Durumu: Medine No : 5879 Üyelik T.:
28 Aralık 2008 Arkadaşları:32 Cinsiyet:Bay Memleket:İst Yaş:39 Mesaj:
3.169 Konular:
1383 Beğenildi:176 Beğendi:17 Takdirleri:216 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Türkiyede Tesettür Modası kitabına uydurulmuştur.Tekstil sektörü Yahudi kontrolündedr Türkiyede Tesettür Modası kitabına uydurulmuştur.Tekstil sektörü Yahudi kontrolündedr Modacı Barbaros Şansal: Türkiye'de Tekstil Sektörü Yahudilerin Kontrolündedir. ÖNEMLİ NOT: Modacı Barbaros Şansal ile yapılan röportajdaki her görüşe katılmıyoruz.Ama özellikle Tesettür modasıyla ilgili enteresan görüşlerinden dolayı bu röportajı aynen iktibas ediyoruz. Türkiye'nin çok sevdiği bir isim kendi deyimiyle "Terzi Yamağı" Barbaros Şansal ile muhafazakar modayı konuştuk. Sonrasında atölyeye geçtik, çalışma arkadaşları ile tanıştık; aile gibi sıcacık bir ortamı var. Barbaros Şansal ile yaptığımız sohbetin bir kısmını da sizin için derledim. Bakalım benim gözümden “Barbaros Şansal”ı nasıl bulacaksınız? Barbaros Şansal ile Fas gezisinde tanıştık. Yeni tanışmamıza rağmen bizi öyle sıcak karşıladı ki şaşırdım. Egosu olmayan moda dünyasındaki tek isim diyebilirim... Barbaros Şansal moda konusunda bana ilk günden beri destek oldu ve hala olmaya da devam ediyor. Öğrenmek istediğim ne varsa soruyorum, bıkmadan, sıkılmadan cevap veriyor, açıklıyor. İncelemem, okumam, fikir sahibi olmam için ve master tezimde faydalanmam için muhteşem kitaplar verdi; eşi benzeri olmayan o kitaplar sayesinde projemde farklı bir pencere açtım. Barbaros Şansal'ın benim için yeri çok başkadır. Yıllarını Moda'ya vermiş birisi olarak sektör hakkında neler düşünüyorsunuz? Aslında moda çok kirli bir şey. En pis ve en tehlikeli sektör. Bu markalaşma ve endüstrileşme yani emekle ham maddenin birbirinden uzaklaşması, fason hamallığının artması ile oldu. Aslında moda bir sosyal olgu. Dünya tarihinde moda dediğimiz kavram çok yeni. Resmi yazılı tarihi 1905'te başlıyor. 1950'lere kadar moda iletişimin artması ile yani fotoğraf ve sinemanın artmasıyla moda büyük katmanlara yayılmaya başlıyor. Daha önce operadan yayılmaya başlamıştır aslında. İyi elbise diktirmek için kostümcüye, opera terzisine gitmek gerekirdi. Sonra opera terzileri gizli gizli dikiş dikmekten vazgeçip, “modaevleri”ni açmaya başladılar. Şimdi dikkat et sokaklar kostüm dolu, artık giysi yok. Şimdi sokaklar kostüm dolu, artık giysi yok. Herkes bir farklılık arayışı içerisinde. Neden giysilerin yerini kostüm aldı sizce? Çünkü herkes bir farklılık arayışında. 1970'lerden sonra televizyonun gelmesi ile artık her eve görsellik girdi ve iş bu raddeye geldi, kontrolsüz olarak büyüdü. Eskiden Fransız modası, Alman modası, İtalyan modası diyebiliyorduk. Bugün diyebiliyor muyuz? Bugün ne olduğu belli değil modanın. Her sene bu sene pembe moda diyebiliyorduk ya da etek boyu dizden şu kadar aşağıda diyebiliyorduk. Şimdi diyebiliyor muyuz? Hayır... Her şeyi bir anda mı tüketiyoruz acaba? Aslında bu yeni bir şeyin olmadığının göstergesi. Motif değişiyor, yazı değişiyor, renk değişiyor ama yenilenen bir şey yok. Artık malzemeye göre model yapılmıyor, modele göre malzeme yapılıyor ki zaten bitiş ve çöküş burada başlıyor. Eşyana göre ev arayabilir misin? Evine göre eşya alırsın. Aynı şeyi şimdi modada görüyoruz. Modada bir yozlaşmadan mı söz ediyorsunuz?
Türkiye'de moda öyle bir yere geldi ki, bir kere toplumun sosyolojik ve siyasi ayrıştırmasından kaynaklanan kimlik arayışı için giyinme zaruriyeti doğdu. Bir taraf için sarı, kırmızı, yeşil bir sembol oldu, bir bakıyorsun trafik ışıklarına sarı, kırmızı, yeşil. Yani şimdi onları da mı değiştireceğiz? Bir taraf ulusalcı, laikçi tayyörünü kaybetti fanila ile kaldı, diğerine laf etmeye başladı. Diğeri ne giyeceğini bulamadı karşı tarafa özendi tunik giydi, keten şeffaf pantolon giydi, platformlu pabuç giydi ama gerekliliği nedeni ile örtünürken onu da deforme etti. Böylece her tarafta türk modasında çürüme ile karşı karşıya kaldık. Başı açık bir kadının elinde ki marka çanta dikkat çekmezken, başı kapalı bir kadının elinde ki marka çanta iki misli dikkat çekiyor. Muhafazakar kadınlar nasıl giyinmeli bir tasarımcı gözüyle? İslam’ın felsefesi ile yaklaşılmalı bu noktaya. Biz modern olalım hem de kapalı olalım, biz modaya uygun olalım hem de göz alıcı olalım diyorsan dinin gereğinden uzaklaşıyorsun. Açık kesimde sembol baş olmadığı için giyinilen şeydeki kaliteyi ve farkı çok anlayamıyorsun ama başörtülü kesime geçtiğin zaman pahalı ve kaliteli şeyi çok net anlıyorsun. Başı açık bir kadının elinde ki marka çanta o kadar dikkat çekmezken, başı kapalı bir kadının elinde ki marka çanta iki misli dikkat çekiyor. “Ekose desen Hıristiyan haçının kumaşa uyarlanmış halidir”
Evet dediğinize katılıyorum bizde kaliteli ve kalitesiz çok net belli ediyor kendini. İşte bu noktada da markaya yöneliyoruz, o zamanda bu eleştiriliyor... Özellikle Burberry kullanımı… Görüyorum ki bu Emine Kalkancı ile başladı. Onun ailesi açtı Türkiye'de bu dükkanı. Burada bir ironi var. Burberry; İskoçya'nın bayrağını bilirsin kocaman bir X vardır üzerinde, ekose desen zaten Hıristiyan haçının kumaşa uyarlanmış halidir. Türk desenlerinde kare vardır, ekose yoktur. Bu sembollere dikkat çekmeniz çok önemli çünkü dünya markalarını ben de dahil olmak üzere çevremdeki bir çok arkadaşım kullanıyor; hem kaliteli, hem de modaya uygun olduğu için... ama siz beni uyarana kadar aklıma gelmemişti bu semboller... Sizce sembollere dikkat eden var mı? Bunlara dikkat edilmiyor tabii ki. Eline o çantayı alıp gezmesiyle Ortodoks Haçı alıp gezmesi aynı şey... Ben özümde Müslümansam Christian Lacroix yazan, yani Hıristiyan haçı anlamına gelen yazıyı barındıran eşarp takmam büyük bir çelişki. Hep ziynet eşyalarının resimlerini içeren, mücevher desenleri, inciler olan eşarplar takıyorlar. Türkiye'de Tesettür Modası kitabına uydurulmuştur ve Tekstil sektörü Yahudi kontrolündedir. Keşke Türk modacıları dünya çapında olsalardı...
Vardı ama engellendi. Mesela Zuhal Yorgancıoğlu, Türk desenleri ve örgüleriyle yıllarca bütün Arap yarımadasında ve dünyada Türkiye'yi temsil etti ve defileler yaptı ama engellendi. Ayla Eryüksel, bütün Osmanlı desenlerini siyah beyaz şifonlara basan ve Fransa’da defileler yapan ilk modacıdır. Biz ise Batılı anlamda terzileriz, Türk modası uzmanı değiliz. Mesela Türkmenistan'a gittiğin zaman hepsi aynı şekilde örtülü, kadife elbise giyerler, göğüs kapalıdır, hafif taş işlenir kollara, kollar darca truvakardır, yemeğe oturunca önce Kur'an okunur sonra votkayı açarlar. Kültüründe o var. Şarap günah diyor, votka yazmıyor ki Kur'an'da. Kendine uygun olanı adepte ediyorlar. “Kitabına uydurmak” lafı da işte buradan geliyor bence. Türk modasıyla bu konunun ilgisi nedir? Türkiye’de de tesettür modası kitabına uydurulmuştur. Ve bugün Türkiye’de tesettür modası altında üretim yapan bütün firmaların iplikleri Musevi firmalardan gelmiştir. Bizde ki tesettür modasına dair birçok şey Evangelistlerin ve siyasi Siyonizme inananların empoze ettiği örtünme ve giyinme şeklidir. Dünyada da örneği hiçbir Müslüman coğrafyada yoktur. Bu kadar diziler gitti, herşey gitti ama örtünme şekli Arap yarımadasına gitmedi. Ahlaken çöküntü yaşasa da görüntü kimliğini değiştirmedi. Biz milli kostümümüzü imha ettik... Başı açık kadın saçını kabartıp krepe yapıyorsa, başörtüsü takanın başını yükselterek örtünmesi aynı şey... Bu noktada dikkat etmemiz gerekenler neler?
Kadınlar en başta şuna dikkat etmiyor. Hangi marka değil, hangi model sana çok yakışıyor ona bakmak gerekli. Kur'an-ı Kerim’de açıkça belirtilmiştir. İslam’da başka dinin sembolü ve işareti kullanılmamalıdır diye. Ben demiyorum ki dümdüz abayaya girip peçe takıp gezsinler. Ama bu modernize edilebilir. İçinde şapka unutulmuş bir tesettür olduğu zaman orada çok büyük bir sıkıntı vardır. Bizim Anadolu'da kadında tepelik vardı eşarp üzerine koyulan, şimdi bakıyorum şapka içinde kaldı üzerine eşarp takıldı. Başı büyütme durumunu çıkaramadı içinden kadınlar. İslam’da kadının başı yükselmez ensede kalır. Dünyadaki hiçbir İslam ülkesinde alt örtünün seviyesinin içinde bir şey göremezsin. Başı açık kadın saçını kabartıp krepe yapıyorsa, başörtüsü takanın başını yükselterek örtünmesi aynı şey. Dişilik, cinsellik, ergenlik hepsinin içgüdüsel olarak dışa vurumu aslında. “Bunları anlatmak bu ülkede bana düştüyse durum daha da ironiktir aslında” Pardösü kullanımına nasıl bakıyorsunuz?
Tesettür demek sadece uzun yere kadar giyinme ve başörtü anlamına gelmiyor. Burada da hata var. Pardösü de asla ve asla İslam’a uygun değil. Düğmelerin dizimi, belindeki kemeri ve darlığı ile o da uygun değil. Bele kalın kemerlerde takılmaz. Bel çevresini sarmayacak şekilde giyinilmeli. Artık monochrome’a doğru yönelmeli. Özellikle tasvir desenden kaçınılmalı. Başında kelebek desenli bir eşarp rengarenk iken çok davetkardır. Tesettürün nasıl olması gerektiğini çok fazla araştırmışsınız bildiğim kadarıyla… Daha başka bir konu var aslında çok mühim olan: “giyimde haram konusu”. Giydiğin elbise sana ulaşmadan önce kimlerin eli değdiği. Çünkü o senin tenine değecek, bu hiç düşünülüyor mu Türkiye'de? Helal haram kesim diyoruz ama bu emek helal edildi mi ya da nasıl bir işçinin elinden çıktı bunu düşünmüyoruz. İnternet sitelerinde şu saati koyayım, bu parfümü koyayım, şu kemeri koyayım yan yana önereyim diyenler, koklamadığı parfümün şişesini beğenip öneriyorlar. Kapağın rengi uygun diye önerilen parfümün helaline haramına bakmadan alkol içeren parfüm kullanılıyor artık sorgulamadan. Kozmetik kullanıyorsa örtülü kişi, içinde dine uygun olmayan kimyasallar var buna dikkat ediyor olması gerekli. Bu çağda demiyorum ki hasırı serip üzerine hırka ile otursunlar tabi ama İslam’ın felsefesini bozmadan çok şey de yapılabilir. “Gece kulübünde şarkı söyleyen mankenin başını bağlayıp podyuma çıkarmak tesettüre hakaret” Ama bu konuda yönlendiren de yok, bu işi bilen kişiler hazır giyimde yer almıyor. İnsanların nasıl giyeceğini göreceği somut bir örnek yok ellerinde...
Yaptığımız modayla ilgili defile olur ama tesettür defilesi diye bir şeye ben karşıyım. Gece kulübünde şarkı söyleyen mankenin başını bağlayıp podyuma çıkarmak bir kere tesettüre hakaret. Yıldırım Mayruk-Barbaros Şansal olarak bunu yaparsak da zaten adım çıkmış dokuza inmez sekize tamamen hedef haline gelirim. Her konuda olduğu gibi bu konuda da hep kadınların çerçevesinden mi bakmalıyız? Erkeklerin hiç mi suçu yok? Türk erkeği çok vahşi ve doyumsuz. Ama Arap erkeği öyle değil. Bağnaz dediğimiz Arap erkeği bir kadını görünce, “Haram” deyip yüzünü çeviriyor ve bakmıyor. Türk erkeği hem her şeyi söyler hem de kadınların olduğu ortama girmeye ve taciz etmeye çalışır. Tabi kadınlarımızın da burada sıkıntısı başlıyor. Moda ve mimari arasında bağlantı var mıdır? Toplum mimariyle şekillenir, biz mimari özelliklerimizi de kaybettiğimiz için de giyinemiyoruz. Merdiven basamağı, kaldırım yüksekliği, vasıta çeşitliliği giyimi de belirler. Misal Paris'te ya taksi ya metro var. Ama burada metrobüs, deniz otobüsü, vapur, tramvay, feribot, teleferik, metro, dolmuş, taksi, minibüs var. Şehir içinde bir yerden bir yere gitmek için atletizm eğitimi alman gerekiyor, uzun entarili bir kadın temiz bir vaziyette şehrin bir başından bir başına nasıl gidecek? Şehrin yaşantısı ve mimarisine göre giyinmek zorunda kalıyor. Bu paradokslar neden kaynaklanıyor olabilir? Küçük yaşta örtününce kızlar kadın gibi giydiriliyor. En süslü, en renkli, en pullu payetliyi sonra pardösüyü giyiyor ama kollarda fırfırlar, taşlı düğmeler takıyor, olmadık yerlere fiyonklar koyuyor, etek ucuna pilise atıyor. Sonra ne olduğu belirsiz her şeyin olduğu ucube bir şey çıkıyor ortaya. Bu tam olarak çam ağacı işte. Farklı bir ağaç aramıyor kendine. Yaprağım dökülmesin, kuru dalım kalmasın, hem çiçek açsın, hem meyvem olsun, hem yeşil yapraklarım olsun zihniyetiyle sonra oluyor noel ağacı. Bunları anlatmak bu ülkede bana düştüyse durum daha da ironiktir aslında ve ben ona gülüyorum. Bunları bilen Diyanet'in çalışanları vardır ve bu konuda bilgilendirmeliler insanları. Ben kendim ilgileniyorum bunlarla çünkü o yanlış virüs olarak her zevki etkilemeye başladı ve dünyanın neresine gidersem gideyim uzaktan bakınca örtülülere bu Türk diyorum. Ve bana soruyorlar yurt dışında “Niye böyle giyiniyorlar?” diye. İslami giyimde düğme yoktur, ilik yoktur, iğne dahi helallik ister. Dikilmemiş gibi olması gerekir. İnsan müdahalesinin en az olduğu giysiyi giymesi gerekir. İhrama girerken dikiliyor mu? Muhafazakar bir kadın nasıl olmalıdır? Nezaketi ve zarafeti belli olmalı kadının. Erkek başını öne eğip bakamıyor, kadın geçip gittikten sonra bakabilme cesareti gösteriyorsa işte o zaman kadın doğru giyinmiş demektir. İslam bireysel bir dindir, ruhban okulu gerektiren bir din değildir. İslam’ın temelinde, özünde felsefe, hoşgörü, saygı, sevgi, tolerans var. Olmayanlar bellidir, yafta, ön yargı günahtır. Ama biz bunları yapmaktan hiç çekinmiyoruz. Kendine uydurup kitabına uydurmak diye bir söz var ya işte bu “tesettür modası” için geçerli bir sözdür. “Tesettür modası” Türkiye'de kitabına uydurulmuştur. " İnsanın en önemli tesettürü ağzıdır. " Yalnızca tesettürlü kadınlar mı yanlış yapıyor? Aynı şeyi açıkta yapıyor, göğüs çatalı açık, karşısında din adamı ile din hakkında konuşuyor. Aslında edebini ört diyor ya, önce insan en edepsiz yerini örtmeli yani “ağzını”. Bütün pislik o ağızdan çıkar. İftira, yalan, hakaret, telkin hepsi ağızdan çıkar. İnsanın en önemli tesettürü ağzıdır. Ağzı vicdanın ve aklının yansımasıdır. Eğer ağzına tesettür uygulamıyorsa başını örtse ne olur, göğsünü örtse ne olur. Biz artık bu çağda o örtülü, diğeri örtüsüzü düşünmek yerine bu ülkenin istihdamını ve ilerlemesini konuşmalı tartışmalıyız. Barbaros Şansal'ı yakından tanıyanlar bilirler, çok dolu dolu bir modacıdır. Her konuda onunla sohbet edebilirsiniz ve her şeye verecek bir cevabı vardır. İşte bu yüzden verdiği cevaplar bazı kesimler tarafından yanlış yorumlanabiliyor. Ben kendisini çok seviyorum ve çok takdir ediyorum. Barbaros Şansal'a keyifli sohbetinden dolayı çok teşekkür ederim. Kübra TEKİN |