Aynadaki Bencilik
Her insan bencildir biraz. İnkar edilse de hatta hakaret boyutunda bir itham olarak görülse dahi, gerek ailevi gerekse şahsi konularda vardır biraz ben ya da biz olgusu. Kimi yaptığının farkında olmaz kimi ise kasıtlı olarak sergiler bu tutumu. Bencillik, İslam Tarihi’nin de önemli bir kısmında, önemli şahıslara sıfat olmuş ve belki de ümmet olarak bir fenalığa sürüklenmemizin temellerinin atılmasında büyük yer edinmiştir. 4 halife döneminden sonra yaşanan çeşitli olaylar sonucu hilafeti alan Muaviye ile birlikte Emeviler Dönemi başlamıştır. Muaviye’nin taht sevdası ve dolayısıyla bencilliği sonucunda İslam Dini olumsuz etkilenmiş, fetihler yavaşlamış ve Müslümanlar zor günler geçirmişlerdir. Muhakkaktır ki Peygamber Efendimiz ve 4 Halife zamanında da bu tür olumsuzluklar yaşanmıştır. Ancak Din ve Devlet büyükleri sayesinde bunların önüne geçilmiş ve yine tek çare ‘İman gücü‘ olmuştur. Emeviler zamanında her ne kadar yıpransa da; Dinimiz Allah-u Teala’nın muhafazası altında olmuş ve Abbasiler’in hükümranlığıyla ferahlığa kavuşmuştur. Demem o ki, bencillik tarihimizden bu yana bizlere zarar vermekle kalmamış, şahıslar dışında toplumumuzu da olumsuz bir şekilde etkilemiştir.Bir insanın nevi şahsına münhasır bencilliği ailesi içindeki konumunu, ailesine has bencilliği akrabaları ve yahutta komşularına karşı konumunu etkiler. Bunun sonucu olarak, bulunduğu ortamda dışlanmasının yanı sıra Allah indinde de hoş olmayan bir tavra bürünmüş olur. Evrensel ve Hak olan kitabımızda şöyle buyuruyor Allah (c.c): “Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin. Kendi nefsinize hayır olmak üzere infakta bulunun. Kim nefsinin bencil-tutkularından korunursa; işte onlar, felah bulanlardır.” (Teğabün Suresi / 16) Bencilliğin korunulması gereken bir fenalık olduğu zikrediliyor ve korunan felaha ermekle vaad olunuyor.
Öyleyse fıtratımız gereği varolan bir çok sıfat gibi bencillikten de kendimiz korumalı emrolunan şekilde, bir Müslüman’a yakışacak şekilde hayatımızı idame ettirmeye çabalamalıyız. Bunu hem dünyada hem de ahirette saadeti yakalamak için yapmalı ve bu uğurda da yine bencillik yapmayarak tüm yakınlarımızı uyarmalıyız.
Velhasıl kelam varmak istediğim nokta başka türlü bir bencilliktir aslında. Faydalı olan ve var olması gereken bir bencillik bu. ‘Ben’ci olmak, kim olduğunun, ne olduğunun, ne yaptığının veya yapamadığının farkında olmak. Yukarıda bahsettiğimiz bencillik kendi çıkarlarını düşünmek zaaflarını yücelmekti bir nevi. Peki kendini bilmeyen bir insanın zaaflarının sonucu hayır mı olur şer mi?
Neredeyse herkes sever aynaları. Kimi süslenir geçer karşısına, kimi saatlerce izler kendisini hayran hayran… Kimi kendi kendine konuşur, kimi ise yalnızlığını kendisiyle paylaşır ayna karşısında. Muhtemelen mucidinin amacına uygun şekilde kullanılıyordur da. Ancak başka bir fonksiyonu daha vardır aynaların, güzelliği göstermek dışında. Yüzleşmek… İnsanın kendi gözlerinin içine bakması, kendi gözlerinde kaybolması, kendisini keşfetmesinde büyük bir adımdır. Acılarına iner, sevinçlerini görür, pişmanlıklarını, hedeflerini ve daha bir çok şeyi bulur içinde. Hayalleri gelir aklına, sevdikleri, heyecanları, hataları, nefreti, sevgisi… Ama en önemlisi, insanların Kuran’ı Kerim’de geçen sıfatıyla akledenleri, Rabbini bulur kendinde. Şah damarından yakın olan Rabb’e uzaklaşmayı becerebilen insanoğlu gerçek manada yüzleştiğinde kendisiyle; kendini bulur. Kendini bulan Rabbini bulur. Rabbini bulan ise O’nun izniyle kurtulanlardan olur. “De ki; Rabbim bana yeter” ayetine muhatab olur.Öyle önemlidir ki insanın bu anlamdaki benciliği. Kendini sorgulaması hatalarının azalmasına vesile olur. İnsanlara karşı tutumu değişir. Yaradılış amacının dışına çıkmamayı, şehevi isteklerini kontrol etmeyi öğrenir.
Gidişattan memnun olmayan her insan yüzleşmeli artık kendisiyle. Asıl benlik ortaya çıkmalı. Bir toplumun kurtulması isteniyorsa, önce bireylerden başlanmalı. Biz En Sevgili’nin ümmetiyiz. O’nun yolundan gitmek istiyorsak eğer önceliği kendimizde olmak üzere düzelmeli ve düzeltmeliyiz yanlış düzeni. Huzuru ve dolayısıyla İslam’ı yaşamak istiyorsak en güzel biçimde, aynanın karşısına geçme cesareti göstermeli ve kim olduğumuzun, kimden geldiğimizin, nereye gideceğimizin farkında varmalıyız!
Esra Demir