Cvp: Bir Babanın Anneleri kıskandıran Sözleri HAYALLERİM BU MUYDU YAHU? Derken kızım iki yaşlarına geldi. Ben bir süredir, her akşam ona masal anlatıyordum. En sevdiği masallar da içinde prenses ve prens olan masallardı. Ve o daima prensesle özdeşleştiriyordu kendisini. Ve bir gün o prensin kim olacağına da karar verdi: Prens bendim... Bir anda prens olmak insana “Ne oldum?” durumu yaşatıyordu. Kızım beni “Perens” diye çağırıyordu artık. “Baba” dediğinde garipsemeye başlamıştım. Bununla birlikte, o günlere kadar en büyük müttefiği olan eşim de bir anda “Kötü cadı” pozisyonuna geçiş yapmıştı bile... Eee, her masalda bir de kötü karakter olmalı değil mi? “SENİ SEVİYORUM BABACIĞIM!” Vay be, baba olmak keyifli bir hal almaya başlıyordu galiba... Birden, değişimler hızlanmaya başladı. Ufak ufak konuşmaların benim monoloğumdan çıkıp, sohbet haline gelmesi... Vizyona giren filmlere bakarken (isterse o hafta 8 Oscarlı bir film vizyona girmiş olsun) eğer bir çizgi film yoksa, canımın sıkılması... Uçurtma uçurmanın veya piknik yapmanın aslında çok da güzel aktiviteler olduğunun hatırlanması... Beraberce giyilecek kıyafetlere karar vermeler... Traş olurken kızımın “köpük operatörü” olarak bana yardım etmesi ve daha sonrasında öpücükleriyle kalite kontrolü yapıp, “Burada kalmış, burası batıyor” şeklinde rapor vermesi vs.vs.vs... Bu yazı giderek kızımla ilgili yaşadığım güzelliklere doğru kayıyor galiba... Eyvah!.. Şimdi yer sınırlamasının ne kadar da can sıkıcı bir şey olduğunu anladım. Bu kadar kısa bir yerde ben nasıl baba olmanın ne kadar keyifli, ne kadar yeri doldurulamaz, ne kadar da “ne kadar bir şey” olduğunu anlatabilirim... Kızım şu anda dört yaşında. En az 7-8 aydır haftasonu sabahları elinde çorabı ve hırkasıyla odama gelip, beni uyandırıyor (güne güzel bir başlangıç)... Anneyi uyandırmamaya çalışarak salona geçiyoruz (parmak ucu modu)... O günkü kahvaltıda krep mi omlet mi yemek istediğini söylüyor (lezzet)... O yumurtaları kırıyor ve karıştırma işlerini hallediyor, ben de ateş gereken yerleri hallediyorum. Sofranın hazırlanması tamamen ortak (işbirliği)... Anneyi kaldırıp, hep beraber kahvaltımızı yapıyoruz (iyi koca ve iyi evlat)... Annenin yoğun çalışması gereken bir haftasonu ise toplanması gereken masayı anneye bırakıp dışarı çıkıyoruz (uyanıklık)... Güzel bir tiyatro veya film bulup izliyoruz (sanatsal aktivite)... Karnımız acıkmışsa bir “bolkepçe aşevi” bulup, karnımızı doyuruyoruz (tutumluluk)... Gündüzü bir şekilde sonlandırıp evimize geri geliyoruz (kürkçü dükkanı)... Deliler gibi oyun oynuyoruz (dinlenme)... Annenin yaptığı süper leziz makarnalar eşliğinde, güzel bir çocuk filmi izleyip, koltukta uzanıyoruz (miskinlik)... Kızımın uyku saati geldiğinde odasına geçiyoruz ve ona bir hikaye kitabı okuyorum (edebiyat)... Uyku modundan çıkıp tekrar azma moduna geçme denemelerine, baba olarak karşı koymaya çalışıyorum (otorite denemesi)... En sonunda onu öpüp iyi geceler diliyorum. Ve beni yanaklarımdan öpüp üç kelime söylüyor: “Seni seviyorum babacığım”... Evet sahiden de hayaller gerçek olmuyormuş. Çünkü, ben böyle güzel bir şeyi hayal etmeye bile cüret edemezdim
__________________
Dünyayı Güzellik Kurtaracak.
Bir İnsanı sevmekle başlayacak herşey...
|