâm bilginleri, birinci ve ikinci gurub sihre inananların küfründe ittifak etmişlerdir. Kur'ân-ı Kerîm'de ifade edildiği gibi büyü, Yahudiler arasında da yaygın idi. Hz. Süleyman (a.s.)'ın büyücü olduğunu, hükümdarlığı büyü ile elde ettiğini, hayvanlara ve cinlere bununla hükmettiğini söylerler ve inanırlardı. Kur'ân-ı Kerim'de Hz. Süleyman bir Peygamber olarak tanıtılınca, "Muhammed, Süleyman'ı peygamber sanıyor, halbuki o bir büyücüdür" dediler. Bunun üzerine Bakara, 2/ 102 âyeti nâzil oldu. Efsûnun (sihrin) bütün mâhiyeti, hayali gerçek zannettirecek bir yön ile, insanın ruhu üzerinde bir etki meydana getirmekten ibaret olduğu halde, bunun bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır. Özetle, her sihrin gerçek tesirden büsbütün uzak olduğu iddia edilmemeli, sihrin aslı yoktur diye aldanılmamalı, sihirbazlardan sakınılmalıdır. Gerçek etki ne sihirde, ne onu yapanda, ne tabiatta, ne ruhta, ne gökte, ne yerde, ne şeytanda ve ne de melektedir. Hakîkî müessir herşeye gücü yeten Allah (c.c.)'dır. Zarar ve fayda ancak O'nun izniyle meydana gelir. O halde her şeyden önce yüce Allah'tan korkulmalı ve O'nun korumasına sığınılmalıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s) Muavvizeteyn * denilen Felâk ve Nâs sûrelerini bu amaçla hem okumuş hem de okunmalarını bizlere tebliğ etmiştir. Hasan Fehmi KUMANLIOĞLU |