Durumu: Medine No : 19457 Üyelik T.:
19Haziran 2012 Arkadaşları:24 Cinsiyet:byn Memleket:Kubbetü`l–İslâm Yaş:28 Mesaj:
378 Konular:
84 Beğenildi:146 Beğendi:141 Takdirleri:10 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | 5n, 1 Allah... 5n, 1 Allah... BEŞ N BİR ALLAH
KAİNATTAN HABERLER SENAİ DEMİRCİ
Başımız bakışımızla derttedir. İki göz kapağını kaldırınca başlıyor bakış ancak burada bitmiyor. Neyi gördüğümüz, nasıl baktığımız ile çok yakından ilişkilidir. Bakış biçimimiz gözümüze vuran ışık kadar aydınlatıcı ya da körelticidir. Eşyadan gözümüze yansıyan ışık, insan aklına hep aynı renklerle varmıyor. Göze vuran görüntüler, sanki bir büyük prizmadan geçer gibi, ayrı yönlerde, ayrı tonlarda ve ayrı biçimlerde düşüyor insan aklına. İnsan, baktığı ile kalmıyor.
Bakmak, her zaman kasıtlı bir akıl eylemi ile birliktedir: “Görmek”. Görmek, bakmaktan farklı olarak, göze değen ışıkla değil, akla düşen merakla gerçekleşir. Işıktan, işaretten, şekilden, renkten fazlasıdır aklın gördüğü. Akıl, gözün gördüğünden ötesini arar. Gözün gördüğünün ne gösterdiğini “görmek” ister. Göze düşen görüntünün işaret ettiğini bulmak ister. Görünür olanın derinine geçmek ister. Görüntüden asla varmak ister. Gözün gördüğüyle yetinmez. Bakışımızın ötesini dert edinir. Bakışımızı başımıza dert eder.
Öyleyse nasıl bakmalı? Bakmak için elimizdeki tek veri gördüklerimizdir. Bakmaya başladığımız yerde gördüklerimiz vardır. Eşya, yani şeyler, bakışımızın ilk durağıdır. Eşya ve olaylar ne ise, öyle görünür gözümüze. Eşyayı ve olayları olduğu gibi gördüğümüzü varsayarız. Olduğu gibi görmeye o kadar alışığızdır ki, dilimizden “Ne?” ve “Nasıl?” soruları eksik olmaz. Bu iki sade soru, sanki damağımıza ve dimağımıza yapışık gibidir. Gördüklerimizin mahiyeti, yani, ne olduğu/nasıl olduğu, bu sorularla açığa çıkar. Bu sorular olmasaydı, dış dünya ile ilgili hiçbir algıdan, farkındalıktan söz edemezdik. Bu ikisine “Nerede?” “Ne zaman?” “Niçin?” sorularını da eklersek, eşya ve olaylarla ilgili algımızı en geniş sınırlarına yakınlaştırmış oluruz. Dış dünyanın bilincimize sızdığı gözenekler gibidir bu sorular. Haberciler, N ile başlayan bu beş soruya “Kim?” sorusunu ekleyerek, her olay için “beşNbirK” formülünü uygular. Yani, bir olayla ilgili N’li beş, K’lı bir soruya doğru cevap veriliyorsa, olay aydınlanmış demektir.
Gelgelelim, kâniatla ilgili haberlerde sıklıkla N’li sorular sorulur ancak “Kim?”e gelince durulur. Kâinattaki olayların faili pek öyle aranmaz. Modern bilimciler, sadece N’li sorularla olayların aydınlatıldığını düşünürler. “Kim?” sorusuna cevap aranmaz. Dahası, “Kim?” sorusu sorulmayabilir ve hatta sorulmamalıdır. Bir şekilde, N’li soruların cevapları içinde “Kim?” sorusunun cevabı da yuvarlanır. Bir şey, bir şekilde, bir yerde, bir anda, bir nedenle oluyorsa, bu şey ya kendi kendine oluyordur ya şartlar öyle gerektirdiği için ya da hep böyle olageldiği için oluyordur. Bu türden cevaplar “Kim?” sorusunu başından gereksiz kılar.
Oysa, olaylara soracağımız her N’li soru, bizi K sorusuna götürdüğü gibi, K’nın cevabına da götürür. Yeter ki, bakışımızdan kaynaklanan N’li soruları, “görme”ye doğru yönlendirelim. Her N’li soru, aklımıza K’lı sorunun cevabını taşıyan bir ışın gibidir. Aklımızın retinası ışınlarla değil, işte bu N’li sorularla “görür”. Bakışımızın başımıza dert ettirdiği budur. N’li soruların sonunda K’nın cevabı da düşer zihnimize. N’li sorularla, önce failin Kim olmadığı anlaşılır, sonra da Kim olabileceği.
Gelin şimdi bir kâinat habercisi olalım. Çok bilinen bir örnek üzerinde, yağmur olayında, kâinattan nasıl sahih bir haber çıkarabileceğimizi görelim. Beş N’li soruyu sorarak başlıyoruz:
Ne? –Yağmur
Nasıl? –Gökten yere geliyor
Nerede? –Her yerde
Ne zaman? –Her zaman
Niçin? –Canlılar yaşasınlar diye
“İnsanlar, hayvanlar ve bitkilerin yaşaması için gökten su geliyor.”
HABERDE GÖZÜN GÖRDÜĞÜNÜ ANLATIYORUZ
Su, gökten yere geliyor.
Gelen su ile tüm canlılar hayatlarını sürdürüyolar.
Gözlemimiz bunu gösteriyor. .
Yani, sadece görüntüyü naklediyoruz.
“Gelen suda, insanlara, hayvanlara ve bitkilere acıyıp şefkat etmek rızk yetiştirmek gibi bir kabiliyet görünmüyor.”
BAKIŞIMIZA DÜŞEN GÖRÜNTÜ
AKLIMIZA SORULAR DÜŞÜRÜYOR
Bir gözlemden kaynaklanan N’li sorular, yeni sorular sordurtuyor.
Su, insana ve hayvana geliyor ama insana ve hayvana acıyıp şefkat ediyor olabilir mi?
Suyun, insana ve hayvana rızık yetiştirmek gibi bir kabiliyeti ya da niyeti olabilir mi?
Öyle görünüyor ki, su acımaktan, şefkat etmekten, rızk endişesi taşımaktan çok uzaktır.
“Demek ki, su (kendi kendine) geliyor değil gönderiliyor.”
VE AKLIMIZIN “GÖRDÜĞÜ”
Yağmur olayı ile ilgili N’li beş soru, bizi K’lı bir soruya ve bu sorunun muhtemel cevaplarına doğru götürüyor.
Su “geliyor” değil, “gönderiliyor.”
O halde suyu bir “gönderen” olmalıdır.
Suyu gönderen her kim ise, acıyıp şefkat eden biri olmalıdır.
Acıyıp şefkat eden suyun kendisi olabilir mi? Suyu taşıyan bulutlar olabilir mi? Bulutları taşıyor görünen rüzgâr olabilir mi?
BEŞ N BİR ALLAH
KAİNATTAN HABERLER
SENAİ DEMİRCİ
Görünen o ki, bu üç sorunun cevabı da hayır!
Böylece failin kim olmadığını da görmeye başladık.
OLAYIN “PERDE ARKASI”
Suyun geldiği “gözle görünür” bir gerçektir. Bu görüntü beş N’li sorumuza cevap veriyor. Ayrıca, beş N’li sorunun cevabı da bizi bir K’nın cevabına götürüyor. Bu ‘görünür’den hareketle, ‘görünmez’i yani ‘gaybî’ olanı “görür” olduk.
Böylece, yağmur için sorduğumuz beş N’li soru, aklımıza, acıyıp şefkat eden, Rahman ve Rahim olan bir Allah’ı getiriyor. İşte şimdi yağmur haberimiz eksiksizdir. Olayın karanlıkta kalan yanı yoktur. Olayın faili görünürlerde değil ama biliniyor ve tanınıyor. Beş N, bir Allah’ı akla getiriyor.
__________________ "İslâm; huzur ve güven" |