Zülf'ü Yâr____

___ZÜLF-Ü YAR___
Senai Demirci
SEHER YELİNİN İLK uğrağıdır. Çözülmeye hazır, dağılmaya teşne. Aşığı yok etmeye kurulu darağacıdır. İlmek ilmek ölüm. Geceyi kıskandıracak denli zifirîdir. Kopkoyu zulüm. Sevgilinin boynunda kementtir. Düğüm düğüm ölüm. Yârin sütbeyaz yüzünde siyah hilâldir. Gecelerce hasret, rüyâ rüyâ aldanış. Gönül kuşunun yuvasına çalı çırpı eylediğidir. Zincir zincir mahpusluk, prangalarca kölelik. Ateş gibi, ne yanına varılır, ne yanından geçilir.Tebessümle avlayan, sitemli bakışla cezbeden siyahî sultandır. Tel tel köleliktir beyazlara bile. Ellere haram kılınmış, gözlere yasak edilmiş gizli ülkedir. Nice kâşife yol olmuştur. Gamze kuyularının başına pusu kurmuş bir şakîdir. Nice aşığın yolunu kesmiştir. Tüller altında helâlinin nefesini bekleyen kor parçasıdır. Bir nefhâda, bir dokunuşta, bir öpüşte, bir okşayışta alevlenmeye hazır ateştir. Zülf-ü yârdir. Helalîn saçlarıdır, yârin perçemidir.
Zülf-ü yar, sevgili zinetinin hepsidir. Kulağa küpedir, boyuna gerdanlıktır, göze sürmedir, başa taçtır, ak alında perçem perçem kâküldür. Işık ve gölgenin eşyadaki dağılımı nasıl boyutları, biçimleri ortaya çıkarıyorsa, zülüfler de yüzün her detayında yeni biçimler, yeni ifadeler doğurur. Yüzün beyaz sayfasında siyah bir mürekkep gibidir zülüfler. Yeniden yeniye şiirler yazar, terütaze sözlere uğrar. Sevgilinin ay yüzüne konuk olan bütün iklimler saçların rüzgârıyla gerçekleşir. Cilve, işve, naz zülfün siyah hattıyla kaleme alınır. Aşığın gönlünü çeken göz yaşı taneleri zülfün ipine dizilir de, öylece görünür olur. Yüzün her detayına zülüfler ayrı birer anlam düşürür. Zülfün düşüşünde, çözülüşünde, salınışında, sevgili yüzü yenilenir, yeniden güzelleşir, tazelenir, tarifsizleşir. Sevgili yüzünün göğünde siyahî bir hilal gibi, bayramları, kandilleri haber verir. Sevgili gönlünün haberlerini zülüflerden öğrenir aşıklar. Onun rüyetiyle bayram eder, onun rüyetiyle oruca niyetlenirler. Zülüf sevgili yüzünün perdesi, aşığın penceresidir. Bu yüzden olsa gerek, yaban gözler yağmalamamalı zülf-ü yâri. Ağyar dokunmamalı zülf-ü yâre.
Helâlsiz dokunanı yâr etmez zülüfler kendine. Aşığın gözlerini zülfün karasında kara bahtlar bekler. Hafız, sabah yelini gül kokusu almak üzere sevgilinin diyarına gönderince, alna dökülen saçların kıvrımlarında kanlara boyanmış nice yüreklerin haberini alır. Yusuf’u [as] yitiren kuyu nasıl nicelerini yolundan eyleyip yitiriyorsa, zülfün zifirî siyahı da başkaları düşmesin diye kapatılmalı, örtülmelidir. İpek setreler içinde incilerini beklemeli saçlar. Yunus’u [as] yutan gece nasıl güneşsiz olunca dehşet denizlerini içinde dalgalandırıyorsa, gece renkli saçların kıvrımlarına da bir ebedî birliktelik niyetinin şafağında varılmalı. İffetten ak duvaklar ardında aşka salınmalı saçlar. Nasıl İsâ [as] nefesi ölüleri diriltiyorsa, cansız saçlar da geceler boyu helâlinin nefhasıyla can olmalı, canlanmalı, dirilmeli. Her sabah, helâlinin nefesinden uzak kalınca ölmeli, dua kokulu ak yazmalara sarılıp da kefenlenmeli.
Yâr’in izniyle zülf-ü yâre dokunmalı. Öylece yâr yüzüne varmalı. Ağyarı aradan kaldırmalı. Zifir saçlar, mahrem, saklı, gizli gecemiz olmalı.
Ve zülfünü ağyardan saklayanlara tel tel selâm etmeli. Zülfünü Yâr hatırı için gizleyenlere kıvrım kıvrım cennetler, saçak saçak saadetler dilemeli.