Durumu: Medine No : 20510 Üyelik T.:
01 Ekim 2012 Arkadaşları:24 Cinsiyet: Mesaj:
1.009 Konular:
166 Beğenildi:82 Beğendi:1 Takdirleri:187 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | koca koca yaLanLar koca koca yaLanLar KOCA KOCA YALANLAR Mert olan dünyaya haris olmaz! Ne dediler bize? Ne söylediklerini zannettiler? Ne için yaşamamız gerektiğini anlattılar? Neydi iş…? Evde, mahallede, okulda, işte; hangi yolu rehber etmemizi istediler? Kimin için yaşayacaktık? Ne uğruna ömrümüzü harcayacak ve ölecektik? Niye getirilmiştik bu dünyaya?... Ehlullah; dünyaya rağbetin Allah’ın gazabını gerektirdiğini söylerken, önder ve rehberim diyenler, bizi nereye çağırdıklarını zannediyorlar? Servet, şöhret, kariyer, makam, mevki, iş, eş, aş, mal, mülk, para, pul. Heva ve hevesin arzuları, nefsin konforu mu yani bütün amaç? Peki, geçmişten günümüze; günahlar, pişmanlıklar ve acılardan başka ne kaldı? Mutluluk geldi mi? Hz. Mevlana şöyle buyurur: “Bu cihan, aşağılık, değersiz bir cifedir (leş). Mert olan böyle bir murdara haris olur mu? Cifeye köpeklerden başkası rağbet etmez.”, “Dünya cifesini köpeklere bağışla; zan şişesini kır, parçala.”, “Beyaz ekmek için yüzsuyu döktüğünden, söğüt ağacı gibi meyvesizsin.”, “Bir akıl, velilerden kaçarsa o hayvanlar mertebesine geçer.” Abdulkadir Geylani Hazretleri şöyle buyurur: “Malayani (boş işler) ile iştigal etmek, aptalların işidir.” Gizlediler güzellikleri Altı asrı aşan, üç kıtaya hükmeden bir devletin kurucusu Osman Bey’in, Şeyh Edebali’ye karşı sonsuz bir hürmeti vardı. Zaman buldukça Şeyh Edebali’nin Eskişehir yakınlarındaki Sultanönü mevkiinde bulunan dergâhına giderdi. Orada misafir kalır, Edebali’den nasihat alırdı. Onun sohbetini dinlemekten haz duyar, duyduklarını dinlediklerini uygulardı. Günlerden bir gün, Osman Bey yine ziyarete gitmişti. Şeyhlerle, dervişlerle sohbet etmiş; gece yarısına yakın bir vakitte, yatacağı odaya gitmişti. Küçük ama düzenli bir odaydı. Bir yatak, birkaç minder ve yastık, bir de yerde duran rahle vardı. Duvardaki rafta ise bir Kuranı Kerim vardı. El bağlayıp boyun büktü. Uzun uzun okudu Yüce Kitabı. Sabaha kadar hürmet duruşunda kaldı. Çünkü Kuran’a saygısı sonsuzdu. Kur’anın bulunduğu odada ayağını uzatıp yatamazdı. Şeyh Edebali, Osman Bey’i sabah namazına uyandırmak için odasına gitti. Yatağın bozulmamış olduğunu; Osman Bey’in ise elleri önünde kavuşmuş, boynunu bükmüş, ayakta durduğunu gördü. Niçin yatmadığını sordu. Osman Bey, duvardaki rafta ipek muhafaza içinde bulunan Kuranı Kerim’i göstererek: “Allah’ın kelamı karşısında ayaklarımı uzatıp yatamazdım.” dedi. Edebali’nin gözleri doldu. Dudaklarında tarifi imkânsız bir tebessüm vardı. “İşte! İşte, beylerin beyi!” dedi. Bunun gibi nice güzellikleri bize söylüyorlar mı? Çanakkale’de Mehmetçikler; Allah ve Resulü için, İslam için, Kur’an’ın elden gitmemesi, sünnet-i seniyyelerin yaşaması için savaşırken, ya düşman askeri ne için savaşıyordu?... O da nefsinin konforu için değil mi? Biz de Allah yerine dünyaya rağbet etmiyor muyuz? Dünyaya dalmış gidiyoruz. Dünya istemekle bir ömrü zayi etmiyor muyuz? Kalbimizde olması gereken Allah’a muhabbet yerine, dünya sevgisine tercih ettik. Oysa dünya sevgisi, kalpleri öldürürdü. Biz ise akılsızlar gibi dünya malı topladık… Asr-ı Saadet’in incilerinden Mus’ab (radiyallahu anhy); Allah Resulü’nün nuruyla, varlıklı bir aileden olduğu halde her şeyi terk etmiş, dünyaya bir tekme vurup dünyeviliğin yüzüne tükürmüştü. Sonunda ise Şahadet mertebesine ulaşmıştı. Hz. Mevlana; “Köpeğe eşeğin kemiği layıktır “ der. Hakikatin sefasına ulaşabilme duasıyla... CAN YILMAZ
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
|