Küçük ahmet
KÜÇÜK AHMET
Gecenin hüzünlü karanlığında ağlayan iki göz vardı. Hayal mi? Gecenin uçsuz bucaksız karanlığı yalan mı bu gözlerden akan yaşlar? Çocuk annesini iki gün önce kaybetmişti. Dün vardı bugün yok. Sanki hiç var olmamış gibi, anılar kalmış geride. Çocuk özlemle annesini arar gibiydi gecenin karanlığında parlayan yıldızlarda. Bulamayacağını biliyordu buna rağmen savaşmaya devam ediyordu. Ağlamaktan takati kalmamış uykuya dalmıştı zavallı çocuk. Annesi onun çalışıp çok güzel yerde olmasını istiyordu. Çocuk uykudan kalktıktan sonra bu aklına gelmişti. Bir hafta sonra okula başlamıştı. Ne arkadaş edinmişti kendisine ne de dost. Çalıştı, çalıştı... Kendisini mutlu etmek için değildi bu azmi. Annesine layık bir evlat olma çabasıydı ve bu çabada üstün neticeler elde etmişti küçük Ahmet. Ahmet liseye geçmişti. Liseyi de okul birinciliyi ile bitirdikten sonra tıbbı tutturmuştu. Azim ve insandaki çalışma aşkı, solmak üzere olan bir gülün yeniden dirilmesi, nefes alması gibidir.Bir insan çalışmak ve yapmak isterse her şeyi başarabilir. Sadece istemeli ve gerçekten gönülden inanmalı. Hüzünlü bir akşamın, yalnızlığın kor ateşinin yandığı zamandı. Gözyaşları sel olmuş sadece oturuyordu. Susmuştu Ahmet nediye bilirdi ki! Gözleri her şeyi anlatmıyor muydu? Her bakan göz görmez, her gören gözde bakmaz. Ahmet annesinin ruhuna Fatiha okuduktan sonra uykuya dalmıştı. Üniversitenin ilk günü,heyecan ve mutluluğun zirvede olduğu zamandı. -Çalışma ağacı ilk meyvesini vermişti.- Ahmet'in yüreği burkuk ve tatlı bir üzüntü vardı. Annesine layık bir evlat olabilmiş miydi? Kafasında ki tek soru aslında bu deyildi. Hüzün gerçekten var mıydı? Tatlı bir sevinç ve mutlu anılarla ilk gün böyle bittmişti. Üniversitenin bitmesine son bir ay kala, Ahmeti çekemeyen bir grup serseriler genç delikanlıyı köşede sıkıştırıp dövmüşlerdi.Ahmet kindar deyildi. Şikayetçi olmamıştı lakin bunu korkuru sanan serseriler Ahmeti yeniden dövme girişiminde bulununca, Ahmet soluğu en yakın karakolda almıştı.Gereken ceza verilmişti. İnsanların bukadar cahil ve düşüncesiz olmaları Ahmeti şaşırtıyordu. Nasıl olurda hareketlerinin sonunu bilemiyecek gibi şuğursuzca davranabilirler. ünüversitenin bitmesine son bir gün kala, düşünceleri ve gelecekte yapmak istedikleri listesi sıralanıyordu Ahmet' in beyninde ve tabiki heyecan vardı. Bu sevincini ve içine sığamayan mutluluğu arkadaşlarıyla kutlamak için çarşıya çay içmeye çıkmıştı.Tatlı bir muhabpet ve geleceye yönelik heycanlandırıcı bir konuşma vardı masada. Eve dönerken İstanbul sokakları karışmıştı. Ahmet' in içinde tuhaf bir duygu vardı.Anlam veremediyi bu duyguda neydi? Ahmet ev dönüşünde bir maganda kurşunu ile yaralanmıştı.Bu yara çok kıritikdi. Hastanede iki gün savaştıktan sonra hayata gözlerini yumdu. Geride sadece hüzünlü ve hayırlı son bıraktı...