Aşk işte.. Seni görmeseydi gözlerim
gönlüm
Aşkın şiirselliğine kapılmazdı hiç
Kapılmazdı ve gaddarlık babası olurdu cümlelerimin
Önce sözlerin katili olurdu kalem
Sonra kendini öldürürdü bir vakit.
Seni görmeseydi gözlerim hasretin bu kadar tatlı olduğunu anlamazdı
Kavuşmak için vuslata bu kadar can atmazdı. Gönlüm de
Böyle başlamıştı sayfa yazılmaya. Ve sözün ağızla telaffuzunun imkânsızlaştığı bir zamanda başlamıştı. Sözün bittiği yerdi hâsılı. İlkbaharın kışa yenik düştüğü, yıldızların eflâke darılıp ta kendini sakladığı zamanlardandı. Dakikalar olduğu yerde adımlarken hayatı saat zamana yenik düşüp durmuşken ve bir bülbülün binlerce güle sevdalanıp her güle kanını akıtmasıyla başlamıştı belki bu. Belki de gül artık çınar kadar boylu bülbüllerde ancak kartal olabilirlerdi. Hayal ya işte olabilirdi. Nede olsa söz ağızda değildi. Hayat yazıdaydı, yazı kaybolmazdı.
Söz uçardı ancak yazı kalırdı.
Kalemimin yazdığı her kâğıt kanar
………..! ?
Gözyaşlarım mürekkebidir. Ondan
Yazı kalırdı demiştik ya hani, yazıyı yazanında yaşaması lazımdı. Sevinci, mutluluğu, visali, hüznü, ayrılığı, hasreti, görememeyi ve… Yaşaması gerekliydi yaşayan kimseleri anlayabilmesi için onlar adına yazabilmek için.
Bülbül Zühre yıldızına kadar çıktıda gülü şikâyet etti. Bülbül kamere danıştı da Mecnun’u örnek almasını öğrendi. Ve bülbül her güle kondu ve her güle kanını akıttı da yine de Mecnun kadar olamadı. Kanı Mecnun’un kadar akmadı. Mecnun başka yaralıydı artık.
Hani Ferhat vardı ya şu dağı delip kente su indiren ve kendi suyuyla yıkanıp adını tarihe adayan yağız delikanlı. Gönül dağı çoktan parçalanmışta haberi mi yok. Şirin’in gözleri sözleri ve titreyen kalbi karşısında. Ve aşk hayattan vazgeçebilecek kadar güzel.
Aşk güzel olmasaydı Yusuf’ta. Bıçak izleri kalır mıydı avuçta.
İşte kalem sana söyleyeceklerimi yaz şimdi. Benden olan cümleler tespihin taneleri gibi sıra sıra olsun. Ve sevdamın adı bozulmasın. Şimdi aşkın imamesi gibiyim. Leyla diye yanar da yine Leyla’mı ararım. Ben diyorum ya bazen Kays kadar Mecnun’um.
Gökten yere akan damlayım ve ancak Leyla’ma dokunurum. Çünkü Leyla’m beni seviyor ve ben yağmurum. Benden başka damla düşmesin ona (ki,)yere düşmeden kuruturum. Benden başka ışığı değmesin güneşin. Hayır, güneş görmesin. Yıldızlar parlak mıymış Leyla’mın güzelliği yanında. Yıldızlar Leyla’mı görmemiş demek ki hiç. Yoksa olurlar mıydı orda.
Aşk gözün gördüğü öncesi ve gönlün keşfi sonrası…
Aşk bir sır. Teslim olmayan sırra eremez. Sırra eremeyenin yeri ateştir. Ve ateş ancak erenleri yakmaz. Sabredip ve her acıya şükredip hep ram olmak sevgiliye. Sevgili ile nefes alıp onunla nefes vermek. Onun için yaşayıp onun yolunda ölmek. Mecnun’luk, Kerem’lik, Yusuf’luk hep O’nun adına. O’nun adı (ki) aşk.
Göz Leyla’yı gördü de âşık oldu. Gönül ise Mevla’yı buldu da âşık oldu. Göz göze söz kestirdi. Gönül Mevla’ya kendini teslim etti.
Ve yazının sonu tıpkı Mecnun’un hali gibi. Leyla ile başladı Leyla ile bitti. (29/05/2006 / Mehmet Türkmen) |