Stockholm Sendromu ile ilgili bilgilerin bir kısmını buraya aktarma sureti ile konuya giriş yapmak istedim detaylı bilgi almak isteyenler altta vermiş olduğum linkten takip edebilirler.
Yıllarca kendi katillerini el üstünde tutan C.H.P Atatürk İnönü ve benzerlerini kutsayan zihniyet sahiplerinin hastalığına tıbben Stockholm Sendromu denilmektedir. Bu hastalığı tarih bazında bir değerlendirme ile ele alalım.
Tarih 1926-1930 yılları arası Ağrı bölgesinde yapılan ayaklanmalar en son Zilan Katliamı ile şiddetin doruğuna varmıştır. Ayaklanmaların çoğunluğunda Kürtlerin baş gösterdiği bilinmektedir. Lakin Kürtleri Zilanda hunharca katleden zihniyetin uşaklarını, yıllarca baş tacı edenler katliama maruz kalan Kürtler idi. Kendilerini katleden rejimin güçlerine destek verenleri Bey, ağa isimlendirmeleri altında baş tacı yaparak bu hastalıktan olan paylarını almışlardır.
Tarih 1937 Dersim Katliamı. Tek partili dönemlerin C.H.P si iktidar Atatürk Reisi Cumhur Trabzon müzesinde bulunan katliam/harekât planını bizzat hazırlayan ve uygulatan kişi. Asıl sorulması gereken soru Dersim halkını katleden sürgünlere yollayan perişan eden C.H.P Atatürk ve benzerlerini kutsamak onları iktidara taşımak adına oy vermek apaçık hastalıktır kendi katillerini kutsamaktır.
Ülkemiz bazında eğitim seviyesi yüksek bir yer olarak bilinen Dersim bölgesinde yaşayan halklara şu soruyu sormam gerekiyor.
İmam Ali’yi İmam Hüseyin’i dillerinden düşürmeyenler.
Seyyid Rıza’nın misyonunu sürdürdüklerini iddia edenler nasıl tezat içerisinde olduklarını neden görmüyorlar?
Kendilerine en büyük zulmü yapanları bugün en çok destekleyenler kim?
İmam Hüseyin’in şu sözünü hatırlatmam gerekiyor:
‘’ Ben Zalimler ile alçakça Yaşamaktansa Ölümü Saadet Biliyorum’’
Tarihten bir iki örnek ile sunmaya çalıştığım hastalık hususunda kendimizi sorgulayarak, tedavi yollarını aramalıyız. Kendi katillerimize baş tacı yapacağımıza hakkı söylemeli ve söyletmeliyiz.
Tarihte bu hastalığın başlangıç evresi Allah Resulünden sonra. Emevi katillerinin iktidar dönemi ile başladığını bugün zalimlere rahmet okuyanların onları hazret veya benzeri olarak adlandıranların durumu aynıdır hastalığa yakalanmışlardır. Katilleri kutsamış baş tacı yapmışlardır. Şehadet şerbetini içenleri ise unutmuşlardır. Katillerini kutsama sureti ile.
Bu ve benzeri birçok örnek verilebilir. Zalimlerin iktidarı her zaman Mazlumların omuzunda kendine hayat bulur, sürü psikolojisi ile hareket etme anlayışına sahip olanlar Akıl ile harekete ne zaman geçmeyi düşünmektedirler?
Bugün insanların kanını sülük gibi emen Bankalara olan sevgi başka nasıl tarif edilebilir hastalık değilse nedir?
Rehinelerin, kendilerini esir alanların duygularını anlama noktasına gelmeleri ve kendisini rehin alan kişilerle geçirdikleri sürenin sonunda onlara yardımcı olmaya başlaması ve nihai olarak da onlarla özdeşim kurmalarına Stockholm Sendromu denmektedir.
Bu sendromun anlamını genişleterek insanın kendisini zora sokan, üzen koşulları benimsemesi, savunması ve bu koşulları yaratan nedenleri görmemesi, ezenin yanında yer alması olarak da tanımlayabiliriz.
Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar saldırganla özdeşleşmeye ve bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucudur.
Sürekli şiddet yaşamanın bir sonucu olarak kurbanlar saldırganla özdeşleşmeye ve bir hayatta kalma stratejisi olarak onun için hareket etmeye başlayabilir. Kurbanın iradesinin saldırgana bağlı olması gönüllü bir karar değil, şiddetin doğrudan sonucudur. (Herman, 1992)
STOCKHOLM SENDROMUNUN GÖRÜLDÜĞÜ BELLİ BAŞLI GRUPLAR
Rehin alma durumu ve benzer bir baskı yaratan kaçırılma durumlarında (rehine-esir alan)
Tecavüze uğrama, ensest ya da cinsel tacize maruz kalan çocuklarda (istismara uğrayan çocuk-istismar eden ebeveyn)
Savaşta bulunma, savaş esirleri, toplama kamplarında yaşama durumlarında
Hayat kadınlarında (pazarlanan)
Aile içi şiddete maruz kalınması durumlarında (dövülen eş-döven eş)
Yoğun dini (tarikat benzeri ) ve siyasi baskı uygulanması durumlarında (brainwashing durumlarında) (takipçi-lider)
Uzun süren hapishane deneyimlerinde (tutuklu-gardiyan)
Ev hapsine maruz bırakılma durumlarında
TARİHÇESİ
İlk kez psikiyatr Bejerot tarafından tanımlanan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç’in başkenti Stockholm’de yaşanan bir olaydan almaktadır.
Banka soyguncusu tarafından 6 gün boyunca rehin tutulan banka görevlisi bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır.
Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler, sonunda da onunla evlenir.
23 Ağustos 1973 günü Stockholm’de bir bankayı soymak üzere basan soyguncular 4 banka görevlisini 6 gün (131 saat) rehin tuttu.
Soyguncular banka personeline iyi davrandı, aralarında iyi ilişkiler oluştu;
Rehineler polisin bankayı basacağını fark edip soyguncuları uyardılar;
Daha sonra mahkemede soyguncular aleyhine ifade vermek istemediler, savunma ücreti için para topladılar. Olay, “soyguncular bankadan para çalamadılar ama bazı insanların kalbini çaldılar” biçiminde yorumlandı…
1974 yılında Patty Hearst isimli bir milyoner kadın bir terörist grup tarafından kaçırıldıktan 2 ay sonra onlarla birlikte bir banka soygunu yaparken yakalandı. Avukatları SS mazeretini kullandıysa da mahkeme kabul etmedi ve hapse mahkûm etti.
2001 yılında İngiliz bayan gazeteci Yvonne Ridley, Afganistan’da Taliban tarafından kaçırıldı, ilk 11 gün onlarla kavga etti, yemek yemedi. İslâm dinini incelemesi şartıyla serbest bırakıldıktan sonra İslâm dinine ilgi duydu, 2003 yılında da Müslüman oldu.
[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
MEVLÜT HÖNÜL
MALAZGİRT
31/05/2013