Tekil Mesaj gösterimi
Alt 27 Mayıs 2008, 20:29   Mesaj No:1

Seleme

Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Seleme isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 556
Üyelik T.: 11 Kasım 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 829
Konular: 194
Beğenildi:13
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Konferans:Risale-i Nur Kuran'ın Bu Asra Bakan Yüzüdür

Konferans:Risale-i Nur Kuran'ın Bu Asra Bakan Yüzüdür

İmân ve İslâmiyet âb-ı hayatına susamış kıymetli kardeşlerim,

Evvela, itiraf edeyim ki, bu konferansın verildiği kürsüde bulunmuş olmak itibâriyle sizlerden farkım yoktur. Sizin bir kardeşinizim. Hem, bu konferans benim çok muhtaç olduğum gayet nâfi' bir dersimdir. Muhatap kendimdir. Dersimi, müzâkere nevinden, siz mübârek kardeşlerime okuyacağım. Kusurlar bendendir, kemâl ve güzellikler istifâde ettiğim Risâle-i Nur eserlerine âittir.

Bir mâni başımıza gelmezse, haftada bir defa olarak devam edeceğimiz dinî konferanslardan, bugün, birincisi imâna dâirdir. Çünkü, Bediüzzaman Said Nursî'nin Birinci Millet Meclisinde beyân ettiği gibi, "Kâinatta en yüksek hakikat imândır, imândan sonra namazdır." Bunun için, biz de konferansımızın Kur'ân, imân, Peygamberimiz Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Efendimiz hakkında olmasını münâsip gördük. İkincisi de inşaallah namaz ve ibâdete âit olacaktır.

Bu mevzuları bize ders verecek bir eser aradık. Nihayet bu hayatî ve ebedî ihtiyacımızı, asrımızın fehmine uygun ve iknâ edici bir tarzda ders veren ve yarım asra yakındır büyük bir itimad ve emniyete mazhar olmakla en mûteber dinî bir eser olan Risâle-i Nur'u intihap ettik.

Halbuki, imânın rükünlerinden birisinde hâsıl olacak bir şüphe veya inkâr, dinin teferruâtında yapılan lâkaydlıktan pekçok defa daha felâketli ve zararlıdır. Bunun içindir ki, şimdi en mühim iş, taklidî imânı tahkikî imâna çevirerek imânı kuvvetlendirmektir, imânı takviye etmektir, imânı kurtarmaktır. Herşeyden ziyâde imânın esâsâtıyla meşgul olmak, katî bir zarûret ve mübrem bir ihtiyaç, hattâ mecburiyet hâline gelmiştir. Bu, Türkiye'de böyle olduğu gibi, umum İslâm dünyasında da böyledir.

Evet, temelleri yıpratılmış bir binânın odalarını tâmir ve tezyine çalışmak, o binânın yıkılmaması için ne derece bir fayda temin edebilir? Köklerinin çürütülmesine çabalanan bir ağacın kurumaması için dal ve yapraklarını ilâçlayarak tedbir almaya çalışmak, o ağacın hayatına bir fayda verebilir mi?

İnsan, saray gibi bir binâdır. Temelleri erkân-ı imâniyedir. İnsan bir şeceredir. Kökü esâsât-ı imâniyedir.

İmânın rükünlerinden en mühimi, imân-ı billâhtır, Allah'a imândır; sonra nübüvvet ve haşirdir. Bunun için, bir insanın en başta elde etmeye çalıştığı ilim, İmân ilmidir. İlimlerin esâsı, ilimlerin şâhı ve padişahı İmân ilmidir.

İmân, yalnız icmâlî bir tasdikten ibâret değildir. İmânın çok mertebeleri vardır. Taklidî bir imân, husûsan bu zamandaki dalâlet, sapkınlık fırtınaları karşısında çabuk söner. Tahkikî İmân ise sarsılmaz, sönmez bir kuvvettir. Tahkikî imânı elde eden bir kimsenin İmân ve İslâmiyeti dehşetli dinsizlik kasırgalarına da mâruz kalsa, o kasırgalar bu İmân kuvveti karşısında tesirsiz kalmaya mahkûmdur. Tahkikî imânı kazanan bir kimseyi, en dinsiz feylesoflar dahi bir vesvese veya şüpheye düşürtemez.

İşte bu hakikatlere binâen, biz de tahkikî imânı ders vererek imânı kuvvetlendirip, insanı ebedî saadet ve selâmete götürecek Kur'ân ve İmân hakikatlerini câmi' bir eseri, sebat ve devam ve dikkatle okumayı katiyetle lâzım ve elzem gördük. Aksi takdirde, bu zamanda dünyevî ve uhrevî dehşetli musîbetler içine düşmek, şüphe götürmez bir hakikat halindedir. Bunun için, yegâne kurtuluş çaremiz Kur'ân-ı Hakîmin imânî âyetlerini ve bu asra bakan âyet-i kerîmelerini tefsir eden yüksek bir Kur'ân tefsirine sarılmaktır.

Şimdi, "Böyle bir eser bu asırda var mıdır?" diye bir suâlin içinizde hâsıl olduğu, nurânî bir heyecanı ifâde eden sîmâlarınızdan anlaşılmaktadır.

Evet, bu çeşit ihtiyacımızı tam karşılayacak olan bir eseri bulmak için çok dikkat ve itinâ ile aradık. Nihayet, hem Türk gençliğine, hem umum Müslümanlara ve beşeriyete Kur'ânî bir rehber ve bir mürşid-i ekmel olacak bir eserin Bediüzzaman Said Nursî'nin Risâle-i Nur eserleri olduğu kanaatine vardık. Bizimle beraber, bu hakikate Risâle-i Nur'la imânını kurtaran yüz binlerle kimseler de şâhittir.
Evet, yirminci asırda küllî ve umumî bir rehberlik vazifesini görecek Kur'ânî bir eserin müellifinin şu husûsiyetleri hâiz olmasını esas ittihaz ettik. Bu hâsiyetlerin de tamamıyla Risâle-i Nur'da ve müellifi Bediüzzaman Said Nursî'de mevcut olduğunu gördük. Şöyle ki:

Birincisi: Müellifin yalnız Kur'ân-ı Hakîmi kendine üstad edinmiş olması.

İkincisi: Kur'ân-ı Hakîm, hakiki ilimleri hâvi bir kitâb-ı mukaddestir. Ve bütün asırlarda insanların umum tabakalarına hitap eden ezelî bir hutbedir. Bunun için, Kur'ân'ı tefsir ederken, hakikatin sâfi olarak ifâde edilmesi ve böylece hakiki bir tefsir olması için, müfessirin kendi hususi meslek ve meşrebinin tesiri altında kalmamış ve hevesi karışmamış olması lâzımdır. Ve hem de Kur'ân'ın mânâlarını keşifle tezâhür eden Kur'ân hakikatlerinin tesbiti için elzemdir ki, o müfessir zât herbir fende mütehassıs geniş bir fikre, ince bir nazara ve tam bir ihlâsa mâlik bir allâme ve hem gayet âlî bir dehâ ve nüfuzlu, derin bir içtihad ve bir kuvve-i kudsiyeye sahip olsun.

Üçüncüsü: Kur'ân tefsirinin tam bir ihlâsla telif edilmiş olması ki, müellifin Cenâb-ı Hakkın rızâsından başka hiçbir maddî mânevî menfaati gâye edinmemesi ve bu ulvî hâletin müellifin hayatındaki vukuâtlarda müşâhede edilmiş olması,

Dördüncüsü: Kur'ân'ın en büyük mu'cizelerinden birisi de, gençlik ve tazeliğini muhafaza etmesidir; ve o asırda inzâl edilmiş gibi, her asrın ihtiyacını karşılayan bir vechesi olmasıdır.

İşte, bu asırda meydana getirilen bir tefsirde, Kur'ân-ı Hakîmin asrımıza bakan vechesinin keşfedilip, avâmdan en havâssa kadar her tabakanın istifâde edebileceği bir üslûpla izah ve ispat edilmiş olması,

Beşincisi: Müfessirin Kur'ân ve İmân hakikatlerini cerh edilmez delil ve hüccetlerle ispat ederek tedris etmesi, yani pozitivizmi (ispâtiyecilik) bir esas ittihaz etmiş olması,

Altıncısı: Ders verdiği Kur'ânî hakikatlerin hem aklı, hem kalbi, hem ruhu ve vicdânı tenvir ve tatmin ve nefsi musahhar etmesi ve şeytanı dahi ilzam edecek derecede kuvvetli ve gayet beliğ, nâfiz ve müessir olması,

Yedincisi: Hakikatlerin derkine de mâni olan benlik, gurur, ucb ve enâniyet gibi kötü hasletlerden kurtarıp, tevâzu ve mahviyet gibi yüksek ve güzel ahlâklara sahip kılması,

Sekizincisi: Kur'ân-ı Kerîmi tefsir eden bir allâmenin Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnetine ittibâ etmiş olması ve Ehl-i Sünnet ve Cemaat mezhebi üzere ilmiyle âmil olması ve âzamî bir zühd ve takvâ ve âzamî ihlâs ve dine hizmetinde âzamî sebat, âzamî sıdk ve sadâkat ve fedâkârlığa, âzamî iktisad ve kanaate mâlik olması şarttır.

Hulâsa olarak, müfessirin Kur'ânî risâleleriyle, risâlet-i Ahmediyenin (a.s.m.) âzamî takvâ ve âzamî ubûdiyeti ve kuvve-i kudsiyesiyle de velâyeti Ahmediyenin lemeâtına mazhar olmuş hâdim-i Kur'ân bir zât olması...
Dokuzuncusu: Müfessirin Kur'ânî ve şer'î meseleleri beyân ederken şu veya bu tazyik ve işkenceyi nazara almayan, herhangi bir tesir altında kalarak fetvâ vermeyen ve ölümü istihkâr edip dünyaya meydan okuyacak bir İmân kuvvetiyle hakikati pervâsızca söyleyen İslâmî şecaat ve cesârete mâlik olan bir müfessir olması gerektir.

Hem, idâm plânlarının tatbik edildiği ve birtek dinî risâle neşrettirilmediği dehşetli bir devirde, bilhassa imhâ edilmesi ve söndürülmesi hedef tutulan Kur'ânî, şer'î esâsâtı telif ve neşretmiş olduğu meydanda olmakla bir mürşid-i kâmil ve İslâmın bu asırda hakiki bir rehber-i ekmeli ve Kur'ân'ın mûteber bir müfessir-i âzamı olmuş olması lâzımdır.

İşte bu zamanda, yukarıda mezkûr dokuz şart ve hususiyetlerin, müellif Said Nursî'de ve eserleri olan Nur Risâlelerinde aynıyla mevcut olduğu, hakiki ve mütebahhir ulemâ-i İslâmın icmâ ve tevâtür ve ittifâkıyla sabit olmuştur. Ve hem intibâha gelmekte olan bu millet-i İslâmiyece, Avrupa ve Amerikaca mâlûm ve musaddaktır.

İşte arkadaşlar, biz, böyle bir tefsir-i Kur'ân arıyor ve böyle bir müfessir istiyorduk.

Kıymetli kardeşlerim,

Böyle dehşetli bir asırda, insanın en büyük meselesi, imânı kurtarmak veya kaybetmek dâvâsıdır. Umumi harbler, beşere intibah vermiş, dünya hayatının fânîliğini ihtar etmiştir ve bâkî bir âlemde, ebedî bir saadet içinde yaşamak hissini uyandırmıştır. Elbette böyle muazzam bir dâvâyı şaşırtıcı ve aldatıcı bir zamanda kazanabilmek için, bir dâvâ vekili bulmakta Haşiye çok dikkatli olmamız lâzımdır. Bunun için tetkîkâtımızı biraz daha genişleteceğiz. Şöyle ki:

Asrımızdan evvelki İslâmiyetin ilm-i kelâm dâhîleri ve dinimizin hârika imamları ve Kur'ân-ı Hakîmin dâhî müfessirlerinin vücuda getirdikleri eserler kıymet takdiri mümkün olmayacak derecede kıymettardır. O zâtlar, İslâmiyetin birer güneşidirler. Fakat bu zaman, o büyük zâtların yaşadığı zaman gibi değildir.

Eski zamanda dalâlet, cehâletten geliyordu. Bunun yok edilmesi kolaydır. Bu zamanda dalâlet, Kur'ân ve İslâmiyete ve imâna taarruz, fen ve felsefe ve ilimden geliyor. Bunun izâlesi müşküldür. Eski zamanda ikinci kısım, binden bir bulunuyordu; bulunanlardan, ancak binden biri, irşad ile yola gelebilirdi. Çünkü, öyleler hem bilmiyorlar, hem kendilerini bilir zannediyorlar.


Haşiye: Hem, bundan evvelki asırlarda, müsbet ilimlerin yirminci asırdaki kadar terakkî etmemiş olduğu mâlûmunuzdur


Şu halde, bu asırda dünyaya yayılmış olan dinsizlik ve maddiyyunluğu kökünden yıkabilmek, hak ve hakikat yolunu gösterip beşeri sırat-ı müstakîme kavuşturmak, imânı kurtarabilmek için, ancak ve ancak Kur'ân-ı Hakîmin bu asra bakan vechesini keşfedip, umumun müstefid olabileceği bir şekilde tefsir edilmesi elbette bu asırda kâbil olacaktır.

İşte, Bediüzzaman Said Nursî, Kur'ân-ı Kerîmdeki bu asrın muhtaç olduğu hakikatleri keşfedip, Nur Risâlelerinde, herkesin kabiliyeti nisbetinde istifade edebileceği bir tarzda tefsir ve izah etmek muvaffakıyetine mazhar olmuştur. Bunun içindir ki, Risâle-i Nur, emsâli görülmemiş bir şâheserdir kanaatine varılmıştır.

Ve yine Risâle-i Nur'daki bu imtiyazdan dolayıdır ki, bu mübârek İslâm milletinden milyonlarca bahtiyar kimseler, tercihan ve ziyâde bir ihtiyaç duyarak, büyük bir iştiyak ve sevgiyle senelerce devam eden tazyikâtlar içerisinde Risâle-i Nur'u okumuşlardır.

Hem, Risâle-i Nur ihtiyaç zamanında telif edildiğinden, Türkiye ve İslâm dünyası genişliğinde gelişmiş ve dünyayı alâkadar eden bir imtiyaza mazhar olduğunu gözlere göstermiştir.

Kıymetli kardeşlerim,

Said Nursî, kırk sene evvel İstanbul'da iken, "Kim ne isterse sorsun" diye, hârikulâde bir ilânât yapmıştır. Bunun üzerine o zamanın meşhur âlim ve allâmeleri, Bediüzzaman'ın hücresine kafile kafile gidip, her nevi ilimlere ve muhtelif mevzulara dâir sordukları en müşkül, en muğlâk suâlleri Bediüzzaman duraklamadan doğru olarak cevaplandırmıştır.

Böyle had ve hududu tâyin edilmeyen, yani "Şu veya bu ilimde veya mevzuda, kim ne isterse sorsun" diye bir kayıt konulmadan ilânât yapmak ve neticede dâimâ muvaffak olmak, beşer tarihinde görülmemiş ve böyle ihâtalı ve yüksek bir ilme sahip böyle bir İslâm dâhîsi, şimdiye kadar zuhur etmemiştir; Asr-ı Saadet müstesnâ.

Hattâ o zamanlarda, Mısır Câmiü'l-Ezher Üniversitesi reislerinden meşhur Şeyh Bahît Efendi, İstanbul'a bir seyahat için geldiğinde, Kürdistan'ın sarp, yalçın kayaları arasından gelerek, İstanbul'da bulunan Bediüzzaman Said Nursî'yi ilzam edemeyen İslâm ulemâsı, Şeyh Bahît'ten bu genç hocanın (Bediüzzaman'ın) ilzam edilmesini isterler. Şeyh Bahît de, bu teklifi kabul ederek bir münâzara zemini arar. Ve bir namaz vakti, Ayasofya Câmiinden çıkılıp çayhâneye oturulduğunda, bunu fırsat telâkkî eden Şeyh Bahît Efendi, Bediüzzaman Said Nursî'ye hitâben:




yani: "Avrupa ve Osmanlı Devleti hakkında ne diyorsunuz? Fikriniz nedir?"
Şeyh Bahît Efendi Hazretlerinin bu suâlden maksadı Bediüzzaman Said Nursî'nin şek olmayan bir bahr-i umman gibi ilmini ve ateşpâre-i zekâsını tecrübe etmek değildi. Zaman-ı istikbâle âit şiddet-i ihâtasını ve idâre-i âlemdeki siyâsetini anlamak fikrinde idi.
__________________
Dünyayı Güzellik Kurtaracak.
Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi Seleme 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Üniversiteli Bayanla Geçinme Sanatı İslamda Kadın ve Erkek mehmet akif2 20 9588 20 Mayıs 2009 19:42
Üniversiteli Erkekle Geçinme Sanatı İslamda Kadın ve Erkek mehmet akif2 1 2426 20 Mayıs 2009 19:35
A.Hakan'dan Döneklik Konferansı Serbest Kürsü kurtmehmet 4 2356 10 Mayıs 2009 20:54
Hanefi Mezhebi: İslamda Kazanç Zekat-İnfak Seleme 0 2309 19 Nisan 2009 04:52
Hanefi Mezhebi: Alışveriş İlmihal Bölümü Seleme 0 2388 19 Nisan 2009 04:51