Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2013, 15:52   Mesaj No:2

Medineweb

Medineweb Emekdarı
Medineweb - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medineweb isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13301
Üyelik T.: 04 Şubat 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:erkek
Yaş:38
Mesaj: 4.833
Konular: 926
Beğenildi:342
Beğendi:0
Takdirleri:62
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: TDV İslam Ansiklopedisi '' Allah'' Maddesi

Eski antropolojik teorilerle açıklanması­na imkân bulunmayan bir inanışa göre ölüm öncesinden itibaren var olan yüce tanrı (kamunun babası) göklerin üzerin­de varlığını hâlâ sürdürmekte, insanla­rı ve davranışlarını gözlemektedir. Orta Avustralya'daki Atnatular'ın İnancına gö­re ise varlığı kendinden olan, göklerde ikamet eden, lutufkâr ve ezelî bir tanrı mevcuttur. Dinler tarihi alanında yapı­lan bu tür yeni araştırmalar, ilkel inanış­larda Allah'ın birliğine dayalı bir telak­kinin bulunduğunu, politeizmin bir sap­ma olarak sonradan ortaya çıktığını bel­geler durumdadır (bk. ERE, VI, 243-247). Bu sonuç semavî kitapların beyanına da uygun düşmektedir.
Asur-Bâbil dininde çok tanrıcı bir inanç sistemi tesbit edilmekle birlikte özellik­le Asurlular'ın inanışına göre küçük tan­rılar, yüce tann Asur'un karşısında ger­çek birer varlık olmayıp sanki onun fark­lı isimler almış görünümlerinden iba­rettir.
Budizm'de tanrı inancının bulunmadı­ğı söylenirse de aslında konu o kadar açık ve kesin değildir. Gerçi mevcut bilgi ve belgelere bakılırsa Buddha'nın kendisi duyular ötesi âlem, vahiy ve âhiret gibi teolojik konulara iltifat etmemiş, eski Hint Sankhya felsefesine uyarak kâinat­ta ilâhî müdahalenin bulunmadığı izleni­mini vermiştir. Fakat Budizm metinleri­nin Buddha'nın yaşadığı dönemden asır­larca sonra redakte edildiği unutulmama­lıdır. Aynca onun bu tutumundan ate­izm sonucu çıkarılmasının doğru olma­dığı ve talebelerinin de böyle bir sonuca varmadığı bilinen bir gerçektir. Sonraki gelişmelerde Budizm'in tann anlayışına yer verdiğini, hatta Buddha'nın kendisi­nin bile tanrılaştırıldığım belirtmeliyiz.
Çin dinlerinde Önceleri monoteizmi an­dıran bir tanrı inancı hâkim iken son­raları Shangti adlı semavî tanrının yanı sıra gök ve yer ruhlarının mevcudiyeti kabul edilip bu ruhlar tannlaştırılmış ve böylece çok tanrıcı anlayışa kaymalar ol­muştur. Bununla birlikte Çin'de tek tan­rı inancının dejenere edilmesine karşı sık sık tepkiler de meydana gelmiştir.
Eski Mısır dininde güçlü bir tann inan­cının bulunduğu şüphesiz olmakla birlik­te bunun tek tannya mı, yoksa bir nevi çok tann (henotheisme— her kavim için bir tann inancı) esasına mı dayalı olduğu hu­susu araştırmacılar arasında tartışma konusudur. Mısır metinlerinde nitelendi­rilen tanrı, "her şeyi yaratan, ezelî, deh-rin sahibi, ilmi sınırsız, görünmeyen ama
dualan kabul eden..." ulu bir varlıktır. Ancak bu vasıflar birden fazla tannya da yöneltilmiştir. Bu ikinci derecede tan-nlar, tek tanrının çeşitli isimleri ve te­cellileri olarak da kabul edilebilir (bk. ERE, VI, 275). Nitekim Kur'an'da Hz. Yû­suf un Mısır hapishanesindeki mahkûm­lara hitaben söylediği. "Allah'tan başka taptıklarınız sizin ve atalanmzın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir" (Yûsuf 12/40) mealindeki sözü de bu son görüşü destekler mahiyettedir.
Eski Yunan tann anlayışına politeizm hâkimdir. Bu inanışın çeşitli kavim ve milletlerin tesiri altında oluştuğu kabul edilebilir. Homeros'un şiirlerinde tanrılar "ölümsüz, acı ve üzüntüden uzak, ölüm­süzlük sağlayan gıdalarla beslenen, ken­di hallerinin dışındaki kılıklarla görünen. İyilikle davranan, ancak yeminini bozan ve yabancılara eziyet eden kötü kimse­leri de cezalandıran" varlıklar olarak ni­telendirilir. Sokrat öncesi düşünce sis­temlerinde tann anlayışında mücerrede doğru gelişmeler kaydedilir. Sokrat tan-nlara ahlâksızlık yakıştırmalarını (isnat­larını) tenkit etmiştir. Eflâtun ise gele­neksel Yunan tanrılarına atıflarda bu­lunmuşsa da felsefesinde yer verdiği se­mavî varlıkların mahiyeti bu tannlarla uyum göstermemektedir. Onun asıl te­olojisinde tann aşkın ve üstün özellikler taşır. Bu teolojisinin ise gerçek bir mo­noteizmin işaretlerini taşıdığını belirt­meliyiz. Aristo' nun sisteminde tanrı ha­reketin sebebi ise de kendisi hareket et­mez. Tabiat bilkuvve ilâhî olup varlık to­humunu tanrıdan alır ve kendini yük­sek formlarla gerçekleştirir. Bu nokta­da Grek dini geleneksel dinden sapar ve yeni bir Özellik kazanır.
Hint dininin en eski metinlerinde ilkel bir tabiata tapınma karakteri göze çar­par. Bütün tabii güçler şahıslaştırılmış-tır; gök tannsı, fırtına tannsı. ateş tan-nsı gibi. Sonraki dönemlerde bu inanış daha mücerred ve mistik bir karakter kazanarak felsefî ve panteist bir şekle bürünür. Kutsal kitaplarından Rig-Ve-da'da en yüce ve en yetkin sıfatlar, eşi ve benzeri olmayan tek bir tannya ait­tir. Fakat başka tannlara da eşi ve ben­zeri olmama özelliğinin sık sık izafe edil­diği görülür. Milâttan önce Vll-Vl. yüz­yıldan itibaren Hint dinine rahiplere bağ­lı katı merasimcilik girmiş, Veda'lardaki maneviyat geri planda kalmıştır. Bunun sonucunda şekilciliğe karşı isyan biçi­minde gelişen tepkiler Hİnduizm'de in­karcı ve materyalist akımların oluşma­sına yol açmıştır. Daha sonra Upanişad-
lar'ın etkisiyle Brahmanlar şekilcilikten sıyrılıp aşkın hakikatler üzerinde düşü­nebilmiş, ibadetlerini de buna paralel olarak geliştirmişlerdir. Bugün Hindis­tan'ın çoğunluğunu oluşturan muhtelif unsurlann çok farklı inançlara sahip ol­ması, halkın genel olarak bir konuda -meselâ Allah'ın varlığı konusunda- ne düşündüğünü tesbit etmeyi güçleştir­mektedir. Bununla birlikte halkın yüce bir tanrı hakkında ve onun sıfatları ko­nusunda umumi bir kanaate sahip ol­duğunu söylemek mümkündür.
Zerdüştîlik öncesi İranlılar Ari ırk ola­rak Hindûlar'la temelde aynı inancı pay­laştılar. Zerdüşt'ün getirdiği anlayışa göre ise tann (Ahura Mazda) yüce ve bir tek olup cevheri maddî değildir; rahîm ve alîm. her yerde hâzır ve nazırdır; de­ğişmeye tâbi değildir. Ancak Ahura Maz­da'nın kudreti bir anlamda sınırlıdır. Çünkü mahiyeti bakımından ona tama­men zıt bir ruhanî güç daha vardır ki belli bir süre içinde Ahura Mazda'nın iş­lerine karşı gelip kötülüklere yol açabi­lir. Daha sonra kaleme alınan dinî me­tinlerde Ahura Mazda yüceliğini koru­makla birlikte mutlak birliğini kaybet­miştir. Klasik anlayışta tanrının sıfatla-n olarak geçen özellikler şahıslaştınl-mış ve tapınma konusu haline getiril­miş, ateş de tanrının oğlu olarak tarif edilerek ona tapınılmıştır. Aynca Zer­düştîlik öncesi tanrılara benzeyen tabiat tannlarına Yazatalar adı verilerek Ahu­ra Mazda ve onun başmelekleriyle bir­likte bunlara da tapınılmıştır. Bu ise Zer-düştîliğin temelde tevhidci olan anlayı­şından bir sapmadan ibarettir.










bu hizmet [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] ailesine mahsustur..alıntı yapanlar kaynak bildirmezlerse kul hakkına girmiş olurlar
Alıntı ile Cevapla