Durumu: Medine No : 20510 Üyelik T.:
01 Ekim 2012 Arkadaşları:24 Cinsiyet: Mesaj:
1.012 Konular:
166 Beğenildi:82 Beğendi:1 Takdirleri:187 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | ...Haccınız evliliğinizi yenileyebilir... ...Haccınız evliliğinizi yenileyebilir... Orada burada kişisel gelişim dersi aramaya gerek yok. Hac yolculuğu keskin sınamalardan geçtiğimiz kocaman bir gelişim fırsatıdır. İncelip incelip de varlığımızdan koptuğumuz, çoğalıp çoğalıp varlığın kalbine taştığımız demdir haccımız. Düşündüm ki, hac evliliğimizi de gözden geçirme fırsatı olabilir. Haccın detaylarını, evliliğimizi onarma eksenli yorumlamaya çalıştım. Bakalım bana katılacak mısınız? Niyet: Hacca niyetlenmekle, o zamana kadarki bütün niyetlerinizden vazgeçiyorsunuz. Çevreden merkeze dönüyorsunuz; çokluktan bire varıyorsunuz. Evlenmekle her birimiz çok niyetlerimizi bire indiriyoruz, birini tercih edip başkalarını terk ediyoruz. Öyleyse, tercih ettiğimiz birini terk ettiğimiz çoklar kadar çok sevmeliyiz. Öyleyse, bizim için çokları terk eden birine terk ettiği çokları aratmayacak çoklukta sevimli olmalıyız. Bir olan sevgimizi bir olan sevdiğimiz için çok etmeliyiz, çoğaltmalıyız. İhram: İhram, elbiselerimizden çıkmayı gerektirdiği kadar, takındığımız tavırlardan, benimsediğimiz hallerden soyunmayı da gerektirir. Kişiliğimizi sadeleştirmemizi, varlığımızı durulaştırmamızı gerektirir ihram. Sıfatlar erir, makamlar yıkılır, rütbeler sökülür ihramın içinde. Eşler de birbirlerini sıfatlardan azade, sade birer insan olarak kabul eder. Başkalarının yanındaki sıfatlarımızı soyunmuş olarak birlikteyizdir. Evlilikte birbirimize karşı unvanların, makamların, rütbelerin kârı yoktur. Neysek oyuzdur; öylece kabulleniriz birbirimizi. Zaaflarımızla, kusurlarımızla, eksiklerimizle kabulleniriz birbirimizi. Öyle ki başkalarına aşikâr olmayan nice kusurlarımızla varızdır eşimizin yanında. Aslında, birbirimize karşı ihramlıyız; birbirimizi hesapsız kabulleniyor olmalıyız. Yeryüzünde başka hiçbir şey olmasa, başka kimse kalmasa da, birbirimize razı mıyız? Elimizde hiçbir şeyimiz kalmasa da, hiçbir rütbemiz olmasa da birbirimizi değerli görüyor muyuz? Tavaf: Varlığımızın kulluk havuzunda eridiği demdir tavaf. Kâbe'nin etrafında herkes bütün yakınlıklarından soyunur, Rabbinin yakınlık çağrısında kaybolur. Çokluğun içinde, yatay düzlemdeki bağlılıklarımız çözülür, dikey düzlemde Rabbimizle irtibatlanırız. Rahmet-i Rahmân herkesi alnından tutup kalabalığın ortasından çeker ve huzurunda bir ve biricik eyler. Tavafın insan seli içinde, yitirdiğimiz bağlardan biri de evlilik bağıdır. İhramlı olarak birbirine yasak olan eşler, birbirleri için taşıdıklarını düşündükleri varlıklarını Bir Olan'a teslim ederler. Birbirlerine karşı yalnızlaşırlar, birbirlerinden uzaklaşırlar. O demde "eş" sıfatı iptal olur, birbirlerinin yanında ama birbirlerine bağlı olmayan "kul"lar olarak var olurlar. Tıpkı yan yana durup birbirlerine gölge etmeden göğe doğru yükselen ağaçlar gibidirler; birbirlerini gölgelemeyerek, köklerinin bağımsızlığını ve meyvelerinin sonsuzluğunu fark ederler. İşte bu hal, evlilikte eşlerin birbirlerini tüketmeleriyle sonuçlanan "yakınlık suiistimalini" gözden geçirme zamanıdır. Eşler birbirlerine Yaratan'ın hediyesidir; Yaratan izin vermeseydi birbirimize helâl olamazdık. Bedenimizi ve nefsimizi elinde tutan Mâlik-ül Mülk'ün izniyle ancak bir kadın ya da bir erkeği kendimize eş seçebiliriz. O'nun izni olmasaydı, ne kendi iznimiz, ne ailemizin izni, ne devletimizin izni, bizi birbirimize helâl etmeye yetmeyecekti. Şu halde, biz birbirimize Rabbimize "kul" sıfatıyla yakın olduk; Rabbine "kul" olanı kendimize "kul" "köle" edinme hakkına sahip değiliz. Fakat ne yazık ki, eş olmanın yakınlığını öylesine yorumluyoruz ki, "o benim her şeyim nasılsa!" diyerek, eşimizle aramızdaki kul haklarını ihlal edebiliyoruz. Belki de bunu iyi niyetle yapıyoruz; "aramızda bunların hesabı olmaz ki!" diyoruz; iki kul arasında olması gereken saygı mesafesini sevgimiz adına yok ediyoruz. Bize uzak ve "başkası" olanlara gösterdiğimiz saygıyı eşimizden esirger hâle geliyoruz. Bu durum, en çok da sevgiyi yaralıyor; bir süre sonra uğruna saygı ve mesafeyi kurban ettiğimiz sevgi de gereksiz ve yersiz hale geliyor. Sevgiyi besleyen iltifatlar, gönül almalar, takdirler yerini yersiz eleştirilere, gönül kırmalara bırakıyor. Nezaket saygı ve mesafe üzerinden inşa edilir; sevgi tek başına nezaketi besleyemiyor. İşte tavaf anında, yanınızda size ait olmayan, ama sizin yanınızda- kendi tercihiyle-duran bir "kul" olduğunu hatırlayın, yeniden saygılı ve sevgili bir ilişki başlatmayı deneyin. Kâbe'yi size sevimli kılanın eşinizi de sevimli kılan olduğunu bir kez daha anlayın. Kalbinizin kıblesini eşinizin kalbine yöneltin. Kâbe hürmetinde bir "kul"un sırf Rabbi izin verdiği için, sırf kendisi tercih ettiği için yanınızda ve yakınınızda olduğunu hiç unutmayın. Sa'y: Hz. Hâcer'in telaşı ve teslimiyetine denk düşer Safa-Merve arası. Çaresiz ve yalnız bir kadının, rütbesiz ve makamsız bir insanın çölün kumları arasındaki hal duasını canlandırır hacılar. Her birimiz kocaman bir Hâcer siluetini tamamlarız sa'y sırasında. Evlilik de, bir bakıma hiçbir engebesini ve köşesini tahmin edemeyeceğiniz bir çöl gibidir. İki kalbin arasında bir koşuşturmadır. Emin olduğumuz tek şey iki kalbin birbirine bakışıdır. İki kalbi birbirine ısındıran Rabbimiz, ikisi arasında koşuşturabileceğimizi, şaşkın kalabileceğimizi, çaresizliğe düşebileceğimizi hatırlatır bize. İki kalp yeter ki birbirine yakın dursun, arada olacakları Hâcer gibi göğüslemeye hazır olmalıyız. Ancak o zaman aşkın zemzemini dudaklarımıza ve kalplerimize taşıyabiliriz. -SENAİ DEMİRCİ-
__________________
Derdi dünya olanin dünya kadar derdi olur...
|