Durumu: Medine No : 20510 Üyelik T.:
01 Ekim 2012 Arkadaşları:24 Cinsiyet: Mesaj:
1.012 Konular:
166 Beğenildi:82 Beğendi:1 Takdirleri:187 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | ...Çıplaklık Bir Kültür Değildir!! ...Çıplaklık Bir Kültür Değildir!! Anne’ adayı kadını, anonimleştirmek
Çıplaklığı, bir kültür olarak lanse ettiğinizde gömleğin, ilk düğmesini yanlış iliklemiş olursunuz ki; ondan sonraki düğmelerin yanlışlığından şikâyet etme hakkınız olmaz. Bütün çıplaklığıyla konunun altını, kalın hatlarla çizelim ve üzerine basa basa vurgulayalım ki; “Çıplaklık bir kültür değildir!” Batı dışı dünyada çıplaklık, bir kültür gibi cilalanıp pazarlansa da aslında bütün mesele, kültürel çıplaklıktan başka bir şey değildir.
Kültür dediğimizde aklımıza müzik, sanat, mimari, edebiyat ve folklor gibi üretilmiş değerler gelir. Herhangi bir değer katmadan, sadece üzerindekileri çıkarmakla bir kültür üretilemez...
Değer tanımazlığın bir kültür gibi, bir yaşam biçimi gibi sunulması, kadını da erkeği de kendi tahtından indirip alçaklardan daha alçakta bir yere düşürmektir.
Her kavramı kendi yerine oturtmadan, her bir insana fıtratınca değer vermeden, insanları huzur ve barış içinde bir arada, yan yana yaşatma şansınız yoktur. Kadın kendi yerinde, erkek kendi yerinde durmalı. Bu dengeyi bozarsanız, dağılan parçaları bir araya getirmeniz imkânsızlaşır.
Çıplaklık dediğimizde, zihnimizde kadın çıplaklığı canlansa da sadece kadınları ilgilendiren bir mevzu da değildir. Mahremiyet, hem kadını hem erkeği ilgilendiren bir olgudur. Erkek için “göbekle diz arasını” mahrem kabul eden bir ölçüyü, hayatımızda uygulamak ve bu noktada hassas olmak, hepimizin boynuna asılmış bir sorumluluktur. Kadınların mahremiyete dikkat etmeleri gerektiğini ısrarla vurgulayan pek çok erkeğin, kendileri söz konusu olduğunda gevşek davranmaları, kendi içlerinde ciddi bir çelişki olarak önümüzde durmaktadır. Birde bu açıdan bakmakta fayda yok mu sizce de?
Bu noktada, çeşitli vesilelerle çıplaklığın özendirilmesi de kadını bir anlamda anonimleştirmiyor mu? Milli ve manevi değerlerden kopan kadınların, neredeyse “toplumun ortak malı” haline dönüşmesi, hem ideal aile yapısını çatlatmakta hem kadının hem de erkeğin psikolojisini olumsuz etkilemektedir. Hayâ soylu kadınların süsüdür
İlk bakışta, ortama uyum sağlama adına, bir takım gayri ahlaki diye gördüğümüz şeyleri, normalleştirmek gerek gibi görünse de işin aslı hiçte öyle değildir. Dinimizin gereği olarak, sosyal yapımızın bize biçtiği bir rol vardır ve biz bu rollere uygun tavır almak durumundayız.
Kadını dış etkiler karşısında koruma altına alan, edep ve hayâ duygusundan başka bir şey değildir. Hayâ, edep ve namus gibi kavramlar, soylu kadınların süsü ve ziynetidir. Ruhunu hayâ elbisesiyle taçlandırmış soylu hanımefendilerin örneğini, şu şekilde ifadelendirebiliriz. Bir gazete kâğıdı ve bir mektup örneği, bize bu noktada bir fikir verebilir şöyle ki; gazete kâğıdı herkesin okuması için yazılmıştır ve elden ele dolaşır. Gün sonunda eskir ve yeni gazete çıkınca eskisini okumanın bir anlamı kalmaz. Eski gazetelerse ya ayaklar altında kalır ya kese kâğıdı olarak kullanılır.
Mektup ise isme yazılmış olduğundan, sadece gönderilen adresteki şahsın okumasına müsaade edilmiştir. Bir şahsa gönderilmiş bir mektubun başkası tarafından okunması, adab-ı muaşerete aykırı kabul edilmiştir. Özetle, gazete kâğıdı umuma açık olup herkesin okumasında herhangi bir sakınca yoktur, mektup ise şahsa tahsis edilmiştir ve başkalarının okuması asla hoş karşılanmamıştır.
Hayâ elbisesini giymiş hanım efendilerin, her zaman en değerli mektuplar gibi en özel olacağını, aksi halde gazete kâğıdı gibi elden ele ve gözden göze dolaşan kadınlarınsa ayaklar altında gezmekten şikâyet etme haklarının olmadığı, yoruma mahal bırakmayacak şekilde ortadadır. Kadının, hayâ ve namus mecburiyeti
Bize göre kadınların, hayâ ve namusu, hayatlarının önemli bir yerine oturtmaları bir mecburiyettir. Bunu da erkek kıskançlığını, tatmin etmiş olmak için söylemiş değiliz. Bilakis, kendine saygısı olan her kadının, bu ölçülere dikkat edeceğinden ve dikkat etmesi gerektiğinden, kesinlikle hiç bir şüphemiz yoktur. Kendisine saygısı olmayan hiç kimseye de zorla bir yaşam biçimi dayatmak gibi bir hak ve sorumluluğumuz da yoktur. Hayâ ölçüleri, insanın önce kendi içinde olacak bir hassasiyettir. Mahalle baskıları kurarak kimseye hayâ duygusu monte etme imkânı olmadığı gibi, başkalarının da kendi değer yargılarını muhafaza etmek isteyen insanlara, kendilerine benzemeleri noktasında psikolojik baskı kurmak gibi bir hakkı yoktur, değil mi?
Bize düşen de kendi doğrularımızı, yoruma mahal bırakmayacak şekilde insanların önüne sunmaktır. Bu noktada yapılacak şey, bilinçlenme çalışmalarına hız vermektir. Elinde imkân olan herkes, bu sorumluluğun altına girmiştir. Müslüman olarak bizim hedef kitlemiz, hem ümmet-i icabet, hem de ümmet-i davettir (Hem müslüman olanlar hem de müslüman olmayanlar).
Böyle gelmiş olsa da bu böyle gitmemelidir. Hiçbir koyunun kendi bacağından asılmasına izin vermemeliyiz!
Unutmayalım ki, gözden çıkaracak hiç kimsemiz yoktur. Her konuda olduğu gibi çıplaklık konusunda da işin gerçeğini konuşmak isteyenleri marjinalleştiren bir hava hâkim bu ülkede...
Bu böyle olsa da müslümanları uyarma sorumluluğunda olan bizler, işin doğrusunu söylemekten geri durmamalıyız. UMUT BULUT |