Alıntı:
engin78 Üyemizden Alıntı
kamer suresi 49 ayet..
ben alimlere hocalara laf söylemek gibi bir bilgim kapasitem yok.Ama mustafa islamoğlu ve onun gibileri kabul etmiyorum ve bunu her ortamda söylerim ve kimseden de çekinmem...uzatmayalım.
Muta hakkında bilgi verirmisiniz ..
Ben birşeyler öğrenmek istiyorum öğretin bana biraz cahilim ne de olsa.. |
O ki, [her şeyi] yaratmakta ve amacına uygun şekiller vermektedir; O ki, [bütün mevcudatın] tabiatını belirlemekte ve onu [hedefine doğru] yöneltmektedir
(A’la 2-3)
Yani, onu kendi içinde tutarlı kılmakta ve yerine getirmekle yükümlü olduğu fonksiyonlara uygun vasıflarla donatmakta, böylece onu var oluşun gereklerine baştan uygun hale getirmektedir.
O ki, göklerin ve yerin egemenliği O'na aittir; soy-sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O'dur.
(Furkan 2)
‘’Yani, yarattığı ve idame ettirdiği büyük kozmik düzen içinde her şeye ya da her olaya belli bir fonksiyon, belli bir mahiyet ve keyfiyet tayin eden O'dur:’’
[Musa:] “Bizim Rabbimiz, [var olan] her şeye gerçek özünü ve biçimini veren ve sonra da her şeyi [kendi doğasının gerektirdiği] yola yönelten varlıktır”
(Taha 50)
Bu cümle Arapça aslında geçmiş zaman kipinde kuruludur (“verdi” ve “yöneltti”); fakat açıkça Allah'ın yaratma eylemindeki sürekliliği yansıttığı için, zaman kavramından bağımsızdır ve Kur’an'ın başka pek çok yerinde olduğu gibi, burada da geniş zamanlı bir anlam ifade etmektedir. Halk terimi bu anlam örgüsü içinde yaratılmış bir nesnenin ya da varlığın sadece özüne ya da tabiatına değil, bu özün ya da tabiatın kendini açığa vurduğu biçime de işaret etmektedir; bizim halkahu ifadesi için benimsediğimiz “her şeye gerçek özünü ve biçimini veren” şeklindeki çeviri de bu düşünceye dayanmaktadır. Yukarıdaki cümleyle anlatılmak istenen gerçek ilk defa 87,2-3'de, yani, Kur’an’i vahyin ilk dönemlerine ait bir surede dile getirilmektedir.
Meryem, "Ey Rabbim!" dedi, "Bana hiçbir erkek dokunmadığı halde nasıl oğul sahibi olabilirim?" (Melek) cevap verdi: "İşte öyle! Allah dilediğini yaratır; bir şeyin olmasını istediğinde sadece 'Ol!' der ve o (şey hemen) oluverir.
(Ali İmran 47)
Yukarıda Hz. Meryem'e [bir meleğin ağzından] söylenen sözler ve daha önce Hz. Zekeriya'ya söylenen benzer sözler (yukarıdaki 39-40. ayetler) ile, Allah'ın sınırsız yaratma gücü -özellikle, her iki halde, Allah'ın iradesinin bizatihi tezahür edeceği şartları oluşturma kudreti- ve böylece, konuşmaların yapıldığı sırada ne kadar imkansız ve beklenmez görünse de, herhangi bir olayı meydana getirebilme gücü vurgulanmaktadır.
Bakın, Biz her şeyi gerekli ölçü ve nispette yarattık; Bizim [bir şeyi] takdir etmemiz ve [onun meydana gelmesi] göz kırpması gibi bir anlık bir [fiil]dir.
(
Kamer 49-50)
Yani, Allah'ın bir şeyi yaratmak “istemesi” ile onu “yaratması” arasında bir zaman farkı ve bir kavramsal farklılık yoktur, çünkü “O, bir şeyin olmasını istediği zaman ona sadece “Ol!” der ve o (şey hemen) oluverir”
“Göz kırpma” ile karşılaştırma, elbette ki yalnızca deyimseldir, yani insanın bazı şeyleri anında kavramasını ifade etmektedir.