Durumu: Medine No : 13301 Üyelik T.:
04 Şubat 2011 Arkadaşları:5 Cinsiyet:erkek Yaş:37 Mesaj:
4.833 Konular:
926 Beğenildi:342 Beğendi:0 Takdirleri:62 Takdir Et:
Konu Bu
Üyemize Aittir! | Din Bilimleri-Ünite2: Dinin Bireysel-Toplu Din Bilimleri-Ünite2: Dinin Bireysel-Toplu ÜNİTE: 2 DİNİN BİREYSEL VE TOPLUMSAL YAŞANTIYA ETKİSİ Giriş Din Psikolojisi, bir bilim dalı olarak din olgusunu kendi alanına giren bütün yönleri açısından incelemek ve açıklamak amacını gütmektedir. Din olgusunun farklı boyutlarda ve şekillerde ortaya çıktığı tarihsel bir gerçekliktir. Bu gerçekliğin şekillendiği süreci ve bu sürecin ortaya çıkardığı sonuçları ve yapıları özellikle Antropoloji ve Dinler Tarihi verilerinden öğrenmekteyiz. Ancak, din gibi çok boyutlu ve yönlü bir olguyu sadece tarih açısından ele alarak anlamaya çalışmak yeterli değildir. Çünkü, bir olgunun sadece tasvir yoluyla tespiti, Neden? ve Niçin? sorularına cevap bulmakta çoğu zaman yeterli olamaz Dinin İşlevleri ‘Dinin bireysel ve toplumsal yaşantıya etkisi’ ile ‘dinin bireysel ve toplumsal düzeylerdeki işlevi’ aynı manayı ifade eder. Bu bakımdan bu bölümde dinin psiko-sosyal fonksiyonları ele alınacaktır. İnanan açısından din, herhangi bir menfaat veya fayda beklemeksizin yaşanması arzu edilen bir davranışlar bütünüdür. Bu davranışlar bütünü, duygu, düşünce ve inançları da kapsar. İdeal bir dindarlık tanımı açısından, inandığı dini içtenlikle kabul etmiş ve benimseyerek kişilik yapısının temel unsuru haline getirmiş, içselleştirmiş birey için, dine ‘fayda’ açısından yaklaşmanın dini hayatı küçültücü bir tavır olduğu apaçık bir gerçekliktir. Fakat hiçbir faydası bulunmadığını ileri sürmek de bilimsel gerçeklikler açısından doğru bir yaklaşım olamaz. Bilim adamının sorduğu soru şudur: Din neden, nasıl ve niçin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde varlığını değişime uğrasa da sürdürebilmiştir? Cevap: Çünkü “din bir takım arzu ve ihtiyaçlara cevap verebilme niteliğine ve gücüne sahiptir.” biçiminde olacaktır. Bireysel düzeyde din nasıl bir işlev görür? Dinin kişisel boyutu, bizzat bireyin kendi içsel durumu, vicdanı, yetersizlikleri ve çaresizliği ile ilgilidir. Bugün din psikolojisinde sıklıkla dile getirilen bireysel düzeydeki işlevler şunlardır: - Dini inanç ve uygulamalar (ibadet, dua, dini tecrübe), birey için hayatın anlamına ilişkin ipuçları ve açıklamalar sağlarlar, - Suçluluk duygusunun yaşanmasına neden olabilirler ya da bastırılmasına yardımcı olurlar, - İnsanlar arası ilişkilerde ortaya çıkan ahlâki konularda rehberlik edebilirler, - Ölüm olgusunun yol açtığı kaygı ve korkularla baş etmede birinci derecede yer alırlar, - Ruh ve beden sağlığının korunmasında ve iyileştirilmesinde önemli rol oynarlar, - Özellikle yaşamda karşılaşılabilecek krizlerle başa çıkma becerisinin kazanılması ve geliştirilmesinde önemli bir yere sahiptirler. Dinin yaşam kalitesine katkısı var mıdır? Yaşam kalitesinin en temel göstergesi ‘mutluluk’tur. Hayattan hoşnut olmak, yaşam sevinci ile dolu olmak gibi duyguların hakim olduğu bir hayat tarzı bireyin mutluluğu açısından gereklidir. Din ve Mutluluk Tarih boyunca hemen bütün dinlerin birinci hedefi, insanların mutluluğu olmuştur. Dinler, bireylerin mutlu bir hayat sürdürmelerini sağlamak amacıyla inançlar, bir takım etkinlikler (bireysel ve toplumsal düzeyde ibadetler gibi) ihdas etmişler veya onların gelişmelerine ortam hazırlamışlardır. Bu inanç ve uygulamalar, öncelikle dünya hayatının, insan onuruna uygun bir biçimde yaşanmasını amaçlarlar. Meselâ, İslâm dininde, Allah’a iman edip etmemek, tamamen bireyin iradesine bırakılmıştır. Zira zorlama ile ya da baskı altında gerçekleşecek bir inancın, içselleştirilmemiş olması nedeniyle, bireye herhangi bir olumlu katkısı olmayacaktır. Aynı şekilde, toplumsal beklentilere cevap olması düşüncesiyle ortaya konan inançların da bireyin yaşam kalitesine olumlu anlamda bir katkı sağlamadığı bilinmektedir. Bu gerçek, Kuran’da “Dinde zorlama yoktur” ilkesiyle ortaya konmaktadır. Avrupa ülkeleri’nde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yapılan alan araştırmalarında, dinsel katılımı yüksek bireylerin, daha tatminkâr bir yaşam sürdürdükleri sonucu elde edilmiştir. Özellikle dini yaşamla ilişkisini aktif tutan yaşlı nüfusun öznel iyilik halinin yüksek olduğu, yani kendilerini daha iyi hissettikleri rapor edilmektedir. Dine ilişkin etkinliklerin içinde yer almanın, söz konusu etkisini sağlayan ise, özellikle yaşlılık döneminin temel problemlerinden olan yalnızlık veya sosyal tecrit duygusunun sosyal destekle azaltılmasıdır. Benzer inançlara sahip bireylerin oluşturdukları arkadaşlık ve dostluk ilişkileri yaşam kalitesine destek olan önemli kaynaklar olarak değerlendirilmektedir. Dini hayatın, bireysel düzeyde etkisini nasıl gerçekleştirdiği ile ilgili olarak şu söylenebilir: Bilindiği gibi toplu ibadetler, bireylerce paylaşılan ortak duyguların oluşmasına ve yaşanmasına imkân verirler. Mutluluk ve dini hayat arasındaki ilişkide rol oynayan en temel süreçler, sosyal dayanışma ve karşılıklı her türlü destek verme ve destek almadır. Dini inançlar ile kendini iyi ve mutlu hissetme arasındaki ilişkide rol oynayan ve birey üzerinde etkili olan bir diğer etken, öldükten sonra yaşamın devam ettiği, yani âhiret inancıdır. Özellikle, yaşlılar arasında bu inancın bireyin yaşam kalitesine katkısı olduğu görülmektedir. Bu çerçevede elde edilen bir diğer bulgu, cezalandırıcı olmaktan ziyade rahmet sahibi, esirgeyen ve bağışlayan bir Tanrıya inanan bireylerin yalnızlık duygularının azaldığı yönündedir. Kısaca ifade edecek olursak, bireysel düzeyde dinin, özellikle dua aracılığıyla yükselen iyimserlik ve olayların kontrol edilebildiği inancı sayesinde, mutluluk üzerinde etkisi olduğu görülmektedir. |