Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Şubat 2013, 20:53   Mesaj No:1

muallime

Medineweb Sadık Üyesi
muallime - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:muallime isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14876
Üyelik T.: 01 Aralık 2011
Arkadaşları:13
Cinsiyet:Anne
Mesaj: 874
Konular: 134
Beğenildi:137
Beğendi:67
Takdirleri:484
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Attigimiz Kemikleri yiyen Afrikalilari Unutamiyorum

Attigimiz Kemikleri yiyen Afrikalilari Unutamiyorum

Attigimiz Kemikleri yiyen Afrikalilari Unutamiyorum

Dr. Emel Dilek Temel 1977'de İzmir'de doğar. Dört yaşındayken annesi ve babasını bir trafik kazasında kaybeden Temel, aile dostları olan bir aileye evlatlık olarak verilir. Lise 2. sınıfa kadar herşey güzeldir. Ancak ailenin kendi çocukları olunca, Temel Hollanda'ya bir yakınlarının yanına gönderilir. 'Hekim gözüyle bakınca, kendi evlatlarıyla kendi egolarını tatmin ettiler. Beni de gözden çıkardılar. Bunu gerçeği öğrenince anladım' diyor Temel. Çünkü evlatlık olduğunu üniversite birinci sınıfta, Hollanda'da bir süre yanında kaldığı aileden öğrenir. Temel, 'Zaten uzun süre beni ziyaret etmediler. Bu beni biraz üzmüştü. Ama aklıma evlatlık olduğum hiç gelmemişti' diyor. Doktor olduğunda savaş bölgelerine zorunlu hizmete giden fakat bunu bir zorunluluk olarak görmeyen Temel'i hayata bağlayan 'gönüllülüğü' böyle başlar. Temel'in savaşla ve açlıkla boğuşan coğrafyalar için gözlemleri şöyle: 'Bu ülkelerdeki en ortak sorun eğitimsizlik. Açlığın sebebi ise gözü doymayan kapitalistler. Herkes bir çocuğu okutsa eğitimsizlik kalmaz. Ama bunu göze alamıyorlar.' Temel Hollanda'da okurken kendisine de abim dediği Sami Uyanık'ın maddi manevi çok destek olduğunu ekliyor. Bir de Deniz Ülke Arıboğan'ın manevi annesi olarak kendisine çok destek olduğunu belirtiyor.


ANNELERİN SÜTÜ YOK
Uzmanlık eğitimini tamamlamak için ilk gönüllü hizmetine Endonezya'da başlayan Temel, 2004'teki Açe depreminde iki buçuk ay bölgede kalır. Hayatında ilk kez çaresizliğe gözleriyle tanık olur, yokluğun ne olduğunu birebir yaşar. Deprem için yardıma gittikleri Açe'de artçı bir deprem olunca bu kez onlar enkaz altında kalırlar. Temel, 'O an doğal afetlere karşı insanoğlunun ne kadar aciz olduğunu anladım. Bir çaresizlik var ama bunun tarif etmek mümkün değil. En son Suriye'ye gittiğimde bir anne ateşler içinde yanan çocuğunu getirmişti. Gidin yıkayın dedim. En son 20 gün önce su bulduğunu söyledi. Doktor olsanız ne olur, yokluğun karşısında tıkanıp kalıyorsunuz. Üç maymunu oynuyorsunuz. Suriye'de Reyhanlı sınır kapısından geçtikten itibaren en azı 4 binden başlayan 12 binlere varan kamplar var. Ve bu kamplarda hepatit salgını var. Dört bin kişi aynı tuvaleti kullanıyor. Suyun olmaması hayatı çok etkiliyor. 12 kişilik bir aile bulanık suyun içinde bir avuç mercimek ya da buğday atıp pişirdikleri yemeği yiyiyor. 'Şanslıyız' diyorlar. Suriye'deki yine başka bir kampta ikiz bebekler vardı. Annenin sütü yok. Bebeklerini doyuramıyor. En son ikizlerin öldükleri haberini aldım. Yanı başı sayılan Dubai'deki hayatlara bir bakın... Suriye'de bebekler açlıktan ölürken, Dubai'de insanlar bir öğünde 15 kişinin doyabileceği kadar yemek yiyorlar' şeklinde konuşurken dünyadaki dengesizliğe isyan ediyor.

BEŞAR KEBABI YİYORLAR
Suriye'de savaş sonrası özellikle çocuklarda epilepsi ve gece alta kaçırma vakalarının arttığını belirten Temel, asıl 'savaşın' savaştan sonra başladığını söylüyor. Savaşın çocukların oyunlarına bile yansıdığına dikkat çekiyor. Temel, 'Çocuklar etli bir yemeğe 'Beşar Kebabı' ismini vermişler. Beşar Esed'in kafası kesilip yapılıyormuş güya. Bu çocuklardaki travmayı düşünebiliyor musunuz? Bu çocuların çok da sağlıklı bir birey olmalarını bekleyemezsiniz. On üç yaşlarında çocuklar ellerinde silahlarla kampları korumaya çalışıyorlar. Empati yapınca, durumlarını çok net anlıyorsunuz. Bunların yanında Suriye tabuları olan bir toplum. Mesela bir kadının kocası ölmüş. Çocuğu rahatsız, doktora götürmesi lazım. Eşim olmadığı için evimden çıkamam diyor. Çünkü tek başına çıkarsa, bulunduğu yerde onu kötü bir kadın olarak algılarlarmış. Merhameti unutup, soğukkanlı olmalısınız. Yoksa hayat kurtarmanız zorlaşıyor. Bütün doktor arkadaşlar gündüz maske takıyor, duygularını saklıyor. Ama gece yatağa girildi mi, yorganını çeken ağlamaya başlıyor.' diyen Temel savaş bölgelerine çok gittiği için artık ahlanma modundan çıkıp, daha fazla ne yapabilirimin derdine düştüğünü söylüyor.

En çaresiz Afrika
Afrika'daki insanların yokluktan vahşileşmiş durumda olduğunu anlatan Temel gide gele kendilerinin de bu ruh haline büründüğünü ifade ediyor. Temel, 'Üç ay Afrika'da kalan insan ne kadar kendi gibi yaşayabilir ki... Nijer'de gittiğim ilk haftada bitlendim. Bir bitkinin kökünü kafama sürdüler. Hiç birşey kalmadı. Onlar da su olmadığı için bu bitkiyi keşfetmişler. Çocuklara doğduklarından itibaren onu sürüyorlarmış. Nijer'den Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ne geçtik. Güvenlik yok. Yolda bir araba önünüzü kesiyor. Arabadan indirip üstünüzdeki değerli gördüğü her şeyi alıyorlar. O da plastik toka, yüzük falan... Hoşlarına gitmezse keyfi olarak elinizi, kolunuzu da kesebiliyorlar. Karşı koyarsan intihar etmiş olursun. Afrika'ya giden arkadaşlara, 'Muhakkak yanınızda bir dolarlık bozuk para götürün, bazen hayatınızı bile kurtarabilir' diyorum. Rüşvet vermemeye, ders vermeye çalışmak bir şey değiştirmiyor. Saldırgan diyorlar o insanlara, kendimi onların yerine koyuyorum, o şartlarda ben daha kötü bir insan olabilirdim. Yaşamak istiyorsun ama elinde imkanlar yok' diyen Temel'in en uç yaşadığı olay Nijer'de başına gelmiş: 'Ekibimize sağlık şartlarından dolayı özel yemek pişiyordu. Tavuk pişirdiler. Kalan kemikleri de hayvanlar yesin diye ağacın dibine bıraktık. Yerimize döndüğümüzde garip sesler geliyordu. Bir baktık ki çocuklar kemikleri yiyordu. Nasıl bir yokluk, varın siz düşünün. Balonu şeker zannedip yalayan çocuklar gördüm. Şekerin paketini atmayıp yiyen çocuklar... İnsan yaşadığı hayata çok şükrediyor' diyor. Tanzanya'da, Gine'de tarlada, inşaatlarda, elmas madenlerinde çalışmak üzere kiloyla insan satıldığını anlatan Temel, kilosu çok olana daha çok para verildiğini söylüyor. Bütün coğrafyalar içinde Afrika en çaresizinin Afrika olduğunu gidip yaşayınca anladığınızı ifade ediyor.

Her evde şehit var
Defalarca Gazze'ye, Afrika'da çeşitli ülkelere, Pakistan'a, Endonezya'ya gittiğini; Lübnan'da Filistinliler'in ilk sürüldükleri kamp olan Nehrul Barıt'te kaldığını belirten Temel, bazı coğrafyaların gerçekten ölüm koktuğunu söylüyor. Gazze'de her evde bir şehit olduğunun altını çiziyor. 'Sanki Müslüman ülkelerin afetlerle ve savaşlarla imtihanı daha çetin' diyen Temel: 'Doğal afetler, savaştan daha kötü. Aniden geliyor. Deprem için en çok önlem alan ülke Japonya bile depremden sonra nükleer patlamadan dolayı çaresiz kaldı. Ben bunu şuna benzetiyorum: Koruyucu hekimlikte önceden önlem alıyorsun. Hasta olsan bile beş günde iyileşeceğine iki günde toparlıyorsun. Müslüman ve üçüncü dünya ülkeleri olarak tanımladığımız az gelişmiş ülkelerde ise tam tersi. İnsanlar başlarına bir şey geldikten sonra doktora gidiyorlar. Bir iki ilaçla geçici tedavi yapılıyor. Tamam çarezsizliği anlayabilirim ama bunun yanında bazı Müslüman ülkelerde çok ciddi vurdumduymazlık var. Kadercilik anlayışı çok gelişmiş ama Allah da akıl ve irade vermiş. Bunun da hesabını sorar' diyor.


Alinti
__________________


Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi muallime 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Başkasının engelli raporuyla araba almak caiz mi ? Soru Cevap Arşivi dvrzener 2 1335 06 Ocak 2020 00:11
Kur’an ezberleme ve hafızada tutma yolları-1 Kur'ân-ı Kerim Genel muallime 1 2038 01 Ocak 2016 17:34
Kur'an Kursu Öğreticileri ile Öğretmenlerin Farkı Din Görevlileri muallime 0 2132 19 Kasım 2015 17:19
Kurmê Darê ji Dêre Muhtelif Konular İslaminesil 1 1914 27 Ekim 2015 20:38
İmamın Dönüşü Din Görevlileri ayrıLık_ 1 1881 10 Eylül 2015 11:29