Türkçe Olimpiyatları’nı sahne arkasından izlemek
Henüz 25 yaşında. Gençliğin baharında yani.Bir camide karşılaştık.
“Nereden hocam?” dedim. “Afrika’dan.” dedi.
-Neden buradasınız?”
-Olimpiyatlar için.
İmrendim açıkçası. Ayaküstü biraz sohbetten sonra namazlar kılındı. O bir kenara çekildi, sırtını duvara yasladı. Hafifçe kapadı gözlerini ve öylece daldı gitti…
Ne düşünüyor diye merak ettim ama soramadım. İçin için yandığını, gözlerinden süzülen yaşlardan anladım. Kendini sıkarak ısırdığı dudakları kıpkırmızı oldu, sanırım acıdan... “Allah’ım bizi mahcup etme.” diye titrek bir dua mırıldanıyordu.
Sonra yanına bir ‘siyahi çocuk’ geldi, düzgün Türkçesi ile “Gidelim mi hocam?” diye seslendi.
Gözlerini açtı… Büyük bir vakarla çocuğun gözüne baktı, hafifçe doğruldu, ıslak kirpiklerini parmaklarıyla sildi: “Gidelim.”
Ayağa kalkar kalkmaz yanına iki çocuk daha geldi. Belli ki Afrikalı idiler. Sükûnetle yan yana yürüyüp öylece kayıplara karışıp gittiler. Arkalarından bakakaldım. Niyeyse ben de onların arkasından ağladım. Hem de çok.
Aradan iki gün geçti.
Türkçe Olimpiyatları’ndayım…
Bir başka oluyor Türkçe Olimpiyatları’nda atmosfer. İnsana çok garip geliyor, bir Afrikalı çocuğun Türkçe şiir okuması. Uzakdoğulu bir çocuğun bildik bir şarkıyı bir de kendine has şivesi ile dillendirmesi.
Her şey garip zaten Türkçe Olimpiyatları’nda. Suyun yokuşa akması gibi.
Bu festivale eşiyle, çocuklarıyla gelenler de garip. Herkeste bir garip huzur ve tebessüm eden bir hüzün hali var.
Gurur verici bir atmosfer.
Ama bu gurur verici tablodan bahsetmeyeceğim ben. En güzel şarkılarımızın nasıl dillendirildiğini de anlatmayacağım.
Sahnede coşku içinde şarkılar söylenip halaylar çekilmesinin bir de perde arkası var.
Cümle âlem perdenin önündeki gösterilerle gülüp oynarken, sahne arkasında kendi öğrencilerinin performansını heyecanla izleyen öğretmenler var.
Gencecik yaşlarında dünyanın farklı coğrafyalarında yaşayan, yaşadıkları coğrafyalarda insana ‘hizmet’ etmeyi kendilerine görev edinmiş, bir garip öğretmen ruhu var.
Merak etmek gerek belki de ‘kim bunlar’ diye.
Ve başkalarını yaşatma uğruna kendi yaşamlarından vazgeçebilmiş bu fedakâr kişilerin ilham kaynakları nedir diye anlamak gerek.
‘Neler oluyor?’ diye sahne arkasına geçtim.
Ve anladım ki Türkiye’nin gurur abidesi Türkçe Olimpiyatları asıl sahne ardından izlenmeliymiş.
İnsan nasıl ‘sevilirmiş’, insan nasıl ‘sevinirmiş’, birbirini tanımayan farklı renk ve desenlerdeki insanlar nasıl da ‘kardeş’ olurmuş. Birbirlerini öldürmek adına akıl tuzakları kurulup canların alındığı, iktidar hırsı ile insanların birbirini incittiği günümüzde, insanlar birbirleri ile nasıl da aynı ruhta buluşurmuş anlamak için perde arkasından da izlemek gerekiyormuş Türkçe Olimpiyatları’nı.
Öğrenciler sahneye çıktığında, sahne arkası kaskatı kesiliyor. Ve sanki nefes dahi almazcasına bir sessizlik içinde herkes sahneye konsantre oluyor. Kiminin gözleri kapalı ve sanki ruhuyla sahneyi yaşıyor gibi bir yoğunluk içinde kendinden geçmiş. Kimi yanındaki arkadaşının elini sıkı sıkı tuttuğunun dahi farkında olmadan kalbi duracakmış gibi heyecanlı.
Eğer her şey yolunda gider ve izleyicilerden alkış sesi gelirse, içeride büyük bir rahatlama. Kimi kendini kaybedip salondaki alkış sesini bastırırcasına heyecanla alkışlara ortak oluyor. Kimi yüzünü elleriyle kapatıp sevinçten ağlıyor.
Belki asıl görmeye değer an ise, sahneden ayrılan çocuğun sahne arkasına varış anı. İçeri giren çocuğun gözleri kendi öğretmenini arıyor. Birbirleri ile göz göze gelince nasıl da koşup sarılıyorlar aman Allah’ım. Sanırsınız yıllardır birbirine hasret iki kardeşin buluşma anı.
Şehrinizde Türkçe Olimpiyatları olacaksa, gidin. Ama sadece sahne önünde şarkıları dinlemekle yetinmeyin, mümkünse, sahne arkasında neler yaşanıyor, bir öğretmen öğrencisi ile nasıl sarmaş dolaş olabiliyor ve belki de daha da ötesi bu kardeşlik ruhu dünyanın her bir tarafına nasıl da yayılmış, hayret makamından izleyin.
Sizi bilmem ama ben, olimpiyatları perde arkasından izlemeyi çok sevdim...
alıntıdır
adem güneş