Durumu: Medine No : 2609 Üyelik T.:
12 Temmuz 2008 Arkadaşları:0 Cinsiyet: Yaş:36 Mesaj:
550 Konular:
114 Beğenildi:8 Beğendi:0 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Nur suresi61.ayet.. Nur suresi61.ayet.. Soru:
Hocam, geçenlerde Nur suresi 61. ayeti inceledim. Çeşitli tefsirlerde farklı yorumlarla karşılaştım. Nedense sürekli olarak ayetin tamamın 'yemek yeme' ile sınırlandırmışlar. Örneğin 'Köre, topala, hastaya sorumluluk yoktur' bölümünü nasıl anlamalıyız? Bir de 'beraberce yemenizde sakınca yoktur' bölümünü nasıl yorumlayabiliriz?
Hocam beraberce yemekle ilgili benim anladığım, yakın dostlarınızla birlikte ailece oturup yemek yiyebilir, sohbet edebilirsiniz şeklindedir. Bu oturmalarda sorun tesettür meselesine dayanmaktadır. Sizce hanımların dış elbiseleri ve iç elbiselerinin dışında başka bir giyim tarzları olamaz mı? Evde otururlarken pardösü yerine üzerlerini örten içini göstermeyen vücut hatlarını içindeki giyimlerini sadece kocalarıyla beraberken giydikleri ve gerektiğinde vücut hatlarını ortaya çıkaran cazibeli kıyafetlermiş gibi düşünmek doğru mu? Dış elbiseleri genellikle pardösü olduğundan dostlarıyla beraber ailece belli etmeyen bir kıyafet giymeleri yeterli olmaz mı?
Bazı müslüman hanım kardeşlerimiz tesettürlü olarak pazara, çarşıya, işe, manava vs. gidip alışveriş yapmakta hatta tabir caizse kaba Pazar esnafıyla çatır çatır pazarlık yapabildikleri halde, bir erkek aile dostu evlerinin kapısını çalsa kapı arkasında gizlenerek sözde kendilerini saklama gayreti içine giriyorlar. Hatta öyle zamanlar oluyor ki yolda karşılaştığımız bir kardeşimizin eşini bile tanıyamıyoruz. Farkındaysanız müslümanların aile gezmelerinde hep haremlik selamlık oturulmakta berberce oturup sohbet etmek teklif dahi edilemez hale gelmiştir.
Hocam koskoca bir medeniyet kurmuş olan müslümanların dışardan bakanlarca gayri madeni olarak algılanmasına sebebiyet veren hatta bayramlarda bile oturdukları apt. sakinleriyle bayramlaşmaktan kendilerini alıkoyan birlikte oturmak el sıkmak vs. gibi sorunlardır. Bazı konuları abartarak çok iyi müslüman olduğumuzu zannediyoruz herhalde. Oysa komşularımızla irtibatımızı bile bu sebeplerle kesebiliyoruz.
Velhasıl hocam Nur suresi 61. ayeti nasıl anlamalıyız? Bu konuda yardımlarınızı arz eder ellerinizden öperim. Cevap:
Yaşlı kadın ve erkeklerin ellerinin öpülmesi ve onlarla musafaha caizdir. Hz. Ebu Bekir'in kabilesini ziyarete gittikçe bunu yaptığı bilinmektedir. Buradan hareketle şehvet ihtimalinin bulunmadığı veya çok zayıf bir ihtimal olduğu durumlarda gençler arasında da gerektiğinde tokalaşmayı caiz görenler vardır; biz de zor durumda kalanların, farklı kültür ortamlarında yaşamak ve insanlarla ilişki kurarken fitneye (muhatapların inançlarının sarsılmasına) sebep olmak istemeyenlerin faydalanmaları için bu yorumu, Helaller Haramlar isimli kitabımızda naklettik.
Yine adı geçen kitabımda erkek kadın beraber oturmanın, tesettüre riayet edildiği ve bu uygulamadan fayda umulduğu veya ihtiyaç ve zaruret bulunduğu zaman caiz olduğunu deliller göstererek açıklamıştık. Kadınların evde örtünmelerinin (tesettürlerinin) dış giysi ile olması zorunlu değildir. Örtülmesi istenen yerlerin uygun giysilerle örtülmüş olması yeterlidir.
Gerek sorunuzda geçen anlayışınızın ve gerekse benim yukarıdaki kısa cevabımın ilgili bulunduğu âyetlerden biri de Nur sûresinin 60-61. âyetleridir. Bu âyetlerle ilgili tefsirimizi (Dört kişilik bir heyet halinde yazdığımız tefsirden bu bölümü) aşağıda naklediyorum:
Meal:
60. Evlenmekten umudunu kesmiş yaşlı kadınların, cinsel cazibelerini sergilemeksizin elbiselerini çıkarmalarında sizin için bir sakınca yoktur, bununla beraber iffetlerini korumaya özen göstermeleri kendileri için daha hayırlıdır.
Tefsir:
60. Daha önce (30-31. âyette) iffetin korunması ve bir tedbir olarak örtünme konusu ele alınmıştı; örtünme ile ilgili istisnalar arasında çocuklar, yaşlılar, ev halkı ile içli dışlı yaşamak durumunda olan hizmetçiler vardı. Burada istisnalar; yani amaca aykırı düşmediği için örtünme yükümlülüğünün hafifletilmesi ile ilgili bir başka hüküm daha vardır. Buna göre yaşlanmış, âdet görmez hale gelmiş, cinsel cazibesini kaybetmiş, normal şartlarda kendisine izdivaç teklifi yapılmaz olmuş kadınlar, gençlere nisbetle daha az örtünebilecekler, bir başka ifade ile bazı giysilerini çıkarabileceklerdir. "Bu giysiler nelerdir ve nerede çıkarılacaktır?" sorusunun cevabı farklı bakış açlarından ve yorumlardan dolayı çeşitli olmuştur. Bu âyet ile 30-31. âyetler arasında ilgi kuranlar ve istisnayı oradaki örtünmeye bağlayanlar, çıkarılabilecek giysilerin baş örtüsü, entari üzerine giyilen hırka vb. ikinci giysi olduğunu söylemişlerdir; tâbiûn âlimlerinden Câbir b. Zeyd'in anlayış böyledir. Bazı tefsirci ve fıkıhçılar ise yaşlı kadının da namazda saçlarının avret (açılması haram) olduğundan hareket ederek istisnayı, Ahzâb sûresindeki cilbâb âyetine (33/59) bağlamışlar ve izin verilen açılmanın yalnızca cilbab (başörtüsünün ve entarinin üzerine örtülen dış giysi) olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu guruptan bazıları, "Maksat yabancı kimsenin görmediği yerde başını açmasıdır" demişlerse de Cessâs, haklı olarak "Bunu yaşlı kadınlara özgü kılmanın anlam yoktur, genç kadınlar da yabancı kimsenin görmediği yerlerde başlarını açabilirler" diyerek reddetmiştir (334; krş. Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, 1401).
Bize göre burada izin verilen açılma baş ve boyun ile ilgilidir; âyet, Ahzâb sûresindeki cilbabla değil, bu sûrenin 31. âyetindeki başörtüsü ile ilgili bir istisna getirmektedir. Çünkü Arapça'da, "elbiselerini çıkarmaları" diye tercüme ettiğimiz "vad'u's-siyâb", dış giysinin değil, başörtüsünün açılması mânasını ifade etmektedir (İbn Atıyye, V, 195; Kurtubî, X, 308). Baş ve boynu örtmenin gerekçesi cinsel cazibe idi, yaşlılarda bu sebep ortadan kalktığı için örtünme külfeti hafifletilmiştir; nitekim 31. âyetteki istisnalardan biri de "şehvetle ilgisi olmayan veya kalmayan" kimselerdir. Hafifletme dış giysinin değil, başın ve boynun açılması ile hasıl olur. Yerinde açıklanacağı üzere dış giysi (cilbab) emrinin gerekçesi iffetin korunması değil, hür kadınların cariyelerden ayırt edilmesidir. Cariyenin bulunmadığı ve ayırmanın başka yöntemlerle sağlandığı zaman ve zeminlerde tesettür için gerekli olan cilbab değil, belli yerlerin uygun şekilde örtülmesidir.
Âyetin sonundaki uyarı, kadınlar yaşlı da olsalar kendilerine ilgi duyulması ihtimali bulunduğu için bu ruhsatı kullanırken dikkatli olmalarına, amaca göre hareket etmelerine yöneliktir.
Bundan önceki yazıda açıklamayı vaad ettiğimiz âyetin meali şöyledir:
"Gözleri görmeyen için bir sakınca yoktur, topal için bir sakınca yoktur, hasta için de bir sakınca yoktur. Sizin için de kendi evlerinizden, babalarınızın evlerinden, analarınızın evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarı elinizde bulunan evlerden ve arkadaşınızdan yiyip içmenizde bir sakınca yoktur. Birlikte veya ayrı ayrı yemenizde sizin için bir günah yoktur (Nur: 24/61).
Bu âyette ilk bakışta dört ayrı konu var gibi gözükmektedir: Hasta ve sakatlarla ilgili muâfiyet, yakınların evlerinden yiyip içmek, birlikte veya ayrı ayrı yemek, evlere girildiğinde selam vermek. Bu dört konudan ilk ikisinin tek konu olup olmadığı hususu tartışılmıştır. Mealde "Sizin için de" diye başlayan cümle üst tarafına bağlanırsa konu tektir, bağlanmaz ise konular farklıdır. Bir tercih yapabilmek için önce âyetin geliş sebebiyle ilgili rivayetlere bakmak gerekecektir: a) Hasta ve sakatlar diğerleri ile birlikte yedikleri zaman hak geçmesi, onların karınların doyuramaması ihtimali vardı, bu yüzden rahatsızlık duyanlar, "birlikte yemenizde sakınca yoktur" denilerek rahatlatılmıştır. b) Hasta ve sakatların, âyetin devamında saylan yakınların evlerinden yemelerinde sakınca bulunmadığı açıklanmıştır (Bu anlayışa göre ilk iki konu farklı değildir, tek konuda açıklama yapılmış demektir). c) Hastaları ve sakatları, karınlarını doyurmak üzere evlerine götüren kimseler burada yiyecek bulamazlarsa âyette sıralanan yakınlarına götürüyorlardı; bunda sakınca bulunmadığı bildirilmektedir. d) "Birbirinizin malını haksız (bâtıl) yoldan alıp yemeyin" (Bakara: 2/188) mealindeki âyet gelince, "bağışlama, alım satım gibi bir durum olmadan akraba ve eş dost evinden yiyip içmenin de caiz olmayan, haksız yoldan yeme ve içme" sayılacağı kanaati bazı kimseleri rahatsız etmişti, bunu gidermek üzere âyet nazil oldu. e) Sağlam müminler savaşa giderken evlerini, sakatlıklar veya başkaca mazeretleri yüzünden savaşa katlamayanlara emanet ediyorlardı, emanetçilerin de bu evlerde bulunan yiyeceklerden yararlanma hususunda gönülleri rahat değildi, onlara ruhsat tanınmıştır. f) Bu âyet nazil olduğunda genellikle insanların evlerinde kapı yoktu, perde çekilmiş olurdu ve evlere kolaylıkla girilirdi, eve giren kişi bazen orada sahiplerini bulamazdı ve bir şeyler yiyip içmeye de ihtiyacı olurdu. Sonraları evlere kap yapıldı, sahipleri bir yere gideceklerinde kapılarını kapayıp gittiler, bu uygulama da ortadan kalkmış oldu. g) Hasta ve sakatlarla ilgili kısım, daha sonra gelen ve birbirinin evinden yiyip içmekle ilgili bulunan kısımdan farklı olup onların mazeretleri sebebiyle başta cihad olmak üzere bazı emirlerden ve yasaklardan muaf olduklar hükmünü getirmektedir (Cessâs, 334; Ebû Bekir İbnü'l-Arabî, 1402). Yorumları da yönlendiren bu rivayetler içinde hem tarihî olguya hem de âyetin lafzına en uygun olan şu iki yorumdur: a) Topal, kör ve hasta olanların başta cihad olmak üzere -sağlam olma, güç yetme şartı aranan- birçok yükümlülükten muaf olduklar. b) O günlerde hem ihtiyaç bulunduğu hem de örf ve âdet haline geldiği için akraba ve dostların birbirinin evinden, sahibinin iznini almaksızın -yine örf ve âdet ölçüsünde- yiyip içmelerinin caiz olduğu.
Arapların İslam'dan sonra da sürdürdükleri bir âdetleri de yolculukta azıkları birleştirip gerektikçe ortadan yemekti. Bu durumda bazı kimseler çok veya sık, bazıları az yiyorlardı, bazı kimseler de herkes bir araya toplanmadıkça ortak azıktan yemek istemiyorlardı. Âyetin ilgili bölümü, iyi niyet ve ihtiyaç sınırları içinde kalındığı sürece tek başına da, bütün arkadaşlar bir araya gelerek de yemenin caiz olduğunu göstermektedir. Hayrettin Karaman |