Konu Başlıkları: aşk bir muz kabuguymuş!!!
Tekil Mesaj gösterimi
Alt 12 Ağustos 2008, 13:27   Mesaj No:1

medinelii

Medineweb Sadık Üyesi
medinelii - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:medinelii isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1808
Üyelik T.: 11 Mayıs 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj : 657
Konular: 89
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart aşk bir muz kabuguymuş!!!

aşk bir muz kabuguymuş!!!

“Aşk, bir bankta yan yana oturmaktır”,
“Aşk, aynı gökyüzüne bakmaktır”,
“Aşk, baktığın yerde aynı şeyleri görmektir”
gibi basit tariflerdi bunlar. Kulağa hoş gelen, hele de çizilen minyon tiplemelerle iyice sevimlileşen şeylerdi.
Acaba şimdi bir tarif yapmak gerekse, neler söyleriz aşk hakkında?
Sokağa çıkıp, sadece gördüklerimizi not etsek…
Mesela İstanbul’un caddelerinde aşkı arasak…
Yok, yok, öyle İstiklâl’e filan çıkmasak, Bağdat Caddesi’ne uzanmasak, Fatih Fevzi Paşa Caddesi’ni şöyle bir yürüsek...
Üsküdar sahillerinde dolaşsak...
Muhafazakâr tabir olunan insanları dışarıdan izlesek...
(Herkesin mutlaka bir şeyleri muhafaza ettiğini düşünürsek,
muhafazakârlığı Fatih ve Üsküdar’a sıkıştırmak yanlış olacak belki ama,
biz yine de galat-ı meşhuru lisan-ı fasihten evlâ tutalım.)
Bütün bunlardan bir tarif, bu tariften de bir panorama çıkarsak...
Evet, ‘muhafazakâr çevre’lerde aşkın ne anlama geldiğini,
böyle sadece verilen görüntülerden anlamaya çalışsak...
Sonra da görülen şeyleri, yaşanan şeylerin üstüne eklesek...
Acaba hangi sonuca ulaşırdık?
İlk önce herhalde aşkı flörtle eşitleyen modern anlayış çıkardı karşımıza.
Dolayısıyla da, aşk deyince, el ele, kol kola gezen erkekler ve kızlar,
sınır tanımaz konuşmalar, ellerin önünde aşılan çizgiler akla gelirdi.
Ve bunların yaşandığı yerler, ‘şuurlu’, ‘duyarlı’ Müslümanların yaşadığı muhitlerse,
içine düşülen çelişkiler daha çok göze batardı. Evet, burada şuur da tırnak içinde, duyarlılık da. Aynen gerçek hayatta olduğu gibi..
* * *
Dışarıdan bakalım dedim ya,
ben de kendimce bazı tarifler yaptım aşk için,
böyle ‘dışarıdan’ bakmaya çalışarak. Muhafazakâr insanların yoğun olarak yaşadığı muhitlerin sokaklarında nelerin görüldüğünü dışarıdan görmeye çalıştım.
Bakalım nasıl bulacaksınız tariflerimi:
“Aşk, saatlerce, nereye gittiğini bilmeden caddeleri arşınlamaktır”
“Aşk, gece-gündüz konuşmak, ama bir sonuca varmak istememektir”
“Aşk, anne-babanın endişelerini baskı zannetmektir”
“Aşk, zaman denilen en kıymetli hazineyi saçıp-savurmaktır”
“Aşk, temsil edilen değerlerden bîhaber olmaktır”
“Aşk, hakları sonuna kadar kullanmak, ama görevlerden hiç söz ettirmemektir”
“Aşk, sevilen uğruna, dillerin her türlü yalanı kıvrakça söylemeye alışmasıdır”
Dilerseniz, bu tarifleri çoğaltabilirsiniz.
Zaten, farklı durumlardan farklı tarifler illa ki çıkacaktır.
Dediğim gibi, bunlar sadece gözlemlerden ve tecrübelerden yola çıkılarak yapılmış tarifler.
Böyle ‘hayatının insanı’nı bulduğunu düşündüğü halde,
sonradan dünyası yıkılan, her şeyden geçen, alt-üst olan bir sürü insan tanıyorum ben.
‘Sevdiği uğruna’ okulları uzayan, derslerinden kalan,
Yaratıcısına karşı görevlerini ‘askıya alan’, kısa zaman içinde bütün ‘hassasiyet’lerini yitiren tanıdıklarım var.
Eskiden, belli kesimlerin problemiymiş bu.
İslam’ı yaşadınız mı, düşmezmişsiniz bu tuzaklara.
Öyle uzakmış ki böyle ‘tehlike’ler, bazı ortamlara girmezmişsiniz, olur bitermiş!
Hayat bu kadar pahalı değilmiş. Evlenmek daha kolaymış…
Ne bileyim, gençlerin aleyhine bu kadar çok şart birleşmiyormuş.
Şeytan aynı Şeytan’mış ama, bir maya varmış nefislerdeki arzuları dizginleyen..
Ama şimdi ne yazık ki, kavramların içini oyup tanımları değiştirerek işe başlayan bir virüs girmiş bünyeye…
* * *
Bazen eski sevda hikâyelerini düşünüyorum.
Ferhat ile Şirin’i mesela.
Leyla ile Mecnun’u.
Hüsrev ile Şirin’i.
Adam çıkmış, sevdiği uğruna dağları delmiş.
Darb-ı mesellere konu olmuş gösterdiği sabır.
‘Ferhat gibi’ denir olmuş.
Bazı hikâyeler acıklı bitmiş tabii. Kavuşamayan, verem olan,
aklını kaçıran biçare âşıklar da var.
Toplum hafızasının biriktirdiği, ürettiği hikâyeler bunlar…
Sonra, mecazî aşktır bunlar ve ilahî aşka geçitler vardır her birinden.
Âşık, sevdiğinden sevgiyi talim eder.
‘Sonsuz sevgi’yi ve ‘Asla terk etmeyecek sevgili’yi öğrenir bu aşklarla.
Bizim ‘eski’ hikâyelerimiz biraz da,
Leyla’dan Mevla’ya ‘terfi’ eden sevdalıların hikâyeleridir…
Bu her yerde bulunabilecek lafları şunun için ediyorum:
Bugün aşk denilince anlaşılan şeyle bunları karşılaştırınca derin bir esef kaplıyor insanın içini.
Harcanan zamanlar, tükenen ümitler, kaybolan gayeler, heba olan değerler…
Başta da söyledim ya, başka yerde olsa zaten tabii bulacağımız bazı aksaklıklar, adı ‘muhafazakâr’ olan insanlarda ortaya çıkınca, daha bir göze batıyor.
Yine “love is”li sakızlardan mülhem bir hoşlukla bitireyim:
“Aşk bir muz kabuğudur; dikkat etmezsen ayağın değil, hayatın kayar!”

cok sevdıgım yazar abim taha kılınç
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi medinelii 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
nişan sohbetimde anlatılan örnek hadıse Serbest Kürsü sevginin_bedeli 20 10549 14 Ekim 2009 15:31
huzzam yayında Serbest Kürsü medinelii 6 2501 12 Ekim 2009 21:59
Ve RABBİM.... Allah(c.c) su damlası 9 3100 10 Şubat 2009 01:47
efsunlu.... Makale ve Köşe Yazıları medinelii 0 1677 08 Şubat 2009 21:51
bu hayata çıplak gözle bakılmaz(mış) Makale ve Köşe Yazıları KARAKÖSE 1 1963 08 Şubat 2009 21:47